1 / 57

RADYO VE TELEVİZYON TARİHİ

RADYO VE TELEVİZYON TARİHİ. Doç. Dr. Serdar ÖZTÜRK. RADYO Radyo sözcüğü Latince radius (ışınlama) ve Yunanca fone (ses) sözcüklerinin bir araya gelmesinden oluşan Radyofoni sözcüğünün kısaltılmış halidir

vahe
Download Presentation

RADYO VE TELEVİZYON TARİHİ

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. RADYO VE TELEVİZYON TARİHİ Doç. Dr. Serdar ÖZTÜRK

  2. RADYO • Radyo sözcüğü Latince radius (ışınlama) ve Yunanca fone (ses) sözcüklerinin bir araya gelmesinden oluşan Radyofoni sözcüğünün kısaltılmış halidir • Radyo yayınlarının başlangıç tarihi 1860’lı yıllara kadar götürülse de, gerçekte bu tarih elektriğin keşfine kadar indirilebilir (Tekinalp, 2003: 55). • Radyoya ilk adını verecek gerçek gelişme telsiz telgrafın bulunuşudur. Bu, radyonun tarihinde ilk önemli adımdır.

  3. 1864’te genel bir elektromanyetik dalga teorisi kuran İskoçyalı James Clark Maxwell (Jeanneney, 2006: 143), 1876’da telefonu bulan Alexander Graham Bell (Tamer, 1983: 8) radyonun gelişiminde önemli isimlerdir. • 1877’de Alman Heinrich Hertz, kendi adını taşıyacak dalgaları bulmuş ve üretmeyi başarmıştır. • 1890’da Fransız Eduard Branly, ilk elektromanyetik dalga iletkenini geliştirdi. İlk anten ise 1894’te yapıldı (Jeanneney, 2006: 143). • Buluş, değişik ülkelerde aynı tarihlerde birbirinden habersiz olarak gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle radyonun bulunuşu ve gelişimi tek bir ülkeye mal edilemez (Tekinalp, 2003: 56).

  4. Buna karşın az önce belirtilen elektrikli telgraf önemli bir dönemeç noktasıdır. 1832-1835 yılları arasında Samuel Morse elektrikli telgrafı geliştirdi. • 1876’da telefonun keşfiyle insanoğlu artık sesini kilometrelerce uzağa iletebilme imkanına kavuştu. • Telefonla iletişimden hemen sonra radyoyla iletişim ilkeleri bulunmuş ve geliştirilmiştir. • Radyonun gelişiminde ikinci önemli adım Hertz dalgalarının insan sesi taşıyabilmesinin keşfedilmesiydi. • Branly’nin 1894’teki anteninden sonra alıcıyla verici arasındaki uzaklık artırılmıştır. İtalyan Marconi, 1899’da Manş üzerinde yerleştirilen iki test istasyonu aracılığıyla ilk radyo iletişimini kurdu (Tekinalp, 2003: 57).

  5. Guglielmo Marconi’nin deneyleri çocukluğuna kadar gider. Kendi içine kapanık bir çocuktur Marconi. Bunun da etkisiyle evde radyo dalgaları üzerine deneyler yapar. Radyo dalgalarıyla alt kattaki zili çalmayı başarır. Çevredeki çiftçiler, doğramacılar Marconi’ye çalışmalarından yardım ederler. • Bir gün Marconi’nin isteği üzerine dağın tepesine anten kurarlar. Antenin yanında ateşledikleri silahın sesi, Marconi’nin odasında duyulur. Bunun üzerine ailesi Marconi’nin çalışmalarını ciddiye alır ve İtalyan Posta ve Telgraf Bakanlığı’na bir mektup yazar. Bakanlık konuyla ilgilenmez. Bunun üzerine İrlanda asıllı olan annesi Marconi’nin buluşunu siyah bir kutuya koyarak Marconi’yle birlikte İngiltere’ye gider. Buluş, ordu yetkililerini ve denizcileri çok ilgilendirir. • Marconi, 1899’da ABD’den davet alır. Bu ülkede Marconi Wireless Company of America şirketini kurar. Şirket, ticari ve askeri gemiler için telsiz aygıtları üretmeye başlar. Aynı yıl, daha önce de belirtiltiği gibi, Manş üzerinden ilk radyo yayınlarını gerçekleştirmiştir (Tamer, 1983: 10).

  6. RADYODA İLK AMATÖR YAYINLAR • 1912’de ses üretim yöntemlerinin telsiz telgrafla birleştirilmesi sonucu radyo yayını bugünkü anlamda gerçekleştirilmiştir. Bundan yaklaşık 10 yıl sonra da radyo istasyonları kurulmaya başlandı (aktaran Tekinalp, 2003: 17). • Ancak Birinci Dünya Savaşı sonrasında düzenli radyo yayınlarının başlamasına kadar olan süre içinde radyo, daha çok amatörlerin elinde gelişti (Kocabaşoğlu, 1980: 7). Bu yıllarda deneysel radyo yayını programları yapıldı. ABD’de öğrenciler haber bültenleri ve plaklar yayınlamaya başladılar. Belçika’da bir konser yayını gerçekleştirilir.

