1 / 82

1978-79 Krizi ve 24 Ocak 1980 İstikrar Kararları

1978-79 Krizi ve 24 Ocak 1980 İstikrar Kararları. Yedinci Bölüm http://www.yakupkucukkale.net adresinden indirebilirsiniz…. Dönemin Başbakanları. Mustafa Bülend Ecevit 5 Ocak 1978 – 12 Kasım 1979. Sami Süleyman Gündoğdu Demirel 12 Kasım 1979 – 12 Eylül 1980. Bülend Ulusu

lydia
Download Presentation

1978-79 Krizi ve 24 Ocak 1980 İstikrar Kararları

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. 1978-79 Krizi ve 24 Ocak 1980 İstikrar Kararları Yedinci Bölüm http://www.yakupkucukkale.net adresinden indirebilirsiniz…

  2. Dönemin Başbakanları Mustafa Bülend Ecevit 5 Ocak 1978 – 12 Kasım 1979 Sami Süleyman Gündoğdu Demirel 12 Kasım 1979 – 12 Eylül 1980

  3. Bülend Ulusu 12 Eylül 1980 – 13 Aralık 1983 Halil Turgut Özal 13 Aralık 1983 – 21 Aralık 1987 21 Aralık 1987 – 31 Ekim 1989

  4. Giriş • Aslında planlı yılların ilk alt periyodunda (1963-70 yılları arasında) istikrarlı bir büyüme süreci yakalanmıştır. • Bu dönemde yıllık ortalama büyüme hızı %6.5 ve yıllık ortalama enflasyon %5.5 düzeyindedir. • Refah seviyesinde yıllık ortalama %3.8’lik artışlar yakalanmıştır.

  5. Oysa, planlı dönemin ikinci alt periyodunda (1973-77 yılları arasında) büyüme süreci devam etmekle birlikte, enflasyonun artışa geçtiği dikkatleri çekmektedir. • Yıllık enflasyon rakamları %10 ile %30 arasında değişen düzeylerde olmuş, ortalama enflasyon oranı %18’i aşmıştır. • Bu durumun en önemli sebepleri; 1973 petrol krizi ve 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sebebiyle Türkiye’ye uygulanan ekonomik ambargodur.

  6. 1974’ten itibaren ekonomik bunalımın ilk belirtileri hissedilmeye başlanmış, ancak alınan geçici önlemlerle krizin patlak vermesi sürekli ertelenmiştir. • Ana hatlarıyla 1956’da yaşanan Döviz krizinin bir benzeri olan bu kriz, 1978-79 yıllarında, daha fazla bastırılamayarak, patlak vermiştir. • 1978-79 yıllarında yine bir takım önlemler alınmış, ancak bu önlemler de krizden çıkış için yeterli olmamıştır. • Krizden çıkış ancak 24 Ocak 1980 kararları ile mümkün olabilmiştir.

  7. Bunalımın Nedenleri • Bunalımın en önemli nedeni, sürdürülmekte olan sanayileşme stratejisidir. • BBYKP ve İBYKP döneminde tüketim mallarının ithal ikamesi süreci bitirilmiş ve ÜBYKP döneminden itibaren en zor aşamaya, yani ara ve yatırım mallarının ithal ikamesi sürecine başlanılmıştır.

  8. Daha önceden kurulan üretim tesislerinin, üretime devam edebilmesi için, yurt dışından ithal edilecek olan ara ve yatırım mallarına ihtiyaç duyulmaktadır. • Bu mallar ithal edilmediği takdirde, yurt içi üretim yapmak bile olası olmayacaktır. • Dolayısıyla, başlangıçta döviz tasarrufu amacıyla tercih edilen strateji, gelinen son noktada, döviz tasarruf etmek yerine, dövize olan talebi ve ekonominin dışa bağımlılığını artırmıştır.

  9. Uygulanmakta olan sabit döviz kuru sistemi de bu krizde etkili olmuştur. • Sık sık devalüasyon yapılmadığı için, TL sık sık aşırı değerli hale gelmiştir. • TL’nin aşırı değerli olması, ihracat yapmayı zorlaştırdığı gibi, ithalata da özendirmiştir. Özellikle yabancı sermaye mallarını yeni yeni üretilmeye başlayan yerli sermaye malları yerine tercih etmek çok daha ucuza mal olmaktadır. Yani ithalat normalin üstünde bir artış göstermektedir.

