1 / 34

psİkanalİtik KURAM

psİkanalİtik KURAM. MUHARREM EROĞLU PSİKOLOJİK DANIŞMAN. Psikanaliz Sigmund Freud'un çalışmaları üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramlar ve yöntemler ailesidir.

Download Presentation

psİkanalİtik KURAM

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. psİkanalİtik KURAM MUHARREM EROĞLU PSİKOLOJİK DANIŞMAN

  2. Psikanaliz • Sigmund Freud'un çalışmaları üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramlar ve yöntemler ailesidir. • Birpsikoterapi tekniği olarak psikanaliz, hastaların zihinsel süreçlerinin bilinçdışı unsurları arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışır.  • Analistin amacı hastanın transferansın sorgulanmamış ya da bilinçdışı engellerinden, yani artık işe yaramayan ve özgürlüğü kısıtlayan eski ilişki kalıplarından, serbest kalmasına yardım etmektir.

  3. Adler, • İnsanoğlunun temel sorununu, doğuştan var olan bir aşağılık hissine karşı, bir kudret ile çekişme olarak görmüştür. • Ona göre nevrozun esası, kişilerin karakter yapısı ve ego dürtüleri ile ilgili bir sorundur. • OttoRank(doğum travması) • Göre duygular ve düşünceler, insan davranışlarının başlıca belirleyicileri ve denetimcileridir. • İnsanların tepki getirecekleri olayları ve görecekleri tepkileri kendilerinin seçtiğini ve çevrelerini yine kendilerinin yarattığını, insanın dünyaya bazı eğilimlerle birlikte geldiğini savunmuştur.

  4. Jung, • İnsanoğlunun cinsellikten çok, daha yüksek bir takım kuvvetler tarafından etkilendiğini ve insanın hayvani yapısının, yaratıcılık kudreti ile bir bağdaşma hali yaşamak zorunda olduğunu ileri sürmüştür. • Libidoyu da yeniden tarif ederek onu genel bir hayat enerjisi olarak nitelendirmiştir. • Jung insanın kendisini yenilemeye çalıştığını ve yaratıcı bir gelişim içinde olduğunu savunmakta ve kişiliğin ırksal ve soy gelişimsel yönlerine önem vermektedir. • İnsanları içe ve dışa dönük olmak üzere iki gruba ayırmıştır. Bu grubun her bölümünün hislere, düşlere, düşünceye, içgüdüye ve duygusal bölümlere ayrıldığını belirtmiştir.

  5. Karen Horney, • Bozuk davranışların aile içi ilişkilerdeki aksaklıklar sonucu ortaya çıktığını savunmuştur. • Horney ayıca oedipus karmaşasının çocukla ana-baba arasındaki cinsel saldırgan türde bir çatışma olmadığını, bu karmaşanın ana-babanın çocuğa karşı geliştirdiği ret etme, aşırı koruma ve cezalandırma gibi kusurlu tutumlar sonucu, çocukta oluşan anksiyete sonucunda ortaya çıktığını belirtmiştir. • Ayrıca, Freud’un kadın psikolojisini belirleyici en önemli etmenin, erkek üreme organına imrenme olduğu biçimindeki görüşüne şiddetle karşı çıkmıştır. • Kadın psikolojisinin temelinde güvensizlik duygusunun varlığını kabul etmiştir; ancak bunun cinsel organların anatomik farkları ile pek ilgisinin olmadığı görüşünü savunmuştur.

  6. Bilinç: • Gerçekle uyumu önde tutan, mantıksal düşüncenin egemen olduğu bölmedir. • Bilinçlilikte düşünce, duygu ve anılardaki neden-sonuç, zaman, yer bağlantıları gerçeğe uygun olarak kurulur ve bunlara dayanan eylem uyumludur. • Gerçeği değerlendirme yetisi ile dış gerçekte olanla zihinde olan birbirinden ayırt edilir. Çocukluğun ilk yıllarında düşünce biçimi böyle mantıksal ve dış gerçeğe uyumsal nitelikte değildir.

  7. Bilinç öncesi: • Kişinin belirli bir anda bilincinde ayırt edemediği birçok düşünceleri ve anıları vardır. • Bazıları bilinçli bir çaba ile çağrılabilir. İşte bu çeşit düşüncelere bilinç öncesi düşünceler adı verilir. • Bunlar bilincimizde o an bulunmadığı halde özel bir çaba ile bilince çağrılabilir. • Örneğin; bir süre önce karşılaştığımız bir olayı artık bilincimizden tümüyle silmiş olabiliriz. Bu olay ile ilgili bir çağrışım, bir uyaran tüm olayın yeniden bilince dönmesini sağlayabilir.

  8. Bilinçaltı: • Kişinin özel bir çabası ile bilince çağrılamayan, farkına varılamayan saklı olduğu ruhsal bölmedir. • Bu yaşantılar ancak özel yöntemlerle; hipnoz, serbest çağrışım, düşlerin, anormal ruhsal belirtilerin incelenmesi ile açığa çıkarılabilir.

