1 / 38

DEVLET RADYOSU DÖNEMİ (1936-1964)

DEVLET RADYOSU DÖNEMİ (1936-1964). PROF. DR. SERDAR ÖZTÜRK. Siyasal iktidar 1936’da radyonun yönetimini eline aldı. Devlet tekelinde ve yönetiminde bir dönem başladı. Bu dönem, 1964’te TRT’nin kuruluşuna kadar devam etti. Ancak 28 yıllık bu dönem kendi içinde sınıflandırılabilir:

koren
Download Presentation

DEVLET RADYOSU DÖNEMİ (1936-1964)

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. DEVLET RADYOSU DÖNEMİ (1936-1964) PROF. DR. SERDAR ÖZTÜRK

  2. Siyasal iktidar 1936’da radyonun yönetimini eline aldı. Devlet tekelinde ve yönetiminde bir dönem başladı. Bu dönem, 1964’te TRT’nin kuruluşuna kadar devam etti. Ancak 28 yıllık bu dönem kendi içinde sınıflandırılabilir: • Geçiş Yılları: 1936-1940 • Savaş Dönemi: 1940-1946 • Çok Partili Dönem: 1946-1960 • 27 Mayıs Sonrası Dönem: 1960-1964

  3. Geçiş Yılları Radyo yayın hizmeti bir kararname ile PTT’ye verildi. “Telsiz Kanunu” 1937’de yürürlüğe konmuş, 1938’de modern bir radyo stüdyosu kurulmuştur. 1940’ların ciddi yayıncılık girişimlerinin ilk hazırlıkları bu dönemde yapılmıştır. Dönem içerisinde niceliksel ve niteliksel sıçramalar olmuştur. Bu dönemde program yapım olanaklarında da gelişmeler olmuştur. Tiyatrolardan, konser salonlarından naklen yayın yapılmış, yeni orkestra ve müzik toplulukları oluşturulmuştur.

  4. Geçiş Yılları Geçiş yıllarında alıcı sayıları da artmıştır. Hatta hükümet, 1939’da “Halk tipi” ucuz alıcılar geliştirilmesi yönünde atım atmış, ancak girişim sonuçsuz kalmıştır. Bu başarısızlıkta II. Dünya Savaşı’nın etkili olması düşünülebilir. Daha güçlü bir olasılık radyo ithalatı ve ticareti yapanların hükümetin girişimlerinin etkisiz kılmasıdır. Bu dönemde bir başka gelişme radyonun yalnızca bir “çalgı” olmadığına, aynı zamanda ses alıcı ve yayıcı bir alet olduğuna, bu nedenle belediyelerin radyolu kahvehanelerden “lubiyat resmi” istemeyeceğine ilişkin genelgesidir. Bu, radyoyu yaygınlaştıracak bir gelişmedir.

  5. Geçiş Yılları Alıcı fiyatları bu dönemde de pahalıdır. Orta dereceli bir çocuklu devlet memurunun bir aylık maşı, ortalama bir alıcının yaklaşık ¾’ü kadardır. Diğer yandan alıcılar, büyük ölçüde evlerde kullanılmaktadır. Meskenler dışında kullanılan alıcıların yaklaşık yarısı, kahvehane, otel gibi kamusal mekanlardadır. Alıcıların çoğu büyük şehirlerdedir. Türkiye’de radyo yayıncılığının başladığı 1927’de Türkiye’deki verici güç, Avrupa toplamının yüzde 12.6’sını oluşturuyordu. Türkiye bu yerini 1936-1940 döneminde de geliştirerek korudu. Ancak alıcılar yönünden Türkiye çok geri kaldı.