  10. Bu durumda dövize olan talep de beklenmedik ölçüde artmaktadır. İthalat yapılması (adeta) piyasalardan temin edilecek olan dış kredilere bağımlı kalmaktadır. • 1970’li yılların ilk başlarında, artan bu talep, gurbetçi işçilerin ülkeye gönderdikleri dövizler ile karşılanabilirken, 1973’ün sonlarında ortaya çıkan petrol krizi nedeniyle bu dövizler de yetersiz hale gelmeye başlamıştır.

  11. Sonuç olarak sürdürülmekte olan sanayileşme stratejisi, döviz kazandırıcı ekonomik faaliyetlerin teşvik edilmemesi durumunda, daha fazla sürdürülemeyecektir. Bu durum kendini ağır bir şekilde hissettirmiştir. • … • Döviz krizinin bir diğer nedeni de 1973’ün sonlarında (kitapta 1974 diye geçiyor) OPEC’in ham petrol fiyatlarını artırmasıdır.

  12. 1974’de tonu 68.4 dolar olan ham petrol, 1977’de 99.9 dolara, 1979’da 145.2 dolara ve 1980’de ise 243.1 dolara yükselmiştir. Yani 7 yıl içerisinde kümülatif %255 oranında artmıştır. • Tabii ki artan petrol fiyatları, Türkiye’nin petrole yaptığı ödemeleri de artırmıştır. 1974’de 752 milyon dolar olan petrol harcamaları, 1980’de 2990 milyon dolara yükselmiştir. Bu kalemdeki kümülatif artış ise %297’dir.

  13. Petrol fiyatları %255 artarken, petrole yapılan ödemelerin %297 oranında artması, dönem içerisinde daha fazla petrol tüketildiğinin bir kanıtıdır. • Çünkü 1960 ve 70’li yıllarda nispeten ucuz olan petrol, sanayide petrole dayalı bir yapılanma sonucunu doğurmuştur. Ayrıca otomotiv sektörünün gelişmesi için sağlanan teşvik politikaları, petrole olan talebi artırmıştır.

  14. Petrol fiyatlarındaki bu aşırı yükseliş, ilk başlarda yurt içi fiyatlara yansıtılmayarak, aradaki fark hazine kaynaklarından ödendi. • Yani bir bakıma devlet kendi kasasından sübvansiyon sağlayarak petrol tüketimini teşvik etti. • Demiryolu taşımacılığının terk edilip, karayoluna ağırlık verilmesi de petrol talebinin artmasında bir diğer nedeni oluşturdu.

  15. Seyidoğlu’nun 1963-77 yılları arasında trend hesabına dayanarak yaptığı varsayımsal petrol harcamaları ile gerçekleşen petrol harcamaları arasındaki fark, 1980 yılında 2500 milyon dolara kadar yükselmiştir. • Aradaki bu fark, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, hazinenin sırtına yük olarak binmiştir. • Trend hesabına göre, söz konusu dönemde petrole yapılacak ödemelerin toplamı 2400 milyon dolar olması gerekirdi. Oysa gerçekleşen ödemeler toplamı 10198 milyon dolar olmuştur. Aradaki yaklaşık 7800 milyon dolarlık fark, bu dönemdeki dış borç artışına çok yakın bir rakamdır.

  16. Petrol fiyatlarındaki bu yükseliş, ara ve yatırım malları üreticisi olan sanayileşmiş ülkelerin ürünlerinin fiyatlarını yükseltti. Bu malların ithalatçısı olan Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin bu mallara yaptığı ödemeler artarken, dış ticaret hadleri de bu ülkelerin aleyhine değişti. • 1973 yılı 100 kabul edildiğinde, 1979 yılı endeks rakamı olan 77.7 değeri, dış ticaret hadlerindeki çarpıcı değişimi göstermektedir. Söz konusu endeks 1980’de 56.9’a gerilemiştir.

  17. Az önce de ifade edildiği üzere, petrol fiyatlarındaki hızlı yükseliş, Türkiye’nin kısa vadeli dış borçlarını da artırmıştır. • Kısa vadeli borçların toplam dış borçlara oranı 1975’de %24 iken 1977’de %57.9 ve 1978’de %52 olmuştur. • Kısa vadeli borçlardaki bu artış, borç faiz oranlarının da yükselmesi sonucunu doğurmuştur. Yurt içi enflasyon oranlarının yükselmesine yol açmıştır.