  7. Lee de Forest ise 1908’de Eyfel Kulesi’nden bir konser yayınlar. Fransa’daki bu yayın günde iki defa gerçekleştirilir. Yayında meteoroloji, bültenler ve borsa kurları gibi programlar yer alır. Savaş sırasında ise bu yayınlar askeri otoriteler tarafından kesilir (Barbier, Bertho Lavenir, 2001: 227). • I. Dünya Savaşı öncesinde telsiz telgrafın gemilerin güvenle seyretmesinde ne kadar önemli olduğu 1912 yılında yaşanan Titanik faciasıyla örneklenebilir. Saat 23.20’de bir buzul dağına çarpan ve batmaya başlayan Titanik gemisinin telsizi Acil Yardım Çağrısı gönderir ve konumunu bildirir. Bu çağrı 710 kişinin kurtulmasını sağlayabilecek bir sinyaldir. Ancak karşı tarafın telsizi kapalı olduğu için yüzlerce insan hayatını kaybeder.

  8. İLK DÜZENLİ RADYO YAYINLARI • I. Dünya Savaşı sonrasında aşağı yukarı tüm sanayileşmiş ülkelerde radyo yayınları başlar. Başlangıç tarihi olarak 1921-1922 yıllarını vermek mümkündür (Barbier, Bertho Lavenir, 2001: 226). • Savaş sırasında telsiz telgraf özellikle denizcilikte yerini almış, sömürge imparatorlukları da böylece metropollere yaklaşmıştır (Jeanneney, 2006: 144). • Yayınların çok sayıda ve tanımlanmamış alıcılara doğru yönelmesi için 1920’leri beklemek gerekti. Bu, radyonun tarihinde üçüncü önemli adımdır.

  9. Hatırlanacağı gibi, radyonun tarihinde önemli ilk adım, telsiz telgrafın bulunuşu, ikincisi hertz dalgalarının insan sesi taşıyabileceğinin keşfedilmesiydi. 1920’lerdeki üçüncü aşama ise devletlerin savaş sırasında sadece askeri amaçlarla kullandıkları bir araçtan kısmen de olsa vazgeçmeleriydi (Jeanneney, 2006: 143-5). • Böylece radyonun gelişiminde önemli olan “telsizci kitlesi” ortaya çıktı. Dolayısıyla radyonun gelişiminde biçim, içerikten önce geldi. “İçinden ne aktarılacağı bilinmeden borular döşendi.” (Jeanneney, 2006: 145).

  10. RADYO YAYINLARININ GELİŞİM AŞAMALARI • Radyo yayıncılığının gelişmesini beş aşamada inceleyebiliriz. Başlangıç Devresi (1922-1927), Olgunluk Devresi (1927-1945), 1945-1960 Devresi, 1960-1980 Devresi, 1980 Sonrası Devre (Aziz, 1996: 30). • Başlangıç Dönemini radyo yayınlarında deneme-yanılma devresi olarak adlandırabiliriz. Bu dönemin yayın kalitesi ve içeriği günümüzde olduğundan farklıydı. • 1920’lerde kitlelere müzik ve söz yayınları yapılmaya başlandı. Her ne kadar 1916 yılında Lee De Forest ABD başkanlık seçimiyle ilgili haberler yayınlasa da bunlar geniş kapsamlı olmaktan uzaktı. • Kısa süreli bu deneme yayınlarından bir diğeri de 1917 yılında Almanya’da cephede bulunan askerlere yapılan müzik yayınıdır.

  11. İlk düzenli radyo yayınları 1920 yılında ABD’de ve 1922’de Hollanda’da yapıldı. • ABD’nin Pittsburg eyaletinde KDKA adlı bir istasyondan yayınlanan seçim haberleri ilk düzenli yayındır. Bu haberleri 500-2000 arasında bir dinleyici kitlesi dinlemiştir. Bu istasyon 2 yılı aşkın bir süre haber, müzik ve spor haberleri yayınlamıştır. • 1922 yılında istasyonların sayısı 392’yi geçmiştir. Aynı yıl Hollanda’da ilk tecimsel yayın istasyonu kurulmuştur (Tekinalp, 2003: 65).

  12. RADYO YAYINCILIĞINDA İKİ GELİŞME MODELİ • Radyo yayıncılığı konusunda Avrupa ile Amerika birbirinden ayrı iki sistem oluşturdu. • Avrupa’da devlet, radyo yayıncılığına başından beri egemenken, Amerika’da tecimsel yayıncılık öne geçti. • Bu iki sistem arasında yine Avrupa’da bazı ülkelerde kamu sektörü ile devlet arasında özgün sistem belirdi.

  13. Amerikan Tecimsel Yayıncılığı • Amerika’da radyo dalgaları ilk defa denizcilikte, daha sonra amatör kişi ve kuruluşların elinde kullanılmıştır. Üçüncü aşamada ise tecimsel amaçlarla yayıncılık yapılmaya başlanmış ve bu gelişmenin sonucunda radyo yağın ağları ortaya çıkmıştır. Amerika’da radyonun gelişimi birbirine bağlı dört aşamada incelenebilir: • Radyo-Telgraf (telsiz): denizcilikte • Amatör Radyo: özel, kamusal • Tecimsel Radyo: kitle iletişim aracı olarak, özel • Radyo yayın ağları: özel, kamusal (Tekinalp, 2003: 82).

  14. A. Radyo-Telgraf ve Amatör Radyo: • Başlangıçta radyo dalgalarıyla telgraf, denizcilikte kullanılıyordu. 20. yüzyıla girildiğinde denizlerde hastalık, yardım için bir gemiden diğerine, gemiden karaya, karadan denize sinyal göndermek, radyo dalgalarıyla yapılıyordu. Ne var ki bu konuda yeterince düzenleme olmadığı için zaman zaman karışıklıklar ve kazalar olabilmekteydi. Daha önce belirtilen Titanik faciası bunlardan birisiydi. Bu yayın kargaşasını sona erdirmek için Amerikan Radyo Kuruluşu RCA (Radio Corporation of America) kuruldu. • 1919-1920 yıllarında radyo binlerce amatör kişi ve kuruluş tarafından kullanılmaya başlandı. Kullanım, gelişigüzel ve özgürceydi. Bu dönem, radyo dalgalarının anonim büyük kitlelere ileti gönderebilmesini düşündürmesi açısından önemlidir.