  6. Geçiş Döneminde Radyo Yayınları: Bu dönemde bazı aydınlar radyo programlarına yönelik eleştirilerini sürdürmüşlerdir. Peyami Safa, radyoda “meyhane müziği” dinletildiğini, sosyal psikolog Muzaffer Şerif “radyonun rakı masası başında dinlemekten hoşlandığımız alaturka şarkıların yayıcılığını” yapmasından yakınmışlardır. Ancak radyonun PTT yönetimine geçmesinden sonra müzik yayınlarının zenginleştiği bir gerçektir. 1936’dan sonra halk ezgileri derlenip radyoda yayınlanıyordu. 1936’dan önce halk müziği bir iki sanatçının yerel ezgileri çalıp söylemesinden ibaretti.

  7. Geçiş Dönemi Radyo Yayınları Radyoda Batı müziği daha fazla ağırlığa sahipti. Oysa denge, 1934 öncesinde Türk müziği lehineydi. Fakat özellikle İstanbul radyosunda Batı müziği, daha çok Batı eğlence müziği olarak anlaşılmıştır. Ankara radyosunda ise Batı sanat müziği ağırlıklıdır. Bunun iki nedeni olabilir. İlki, Ankara Radyosu’nun Batı sanat müziği üreten kaynaklara yakın olmasıdır. Yeni radyoevinin kurulmasından sonra stüdyo olanaklarının gelişmesi bu olanağı artırmıştır. İstanbul radyosu naklen yayında yapamıyordu. İkinci nedeni mekansal konumdur. Batı sanat müziği başken Ankara’nın yönetici seçkinlerinin tercihidir.

  8. Geçiş Dönemi Yayınları Söz yayınları da kimi aydınların eleştirilerine uğramıştır. Spikerlerin telaffuzlarının iyi olmadığı, radyo diline uygun söz yapını yapılmadığı bu eleştiriler arasındadır. Söz yayınları içerisinde haber bültenleri bu dönemde de özensizdir. Nedeni, radyo kurumu içinde bültenleri hazırlayacak birimin olmamasıdır. Bu dönemde radyonun tek haber kaynağı Anadolu Ajansı’dır. Ajans’tan teleks şeridinden gelen haberler, spikerlerce önem sırasına göre sıraya konduktan sonra mikrofona verilmiştir.

  9. Yayınlar Söz programları içinde eğitici yönü ağır basan programlar üçe ayrılabilir: Yabancı dil dersleri, yurttaşlık bilgileri vermeye yönelik programlar ve özel günler, yıldönümleri dolayısıyla verilen nutuklar. Bu dönemde bir başka yayın türü manevi yayınlardır. İlk kez 1940 yılında başlamıştır bu yayınlar. Bunlar Milli Kahramanlık Menkıbeleri ile Yurt Bilgisi ve Sevgisi adlarını taşımaktadır. Bu yayınların nedeni, savaşın Türkiye sınırlarına yaklaşması dolayısıyla halkın moralini yüksek tutmaktır. Kültür ve sanat içerikli yayınlar iki grupta değerlendirilebilir. Radyo Tiyatrosu bunların başında gelir. Bunun dışında değerlendirilebilecek iki program Edebiyat Konuşmaları ve Bibliyografya Saati ismini taşımaktadır.

  10. Yayınlar Bu dönemde haftada bir 15-20 dakika köy programları yayınlanmıştır. Gençliğe yönelik programlar ancak 1960’tan sonradır. Çocuk programları ise 1936’dan sonra başlamıştır. Ancak yeterli değildir ve daha çok masal anlatmak, müzik dinletmek yönelimlidir. Sağlık, kadın ve ev yaşamına ilişkin programlar da yer almıştır. Bu programlarda çocuk eğitimine dair bilgiler verilmiş, ailenin rolü gibi açıklamalar yapılmıştır. Bunun dışında dinleyici mektuplarına dayanan programlar da yapılmıştır. Eğlence ve spor programları da başka bir program türüdür. “Monolog” “skeç” gibi güldürü yanı ağır basan programlar 30 dakikayı geçmemiştir. Spor programlarında spor haberleri ve sohbetler vardır. Bu dönemde reklam yayını yoktur.

