1 / 86

İkinci Dünya Savaşı Yıllarında ve Sonrasında Türkiye Ekonomisi

İkinci Dünya Savaşı Yıllarında ve Sonrasında Türkiye Ekonomisi. Dördüncü Bölüm http://www.yakupkucukkale.net adresinden indirebilirsiniz…. Dönemin Başbakanları. Mahmut Celal Bayar 25 Ekim 1937 – 25 Ocak 1939. Refik İbrahim Saydam 25 Ocak 1939 – 8 Temmuz 1942. Mehmet Şükrü Saraçoğlu

danyl
Download Presentation

İkinci Dünya Savaşı Yıllarında ve Sonrasında Türkiye Ekonomisi

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. İkinci Dünya Savaşı Yıllarında ve Sonrasında Türkiye Ekonomisi Dördüncü Bölüm http://www.yakupkucukkale.net adresinden indirebilirsiniz…

  2. Dönemin Başbakanları Mahmut Celal Bayar 25 Ekim 1937 – 25 Ocak 1939 Refik İbrahim Saydam 25 Ocak 1939 – 8 Temmuz 1942 Mehmet Şükrü Saraçoğlu 9 Temmuz 1942 – 7 Ağustos 1946 Ahmet Fikri Tüzer 8 Temmuz 1942 – 9 Temmuz 1942

  3. Savaş Ekonomisi Uygulamaları • 1938 yılında M.K.Atatürk’ün ölümü ve II. Dünya Savaşı’nın yaklaşması, sanayileşme hamlesinin sürdürülmesini engelledi. • Her şeye rağmen BBYSP’nında öngörülen ancak süresi içerisinde yetiştirilemeyen yatırımlar bu dönemde tamamlandı. • İBYSP ise yürürlüğe dahi konulamadı.

  4. II. Dünya Savaşı için ekonomik anlamda bir hazırlık yapılmadı. Yapılan hazırlıklar askeri düzeyde kaldı. • Ancak, Herschlag’a göre, o yıllarda uygulanan devletçi politika, savaş şartlarına uyum sağlamayı kolaylaştırdı. • Ekonominin savaş şartlarına göre örgütlenmesi, savaşın öncesinde ancak gerçekleşebilmiştir. Yasal mevzuat ise savaş başladıktan sonra oluşturulmuştur.

  5. Türkiye her ne kadar 11 Eylül 1939’da İngiltere ve Fransa ile ittifak antlaşması yapmış olsa da, silahlı bir tarafsızlık politikası izlediği için, sıcak savaşa girmemiştir. • Sıcak savaşa girilmese de, savaşın her türlü zorluğu hissedildi. • Askere alınan vatandaşların sayısındaki artış ve onların savaşa hazır şekilde tutulmasının yarattığı maliyet, bütçedeki savunma harcamalarının artmasına neden olmuştur.

  6. Nitekim önceki dönemde bütçenin %40’ını oluşturan savunma harcamaları, bu dönemde %60’a yükselmiştir. • Vergi gelirleri ve borçlanma savaşın bu artan maliyetlerini karşılamada yetersiz kalınca, TCMB kaynaklarına başvurmak kaçınılmaz oldu. • Bu da doğal olarak, başta enflasyon olmak üzere, emisyon artışının bütün olumsuz sonuçlarını doğurdu.

  7. Sadece savunma harcamaları artmamıştır. Çok sayıdaki askeri beslemek için ordunun tüketim mallarına olan talebi de artmıştır. • Bu durum gelir dağılımının yeniden şekillenmesi ile sonuçlanmıştır. • Tüketim malları üretip satan kişi ve kuruluşların gelir düzeyleri artmıştır. • Çalışma çağındaki bir çok kişinin askere alınması üretimin düşmesine de yol açmıştır. Ordunun artan talebi azalan üretimle birleşince, enflasyonist baskı iyice artmıştır.