  18. 1970’li yıllarda kamu gelirleri ile kamu giderleri arasındaki fark da giderek açılmıştır. Kamu kesimi borçlanma gereği; 1972-73’de %2 iken, 1974-76 döneminde %6.6 ve 1977-79 döneminde %9.2 olmuştur. • 1970’li yıllardaki yüksek enflasyonun bir diğer nedeni de bu kamu açıklarıdır. Kamu açıkları ise büyük ölçüde KİT zararlarından kaynaklanmaktadır. • KİT zararları 1977’de 36.2 milyar TL iken, 1978’de 52 milyar ve 1979’da ise 60 milyar TL olmuştur.

  19. Kıbrıs Barış Harekatı da bu krizde önemli bir rol oynamıştır. • Enflasyon uygulanan bu politikaların doğal bir sonucu gibi görünmekle birlikte, aslında krizin ağırlaşmasında rol oynayan sebeplerden birisi halini almıştır. • Artan enflasyon TL’nin satın alma gücünü düşürdüğü için ve devalüasyon yapılmakta çoğu zaman geç kalındığı için, dış ticareti olumsuz yönde etkilemiş, dış ticaret bilanço açıklarının daha da artmasına yol açmıştır.

  20. Krizin Göstergeleri • 1978-79 krizinin benzerini 1956-58’de de yaşamış olmamıza rağmen, bu seferki kriz çok daha derin olmuştur. Bu derinliği krizin göstergelerine baktığımızda çok daha rahat anlayabiliriz • Birazdan kriz göstergesi olarak verilecek olan “Dış ödemeler bilançosu” açıkları zaten kronik bir hastalık halini almıştır. Açık işsizlik ise 1960’lı yıllardan itibaren varlığını hissettirmektedir. Ancak bu iki sorun da 1970’li yıllarda derinleşmiştir.

  21. Enflasyonist baskılar artmıştır • Ödemeler bilançosu açıkları artmıştır • İşsizlik artmıştır • KKO oranı ve üretim seviyesi düşmüştür • Bu döneme kadar, II. Dünya Savaşı ve 1956-58 krizi göz ardı edilirse, Türkiye’de Enflasyon son derece ılımlı seyretmiştir. • 1970’lerin başında harekete geçen enflasyon, 70’lerin ikinci yarısında iyice artmış hatta 1980’de 3 haneli bir düzeye ulaşmıştır.

  22. Enflasyon 1978’de %53.3, 1979’da %62 ve 1980’de %116.6 olmuştur. • Bu yükselişin 2 nedeni vardır: (a) Yapısal nedenler ve (b) Yüksek büyüme rakamları tutturmak için izlenen genişlemeci para ve maliye politikaları • Yapısal nedenler şu şekilde özetlenebilir: İthal ikameci stratejiden kaynaklanan tıkanıklıklar, piyasa mekanizmasının tam işlememesi, korumacılıktan kaynaklanan monopolist eğilimler, ekonominin düal yapısı ve hızlı nüfus artışı

  23. Bu yapısal aksaklıklara bir de yüksek büyüme rakamlarına ulaşabilmek için uygulanan genişlemeci para ve maliye politikaları eklenince, enflasyon beklenildiği üzere artışa geçmiştir • Bu yıllardaki enflasyon sadece talep yanlı değildir. Enerji ve döviz darboğazı nedeniyle arz daralmaları da söz konusudur. KKO oranları düşmektedir. • Sanayi üretimi, bu darboğazlar nedeniyle, 1979’da %5.4, 1980’de ise %5.6 oranında düşmüştür.

  24. Sanayi sektöründeki bu gerileme GSYİH’ya da yansımıştır. 1979 ve 1980’de GSYİH -%0.5 ve -%1.1 oranlarında küçülmüştür. • Yükselen enflasyon kaynak dağılımını bozucu bir etki göstererek toplumsal huzurluklara yol açmıştır. • Bu toplumsal huzursuzluk anarşi, politik grevler ve iş yavaşlatma eylemlerine yol açmıştır. • Bu da, zaten düşmekte olan sanayi üretiminin iyice düşmesine yol açmıştır.

  25. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana sürekli verilmekte olan dış ödemeler bilanço açıkları bu dönemde artış göstermiştir. • 1980 öncesinde asla tam liberasyona tabi olmayan bir ithalat yapısı olmasına rağmen, ithalatın sürekli kotalarla ve kambiyo denetimi gibi araçlarla kontrol edilmesine rağmen, dış ödemeler bilançosunun açık vermesi, bu açığın bilinçli bir şekilde verildiğini göstermektedir.