  15. B. Kitle İletişim Aracı Olarak Özel Radyo: • Radyo-telgrafın gelişiminde spor, müzik, hava raporu ve haber yayını yapan radyo operatörlerinin katkıları vardır. Bunlar bilerek ya da bilmeyerek birbirlerine teknik bilgiler sızdırdılar. Kısa süre içinde gazete, kilise, eğitim kurumları, mağaza ve elektrik malzemeleri satan şirketlerin finanse ettikleri yayın istasyonları büyük izleyici kitlelerine yayın yapmaya başladı. • Bu yayınlar başlangıçta tecimsel değildi. Ancak halka bir mesaj göndermek isteyen birisi, örneğin AT&T (American Telephone and Telegraph Company) şirketine ücretini ödemek koşuluyla bu şirketin işlettiği istasyondan birkaç dakikalık yayın yapabilmekteydi. • Bu gelişme, tecimsel radyonun önünü açtı.

  16. AT&T’nin işlettiği bir istasyon, 1923 yılında bir emlak firmasına on dakikalık program satınca ilk tecimsel yayın başlamış oldu. • Sonraki yıllarda tecimsel yayın ağları doğdu. • 1940’ların başlarında NBC ve CBS yayın tekeli kurmuştu. Bu dönem yayıncılığı, özellikle büyük kitlelere seslenen eğlence programlarıyla ünlüdür. • Amerikan halkını büyük bunalımın umutsuzluklarından ve Avrupa’da dolaşan savaş bulutlarının karamsarlığından uzaklaştırmaya çalışıyordu. Çeşitli komediler, romantik programlar sıkça dinleniyordu (Tekinalp, 2003: 84-5).

  17. Ancak Amerika’da radyo yayıncılığının tecimsel olması, devletin tümden bu alana ilgisiz olduğu anlamına gelmemelidir. • Devlet, radyo yayıncılığına 1927’ye kadar müdahale etmedi. Ne izin vermekte, ne de vericiler üzerinden vergi almaktaydı. • Ancak bu “vahşi batı” atmosferi çok uzun sürmedi. Her şeyden önce elektromanyetik dalgalar kısıtlıydı, her önüne gelenin yayıncılık yapmasına izin verilemezdi. Nitekim 1927’de çıkarılan Radyo Yasası, artık bir verici yerleştirmek için izin alınmasını zorunlu kıldı. Yasayla aynı zamanda Federal Radyo Komisyonu kuruldu. Komisyon yayıncılığı denetliyordu.

  18. Günümüzde Amerika’daki radyo yayın ağları sadece tecimsel değildir. Az da olsa kamusal yayıncılık vardır. Kamusal radyolar, tüm radyo yayıncılığının ancak % 12’sini oluşturur. • Tecimsel radyo istasyonlarının yarısından fazlası finansal başarı için kendilerine paket program öneren danışman şirketlere başvurur. Danışman şirketler yerel ve ulusal beğenileri ölçecek pazar araştırmaları yaparlar. Bu araştırmalar sonunda hangi programların, hangi saatlerde yayınlanacağına, hangi reklamların hangi programlara çekileceğine karar verirler.

  19. Amerika’da yayıncılığın tecimselleşmesinin somut ne gibi sonuçları oldu? • Herşeyden önce programları halkın zevklerinin sınırlı ortalamasına doğru çeken reklamın ezici ağırlığı kendisini gösterdi. • Başka ülkelerde reklamlar, radyo programlarına yapılan bir ekti. Gelgelelim Amerika’da programlar, reklamların hizmetindeydi. Başat olan reklamdı, programlar reklamları çekecek şekilde yapıldı (Jeanneney, 2006: 146-7).

  20. Radyo reklamcılığının gelişkin olduğu Amerika’da dinleyici ölçümleri geliştirildi. Başat amaç dinleyiciyi reklamcıya pazarlamak olduğu için, dinleyicilerin kimlikleri, seçtikleri programlar, dinleyici sayıları önemlidir. • Bir mühendis olan Arthur A. Nielsen, iki profesör tarafından icat edilen ve radyo cihazına takıldığında dinleme saatlerini ve dinlenen frekansları veren odyometre cihazını kullanır. • Dinleme ölçümlerinin sistematik gelişmesi Amerikan tecimsel radyo tarzını derinden etkileyecektir. Programların içeriğinin geliştirilmesi için reklam ajanslarına başvurulacaktır (Barbier ve Bertho Lavenir, 2001: 233).

  21. Radyo reklamlarının aşırılığı, aile derneklerinin tepkilerine yol açmıştır. Reklam dünyası ise bu tepkilere başından beri karşı koymuştur. Örneğin 1932’de çeşitli aile derneklerinin yaptırdığı anket kayıplara karışmıştır (Jeanneney, 2006: 147). • Tecimsel radyo, reklamı dinleyicilerin günlük zaman planlamalarının akışı içine sokmuştur. • Bir programın dinlenmesi günü biçimlendiren bir alışkanlık halini alır. Reklamların en verimli şekilde idaresi için dinleyici tutumlarına dair istatistik analizi geliştirilir.