  8. Zaten kendini yeni yeni toparlamaya başlamış olan Türkiye ekonomisi, savaşın bu olumsuzlukları ile iyice zor duruma düşmüştür. • Bu zor durumdan kurtulmak için “Milli Koruma Kanunu (Ocak 1940)” çıkarılmıştır. • Bu kanunun öngördüğü kontrol ve yasaklamalar şu şekilde sayılabilir: • Devlet özel kesim elinde bulunan sanayi ve madencilik tesislerinin hangi maldan ve ne kadar üreteceğine müdahale edebilecektir. Madenlerde ve yol yapımlarında vatandaşlar zorunlu çalışmaya tabi tutulabilecektir.

  9. Hükümet gerek gördüğü kuruluşlara tazminat ödeyerek el koyabilecektir. • Tarımda ne ekileceğine devlet karar verecek, 500 hektarın üzerindeki arazilere gerekirse tazminat ödeyip direkt devlet işletebilecektir. • Özel kişilere ait araçlar, devletçe belirlenecek fiyatlarla istenilen yerlerde çalıştırılabilecektir. Gerekirse bu araçlar devletçe satın alınabilecektir.

  10. Özel kesim yatırım yaparken devletten izin alma zorunluluğu getirilmiş ve devlet denetimine tabi tutulmuştur. Kanun hükümete, iş yerlerinin atıl tutulmasını önlemek için, el koyma ve çalışmaya zorlama yetkisi de vermiştir. Gerekli görülen işyerlerine kredi, uzman ve işçi temin edilecektir. Ücretli iş yükümlülüğü, çalışmaya zorlama ve çalışma süresinin uzatılması da çalışanlara getirilen bir zorunluluktu.

  11. İç ve dış ticarete fiyat kontrolü sistemi getirilmiştir. Devlet piyasalara alıcı olarak girebilecek, bizzat ithalat yapabilecektir. İhtiyaç duyulan maddelere el konulabilecek, bunların dağıtımını yapabilecektir. İthalatta ve iç ticarette azami fiyat (maksimum narh), ihracatta ise asgari fiyat (minimum narh) uygulaması getirilmiştir. • Milli Koruma Kanunu girişim özgürlüğünü büyük ölçüde kısıtlamış gibi görünse de hükümet bu yetkilerini oldukça ölçülü kullanmıştır.

  12. El koyma kararları tarım ve sanayide sınırlı maddeler için uygulanmıştır. • Zaten alınan bu tedbirler de beklenen yararları sağlamamış, bürokratik engeller nedeniyle etkisizleşmiştir. • Hükümet aynı yıl, ithalatı ve ihracatı daha sıkı denetleyip, bazı maddelerin dış ticaretini kamu kuruluşları aracılığıyla gerçekleştirmek için bazı kararlar alıp bazı kurumlar oluşturmuştur.

  13. Bu amaçla 1941 yılında Ticaret Ofisi, Petrol Ofisi ve İaşe Müsteşarlığı kurulmuştur. • Bu kuruluşların görevi bazı temel tüketim mallarının ve petrol ürünlerinin ithalat ve ihracatını yapmak, yurtiçi dağıtımını ve fiyatlarını denetlemektir. • -- • Sanayi ve tarım sektörlerindeki üreticilerin stoklarını ve pazarlanabilir ihtiyaç fazlası ürünlerini belirlenecek resmi fiyat üzerinden kamu kuruluşlarına satmalarını zorunlu kılan kararlar alınmıştır.

  14. Bu kararlar doğrultusunda, başta pamuk ve buğday olmak üzere, devlet tarafından ucuza alınmıştır. • 1942 yılında temel gıda ve diğer tüketim mallarının halka dağıtımı için “Dağıtma Ofisi” ve “Mahalli Dağıtma Birlikleri” kuruldu. • Böylece, piyasa mekanizması yerine tayınlama (karneye bağlama) sistemi getirilmiş oldu. Başta ekmek olmak üzere pek çok ürün karneyle dağıtıldı. Ekmeğin gramı ve gazetelerin sayfaları sürekli küçüldü.