  26. Gerçekten de, sürdürülmekte olan ithal ikameci stratejinin bir gereği olarak, yüksek büyüme rakamlarına ulaşmak için sanayi sektörünün bol miktarda ara ve yatırım malı ithal etmesi gerekmektedir. • Bu da ödemeler bilançosunun finanse edilebilecek kadar açık vermesine göz yummayı gerektirmektedir • Ancak 1970’li yılların sonlarında bu açıklar finanse edilebilir boyutları aşmıştır

  27. Yaşanan döviz darboğazı kısa vadeli borçları artırmış, getirilen yeni ithalat kontrolleri de durumu kurtarmaya yetmediği gibi, yurtiçi üretimin düşmesine yol açmıştır. • Giderek artan miktarlarda verilen dış açıklar döviz darboğazını tetiklemiştir • Vadesi gelen borçlar, döviz rezervleri tükendiği için, kısa vadeli yeni borçlarla ödenmeye çalışılmıştır. • Bu da borç kompozisyonu içerisinde kısa vadeli borçların oranının %24’ten %57’ye yükselmesi sonucunu doğurmuştur.

  28. Döviz darboğazının bir diğer nedeni de DÇM’lerdir. 1978’de 4.84 milyar dolar dış borçların 1.38 milyar doları DÇM’lerden kaynaklanan borçlardır. • Toplam dış borçlar üç yıl içerisinde 4.7 milyar dolardan 13.8 milyar dolara yükselmiştir. • Bu tarihlerde Türkiye’de dış borç yönetimi diye bir kavramın olmadığı çok açıktır. Günü kurtarma politikası ile sürekli yeni ve kısa vadeli borçlar alınmıştır. • 1978’de borçlarını ödemekte zorlanan Türkiye IMF güdümünde borç konsolidasyonuna baş vurmak zorunda kalmış ve tamamen IMF güdümlü politikalara yönelmiştir

  29. Bir diğer sıkıntı da işsizliktir. 1950’li yıllarda köyden kente göçün hızlanmasıyla artış ivmesi yakalayan açık işsizlik, 1970’li yıllarda iyice kendini hissettirmeye başlamıştır. • İşsizliğin en büyük nedeni elbette hızlı nüfus artışıdır. Ancak takip edilen ekonomi politikaları da işsizliği düşürme konusunda başarısız olmuştur. • Enerji ve döviz darboğazı gibi nedenlerle düşen üretim düzeyi, eksik kapasitelerin ortaya çıkması gibi nedenler de işsizliğe katkı yapmıştır. • 1978’de %12.7 olan işsizlik, 1979’da %14, 1980’de %15.4 ve 1981’de %16.9 olmuştur.

  30. Bunalımdan çıkış için politika arayışları: 1978 ve 79 İstikrar Programları • Ödemeler bilançosu açıklarının acilen finanse edilebilmesi için, vadesi gelmiş borçların ötelenmesi ve yeni dış borç alınması gerekmektedir • Bunun için de IMF’ye bir niyet mektubu vermek ve stand-by anlaşması yapmak şarttır (?)

  31. Bunu sağlayabilmek için Mart 1978 ve Nisan 1979’da iki adet istikrar programı yürürlüğe konulmuş ve IMF ile anlaşma yapılmıştır • IMF’nin desteği (?) alınarak hazırlanan bu programların içeriği şu şekilde özetlenebilir: • TL’nin aşırı değerini normale döndürmek için sık sık devalüasyon yapılmıştır. 19.25 olan dolar kuru Mart 1978’de 25 TL, Nisan 1979’da 35 TL, Mayıs 1979’da 42 TL ve Haziran 1979’da 47.1 TL yapıldı.