  22. 1935’te Ohio’da genç bir üniversite üyesi, Colombia Üniversitesi’nden Paul Lazarsfeld ile birlikte programların yayına başlamadan önce değerlendirilmesini sağlayan bir sistem geliştirir. • Bu sistemde test grubunun üyeleri dinledikleri programla ilgili düşüncelerini kırmızı ve yeşil düğmelere basarak dile getirirler. Reklam tarifelerinin hazırlanmasında bu sistem temel oluşturur. Yöntem, daha sonra televizyona da uygulanacaktır (Barbier ve Bertho Lavenir, 2001: 234).

  23. Bu dönemin radyo dinleyicileri ve radyonun etkileri ve içeriğine dair neler söylenebilir? • 1930’lu yıllarda Amerika’da radyonun dinleyici üzerindeki etkisine, Orson Welles’in “Dünyalar Savaşı” iyi bir örnektir. Olay, 31 Ekim 1938’de meydana gelir. Amerikan halkı uluslar arası ilişkilerin tutarsızlığı karşısında endişelidir. Bu endişe genç Welles tarafından iyi değerlendirilir. Marslıların Amerika’yı istilasını konu alan aynı adlı kitabı radyoya uyarlar. Radyo tiyatrosunu iyice dramatikleştirmenin yolunu arar. Marslıların dünyayı işgalini bir anonsla duyurur. Ancak halk, bunu gerçek zanneder, panik yayılır, kuyruklar oluşur. CBC radyosu bu nedenle daha sonra kendisine açılan davalarla boğuşur. Bu program, radyonun gücünü ortaya koyar (Jeannaney, 2006: 147-8).

  24. Gündüzleri asıl dinleyici kitlesini kadınlar oluşturur. Radyodaki arkası yarınlar, korkunç gerilimlerden büyük ahlaki beceriler sayesinde kurtulan ailelerin hikayelerini anlatır. Bu tür arkası yarınların mali destekleyicileri sabun şirketleri olduğu için, bu dizilere soap opera denilir. Radyonun yaygınlaşmasında soap operaların önemli katkıları vardır. • Tiyatro eleştirmenleri, sosyologlar ve psikologlar kadın dinleyicilerin, soap operalardaki bayan kahramanlarla özdeşleşmesinden endişe duyarlar. Ancak soap operalar 1950’lere kadar radyonun hakimi olur (Barbier ve Bertho Lavenir, 2001: 234-5).

  25. Amerikan Tecimsel Radyo Yayıncılığı ve Basın Arasındaki İlişkiler: • Amerikan radyosunda sadece eğlence yoktur, siyaset de yer almıştır. Başkan Eisenhower, halka radyo konuşmaları yaptı. Böylece sıradan insan ile iktidar arasında etkileşim oluştu. Bu etkileşim aynı zamanda kamusal ve özel alanlar arasında da kuruldu. Radyo yayını zamanla, daha önce basına bırakılmış olan haberciliğe de girdi. Bu ise basın-radyo arasında birtakım gerilimler oluşturdu (Barbier ve Bertho Lavenir, 2001: 236). • Aslında radyo, ilk zamanlardan başlayarak önemli olayları süratle aktarmak için gazeteleri kullanmıştı. Ancak reklam bütçelerini azaltan 1929 bunalımı, basın ve radyo arasındaki çekişmeyi artırdı. Bu rekabet nedeniyle basın, bir süreliğine radyo programlarının ayrıntılı ilanlarını kaldırma kararını aldı. 1930’ların ortalarına gelindiğinde ise yazılı basınla anlaşmalar yapıldı: Radyo, haber bültenlerini sınırlamaya ve dinleyicileri ayrıntıları öğrenmek için yazılı basına başvurmaya yöneltti.

  26. AVRUPA’DA RADYO YAYINCILIĞI • Farklı gelişmişlik düzeyine sahip 19 Avrupa ülkesinde radyo yayıncılığının doğduğu yıllarda şu genel eğilimler görülür: • Elektronik iletişimle ilgili düzenlemeler hemen tüm ülkelerde 20. yüzyılın ilk 10 yılı içinde gerçekleştirilmiştir. • Ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerde radyo hızlı gelişmiştir. Bu ülkelerdeki ticari ve sanayi kuruluşları hem bir iletişim aracı hem de bir endüstri ürünü olarak radyoyla yakından ilgilenmişlerdir. • Bu ülkelerin hemen tümünde amatör uğraşlar radyonun gelişiminde etkili olmuştur.

  27. Düzenli radyo yayını yapan ilk örgütler, genellikle özel girişime bırakılmasına karşın devletin sıkı denetiminde kalmıştır. SSCB, Danimarka ve Finlandıya’da ise radyo örgütleri devlet kuruluşlarıydı. • Devlet, iletişim alanını düzenlemiş ve sınırlandırmıştır. Ülkelerin çoğunda elektronik iletişimin alt yapısı bir devlet kuruluşu olan PTT’lerin elindedir. • 1930’ların büyük bunalımında pek çok ülkede devlet, radyo alanına doğrudan girmiştir. • SSCB’deki radyo deneyimi diğer ülkelerden farklı gelişmişitr. • Türkiye’deki uygulama İtalya, Avusturya, Almanya, Yugoslavya ve İsveç gibi ülkelerdekine benzemektedir. Bu ülkelerdeki elektronik iletişim olanakları tümüyle devletin elindedir. Yine devlet adına yayın yapma tekeli özel şirketlere devredilmiştir. (Kocabaşoğlu, 1983:17-8). Türkiye’de radyo yayıncılığı işlenirken bu konuya tekrar değinilecektir

  28. Avrupa’da yayıncılık Amerika’dakinin tersine genellikle tecimsel değildi. • Almanya’da 1925’te eğitici yayınlar yapmaktan sorumlu olacak bir radyo kanalı Deutcshe Welle kuruldu. Yayınların kalitesi iyiydi ve halkın seviyesine inilmiyordu. • İtalya’daki örgütlenme de benzerdi. Devlet, 1924’te kurulan bir şirketin çoğu hissesine sahipti. Faşistler iktidardayken bir radyonun hakimi olmuştur. Reklam yayınına sınırlı ve denetim altında izin verildi.