  15. 1942 Temmuz’unda Refik Saydam’ın vefatından sonra başbakanlığa gelen Şükrü Saraçoğlu piyasa mekanizmasını geri getirerek ticareti serbestleştirme politikası uygulamıştır. • Bu dönemde çıkarılan (11 Kasım 1942) ve hala tartışılan bir diğer kanun da “Varlık Vergisi Kanunu”dur. • Bu kanun savaş döneminde elde edilen aşırı ticari kazançlara el koyma amacı güden ve bir defalık alınan bir tür servet vergisidir.

  16. İç ve dış ticaretle uğraşan kesimler, özellikle de azınlıklar, büyük servetler edinmişlerdi. • Hükümet bu vergi ile, hem azınlıkların haksız şekilde elde ettiği bu kazançları ellerinden alıp, iktisadi hakimiyetin tekrar milli unsurlara geçmesini, hem savaşın maliyetini finanse etmeyi ve hem de enflasyonist baskıları kırmayı amaçlamıştı. • Bu tür vergiler Avrupa’da da uygulanmıştır.

  17. Amaç 164 bin civarındaki mükelleften 465 milyon TL toplamaktı. Ancak sadece 114 bin mükelleften sadece 315 milyon TL toplanabilmiştir. • Toplanan bu paranın %70’i İstanbul’dan toplanmıştır. • Bu para o dönemki kamu harcamalarının %38’ini karşılamıştır. • Bu verginin matrahı ve oranı açık bir şekilde belirtilmemiş, tutarı komisyonlarca belirlenmiş ve mükelleflere itiraz hakkı verilmemiştir.

  18. Vergi borcunu verilen süre içinde ödemeyenlerin mallarına el koyma ve zorunlu bedeni çalışma gibi cezalar getirilmişti. • Bu yasa ile hükümet tüccar ve sanayicileri karşısına almış oldu. Ayrıca savaş sonrası ortaya çıkan yoğun muhalefetin de temellerini oluşturmuş oldu. • Avrupa’da örnekleri olan ve aslında haklı olan vergi, uygulamadaki keyfilikler ve itiraz hakkının olmaması gibi nedenlerle yoğun bir şekilde eleştirilmiştir.

  19. Varlık vergisi istenen amaca ulaşamamıştır. Tahakkuk eden verginin ancak %67’si tahsil edilebilmiştir. • Başka bir ifadeyle verenlerden alınmış, vermeyenlerin tepkisi yoğun bir hal alınca, önce ertelenmiş sonra da tamamen silinmiştir. • Bu vergi 1944 yılında yürürlükten kaldırılmıştır. • Toplanan vergi tüccarların elde ettiği düşünülen gelirin çok altında kalmıştır. Dış ticarette azınlıkların üstünlüğünün kırılması amacına da ulaşılamamıştır.

  20. Uygulamada keyfilik hakim olduğu için, radikal tedbirler alınamamıştır. • Radikal tedbirler alınamamasının bir başka nedeni de, o dönem Türkiye’de faaliyette bulunan azınlık tüccarların, uluslararası bir ticari şebekenin uzantıları olmasıdır. Radikal uygulamalar dış ticareti tamamen çıkmaza sokabilirdi. • -- • Atatürk bir çok meclis konuşmasında toprak reformunun gerekliliğini dile getirmiş, adaletsiz ve dengesiz toprak dağılımının gözden geçirilmesi gerektiğini, topraksız köylülere toprak verilmesi gerektiğini dile getirmiştir.

  21. Bu doğrultuda bazı girişimler yapıldı, 1942-43 yıllarında yasa tasarıları oluşturuldu. Ancak bu çalışmalar bir sonuca ulaşmadı. • En sonunda 1945 yılında Şevket Reşit Hatipoğlu’nun Tarım Bakanlığı yaptığı dönemde, büyük toprak sahiplerinin bütün engelleme çabalarına rağmen “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” TBMM’de kabul edildi. • En yoğun tartışmalar bu kanunun 17. maddesi üzerine yapılmıştır.