  11. 1936-1940 Döneminin Sosyo-Ekonomik Ortamında Radyonun Yeri ve İşlevi Radyoculuk bu dönemde iç ve dış etkenlere bağlı olarak yeni gelişmeler göstermiştir. Dış etkenlerin en önemlisi II. Dünya Savaşı’dır. Radyoya etki yapan en önemli iç gelişme ise 1936’dan itibaren bürokrasinin toplum yaşamındaki etkinliğini artırmasıdır. Savaş koşulları bu süreci kolaylaştırmıştır. Yine devletçilik uygulamalarında gevşeme gözlenmiştir. Bu dönemde 3222 sayılı Telsiz Kanunu çıkarılmıştır. Kanun’la devlet her türlü telsiz haberleşmesini denetim altına almıştır. Alıcı ve vericiler alanının düzenleyen Kanun’da her şey, önce ulusal savunma gerekleri göz önüne alınmıştır. .

  12. Bir başka önemli nokta, radyonun bu dönemde devletin kendi yararına kullanılabileceğinin daha net anlaşılmasıdır. Üniversiteden yapılan yayınlar ve Halkevlerinde İnkılap Dersleri yayınları bu yöndeki adımlar arasındadır. Ulusal Ekonomi ve Tutum Haftalarında radyo yayınları yapılarak halka sorumluluk ve görevleri hatırlatılmıştır. Kısaca devlette bir radyo bilinci oluşmuştur.

  13. Eleştiriler Aydınlar bu dönemde radyoya 3 başlık altında toplayabileceğimiz eleştiriler yöneltmişlerdir. Birinci eleştiri, radyonun işlevleri ve hangi toplumsal kesimlere yönelmesi gerektiğine ilişkindir. Bazı aydınlar sadece büyük kentlerin zengin ve orta halli insanlarına değil, kasaba ve köylerin yoksul insanlarına ve çocuklara yönelinmesi gerektiğini savunmuşlardır. Onlara göre radyonun asıl işlevi eğitim, öğretim olmalıdır.

  14. Eleştiriler İkinci başlıktaki eleştiriler, radyo yayınlarının etkinliğini artırma, radyo programlarının daha nitelikli bir düzeye getirilmesine dairdir. Muzaffer Şerif’in Oluş (C.1, S.4, 22 Ocak 19939’dan aktaran Kocabaşoğlu, 1983: 180) dergisindeki bir yazısı bu gerçeğe işaret eder. Şerif’e göre radyodan etkin bir şekilde yararlanılabilmesi için yabancı ülkelerdeki radyonun etkileri hakkındaki araştırmaları bilmek gerekir. Bu bilgiyi, kendi ülkemizin özelliklerini, kültür düzeyini, zevk farklarını, geri kalmış yörelerin psikolojik durumlarını göz önüne alarak yeni araştırmalarla zenginleştirmek gerekir. Üçüncü gruptaki eleştiriler radyo yayınlarının aksayan yönlerine ilişkindir. Dilin yapay ve yapmacık oluşu bunlar arasındadır.

  15. Savaş Dönemi Radyo Yayıncılığı (1940-1946) Savaş, tüm dünyada radyonun önemini artırmıştı. Türkiye bu konuda istisna değildir. Savaşan tüm taraflar radyoyu propaganda aracı olarak kullandı. Yayın süreleri ve vericilerin sayı ve güçleri artırıldı, toplu dinleme olanakları yaratıldı. Savaş, köylü kentli her kesimde haber alma ihtiyacını artırdı. Türkiye’nin savaş dışı kalma politikasında radyo yayıncılığı ayrı bir önem kazandı. Bu dönem radyosuna damgasına vuran ikinci bir olgu yurt içi yayınlarda niteliksel gelişmelerdir.

  16. Radyo Dergisi: Radyo Dergisi: Radyo, yapısı gereği yöneldiği kitleden geri besleme ihtiyacında olan bir araçtır. Fakat geri beslemeyi almakta güçlük çeker. Geri besleme araçlarından birisi radyo dergileridir. Aynı zamanda radyo kurumları basılı yayınlarla, yayıncılığını pekiştirmek ister. Bu nedenle TTTAŞ ilk radyo dergisi Telsiz’i çıkarmıştır. Telsiz’den sonra çıkarılan ilk ve son dergi Radyo adını taşımaktadır. Dergi, yönetimi ve faaliyetlerini dinleyiciye tanıtmak amacını gütmektedir.