  29. İngiltere’de yapı bir miktar özgündü. Hükümetle radyo arasında organik bir mesafe mevcuttu. 1922’de kurulan BBC üzerinde başlangıçta hükümet denetimi aşırıydı. Daha sonra yayıncılık özel sektöre bırakıldı fakat hükümet doğan güçten endişe duymaya başladı. Amerika’ya gözlemciler gönderildi ve radyoculukta baskın olan reklamın, programların sıradanlığı üzerindeki etkileri titiz İngilizleri endişelendirdi. İngilizlere göre önemli olan “halka istediğini değil, ihtiyaç duyduğunu vermekti. 1927 yılında on yıl için radyo tekeli BBC’ye verildi. Devlet, kurumu satın aldı, kendi mülkiyetine geçirdi. Almanya’da olduğu gibi vergi ve reklam yasaklandı. • İngiltere’deki yapının özgünlüğünün iki nedeni vardır. İngiltere’nin bir ada devleti olması nedeniyle diğer Avrupa ülkeleriyle sık sık anlaşmalar yapması gerekmesi ilk nedendir. İngiltere, Avrupa’yla frekans konularında sık anlaşmalar yaptığı için radyo frekanslarının gelişigüzel kullanma eğilimindeki özel sektörü devreden çıkarmış ve radyo yayıncılığını bir kamu kurumu olan BBC’ye vermiştir. İkinci neden, radyo ve daha sonra televizyona ulusun kültürel ve eğitsel alanda gelişebilmesi için işlev biçilmesidir. Bu nedenle BBC 1927-1972 arasında radyo tekelini almıştır. Tecimsel radyoya 1972’de izin verilmiştir. Ancak tecimsel radyo da ABD’de olduğu kadar özgür değildir. Hükümet, radyo ve televizyon reklamlarının miktarını ve içeriğini denetleyebilir (Tekinalp, 2003: 92-93).

  30. Fransa’da ise mutlak liberalizm ve devlet denetimi modellerinin ortası bir yayıncılık yapıldı. Başka ülkelerde olduğu gibi Fransa’da da yayıncılığın kökeni askeriydi. İlk verici istasyonlarından birisi Eiffel Kulesi’ndeydi ve askerlere aitti. 1936’dan sonra eğitim yayınları artırıldı (Jeanneney, 2006: 146-150). • 1930’larda radyo dikta rejimlerinde tamamen devlet kontrolünde propaganda yayını yaptı.

  31. YAZILI BASIN-RADYO İLİŞKİLERİ • Yazılı basın, zaman zaman radyoyla rekabete girdi. İki savaş arası dönemde gazetenin fiyatının artması ve ekonomik bunalım rekabeti derinleştirdi. Basın, bu bunalım nedeniyle radyoya çeşitli tepkiler geliştirdi. Bu konuda zaman zaman başarıya da ulaştı. Örneğin günlük gazetelerin satışı bittikten sonra radyoda reklam yayınlamak gibi. Ya da Fransa’da 1930’larda saat 13.00’ten önce radyoda haber bülteni yayını yasaktı. Bir başka tepki, basının radyoda hissedar olma çabasıydı. • Basın ayakta kalabilmek için farklılığı yakalamaya ve radyoyla rekabet etmeye çalıştı. Radyo taze ve akılda kalıcı haber veriyordu. Ancak basın uzmanlaşmış yayıncılığa geçerek buna yanıt verdi. Radyoyla rekabet edebilmek için büyük röportajlar yaptı (Jeanneney, 2006: 159-161).

  32. II. DÜNYA SAVAŞI’NDA RADYO • 31 Ağustos 1939’da Almanya’da Polonya sınırına yakın küçük bir kasabadaki bir radyo, Berlin’den yapılan yayınları aktarmaktadır. Birden Polonya üniformalı altı adam ellerinde silahlar radyoyu basarlar. Almanya’ya nefret kusan bir bildiriyi Almanca ve Lehçe okurlar. Bu kişiler gerçekte Polonyalı değil, Hitler’in istihbarat servisinin gizli ajanlarıydı. Amaç Polonya’yı işgalin kılıflarını hazırlamaktı. Goebbels bu olay üzerine “denetimden çıkan bazı Polonyalıların baskını gerçekleştirdiklerini” açıkladı. Ertesi sabah Hitler birlikleri Polonya’ya girdiler. II. Dünya Savaşı böylece başlamış oldu. Bu Nazi propagandası öyküsü daha işin başında, savaşta radyonun oynayacağı temel rolün boyutları hakkında fikir veriyordu: Savaş, radyoların da savaşı olacaktı.

  33. Radyonun savaşta askeri birliğe bedel olacak kadar güçlü bir araç olduğuna inanıldı. Savaşta radyonun böylesine güçlü bir araç olacağına yönelik inancı önceleyen çeşitli yayınlar bulunmaktaydı. • Bunlardan en ünlüsü Serge Tchakhotine’in 1939’da basılan Siyasi Propaganda Yoluyla Kitlelerin Irzına Geçilmesi isimli kitabıdır. Kitap, Pavlov’un köpek deneylerinin propaganda ve kamuoyuna uygulanmasıydı. Belli ölçülerdeki güdümlemenin halkta otomatik tepkilere yol açtığını varsaydı. Bu düşünür, aslında Gustave Le Bon’dan etkilenmiştir. Le Bon, Kalabalıkların Ruhu adlı eserinde, kalabalıkların ruhunun kalabalıkları oluşturan bireylerden farklı olduğunu yazmıştır. Kalabalıkları etkileyen güçler olarak radyo ve basının düşünülmesi bu koşullarda daha iyi anlaşılabilir.