  22. Mülkiye, Halkalı ve Berlin Yüksek Ziraat Okullarını bitirdi, Leipzig Üniversitesi'nde İhtisas yaptı. Tarım ve Ekonomi Profösörüdür. Tarım Ekonomi Umumi Murakebe Heyeti üyeliği ve Başkan vekilliği, VI. (Ara Seçim) Afyonkarahisar, VII, VIII, 1.(XII), 2.(XIII) Dönem Manisa Milletvekilliği, Kurucu Meclis Manisa İli Temsilciliği (6 Ocak1961 - 15 Ekim1961) ile Tarım Bakanlığı, Devlet Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı yapmıştır. Evli ve 2 Çocuk babasıydı. Kaynak: http://tr.wikipedia.org/ Prof. Dr.Şevket Reşit Hatipoğlu

  23. Bu madde üzerindeki tartışmalar, kamulaştırma kapsamı dışında tutulan özel mülk arazilerinin genişletilmesi ile son buldu. • Bu kanun devlete ait toprakların ve belirli büyüklükteki ve belirli şartları taşıyan özel arazinin bir kısmının kamulaştırılarak topraksız köylülere dağıtılmasını öngörüyordu. • Bu kanunun meclisten geçmesi için, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün yoğun çaba sarf ettiği söylenir.

  24. 1945 tarihli 4753 sayılı bu kanun 28 yıl süreyle yürürlükte kaldı. 1973 yılında 1757 sayılı “Toprak ve Tarım Reformu Kanunu” çıkınca yürürlükten kalktı. • Bu süre içinde, 2.2 milyon hektar toprak 432117 aileye dağıtıldı. • Dağıtılan bu toprakların sadece 154 bin dönümü kamulaştırılmıştır. Bunun da sadece 54 bin dönümü özel kesimden alınmıştır.

  25. Bu kanun amacına tam olarak ulaşamamış, hatta “deneme” denilebilecek kadar değişiklik geçirmiştir. • Büyük toprak sahibi vekiller bu kanunun çıkmaması için yoğun muhalefet sergilemişlerdir. • Hatta bir rivayete göre Demokrat Parti’nin ortaya çıkması, bu kanuna verilen tepkiden dolayıdır. • Kanun en sonunda kamu arazilerini topraksız çiftçilere dağıtan bir kanun halini almıştır. • Yoğun tartışmalar yaratan 17. madde 1950’ye kadar yürürlükte kalmasına rağmen, asla uygulanmamıştır.

  26. Oysa 17. maddenin oluşturulmasındaki amaç; sefahat içinde yaşayan büyük toprak sahiplerinin elinde atıl bir vaziyette duran bu toprakları, topraksız köylülere dağıtarak işlenmesini sağlamak, toprak ağalarının siyasi ve toplumsal etkinliklerini azaltmaktı. Bu amaca ulaşılamamıştır. • Varlık Vergisi ile tüccar ve sanayici kesimi karşısına alan hükümet, Toprak Reformu ile de tarım kesimini karşısına almış, biriken bu tepkiler Demokrat Parti’nin doğuşunu hazırlamıştır. • 1946’daki ilk çok partili seçimi kazanamasa bile, Demokrat Parti çok büyük destek görmüştür.

  27. Savaş Yıllarında Ekonomideki Gelişmeler GSMH’da ve Alt Sektörlerdeki Gelişmeler

  28. Türkiye II. Dünya Savaşı’na girmemiş, ancak 900 bin askeri silah altında tutarak her an savaşa girecek gibi hazır beklemiştir. • Bu durum savunma harcamalarını artırmış, bütçe kaynakları ve borçlanma olanakları bu maliyeti karşılayamayınca, emisyona başvurmak kaçınılmaz olmuştur. • Sanayileşme hamlesine ara verilmiş, sadece BBYSP döneminde tamamlanamayan fabrikalar tamamlanmıştır. Özel kesim yatırımları izne tabi tutulmuş, mevcut kapasite tamamıyla kullanılmaya çalışılmıştır.