  17. Radyo Dergisi: Radyo, 15 Aralık 1941 ile Aralık 1949 arasında 8 yıl boyunca 96 sayı çıkmıştır. Dergi, Matbuat Umum Müdürlüğü’nce çıkarılmıştır. Dergi, önceleri Matbuat Umum Müdürlüğü’nün ve radyoyu tanıtıcı yazılara yer vermiştir. 1945’ten sonra daha çok aktüalite dergisine dönüşmüştür. Derginin başyazılarında radyonun işlevine yönelik görüşleri vardır. “Radyo dergisi, Türkiye gibi geçmişine ilişkin bilgi ve belgeleri saklamakta titizlik göstermeyen bir ülkede, radyo tarihinin belirli bir dönemine ışık tutması açısından çok büyük değer taşımaktadır.” (Kocabaşoğlu, 1983: 202).

  18. Yayınların Özellikleri: Bu dönemdeki radyo yayınlarının yaklaşık üçte ikisini müzik yayınları oluşturur. Bu yayınlar söz yayınlarına oranla çağdaş radyoculuğa daha uygun yöntemlerle hazırlanıp sunulmuştur. Günlük, haftalık yayın aksaklıkları bu dönemde de devam etmiştir. Örneğin aynı türden iki müzik programı art arta konabilmiştir. Bu dönemde alaturka-alafranga müzik tartışmaları 1944’in ikinci yarısında yoğunlaşmıştır. 1946’da tekrar fasıl programlarına başlanmıştır. Bu dönemin bir diğer özelliği Türk halk müziğine eski yıllara göre daha fazla yerilmesidir.

  19. Söz yayınları bu dönemde artmıştır. Bu yayınlar 15 dakikayı geçmemiş ve konuyu iyi bilen uzmanlarca verilmiştir. Haberler söz yayınlarının yüzde 60’ını tutmuştur. Söz yayını programlarında belirlenmiş bazı ilkeler vardır. Türkçe’nin düzgün kullanılması, halkı sıkmadan olumlu ve yararlı bilgilerin verilmesi ve halkın sanat zevkini yükseltmek bu ilkelerin en önemlisidir. Haber bültenleri 1945 yılına kadar Anadolu Ajansı tarafından hazırlanmış ve radyoya bisikletli veya motorsikletli bir ulakla gönderilmiştir. 1945 yılında Basın Yayın Genel Müdürlüğü bünyesi içinde Haber Alma ve Yayma Servisi kurulmuştur. Bu servis, AA dahil dünya radyolarının dinlenip, haberlerin derlenmesiyle görevlendirilmiştir.

  20. Haber bültenlerine yönelik eleştiriler vardır. Yurt içindeki haberlere az yer verdiği, önemli olayları yabancı radyolara çok geç ilettiği, dilinin kırsal yörelerde anlaşılamadığı bu eleştiriler arasındadır. Bu dönemin sonraki yıllarda da devam eden en önemli programı Radyo Gazetesi’dir. En çok dinlenen bir programdır bu. Programın amacı bir taraftan cephelerdeki ve cephe gerisindeki olayların dinleyiciye aktarılması, diğer yandan da değişik ülkelerin Türkiye’ye yönelttikleri yoğun propaganda saldırılarının karşılanabilmesiydi. Radyo Gazetesi’nin dışındaki programların temel işlevi dünya olaylarını dinleyiciye aktarmaktı. Eğitici yayınlar arasında bu dönemde yabancı dil dersleri yoktur. Bazı programlarda halktan kişiler mikrofona çıkarılmıştır. Bunlar çok ilgi çekmiştir.

