1 / 67

ANNE- BABA OLMAK

ANNE- BABA OLMAK. ANNE - BABA OLMAK NE DEMEK?. Anne ve baba çocuklarına yaşam verdiklerinde, insan olmaya derin bir ahenkle hareket ediyor... Oldukları gibi çocuklarına veriyorlar. ÇOCUK ANNE - BABASIDIR. BİZİM ANNE VE BABAMIZ ,BİZİM İÇİN TEK ŞECENEKTİR.

sheryl
Download Presentation

ANNE- BABA OLMAK

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. ANNE- BABA OLMAK

  2. ANNE - BABA OLMAK NE DEMEK?

  3. Anne ve baba çocuklarına yaşam verdiklerinde, insan olmaya derin bir ahenkle hareket ediyor... Oldukları gibi çocuklarına veriyorlar.

  4. ÇOCUK ANNE - BABASIDIR. BİZİM ANNE VE BABAMIZ ,BİZİM İÇİN TEK ŞECENEKTİR. FARKLI ANNE -BABANIN FARKLI ÇOCUKLARI OLACAKTIR.

  5. Anne- baba olmak yaşam vermek demektir. Yaşamda da bundan kıymetli bir şey yoktur. En büyük hediye, kendimizden bir parçadır. Bu da yaşam verdiğimiz çocuklarımızdır.

  6. Anne-baba verir, çocuklar alır. • Anne-baba ile çocuklar derin bir sevgiyle bir araya geldiklerinden aralarındaki verme-alma neredeyse sınırsız olabilir. • Çocuklar ebeveynlerinden hemen her şeyi isteyebilirler. • Ebeveynler ise çocuklarına hemen her şeyi vermeye hazırdır. • Anne-baba ile çocukların ilişkisinde çocukların beklentileri ve ebeveynin bunları karşılamaya hazır olması gereklidir, bu yüzden düzen bozulmaz. Ancak bu durum çocuklar henüz küçükken geçerlidir.

  7. Çocuklar büyüdükçe anne ve babaları çocuklarına sınırlar koyar, koymaları da gerekir. Bu sınırlar, çocukları zorlar ve olgunlaştırır. • Böyle yapmak, çocuklarını daha az sevmek anlamına mı gelir? • Hiçbir sınır koymayacak olsalar daha iyi bir ebeveyn mi olurlar? • Ya da çocuklarından onları yetişkin hayatlarına hazırlayacak şeyler talep etmekle daha iyi bir ana - baba olduklarını mı gösterirler?

  8. Bu durumda çoğu çocuk, başlangıçta bağımlılığını sürdürmek istediğinden ebeveynine kızar. Oysa ana - baba geri çekilip çocuklarının kendilerinden beklentilerini düş kırıklığına uğratarak çocukların bağımlılıktan kurtulup adım adım kendi sorumluluklarını üstlenerek hareket etmelerine yardımcı olmalıdır. Çocuklar yetişkinler dünyasındaki yerlerini ancak bu şekilde alabilirler ve alıcı olmaktan verici olmaya geçebilirler.

  9. Çocuklar neden olumsuz davranır ?

  10. İlgiyi üzerinde toplayarak iyi gitmeyen bir şeye işaret etme.

  11. Hiçbir anne -baba, sabah uyandığında çocuğunun hayatını berbat etmek için planlar yapmaz. Ne bir anne ne de bir baba “Bugün mümkün olan her fırsatta çocuğumu azarlayayım,utandırayım ve küçük düşüreyim” demez. Tam tersine, birçok anne - baba sabahları şu kararı verir. “Bugün, huzurlu bir gün olacak.Bağırma yok, tartışma yok ve vurmak yok.” Ancak, bütün bu iyi niyete rağmen, istenmeyen savaş önünde sonunda tekrar patlak verir. Anne - babalık karşılıklı görüşmeyi gerektiren sonsuz küçük olaylar, periyodik çatışmalar ve ani krizler dizisidir.