  32. KİT zararlarını önlemek ve bütçe üzerindeki yükünü azaltmak için KİT ürünlerine zam yapıldı • Harcamalar kısılacak (dönemin tabiriyle, kemer sıkma politikası uygulanacak), KİT zararları azaltılacak, TCMB kaynaklarına daha az başvurulacak ve emisyon hacmi ciddi şekilde daraltılacak • İthalat kısılacak ihracat teşvik edilecek ve böylece ödemeler bilançosu açıkları düşürülecek

  33. Faizler yükseltilerek yurt içi tasarruf açığı azaltılacak, böylece dış borç ihtiyacı düşecek • Yüksek büyüme hedefleri terk edilecek, yatırımlar azaltılacak • Tarım ürünlerinin destekleme alım kapsamı daraltılacak • Ücret ve maaş artışları sınırlandırılacak • DÇM uygulamasına son verilecektir

  34. Türkiye bu önlemleri uygularsa vadesi gelmiş borçları ertelenecektir. Nitekim 1978 ve 79’da Türkiye’den alacağı olan bir çok ülke bu önlemlerin alınması ile birlikte borç erteleme anlaşması yapmıştır • Ayrıca Mart 1978 programı için 640 milyon dolar ve Nisan 1979 programı için ise 1.8 milyar dolar yeni dış borç temin edilmiştir (? ? ? ? ?)… • Bu dış kaynağın 910 milyon doları OECD’den 400 milyon doları da uluslararası ticari bankalardan alınacaktı

  35. Ancak alınan bu önlemler kararlılıkla uygulanmadığı için, temin edilen bu taze dış kaynakların kullanımı son derece sınırlı olmuştur. Hem kararlı uygulamanın olmaması hem de beklenen dış kaynağın tam kullanılamaması, bu programların başarısız olması sonucunu doğurmuştur • Ücretler konusunda baskı altında kalan (grevlere maruz kalan) hükümetler, kemer sıkma konusunda da yetersiz kalmışlar ve harcamaları düşürememişlerdir

  36. Vergi gelirleri artırılamadığı için bütçe hedefleri tutturulamamıştır • Destekleme alımları azaltılmamış tam tersine destekleme alım fiyatları artırılmıştır. Bu da TCMB kaynaklarına daha fazla baş vurma sonucunu doğurmuştur • Doğal olarak enflasyon artışa geçmiş ve Aralık 1979’da %80’i geçmiştir. • Karaborsa yaygınlaşmış, KKO %30’lara kadar gerilemiştir

  37. Toparlamak gerekirse, 1978 ve 79 istikrar programlarının başarısız olma nedenlerini 3 maddede özetleyebiliriz: • Sık sık yaşanan hükümet değişiklikleri, programların kararlı bir şekilde yürütülmesini engellemiştir • Bazı önlemler hükümetlerin oy kaybetmesine yol açacağı için uygulanmamıştır. Örneğin enflasyondan daha düşük düzeyde ücret ve maaş artışları veya tarımsal destekleme alımlarının kapsamının daraltılması gibi. Oy kaybetmek istemeyen hükümetler bu önlemleri uygulamamıştır (!)

  38. Uluslararası çevreler de bu durumu görünce, elbette destek vermediler ve sonuç kaçınılmaz bir şekilde başarısızlık oldu. • 12 Eylül askeri darbesinden önce iktidarda bulunan azınlık hükümeti (S. Demirel) ekonomiyi düze çıkarmak için 24 Ocak 1980 Kararlarını oluşturdu. Bu kararların hazırlanmasında o dönemde DPT Müsteşarı olan Turgut Özal’ın çok büyük katkıları olmuştur. 12 Eylül’de yönetime el koyan askeri hükümetin Başbakanı olan Ulusu, programın sekteye uğramaması için Özal’ı başbakan yardımcısı yapmıştır. Turgut Özal, 1983’te yapılan seçimlerde Başbakan olmuştur.

  39. 24 Ocak Kararlarının Felsefesi • 24 Ocak kararlarının kendinden önceki istikrar programlarından belki de en önemli farkı, Keynesyen politikaların terk edilip Neo-liberal politikalara geçişin yolunu açmış olmasıdır. • Gerek monetarist olsun ve gerekse arz yanlı iktisat olsun, neo-liberal politikalar devletin ekonomiye müdahalesini en aza indirmeyi amaçlar. Piyasa mekanizmasına güvenirler.

  40. Enflasyonu önlemek için para arzının kontrol altında tutulması, devletin ekonomiye müdahalesinin azaltılması ve arz-talep dengesinin piyasa mekanizmasına bırakılması gerekmektedir. • Uzun dönemde enflasyon ile işsizlik arasında bir trade-off (ödünleşme) yoktur. Bu ilişki kısa dönemlidir ve işsizliği azaltmak için uygulanacak olan politikalar kısa dönemde enflasyonu artıracağı için “Stagflasyon”a yol açar.