  21. Bir başka önemli gelişme Şevket Süreyya Aydemir, Vala Nurettin, Niyazi Berkes ve Mediha Berkes gibi önemli aydınlara program hazırlama olanağı verilmesidir. Bu dönemde toplumun moralini yüksek tutacak manevi yayınlar devam etmiştir. Kültür ve sanat içerikli programlarda radyo temsilleri yine ön sıradadır. Ancak önceki dönemlerin aksine temsiller radyonun kendi elemanlarınca radyo içinde hazırlanmıştır. Bir başka önemli nokta temsiller üzerindeki sansürdür. Oyun mikrofona çıkmadan önce birkaç aşamadan geçmektedir. Köylülere yönelik programlar da vardır. Çocuklar örgütlü ve düzenli bir biçimde ilk kez stüdyolara girerek programlara katılmıştır. Radyo Çocuk Kulübü beş çocukla başlamış giderek sayı 100’lere ulaşmıştır.

  22. Bu dönemde dinleyici mektuplarına dayalı programlar arasında Posta Kutusu ve Dertleşme Saati bulunmaktadır. Posta Kutusu programında dinleyicilerin soruları yanıtlanmakta, yakınlarını kaybetmiş insanlar arasında iletişim sağlanmaktadır. Dertleşme Saati’nde ise dinleyicilerin hukuksal ve sağlıkla ilgili sorunları çözülmektedir. İncelenen dönemde reklam yayını olmasa da, zaman zaman borsa haberleri, Milli Piyango, Devlet Tiyatro ve Konservatuarı’nın programlarını tanıtıcı kamusal spotlar vardır. Ticari reklamlar yönündeki istekler 1945’ten sonra artmıştır. Bu dönemde söz yayınlarının özellikleri şunlardır: Sanat ve edebiyat konularına ağırlık verildiği söylenebilir. Yayınlarda çeşitlilik vardır. Programlar 5-10-15 dakikalık sürelerin dışına çıkmamıştır. .

  23. Radyo programları bu dönemde olgunluk dönemine girmiştir. Yayınlar, yayın saatleri ve süreleri, programların yayınında görülen düzensizlikler düzene girmiştir. İkinci olarak, radyo programları dinleyici kümelerine göre farklılaşmıştır. Dinleyicilerin yaş, cinsiyet gibi özelliklerini dikkate alınarak programlar hazırlanmıştır. Üçüncüsü, radyo kurumu ve radyoculuk kurumsallaşmaya başlamıştır. Bütün bunlara karşın radyo alıcı fiyatlarının pahalılığı ve elektrik problemleri devam etmiş ve radyo toplumun geniş üretici kesimine değil, çok sınırlı kesimine hizmet etmiştir. .

  24. Halkevleri ve Radyo: Halkevleri 1932’de kuruldu. Halkın siyasal, ideolojik ve kültürel eğitimini sağlamak bu kurumların temel amacıydı. Bu hedeflere varmada Halkevleri bir iletişim sistemini de geliştirmekteydi. Bu nedenle dergi-kitap yayınlanmak, konuşma-konferanslar vermek, kitaplıklar kurmak, tiyatro-sinema faaliyetleriyle uğraşmak gibi bir iletişim sistemi geliştirmiştir. Bu iletişim sisteminin bir ayağı da radyodur. Radyonun halkevlerinde bulundurulması teşvik edilmiştir. Bununla birlikte Halkevlerinin kolları arasında radyo yer almamıştır. Yine Halkevlerinde radyo toplu olarak dinlenmesine karşın, programlar üzerinde tartışmalar yapılmamıştır. Bu nedenle Halkevlerinin radyodan yeterince etkin yararlandığı tartışmalıdır.

  25. Halkevleri radyodan niçin etkin yararlanamamıştır? Ülkenin radyo açısından teknik olanaksızlıkları, alıcıların yetersiz ve çok pahalı oluşu, elektriğin yaygın olmayışını nedenlerin başında sayabiliriz.