  12. SINIR KOYMAK Çocuklarımıza sınırlar koyarak onları yaşama hazırlarız. Sınır koymak demek çocuğun nerede durup nerede başlayacağı konusunda net olunması demektir.

  13. Bir çocuk reddettiğimiz bir şey istediğinde, en azından onu tatmin edecek bir şeye izin verebiliriz.Gerçekte tatmin edemeyeceğimiz şeyi, en azından hayali olarak verebiliriz. Bu, hayır demekten daha az incitir. Hayali olarak yerine getirmek, neden doğrudan reddetmekten daha az inciticidir? Çünkü ebeveynin ayrıntılı karşılığı, çocuğun duygularını anladığını gösterir. ANLAŞILDIĞIMIZDA , SEVİLDİĞİMİZİ HİSSEDERİZ.

  14. SINAVLAR VE ERGEN OLMA

  15. Ergenlik (puberte) "yetişkinliğe ilk adım" evresidir. Ergenlik, çocukluk çağı ile yetişkinlik çağı arasındaki geçiş dönemidir. Ergenlik, bireyde çocuksu tutum ve davranışlarının yerini yetişkinlik tutum ve davranışlarının aldığı, cinsiyet yetilerinin kazanıldığı, bireyin erişkin rolüne psikolojik ve somatik olarak hazırlandığı dönemdir. Vücut hormonlarından cinsiyet ile ilgili olan östrojen veya androjenlerin üretimi bu dönemde pik yaptığından ergen adayının psikolojisi sebepsiz değişimler gösterir.

  16. Ergen:Hedeflerim var Ebeveyn:Bir zamanlar benim de vardı Ergen: “yapacağım” Ebeveyn: “yapmasan da olur” Ergen:Heyecanlıyım Ebeveyn:Geçer Ergen:Önyargılarım yok Ebeveyn:Eskiden benim de yoktu Ergen:Düşünlerimi savunurum Ebeveyn:Yorulursun boşuna uğraşma Ergen:Aşığım Ebeveyn:O da geçer

  17. Erinlik ( Puberte) ya da fizyolojik değişimin tetiği çektiği bilişsel, psikososyal, psikolojik yapı değişikliğinin tümünü kapsayan bir süreçtir. • Fırtına ve stres dönemidir( S. Hall,19) • Genç bu dönemde iç (psişik, bilişsel, biyolojik) ve dış (aile kompozisyonundaki, rol sorumluluklarındaki değişiklikler, akran grubu gibi kişiler arası ilişkiler) baskıların etkisi altındadır. • Her gencin bu baskı türlerinden etkilenmesi farklı olduğu gibi gençleri etkileyen baskı türleri de farklıdır.

  18. Ergenliğin gelişim Görevleri • Yeni duyguların üstesinden gelme • Toplumsal sorumluluk elde etme • Özerklik kazanma • Kimlik geliştirme • Toplumun beklentileri doğrultusunda sosyalleşme • Beden oranlarında değişiklik • Cinsiyet hormonlarının aktive olması • Varsayımsal düşünce gelişimi • Düşünce üzerine düşünme

  19. Bana neler oluyor”.... Çatışma İkilemler Negativizm Aşırı özgürlük Duygusal hareketlilik Kendini tanıyamama kaygısı Ergenlik normalliğin anormalliğidir ( A. Freud) Ve..... içe dönme

  20. Toplumsal rol beklentileri farklılaşır • O hala öğrenci ya da evin çocuğu statusündedir ama...Beklentiler artmıştır. • Farklı grupların üyesidir farklı roller üstlenir.Rol dağarcığı zenginlemiştir ama...rol çatışması yaşar Özerklik: Ana-baba ve diğer sosyal etkilerden bağımsızlaşmayı sağlayan süreçtir (Osterwill,1990). Bireyin davranışsal ve düşünsel özgürlüğünü yaşarken kendisi için önemli olan bireylerle bağlarını sürdürebilme yetkisi kazanmasıdır (Crittenden, 1990).