  41. Arz yanlı iktisatçılar da benzer fikirlere sahiptir, vergi oranlarının düşürülmesi gibi politikalarla özel kesimin elinde daha fazla fon oluşması sağlanabilir. Özel kesim bu fonları kamu kesiminden daha verimli işletebilir.

  42. LRPC Enflasyon %8 SRPC (e=8) İşsizlik 0 %10 %16 SRPC (e=0)

  43. 24 Ocak Kararlarının Strateji ve Hedefleri • Ana hedef ekonomiye devlet müdahalesinin en aza indirgenmesi, makro ve mikro dengelerin oluşumunu idari kararlar yerine piyasa mekanizmasına terk edilmesi oluşturuyordu • Döviz kıtlıklarına yol açan ithal ikameci sanayileşme stratejisinin terk edilip ihracata dayalı sanayileşme stratejisine geçilmesi hedeflenmişti

  44. Bu uzun vadeli amaçların yanı sıra, ekonominin bunalımdan çıkması için bir dizi kısa vadeli amaç da bulunuyordu: • Acil dış ödeme güçlüklerine çözüm bulmak. Bunun için vadesi gelen borçlar ertelenmeli, yeni kaynaklar bulunmalı ve döviz kazandırıcı ihracat faaliyetleri artırılmalı idi • Enflasyon hızının düşürülmesi, enflasyon sarmalının kırılması

  45. Atıl kapasitelerin harekete geçirilmesi ve büyüme hızının yeniden pozitif olması • Bu kısa ve uzun vadeli amaçlara, serbest Pazar ekonomisi ve dışa açık bir model ile ulaşılacaktı. Temel strateji buydu. • KİT’ler dahil tüm kamu kesimi daraltılacak, özel kesim teşvik edilecektir • İthalat serbestleştirilecek, yabancı sermaye teşvik edilerek rekabet ortamı sağlanacaktı • Sadece mal ve hizmet fiyatları değil, döviz kuru ve faiz oranları da serbest piyasa koşulları içerisinde belirlenecekti.

  46. 24 Ocak Programının Kapsamı ve Uygulanan Politikalar • Uygulanan ilk politika ekonomide istikrarı sağlama ve enflasyonu düşürme amacını gütmektedir. • Talebi kısmak ve KİT zararlarını önlemek için KİT ürünlerine yüklü zamlar yapıldı • Para arzı kontrol altına alındı • Bulunan yeni dış borçlarla beklemede olan ara ve yatırım malları ithal edilerek KKO yükseltilmeye çalışıldı • Kıtlığı çekilen tüketim mallarının ithalatı ile karaborsaya son verildi

  47. Bu çabaların neticesinde 1980’de %108 olan enflasyon oranı, 1981’de %36.8’e, 1982’de %27.1’e düşürüldü • Devletin piyasa içindeki yerinin daraltılması bir diğer politikadır • Bu amaçla sigara tekeli kaldırılmıştır • Madenlerin kamulaştırılmasına son verilmiştir • KİT’lerin özelleştirilmesi süreci başlatılmıştır

  48. KİT’lerin kendi ürünlerini özerk yapı içerisinde kendileri fiyatlandırmaya başlamış, “Fiyat Tespit ve Kontrol Komitesi” fesh edilmiştir • İthalat serbestleştirilmiştir • Destekleme alımlarının kapsamı daraltılmıştır • Faiz oranları ve döviz kurları serbest piyasa koşullarına terk edilmiştir

  49. Yabancı sermayenin teşvik edilmesi politikası uygulanmıştır • Bunun sağlanması ile ekonomide döviz arzının artacağı öngörülmüştür • Bunu sağlamak için, döviz alım satımı serbest bırakılmış, kambiyo denetimi gevşetilmiştir. Yani TPKKK liberalleşmiştir • TL’nin aşırı değerli olmasını önlemek için önce 24 Ocak kararları ile birlikte 47.1 TL olan kur, 70 TL’ye devalüe edilmiştir

  50. TL’nin konvertibiletisini sağlamak amacıyla Mayıs 1981’den itibaren günlük döviz kuru uygulamasına geçiş yapıldı • Ağustos 1989’da 32 sayılı KHK ile TL’nin tam konvertibiletisi ilan edildi • Uygulanan bir diğer politika ise dış ticaretin serbestleştirilmesidir. Bu politika ile ekonominin dışa açılacağı, rekabetle birlikte kalitenin artacağı, maliyetlerin düşeceği öngörülüyordu

More Related