  26. c) Çok Partili Dönemde Radyo (1946-1960): Bu dönemde Türkiye’de tarım kesimine dayalı bir kapitalistleşme hamlesi vardır. Sanayi ve hizmet sektörleri açısından Türkiye dışa bağımlıdır. Türkiye’de çok partili yaşamın başlamasında dış bağımlılığın yarattığı ortamın etkisi olmuştur. Çok partili yaşam ise radyoculuk uygulamalarını etkilemiştir. Yine bu dönemde radyo, iktidarla muhalefet arasındaki tartışmaların vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. 1950’lerin ortalarından sonra radyo, “rejim meselesi”nin ayrılmaz parçasını oluşturmuştur.

  27. Radyoda örgütsel anlamdaki değişikliklerden ilki radyodan siyasi partilerin yararlanmasına yöneliktir. İkinci olarak Radyo Danışma Kurulu oluşturulmuştur. Bu kurul yayın esasları ve programları hakkında görüşlerini bildirmekle görevlidir. Bu amaçla Basın Yayın ve Turizm Müdürlüğü Kanunu oluşturulmuştur. Ancak yasanın bazı hükümleri uygulanmamıştır. Örneğin Danışma Kurulu baştan ölü doğmuş, faaliyeti geçirilememiştir. Yine, radyo siyasi partiler karşısında eşit davranmamış, iktidarın borazanı gibi bir işlev yüklenmiştir. Siyasal baskı radyo üzerinden eksik olmamıştır. Bu dönemde “radyoda ıslahat” “reform” çağrıları ve girişimleri gözükmektedir. Bu “ıslahat” taleplerinden iki şey anlaşılmaktadır. Radyo yayınlarını iyileştirmek bunlardan ilkidir. Ancak “iyileştirme”, iktidar, muhalefet, sanat-kültür çevreleri, aydınlar ve izleyiciler için farklı anlamlar taşımaktadır. İkinci olarak radyonun örgütsel ve yönetsel yapısında değişiklik talepleridir.

  28. Bu konuda girişimler de yapılmıştır. Islahat girişimleri radyoyu “sempatikleştirme”yle iç içe gitmiştir. İncelenen dönemde radyo yayınıyla ilgili reform çabasının asıl nedeni radyodan DP’nin daha fazla yararlanmak istemesidir. 1954 yılında muhalefetin seçim sırasında bile radyodan yararlanması engellenmiştir. Radyo yayınlarında söz ve müzik yayınlarının düzenlenmesi reformu, DP’nin radyoyu halk daha sempatik hale getirerek mesajlarının daha etkin yaymak isteğinin sonucudur.

  29. Çok partili dönemde radyo alıcılarının sayısı hızlı artmıştır. Alıcıların imalatı montaj sanayisi de olsa Türkiye’de yapılmaya başlanmıştır. Radyo alıcıları kırsal bölgeler lehine bir gelişme göstermiştir. Bu sıçrama, 1960’larda transistorlu radyoların yaygınlaşmasıyla yeniden gözlenecektir. Transistorlu radyoların yaygınlaşmasından önce kırsal yörelerdeki alıcıların artışı, kırsal nüfusun satın alma gücünün artışına ve köylerdeki elektriklendirme çalışmalarının gelişmesine bağlanabilir.

  30. Radyo alıcıları bu dönemde giderek bireyselleşmeye başlamıştır. Evlerde, otomobillerde kullanılan radyo alıcıları artmıştır. Radyo alıcılarının yarısından çoğu İstanbul, Ankara ve İzmir’de toplanmıştır. Radyo alıcıları bu dönemde de çok pahalı bir lüks tüketimdir. Ortalama bir Türk işçisi radyo alıcısı satın almak için 500 saat çalışmak zorundadır. Amerikan işçisi ise 12 saat çalışmaktadır. Program türlerine bakıldığında bu dönemdeki tüm radyo yayınlarının ortalama yüzde 70 müzik, yüzde 28 söz programlarından oluştuğu görülür. Bu dönemde müzik konusunda alafranga müzik-alaturka müzik tartışmaları devam etmektedir. Ancak bu dönemin diğer dönemlerden farkı, radyonun siyasal parti mücadelelerinde bir araç olması ve 1955’ten sonra “radyo meselesinin”, “rejim meselesinin” öğelerinden birisi haline gelmiş olmasıdır. Dolayısıyla müzik tartışmaları biraz siyasal tartışmaların gölgesinde kalmıştır.