  21. ÖZERKLİK TEK BOYUTLU DEĞİLDİR Çocukluk bağımlılığının kalkması ana-babaya karşı özerklik kazanılmasına neden olur ANCAK Bu dönemde akran baskısı da vardır. Akran normları ana-baba( yetişkin normlarını temsil eden) normları ile çatışır

  22. Bazen sadece kendini düşünüyorsun. • Çok kolay tepki veriyorsun. • Moralin çok çabuk bozuluyor. • Koyduğun hedefe uygun davranışlar sergilemiyorsun. • Sen hayatın önemini kavrayamamışsın. • Hiç çalışmıyorsun. • Bu çalışmayla nereye girmeyi planlıyorsun. • Hiç ders çalışmıyorsun. • Yatağanı topla. • Öğün atlama. • Odanı topla. • Test çöz. • Notların düşük. • Biraz gerçekçi ol. • Tembelsin.

  23. BEKLENTİLERİMİZ ÇOCUKLARIMIZ İÇİN Mİ? …ÇOCUĞUMUZA VERDİĞİMİZ DEĞER NELER İÇİNDİR ?…Uzun yıllardır gençlerle ve sorunlarıyla uğraşan psikologlar aşağıdaki yanıtları bulmuşlardır. Gençlerin anne ve babalarının kendilerine neden değer verdiği sorusuna verdikleri iki yanıt büyük bir yüzdeyi oluşturuyor: 1. Bize, onların istediklerini yaptığımız zaman değer veriyorlar.2. Başarılı olduğumuz zaman değer veriyorlar.Hemen arkasından da ekliyorlar: Oysa bize sadece kendimiz olduğumuz için değer verselerdi.Bu konu bütün hayatımızı etkileyecek önemde bir konudur. Hayatımız boyunca ‘kendimize verdiğimiz değerin’ içinde en yakınlarımızın bize neden değer verdiğine ilişkin kanımız rol oynar. "kendilik değerimiz’ böyle olur. En yakınlarımız, annemiz ve babamız bize neden değer verirler? Bu sorunun yanıtı hep aklımızda durur. Bizi tanıyarak, bizi değerli bularak verilen değer çok önemlidir ve bizim başarımızın sağlam bir dayanağıdır. Bu değer bize özgüven kazandırır. Ama başarımıza verilen değer bize özgüven değil, ’ya başaramazsam ?’ diyen bir kuşku kazandırır. Onun için çocuğumuza, başarıları için değil, kişiliği, karakteri, kısaca kendisi için değer vermeliyiz ve bunu böyle belirtmeliyiz. Unutmayalım ki, hayattaki sınavlar sadece üniversiteye girmek için verilmez. Bütün hayat bir sınavdır ve hepsini de kişiliğimizin, karakterimizin değerleriyle vermemiz asıl olmalıdır.

  24. ERGENLERLE İLETİŞİM YOLLARI

  25. Çocuğunuzdan gelen duygusal mesajlar gizli anlamlar nelerdir? Çocuklara, kendi kuralları ve anlam dünyalarıyla yaklaşabilmek,onlarla bu şekilde konuşabilmek sanattır. Örneğin dudak büküp bir kenara çekilmesi, "Sen beni sevmiyorsun" türünden sözler söylemesi, ortada size göre hiçbir şey yokken ağlaması, inatlaşması, "Yapma" dediğiniz bir şeyi kızacağınızı bile bile yapması, uyuması gerektiği hâlde uyumaması, uykusunun kaçması, sizinle oynamak istememesi, sizi eliyle itmesi ya da vurması gibi davranışlar çocuğunuzun size gönderdiği duygusal mesajlardır. Onların mesajları, genellikle çözülmesi gereken bir şifre içerisindedir.