  34. Radyoya yönelik bu güçlü etki anlayışı askerler, siyasetçiler ve kamuoyu tarafından paylaşılmıştı. • Çin’e saldıran Japonlar halka açık yerlere hoparlörler yerleştirip yayın yaptılar (Jeanneney, 2006: 167-9). • Türkiye’deki yöneticiler de radyonun gücünün farkına varmış olacak ki kamusal yerlere hoparlörler koydurarak yayınlar gerçekleştiler (Öztürk, 2006). • İtalya, 1935’te Etiyopya’yı işgal etmişti. Milletler Cemiyeti yarımadaya ekonomik ambargo uygulamaya karar verdi. İtalya buna karşı koymak için Arapça dahil 10 dilde yayın yapacak güçlü vericiler yerleştirdi (Jeannaney, 169-170).

  35. Goebbels, “radyo sayesinde, rejimin her türlü isyan düşüncesini ortadan kaldırdığını” söylemekteydi. Ona ve Hitler’e göre “savaş zamanında, sözcükler birer silahtır.” • Bu nedenle ülke içinde ucuz radyo alıcıları temin edildi. Birkaç yıl içinde, sadece Alman Propaganda Bakanlığı’nın mesajlarını alabilen frekansta transistorlu radyoları yaygınlaştırdılar. Halk, sadece merkezden yayılan iletileri dinleyebiliyordu. • Bu dönemde ayrıca Goebbels, “en iyi Nazi militanlarını, radyolarının ses ayarını yükseltmeye ve propaganda yayınları yapılırken pencerelerini açık bırakmaya teşvik ediyordu.” Bu, bir çeşit Japon hoparlörünün Alman varyasyonuydu.

  36. Sovyetler Birliği’ndeki radyo ise Almanya’ya göre daha etkisizdi. Fakat Hitler 1941’de Sovyetlere savaş açınca, Stalin’in ilk aldığı kararlardan birisi işgal tehlikesi altındaki bölgelerin halklarına radyo alıcılarını en yakın polis karakoluna teslim etmelerini dayatmak oldu (Jeanneney, 2006: 173-4). (Bu durumu PKK’nın teröristlerin elindeki radyoları toplama uygulamasına benzetebiliriz. Teröristlere yönelik af mesajlarına teröristlerin erişimini engellemek için bir yoldur bu.) Karara uymayanlar ölüm cezasıyla tehdit edildi. • Daha sonra Sovyet propagandası iki özgün buluştan yararlandı. Birisi Japonlardan esinlenerek bulundu: Saldırılar sırasında düşman hatlarına yayın yapan hoparlörler yerleştirildi. İkinci özgün buluş ise Alman askerlerinin yakınlarına seslenmekti. Radyoda özellikle esir listeleri okunuyor, bu da endişeli aileleri Almanca yayın yapan Sovyet yayınlarını dinlemeye itiyordu (Jeanneney, 2006: 174).

  37. Savaş sırasında BBC, gerçeği aktarma yönelimli yayın yaptı. • Amerika’da ise savaş öncesi uluslar arası bir radyo yayını yoktu. Radyo, Roosevelt’e göre iyi bir demokratik araç olabilirdi. Propaganda fikri onu rahatsız ediyordu. Gelgelelim 1941 Pearl Harbour baskını Roosevelt’in bu düşüncelerini değiştirdi. 1942’de kurulan Savaş Enformasyon Ofisi, bugün Amerika’nın Sesi adıyla bildiğimiz radyonun öncüsüdür. Ana fikir, etkili cevap verebilmek için başka radyoların iyi dinlenmesi gerektiğiydi. • Kısaca bu dönemde radyo savaşları, cephede yürütülen savaşların başarısını etkiledi. Örneğin tarihçi Asa Briggs’e göre Fransa’nın yenilgisinde radyo yayınlarının büyük katkısı olmuştur (Jeanneney, 2006: 179).

  38. SAVAŞ SONRASI RADYO YAYINCILIĞI • Savaş sonrasında ABD’de televizyon yayıncılığı, halkın radyoya olan rağbetini düşürdü. Radyo ise program formatlarını değiştirdi, daha uzmanlaştı. • Avrupa’da ise radyo yayıncılığında devlet tekeli savaş sonrasında devam etmekteydi. Özgürlük, çeşitlilik savaş öncesinden başlayarak gerilemişti. • Buna karşın Batı Avrupa ülkelerinde televizyonun önemli bir siyasi ve toplumsal araç olması 1960’ların başına kadar mümkün olmadı. Bu nedenle 1945-1960 yılları tüm Avrupa ülkelerinde radyo yayıncılığı son derece parlak geçti (Jeanneney, 2006: 236-7). • Dolayısıyla bu yıllarda Amerika’da radyo yayıncılığı ve dinleyiciliği gözden düşüp tv öne geçerken, Avrupa’da radyo parlak dönemini devam ettirmekteydi.