  31. Bu dönemde radyo, Türk halk müziği ve divan müziği dışında yaratıcı, üretken bir role sahip değildir. Batı müziğinde de gerekli katkıyı yapamamıştır. Müzik yayınlarının yarısından fazlası Batı müziğinden oluşmasına karşın radyonun Batı müziğini icra edecek kendi öz topluluğu yoktur. Bunda devletin kültür ve sanat politikasının olmayışı etkin olmuştur. Ticaret burjuvazisiyle, toprak sahiplerinin bu konuda söyleyecek sözlerini olmayışının katkısı vardır. Genel olarak müzik yayınlarında “vülgerleşme” gözlenmektedir. Bunun, 1950’de başlayan bilinçli bir tercih olduğu anlaşılmaktadır. 8 Eylül 1953 tarihli bir belgeye göre radyo yayınlarının daha ilgi çekici hale getirilmesi için magazinleşmesi, canlı ve hareketli müzik parçalarının yayınlanması gerektiği vurgulanmaktadır. Batı müziği konusunda şunlar yazılıdır:

  32. “Türk halkının, garb musikisine tamamen yabancı olan kulağının, medeni alemin müziği olan musikiye alıştırmak için, bugüne kadar tutulan yolun tamamen aksi takip edilerek temin edilebileceği kanaatindeyiz... garb musikisinin hafif örneklerinden başlayarak alıştıra alıştıra ilerlemek, müstakbel nesillerin, bu ileri müziği kavramaları ve benimsemeleri için tutulacak en faydalı yoldur.” Söz programları her zamankinden çok radyo dışında üretilmektedir. Bu programlarda hükümet çalışmalarını açıklayıcı ve övücü nitelikteki programlar her zamankinden daha fazladır. Bu dönemde programlar üzerinde son derece sıkı bir sansür vardır. Radyo yönetiminin uyguladığı bir sansürden çok, örgüt dışı baskılar gelişmiştir. Sansür, reklam spotlarında bile çok sıkı uygulanmıştır. Siyasal iktidar, Akis dergisi gibi muhalif yayınların reklam spotlarının radyodaki yayınını engellemiştir.

  33. Haber yayınlarında protokol haberciliği son haddine varmıştır. Bir devlet bakanının yurt içi gezisinin bütün detayları haber bültenlerine konmuştur. 1958 yılından sonra ise radyo “partizan” niteliğini kazanmıştır. Hatta bu nedenle “Radyo İstasyonlarında Radyo Haberlerini Dinlemeyenler Derneği” isimli bir dernek bile kurulmuştur. Bu dönemde manevi yayınlar büyük artış göstermiştir. Artışın kaynağı dinsel yayınlar ve Kore Savaşı’dır. 1950’de Cuma sabahları Kur’an yayını başlamıştır. Daha sonra dinsel sohbetler konmuştur. Mevlit yayınları ve özel Ramazan programları görülmektedir. 1946-1960 döneminin bir başka özelliği radyo programlarında reklama izin verilmesidir. 27 Ocak 1951’de Bakanlar Kurulu’nun onayladığı “Radyolarda İlan ve Reklam Tarifesi”, ilan ve reklamları resmi ve yarı resmi ve ticari ilan ve reklamlar olmak üzere iki grupta ele almıştır. Bu dönemde radyonun temel işlevinin dinleyiciyi eğlendirmek olduğu kabul edilmiştir.