  26. Küçük bebek ağladığı zaman annesi hemen altına bakar, karnını doyurmaya çalışır, ´Acaba gazı mı var?´ ya da ´Bir yeri mi acıyor?´ diye düşünür. Oysa o küçücük bebeğin sadece fiziksel gereksinimleri yoktur, ruhsal gereksinimleri de vardır. Annesi tarafından sarılmak, okşanmak, sevilmek, ilgilenilmek, annesinin şefkatli sesinin tınılarıyla ruhunu rahatlatmak istiyordur. Minicik bebek bile küçük ağlamalarla annesine duygusal bir mesaj iletmektedir. Anne bu duygusal mesajı hemen doğru okumasa bile, her türlü şeyi denedikten sonra (alt değiştirme, emzirme vs.) sonunda doğru okumayı başarır ve bebeğine sevgiyle sarılır.

  27. Aslında burada mesajı doğru okutan, yani anneyi doğru okumaya yönlendiren bebektir. Çocuk, yaşı ve gelişim dönemi ne olursa olsun, anne-babasının sevgisine daima ihtiyaç duyar. Biz yetişkinler de öyle değil miyiz?Bir süre sonra bebekten gelen duygusal mesajları doğru okumayı öğreniriz, ama bebeğimiz çocuk olmaya başladığında sanki bu yeteneğimizi kaybederiz.

  28. Ergenler güçlü duygular içindeyken, kimseyi dinlemezler. Öğüt, teselli ya da yapıcı eleştiri kabul etmezler. İçlerinden geçenleri, o anda ne hissettiklerini anlamamızı isterler. Üstelik başlarına gelen şeyi tam olarak anlatmaksızın onları anlamamızı isterler. Bu duygularının yalnızca küçük bir kısmını açtıkları, geri kalanını tahmin etmek zorunda olduğumuz bir oyundur.

  29. Ne yazık ki ne biz ne de çocuklarımız duygularımızı paylaşma yönünde eğitilmedik. Genellikle ne hissettiğimizi ya da nasıl hissettiğimizi bile bilmeyiz. Ergenler bir sorunun üstesinden gelemediklerinde, genellikle öfkelenirler ve kendi açmazları için başkalarını suçlarlar. Bu durum anne babaları çileden çıkarır, onlar da sorunu çözmeksizin çocuklarını suçlarlar ve sonradan pişman olacakları şeyleri söylerler. Mademki, duyguları paylaşmak çocuklara zor geliyor, o zaman ebeveynler öfke patlamalarına yol açan korku, umutsuzluk ve çaresizlik duygularını dinlemeleri gerekir. Davranışa tepki vermek yerine, ebeveynler, çocukların duygularına karşılık vermeli ve sorunların üstesinden gelmelerine yardım etmelidirler.

  30. Çocuklar, yalnızca kendilerini iyi hissettikleri zaman, net olarak düşünebilirler ve doğru davranabilirler. Bu durumda zihinlerini toparlayabilirler, dikkat edebilirler ve dinleyebilirler. Çocukların güçlü duyguları “Böyle hissetmem hoş değil” dendiğinde ya da “ Böyle hissetmen için bir neden yok” denerek ebeveynler tarafından ikna etmeye çalışıldığında ortadan kalkmazlar. Güçlü duygular, zihinden çıkarılarak ortadan kalkmaz, dinleyici bu duyguları samimiyet ve anlayışla kabul ederse, şiddeti azalır ve keskin uçları törpülenir.