  39. 1948’de ABD’de transistorlu radyonun icadının asıl sonuçları 60’larda ortaya çıktı. Sistem asıl yaygınlaşmasını bu yıllarda gerçekleştirdi. Transistorlu radyo alıcılarının maliyeti düştü, boyutları küçüldü. Tek bir aile radyosundan çok sayıda transistorlu radyoya geçildi. • Transistorlu radyo, yeni açılımlar yarattı. Cezayir’deki Fransız askerleri ellerindeki transistorlu radyolar sayesinde Fransa’da konuşma yapan cumhurbaşkanları De Gaulle’yi dinlediler. İktidar ile çevredeki askerler arasındaki bağlantı böylece kuruldu. Bu rolün benzeri 1968 öğrenci ayaklanması sırasında radyonun öğrencilere şehir stratejileri konusunda verdiği bilgilerle de sağlanmıştı. • Bu yıllarda radyo dinleme alışkanlıkları yavaş yavaş değişti. Akşamları televizyon (çünkü sadece akşamları yayın yapıyordu), gündüzleri radyoya aitti. Televizyonun radyoyu asıl tehdit ettiği yıllar 60’larda başlayacaktı.

  40. ÖZGÜR RADYOLAR • 1960’larda özellikle Avrupa’da özgür radyolar ortaya çıktı. Bu radyoların kökeni, 1960’da Hollanda kıyılarında Flamanca yayın yapan Radio Veronica’ydı. 1964’te ise İngiliz kıyılarında bir yük gemisinden Radio Carolina yayına başladı. 15 yıl yayın hayatı süren bu radyo Beatles müziğinin yapılmasına katkı yaptı. • İtalya’da özgür radyo kavramı 1968-9 yıllarına doğru doğdu. Sicilya’da yurttaşların karşılaştıkları haksızlıkları halka açıklayan gizli radyo yayını yapılıyordu. Bu radyolar İtalya’da asıl olarak 1975’ten sonra gelişti. İtalya’da ortaya çıkan tüm protesto hareketleri kendilerini yeni radyolarda ifade ettiler: Feministler, işsizler, evsizler, askerlik karşıtları, eşcinseller gibi. Ticari radyolar da yaygınlaştı. Ancak özgür radyo ile ticari arasında bir fark vardı: Özgür radyolar daha siyasiyken, ticari radyolar pornografikti.

  41. 1970’lerin sonlarından başlayarak iki büyük tartışma özgür radyo bağlamında önce çıktı: Frekanslar ve reklam. Frekansların sınırlı bir kaynak olması nedeniyle dağılımını düzenleme üzerinde duruldu. Bu nedenle Yüksek Kurullar kuruldu. • Özgür radyolarda reklama izin konusu da tartışmalıydı. Çoğu kişi bu radyoların pazar baskılarından uzak tutulmaları ve dinleyicilerin destekleriyle varlıklarını sürdürmeleri gerektiğini savundular. Başkaları bunun bir çelişki olduğuna inandılar: Reklama izin verilmezse bile yine de reklam yapılacaktı. Sonuçta reklam alma bir zorunluluk haline geldi. Örneğin Fransa’da devletin özgür radyolara vermeyi öngördüğü yardım bu radyoları yaşatmaya yetmezdi. 1984’te reklama evet dendi.

  42. RADYO YAYINLARININ DÖNÜŞÜMLERİ • Savaş sonunda Amerika’daki evlerin % 93’ünde radyo vardı. Ancak büyük şirketler yatırımlarını televizyona yönlendirir. Programlarda değişiklik görülür. Kurgulu programlar, radyo oyunları, komediler ve çok sayıda yarışma programı televizyona kayar. Radyo, müzik yayını yapan bir araç olur. • Radyonun geliri 1950-1953 arasında durgunluğa uğrar. • Radyo, bu duruma karşı bölgeselleşerek yanıt verir. Bölgesel radyolar çoğalır. İkinci dönüşüm frekans değişikliğiyle yaşanır. FM alıcılar çoğalır ve transistorun de icadı ve yaygınlaşmasıyla gençler arasında rock müziği yaygınlaşır. Radyo, bireyselleşir.

  43. Radyo yayın iki Pazar etrafında örgütlenir. Bir tarafta büyük ağların ulusal çapta yaptığı uyarlamalar vardır. Diğer tarafta da müziğin egemen olduğu bölgesel radyolar. • 1995’te Oklahoma’daki federal bir binaya saldırı olur. Bu, Amerika’da radyonun keşfedilmesinde dönemeç olur. Ultra-kısa dalga istasyonları kamuoyu tartışmasının merkezine oturur. Düşük maliyette ve işletilmesi kolay olan bu istasyonlar kısa dalgalardan ve internet’ten sivil itaatsizlik çağrıları yapar. Bomba reçeteleri dağıtan saldırgan gruplar radyodan yararlanır. Aynı dönemde yerel radyo istasyonları saldırıdan hemen sonra halkın ve büyük haber kurumlarının başlıca haber kaynağı olur. Bu, radyo yayınlarının kamuoyunu oluşturan kamusal alanı yaratmaya devam ettiğini gösterir (Barbier ve Bertho Lavenir, 2001: 350351).

  44. RADYO VE DEVRİMLER • Radyo, ucuzluğu, kolay işletimi, alıcı cihazların taşınmasının kolaylığı açısından dünyanın en demokratik iletişim araçlarından birisidir. • Radyonun bu yaygınlığı kriz dönemlerinde radyoyu öne çıkarmıştır: • Örneğin 1968’de Varşova Paktı askerleri Prag Baharı’nın bastırmak için Çekoslovakya’ya girmişler, radyo bir direniş unsuru olarak ortaya çıkmıştır. • 1973’de Şili’de Pinochet darbesine karşı direnenler seslerini radyoda duyurmuştur. • Doğu Avrupa’da Hür Avrupa ve Amerika’nın Sesi radyoları Berlin Duvarı’nın yıkılmasına kadar olan süreçte çok etkili olmuştur. Radyo, basından ve televizyondan daha uzak mesafelere seslenmiştir.