  34. Radyoya Yönelik Eleştiriler: İncelenen dönemde radyonun tarafsız yayın yapmadığına ve radyo programlarına yönelik eleştiriler yöneltilmiştir. Programlara yönelik eleştiriler arasında örgün ve yaygın eğitimi alanında radyodan yararlanılamadığı eleştirisi öne çıkar. Aynı zamanda radyonun eğlence işlevini yerine getiremediği eleştirisi de göze çarpar. Radyonun söz programlarının gerçek yaşamdan kopuk soyut bilgilerle yüklü olduğu, radyo dilinin ve anlatımının gereklerine uyulmadığı tarzında eleştiriler yaygındır.

  35. Radyo ve Dinleyici İlişkileri: 1946-1960 döneminde radyo-dinleyici ilişkileri daha da zayıflamıştır. Tek olumlu gelişme, Türkiye’de radyoya ilişkin 1948 tarihli en geniş dinleyici araştırmasının yapılmasıdır. Bu ankette dinleyiciler, radyodaki Türk müziği yayınından hoşnutturlar ve artırılmasını talep etmektedirler. Batı müziği yayınlarına ise ilgi düşüktür. Söz programlarından genel olarak memnundurlar. Bu anketin asıl amacı dinleyicilerin gözünde radyoyu sempatikleştirmektir. Ayrıca radyo yayınlarında yapılması düşünülen değişiklikler, “dinleyiciler de böyle istiyor” gerekçesine dayanılarak meşrulaştırılmak istenmektedir.

  36. Radyo ve Dinleyici İlişkileri: Bu dönemde radyo-dinleyici iletişimin kuran Radyo dergisi kapanmıştır. Bu iletişim boşluğunu gazeteler doldurmaya çalışmıştır. Radyo-dinleyici iletişimini sağlamanın bir yolu da dinleyici katılımıyla yapılan programlardır. Bu tipte ilk program ancak 1955’te mümkün olmuştur. Ancak 1958’te Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü dinleyici önünde radyo programı yapılmasını engellemiştir.

  37. 27 Mayıs’a Giden Süreçte Radyo: Türk siyasal hayatında burjuvazi 1946-1960 arasında ağırlığını koymuştur. Ülke, giderek emperyalizmin etkisine girmeye başlamıştır. Bu ortamda radyonun konumu iki açıdan önem kazanmıştır. İç politikada radyo iktidarla muhalefet arasındaki çekişmelerin başlıca odaklarından birisi olmuştur. Burjuvazinin emperyalizmle bütünleşmesi sürecinde de yeni görevler üstlenmiştir. Çok partili siyasal yaşamdan önce radyoya ilişkin tutumlar günlük programlar üzerinde yoğunlaşıyordu. Çok partili yaşamdan sonra tartışmalar radyonun siyasal etkinlik sağlaması üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu dönemde radyo, “telkin ve propaganda” açısından kimin ne ölçüde yararlanacağı şeklinde odakta yer almıştır.

  38. DP’nin radyoya karşı tutumunda önceki dönemden bazı farklılıklar vardı. DP, radyoyu kültür ve eğitim kurumu olarak görmemiştir. Yine, muhalefetteyken savunduğu fikir özgürlüğü teması radyoya yansımamıştır. DP iktidarı radyoyu etkili bir telkin ve propaganda aracı olarak değerlendirmiş, bu araçtan kendisi dışında hiç kimsenin yararlanmasını kabul etmemiştir. Bunun nedenleri arasında, DP’nin aydınların ve basının yoğun eleştirilerine hedef olması yatar. DP, bu eleştirileri radyoda yanıtlamıştır. Bir başka neden, halkın uzun süre aldatılabilmesinde radyodan yararlanılabileceği varsayımının kabul edilmesidir. İktidar, radyoyu istediği gibi kullanabilmek için “Devlet Radyosu” kavramından yola çıkmıştır. Muhalefet ile aynı kavramdan yararlanarak iktidara yönelik eleştirilerini yöneltmiştir. Bu eleştiriler üç dönemde incelenebilir. Önceleri radyoda muhalefet hakkı istenmiştir. 1954-1957 arasında DP’nin tek yanlı propaganda yaptığı şeklinde eleştiriler gelmiştir. Daha sonra radyonun partizanca kullanıldığı dile getirilmiştir.

More Related