  31. Bu ifade yalnızca çocuklar için değil, yetişkinler için de geçerlidir.

  32. Çocukların Davranışlarına değil, duygularına karşılık vermek.. Çocuklarla iletişim, saygı ve beceriye dayanmalıdır; bu ebeveyn kadar çocuğun da öz saygısını koruyan mesajları; öğüt ya da emir cümlelerinden önce anlayış ifadelerinin gelmesini gerektirir. Beklentilerinizi yerine getirmediğinde “ben” dilini kullanın Beden dilinizi olumlu yönde kullanın

  33. Çocuklarımızın hissettikleri şeyi nasıl bilebiliriz? Onlara bakarız ve onları dinleriz. Kendi duygusal deneyimlerimizden yararlanırız. Başlarına gelen şeyi anladığımızı fark etmeleri için fikirlerimizi uygun kelimelerle ifade ederiz. Aşağıdaki ifadelerin her biri bunu gerçekleştirmeye yardım eder: “Başına gelen şey çok can sıkıcı olmalı.? “Bu durum seni çok kızdırmış olmalı.” “Bu olay duygularını çok incinmiş olmalı.” “Bugün senin için kötü bir gündü.”

  34. Gençle İletişimin Temelleri nasıl Oluşur? • GÜVEN KAZANARAK • ARADAKİ BUZLARI ÇÖZEREK • DİNLEMEYİ ÖĞRENEREK • DUYGULARI ANLAYARAK • ÖFKEYİ KONTROL EDEREK

  35. Çocuğunuzun en önemli istek ve ihtiyaçlarından biri ona zaman ayırmanızdır. Kısa, yoğun etkileşimler günlük rutinleri paylaşmanın yerini tutmaz. Buna ilave olarak, aile yaşamınızın günlük rutinlerini çocuğunuzla paylaşmalısınız.

  36. Mükemmel olmaya çalışmayın. Anne-baba olarak elinizden gelenin en iyisini yapmaya gayret edin. Ancak kusurlarınız olabileceğini, zaman zaman hatalar yapabileceğinizi de kabul edin. Çocuğunuzun mükemmel bir anne-babaya değil, onu seven, koruyan ve kabul eden bir anne ile babaya ihtiyacı vardır. Ayrıca herkesin hata yapabileceğini ve hataları hoş görebilmeyi bilmek ve bu hataları birer öğrenme fırsatı olarak değerlendirebileceğini anlamak, çocuğunuza verebileceğiniz paha biçilmez bir yaşam dersi olacaktır.

  37. Çocuklarla ilgili olarak bazen öfkelenebileceğimizi kabul etmeliyiz. • Suçluluk duymadan ya da utanmadan öfkelenme hakkına sahibiz. • Ne hissettiğimizi ifade etmeye hakkımız var. Öfkemizi, çocuğumuzun kişiliğine ya da karakterine saldırmamak şartıyla ifade ederiz. • Çalkantılı duyguların üstesinden gelmenin ilk adımı, bu duyguları ismen tanımlamaktır. Bu, insanların önlem almalarını sağlar. Biz bunu, cümlelerimize “ben” zamiri ile başlayarak yaparız. “ben üzgünüm” ya da “ben kızgınım” gibi.

  38. İFADE ETME VE SEÇME HAKKI Çocuklar sorumluluk duygusuyla doğmazlar. Öngörülen belli bir yaşta da kendiliğinden sorumluluk kazanmazlar.

  39. Konuşmaya başlamadan önce çocuğunuzu dinleyin. Konuştuğunuz konu ne olursa olsun, siz ne kadar çok dinlerseniz, çocuğunuz da size o kadar çok şey anlatır. Elbette bu da karşılıklı konuşmanızın çok daha etkili ve anlamlı olmasını sağlar.

  40. Çocuğunuz size bir soru sorduğunda, konu ne olursa olsun basit ve güvenilir bir cevap verin. Ölüm, doğum ve benzeri zor konulardaki soruların uzun uzun açıklamalar gerektirdiğini düşünebilirsiniz. Ancak aslında çok fazla ayrıntı ve bilgi vermek bir varil suyu bir bardağa doldurmaya çalışmaya benzer: Bu kaynakların israf olmasına ve alıcının yorulmasına neden olur. Çocuğunuzun yaşına ve gelişim düzeyine uygun kısa, net ve doğru bilgileri vermeniz her zaman için yeterli olacaktır.