  29. 900 bin kişinin askere alınması (yani seferberlik hali) doğal olarak üretimin düşmesine neden olmuştur. • Tarımsal hasıla 1945 yılında 1939’daki değerinin ancak %40’ı kadar olmuştur. • KBDGSMH 1938-39’da 114.5 TL iken, savaşın son yıllarında (1944-45) 79.4 TL’ye düşmüştür. • Fiyatlardaki yükselmeye rağmen tarımsal hasıladaki düşüş, büyük ölçüde; işgücü, araç-gereç ve kredi yetersizliğinden kaynaklanmıştır. İklim şartları da tesadüfen kötü gitmiştir. Bunun da etkisi olmuştur.

  30. Bütün bu olumsuzlukların üstüne bir de 1942 yılında “Toprak Mahsulleri Vergisi” konulunca tarım sektörü iyice darbe yemiştir. • Tarım sektöründeki bu kötüleşme, doğal olarak GSMH’yi ve KBDGSMH’yi düşürmüştür. • -- • Tarım sektörü kadar olmasa bile, savaş şartları sanayi sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir.

  31. Büyük ölçüde tarımsal girdi kullanan sanayi sektörü, hammadde bulmakta zorlanmıştır. • İthalatın tıkanma noktasına gelmesi de ara madde ve yatırım mallarının temin edilmesini güçleştirmiştir. • Bunlara rağmen bazı sanayi kuruluşları, normalin üstünde aşırı karlar elde etmişlerdir. • -- • Hem tarım sektöründe hem sanayi sektöründe üretim düşerken, toplam talep artmıştır. • Bu ortamı fırsat bilen bazı tüccarlar ve bazı vatandaşlar, bazı mallarda stokçuluk ve spekülasyon yapmaya başladılar.

  32. Hükümetin fiyatları kontrol etmek için yeteri kadar organize olamaması, sadece polisiye tedbirler alması, karaborsayı artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. • Toplam talebin artmasında hükümetin de etkili olduğu söylenebilir. • Savaşan ülkelere tarımsal ürün satıp dış ticaret bilançosu fazlası verilmek istenmesi ve silah altına alınan personelin iaşeleri de toplam talebi artırıcı bir etki oluşturmuştur.

  33. Fiyat Artışları • Toplam talep az önce belirtilen nedenlerle artarken ve yine toplam arz da anılan sebeplerden ötürü azalırken, vatandaş oldukça sıkıntılı günler geçirmiş, yaşam kalitesi önemli ölçüde düşmüştür. • Bu dönemde meydana gelen yüksek enflasyon şu nedenlerle özetlenebilir: • Üretim düşüşü,

  34. İthalat düşüşü, • Talep artışı, • Para ve maliye politikalarının yarattığı mali dengesizlik… • Fiyat artışları spekülasyonu ve karaborsayı yaygınlaştırmıştır. • Ticari karlar anormal ölçüde yükseldi ve yeni savaş zenginleri türedi. • Enflasyon ticaret ve sanayi ile uğraşan kesimin lehine gelir dağılımının yeniden oluşmasına yol açtı. Önemli sermaye birikimleri sağlandı.

  35. 1938-1945 arasında fiyatlar genel seviyesi %400 artmıştır. • 1942 yılında %69.7 ve 1943 yılında %63.2 ile rekorlar kırıldı. • İşin ilginç yanı şudur ki, o yıllarda enflasyon, savaşan ülkelerde dahi bu kadar yüksek olmamıştır ! ! ! ! !

  36. Para ve Maliye Politikası • Savaşın başlaması ile birlikte artan harcamaları, mevcut gelir kalemleri ile karşılamak güçleşmişti. O dönemde düzenli olarak alınan bir Gelir Vergisi yoktu. • Fiyat artışları ile birlikte Nominal GSMH 1939-45 döneminde %265.1 oranında artmış, ancak alınan vergiler bu orandan daha az artmıştır.