  45. Radyonun bu etkililiği nedeniyle hükümet darbelerinde ilk ele geçirilen kurumlardan birisi radyo olmuştur (Tekinalp, 2003: 73). Örneğin Türkiye’de 1960, 1971 ve 1980 askeri darbelerinde ilk ele geçirilen kurumlardan birisi radyo olmuştur. • Radyolar bir çok toplumsal olayda öne çıkmıştır. 1961’de Cezayir’deki darbe askerler tarafından radyo aracılığıyla hemen öğrenilmiştir. Askerler, bu darbeye karşı çıkmışlardır.

  46. RADYO ÇERÇEVESİNDE KÜLTÜR TARTIŞMALARI • Yirminci yüzyılın başlarında basın ve sinemanın gelişimi ve radyonun doğuşuyla birlikte aydınlar “kültür” merkezli tartışmalar yapmışlardır. Bu tartışmalar “kitle kültürü”, “kültür endüstrisi”, “popüler kültür”, “kitle medyası” gibi kavramlar çerçevesinde geçer. • Gerek muhafazakar gerekse sol aydınlar radyo gibi kitle iletişim araçlarının basit birer popüler eğlence aracı oldukları gerekçesiyle eleştirilerini sıralarlar. • Bir kısım aydın ise eğlenceyi kutsar, tüketimci değerleri öne çıkarır. Dolayısıyla bu ikinci gruptaki aydınlar radyo gibi iletişim araçlarına olumsuz eleştiri yöneltmezler, tersine bu araçları överler.

  47. Radyoya olumsuz eleştiriler yöneltenlerin en önemli nedeni, radyo içeriğinin aydınlar dışından belirlenmesi ve popüler eğlencenin dar bir reklamcılar kadrosu tarafından belirlenmesidir. • Diğer yandan aydınlar kültür üretiminin mekanikleşmesinin fikir ve sanat eserlerinin doğasını değiştirdiğine inanmaktadırlar. Elit kesimler, o zamana kadar kendilerine yönelik olan eğlence biçimlerinin radyoda bayağılaşmasına, popülerleşmesine karşı çıkarlar. • Radyoya eleştiri getirenlerin temel iddialarının ondokuzuncu yüzyılın sonlarına giden kökleri vardır. Bu iddiaya göre halk, kontrol edilemez iştahlılardan oluşan bir kitledir. Kitleyi denetlemesi gerekenler eğitimli, bilge bir azınlıktır.

  48. İçinde radyonun da yer aldığı yeni kitle iletişim araçlarına eleştiri getirenler iki gruptan oluşuyordu. • İlk grup, muhafazakar, aristokratik değerleri benimsemiş aydınlardı. • İkincisi ise modern endüstriyel kültüre eleştiriler getiren radikal eleştirmenlerdir. Yeni kültürü üreten araçları destekleyen ise çok farklı çevrelerden gelen aydınları kapsıyordu. • Muhafazakar eleştiri yapanlardan en önemlisi Ortega y Gasset’dir. Gasset, 1930’da yayımlanan Kitlelerin İsyanı kitabında kapitalistlerin ve devletin cesaretlendirdiği, kendi çıkarından başka bir şeyi düşünmeyen, rahatına düşkün “içteki barbarlar” sürüsünün gelişmiş kültürü tehdit ettiğini savunur. Çocuksu zevklere sahip kalabalıklar kendi zevklerini seçkinlere dayatmakta, yüksek kültürü kitle pazarına çekmektedir.

  49. Yüzyılın başından itibaren özellikle oy hakkı uygulamasının yaygınlaşmasının kalabalıkların güdülenmesi konusunu aydınların ilgi odağına çektiği muhakkaktır. Fransız psikolog Gustave Le Bon, telkinin bireylerin makinelere çevirdiğini yazmıştır. • Radikal aydınlar da kitle kültürü karşısında eleştirel konumdadır. Frankfurt Okulu çevresinde toplanan Theodor Adorno, Max Horkheimer ve Walter Benjamin gibi düşünürler Amerikan pozitivist araştırmalarına uyum sağlamazlar. Örneğin Paul Lazarsfeld, Adorno’yu radyoda müzik programlarının kültürel etkileri üzerine bir araştırma projesine ikna edemez. Adorno’ya göre sorgulanması gereken öncelikle kültür kavramının kendisidir.

  50. 1940’lı yılların ortalarında Adorno ve Horkheimer kültür endüstrisi kavramını yaratırlar. Kültürün bir meta olmasını analiz ederler. Büyük kapitalist örgütlenmelerin seri ve standart kültür üretimine karşı çıkarlar. Radyo da kültür endüstrilerinden birisidir. Bu tür kültür endüstrileri işçi sınıfına yanlış bilinç vermeye ve onları edilginleştirmeye yönelik işlev görürler. Kitle eğlenceleri aşkınlık yerine seçim tercihi yanılgısına yol açar. Sanatın mekanikleştirdiğini belirtirler. Bir eserin çok sayıda nüshası yerine özgün olan tek ve ilk nüshasının değerli olduğunu vurgularlar. Sanat, çoğul ve yaygın olanı değil, biricik ve ilk olandır. • Kitle tüketimine yönelik eleştiriler İngiliz yazar George Orwell’da da görülür. Kitle tüketimine ait totaliter bir dünyayı eleştirir Orwell. George Orwell gibi birçok Avrupalı düşünür için Amerika mekanik, yüzeysel ve kültürel köklerden yoksun kültürü temsil eder.

More Related