  41. SABIR -TUTARLILIK “Sabır olmadan asla!” Sabırlı oluş veya sabırsızlık genelde çocuğun davranışlarına bağlı olarak değil ebeveynin ruhsal durumuna göre değişkenlik arz ediyor. Öyleyse aslında sabrımızı zorlayan çocuklarımızın davranışları değil, çocuklarımızın davranışlarına bizim ruhsal anlamda hazır olmayışımızdır, diyebiliriz. Mesela, bir baba bir gün önce hiç kızmadığı bir davranışa ertesi gün çok yorgun olduğu için kızabiliyor. Veya çocuğu suyla oynamayı seven bir anne suyla üstünü ıslatan çocuğuna sabırla yaklaşırken, ertesi gün çocuğa giydirecek temiz kıyafet kalmadığı için aynı davranışa sabır göstermeyebiliyor. Öyleyse burada üzerine su dökme davranışı değil annenin hazır olmayışı bu sabırsızlığı üretmiştir.

  42. Lütfen tepki vermeden önce düşünün. Sizce çocuğunuzu yeterince anlıyor musunuz? Çocuk anlaşılabilirse ona göre ebeveynin yaklaşımlarını ayarlaması daha kolay olacaktır. Şayet ebeveyn hâlâ çocuğuna karşı olumsuz davranmaya veya en ufak bir hareketinde sabırsızlık gösterip tepkisel davranmaya devam ediyorsa henüz çocuğunu anlayamıyordur. Çocuğu niçin anlamak önemlidir? Bir başka ifade ile çocuk kendisi anlaşılmadan birtakım tepkilere maruz kalırsa bunun sakıncası ne olabilir?

  43. Çocuğunuz anne-babalığınızı ödüllendirmek zorunda değildir. Anne-baba olmanın sağladığı tatmin duygusu içten kaynaklanır. Zaman zaman bu tatmini hissetmekte zorlanıyorsanız, dünyanın en zor ve en önemli işine soyunduğunuzu unutmayın. Anne-babalık büyük mutluluklar, derin üzüntüler ve her şeyden de önemlisi büyük ve kalıcı bir tatmin içeren bir iştir.

  44. SINAVLAR Çocuğunuz sınav için hazırlanıyor, siz de onu destekliyorsunuz. Öncelikle çocuklarımızı desteklemenin, hayata hazırlamanın görevimiz olduğunu düşünüyorsunuz ki çok doğru. Sonra onların başarısının bizlere de gurur verdiğini neden söylemeyelim? Onlar bizim birer parçamız değil mi? Öyleyse, onların başarılı olmasını istiyoruz, istemekte de haklıyız. Onlar için birçok fedakarlık yapıyoruz, karşılığında da hiç değilse manevi bağları, aile için olması gereken sevgiyi bekliyoruz.Bu konuda pek çok şey yaparken belki de unuttuğumuz bazı noktalar kalıyordur, biraz bunlardan bahsedelim mi? Çocuklarımızı çok severken kişisel isteklerimizin, beklentilerimizin onlar için belki de aşırı bir yük olacağını düşünüyor muyuz? Onlara yardım etmekle, onları kontrol etmek arasındaki farkı biliyor muyuz? Onları doğru yönlendirmek isterken onları belki de unuttuğumuzu farkediyormuyuz?

  45. SINAV BENİM İÇİN NE İFADE EDİYOR? BEN SINAVA NE ANLAM VERİYORUM? • Birçok öğrenci sınavla birlikte, kendi kişiliğinin ve varlığının değerlendirildiğini düşünür. Sınavda başarısızlık göstermek ya da başarısız olacağını düşünmek kişinin kendini değersiz görmesine, sınav başarısına ilişkin olumsuz düşüncelerini bütün kişiliğine yansıtmasına neden olabilir.

More Related