  37. Bu yüzden hükümet yeni gelir kaynakları aramaya başlamıştır. • Eski vergilerin oranları yükseltilmiş, bazı yeni vergiler konulmuştur. • Örneğin gümrük vergisi artırılmış, ithalat üzerinden daha fazla vergi alınmıştır. Ayrıca 1942’de ihracat üzerinden de vergi alınmıştır. • 1944’de Toprak Mahsulleri Vergisi ihdas edilmiştir. 1946’da yürürlükten kalkan bu vergi, 167 milyon TL gelir sağlamıştır.

  38. Varlık Vergisi yürürlüğe konulmuş, • Tekel ürünlerine zam yapılmıştır. • Bütün bu yeni vergilere ve eski vergilerin oranlarının artırılmasına rağmen, kamu harcamaları finanse edilememiş, iç borçlanma eskisine oranla daha yoğun kullanılan bir enstrüman olmuştur. • 1934-38 döneminde borçların bütçe gelirlerine oranı %9.4 iken, 1939-41 döneminde bu oran %38.9’a yükselmiştir.

  39. 1942’den sonra borçların kamu gelirlerine oranı yeniden %10’un altına inmiştir. • 1940-42 yıllarında alınan borçların bir kısmı dış borç olsa da, büyük kısmı TCMB’den alınmıştır. • TCMB’den bu kadar büyük ölçüde yararlanılması, 1939’a kadar neredeyse sabit olan emisyonun anormal bir şekilde artması ve dolayısıyla da enflasyonun yükselmesi sonucunu doğurmuştur.

  40. Emisyon hacmi 1938’de 240 milyon TL iken 1939’da 318, 1942’de 700 ve 1945’de 1051 milyon TL olmuştur. • Yani emisyon hacmi 1938-45 arasında %438 oranında artmıştır. • Banka mevduatlarındaki artış ise daha ılımlıdır. 1938’de 201 milyon TL olan mevduatlar, 1945 yılında 416 milyon TL’ye yükselmiştir. • Toplam para arzı ise 1938’de 441 milyon TL iken 1945’de 1467 milyon TL olmuştur.

  41. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri sahip çıkılan “Sıkı para politikası” ve “TL’nin değerini koruma” politikaları bu dönemde terk edilmiştir. • Bizdeki fiyat artışları, ticaret partnerlerimizdeki fiyat artışlarından daha fazla olduğu için, TL yabancı paralar karşısında değer kaybetmiştir. • Buna rağmen hükümet TL’nin değerini savaş öncesindeki değere, yani 1 $ = 1.29 TL düzeyinde tutmaya devam etmiştir. Devalüasyon yapmamak için direnmiştir.

  42. Dış Ticaretteki Gelişmeler • Bu dönemki dış ticaretimiz, ülke içi gelişmelerden daha çok, ülke dışı etkenlerle şekillenmiştir. • Dış ticaret fazlası vermeyi amaçlayan politika bu dönemde de sürdürülmüştür. • Bu politikada başarıya da ulaşılmıştır. Ancak elde edilen fazlanın olumlu kullanıldığı tartışmalıdır. • Elde edilen dış ticaret fazlası, ihracatın artırılması ile değil, daha çok ithalatın kısılması ile elde edilmiştir.

  43. Gümrük Mevzuatı’na ilave olarak Ocak 1940’da çıkarılan Milli Koruma Kanunu, hükümete dış ticareti tamamen kontrol yetkisi vermiştir. • Hükümet, hangi mallardan ne kadar ithal edileceğine kotalar belirleyerek karar verdi. • Tüketim mallarının ithalatı sınırlandırıldı. • Aynı kanun, hükümete ihracatı kontrol etme yetkisi de veriyordu.

  44. Türkiye’ye mal satan ülkelerin çoğunun savaşta olması, satın almak istediğimiz malların arzını oldukça daraltmıştı. • Diğer taraftan, Almanya ile olan yoğun dış ticaretimiz, 1940-41 yıllarında oldukça geriledi. Savaş öncesinin ¼’üne kadar geriledi. • Dış ticaretimizi diğer ülkelere yönlendirmekte oldukça zorlandık. • Diğer ülkeler ihraç mallarımıza Almanya’nın verdiği yüksek fiyatları ödemek istemiyorlardı.

  45. İngiltere mallarını daha çok kendi imparatorluğundaki ülkelere yönlendirmişti. • ABD uzaklığı nedeniyle yoğun dış ticarete uygun değildi. • Bu nedenle 1942’den sonra Almanya ile olan dış ticaret yeniden ağırlık kazanmaya başladı. 1944’e kadar yine en önemli dış ticaret partnerimiz olarak kaldı. • Türkiye ancak 1945’den sonra dış ticaretini ABD, İngiltere ve diğer batılı ülkelere kaydırabildi.

  46. Yukarıda sayılan sebeplerle, savaş döneminde ithalatımız durma noktasına kadar gerilemiştir. • Bu durum ülke içi mal arzının daralmasına önemli ölçüde neden olmuştur. • Ara ve yatırım mallarının ithalatının zorlaşması, başta sanayi olmak üzere, ithal girdi kullanan bir çok sektörün üretimini olumsuz yönde etkilemiştir. • Almanya ile dış ticaretimizin bu kadar yoğun olması, savaş döneminde dış ticaretimizi oldukça olumsuz yönde etkilemiştir.

  47. 1939-1945 döneminde ithal mallarının fiyatları %240 artmıştı. Oysa aynı dönemde yurt içi enflasyon yaklaşık %400 olmuştu. Yani nispi anlamda ithal malları ucuzlamıştı. • Döviz kurları da oldukça düşük idi. • Gümrük vergileri 1940 ve 1941’de 2 defa yükseltilmesine rağmen ithal malları fiyatlarının göreceli düşüklüğü devam etmişti. • Yani ithalat bu dönemde oldukça karlıydı.

  48. İthalat ise büyük ölçüde gayri müslim azınlığın elindeydi. Zaten 1942’de çıkarılan Varlık Vergisi’nin çıkarılış nedenlerinden biri de buydu. • 1942’den sonra gümrük oranları yükseltilmediği için, ithalatın bu kadar ucuz olmasına seyirci kalınmıştır diyebiliriz. • Oysa gümrük oranlarını bir miktar daha yükseltmiş olsaydık, ithalattan doğan anormal kazançların bir kısmı devlete kalabilirdi. • Bu yolla hem enflasyon düşürülebilir hem de Varlık Vergisi gibi tepki çeken uygulamalara gerek kalmayabilirdi.

  49. Savaş yıllarında ihracatı artırmak isteyen bir görünüm sergiliyorduk. Ancak uygulanan kambiyo politikası bu amaçla örtüşmüyordu. • Savaş döneminde TL’nin değeri yüksek tutulmuştur. • Üstelik 1942 yılında ihracat üzerine vergi konulmuştur. Her ne kadar bütçeye gelir sağlamak amacıyla konulmuş olsa da, ihracat hedefleri ile uyuşmamaktaydı.

  50. Bu yanlış uygulamaların sonucunda, savaş döneminde ihracatımız hem miktar olarak hem de tutar olarak azalmıştır. • Bu azalışın en büyük nedeni, mallarımızın neredeyse %50’sini satın alan Almanya ile savaşın ilk yıllarında dış ticaret hacmimizin daralmış olmasıdır. • 1938’de 1447 bin ton olan ihracatımız, 1941’de 429 bin tona ve 1945’de ise 310 bin tona kadar düşmüştür. İthalat ise aynı dönemde 844 bin tondan 325 bin tona gerilemiştir.

More Related