  9. İd (alt benlik): • Kalıtımla geçen, doğuştan varolan, yapıda yerleşmiş bulunan her şeyi içerir. • Bedenden kaynağını alan içgüdüsel dürtüler ruhsal anlatımlarını ilk olarak alt benlikte bulurlar. • Tümden bilinçdışıdır ve bilinçdışı süreçlerdeki kurallar, daha doğrusu kuralsızlıklar geçerlidir. • Dış dünya ile bağlantısı yoktur. Zaman ve yer kavramı tanımaz. Birbirine karşıt dürtü ve eğilimler yan yana bulunabilirler. • Cinsel ve saldırganlık dürtülerin boşalımı sağlanabilir.

  10. Ego (benlik): • Düzenleyici dizge adını da verebileceğimiz benliğin özellikleri ve işlevleri; *İçerden dürtüsel gereksinimlerin algılanması, *Dış dünyadan koşulların ve durumların algılanması, *Bütünleştirme ve birleştirme yetisi ile dürtülerin birbirleriyle, üst benliğin istekleri ile düzenlenmesi ve çevresel koşullara uyabilecek bir niteliğe sokulması, • *Yürütme yetisi ile istemli davranışın eyleme geçirilmesi benliğin temel işlevi uyumdur. Bu uyumu yaparken benlik, bir yandan organizma içindeki ilkel dürtüsel güçlerle; • Bir yandan çevresel koşullar ve gereklerle; bir yandan da üst benliğin istekleriyle bağdaşmak, bunlar arasındaki bir uzlaşma sağlamak zorundadır.

  11. Süper ego (üst benlik): • Bireyin uzun çocukluk yıllarında benliğin bir parçası giderek ana-baba ve toplumsal değer yargılarını içeren bir yapı olarak ayrışır. • Bu özel yapıya üst benlik denir. Çocukluğun ilk yıllarında çocuk yanlış ile doğruyu, iyi ile kötüyü yalnız kendi dürtüsel doyumuna göre değerlendirir. • İkinci yaştan başlayarak çocuk çevreden gelen iyi-kötü, yanlış-doğru değer yargılarını anlamaya başlar. • Onaylanmayan bir davranış yapınca dışarıdan bir acı geleceğini (sevginin azalması, azarlanma, belki dayak) sezebilmektedir. • Giderek çocuk başkalarının gözüönünde neyin yasaklandığını öğrenir ve bu yasağı başkalarının önünde yapınca korku ve utanç duygusu duyar. Bu duygular üstbenlik gelişiminin öncüleridir.

  12. Psikanalitik Dürtü Kuramı (Libido Kuramı) • Canlı organizmalardaki yapım ve yıkım süreçlerini başlatan iki temel dürtü, ölüm dürtüsü ve libidodur. • Ölüm dürtüsü yıkıcı davranışları başlatan güçtür. Böyle bir dürtünün doğal varlığı tartışma konusudur. • Saldırgan yıkıcı dürtülerin doğuştan var olan bir temel dürtü olmadığını, engellenme ve çatışmalarla ortaya çıkan, gelişen bir güdü olduğu görüşü benimsenmiştir.

  13. Libido kuramı çok eleştirilmiş olmakla birlikte genellikle daha çok kabul görmüştür. • Freud’a göre libido cinsel haz veren herhangi bir nesne ya da uyarana yönelme anlamında kullanılmaktadır. Bu anlamda, sevilen, hoşlanılan her nesnenin cinsel niteliği vardır. • Libido aslında cinsel dürtünün dinamik belirtisidir. Genellikle libido ile cinsel dürtü eş anlamda kullanılmaktadır

  14. Libidonun temel özellikleri; *Libido karmaşık başka öğe, dürtülerden oluşur ve bunlar parçalanabilir (oral, anal, genital dürtüler) *Her öğe dürtü kendi kaynağının özelliğini taşır ve kaynaklar libididinal bölgeler olarak bilinir (oral, anal bölgeler) *Her dürtünün bir amacı ve nesnesi vardır. Amacı boşalma ve doyumdur. *Bir öğe dürtüöbüründen bağımsız ya da birlikte bulunabilir. Örneğin; cinsel doyum için ağız ve eşeysel organ hem birlikte, hem de ayrı kullanılabilir. *Dürtüler birbirleriyle yer değiştirebilirler. Örneğin; yüceleştirme ile cinsel dürtü amaç ve nesnesini tümden değiştirerek cinsellikten sıyrılmış bir güdü durumuna gelebilir.

  15. Ruhsal-Cinsel Gelişme Kuramı (Psikoseksüel Kuram) Gelişim dönemleri: • Oral Dönem (0-1 Yaş): Bu dönemde egemen olan haz ilkesidir; doğal dürtülerin hemen doyurulması, gerginliğin hemen giderilmesi çocuğun en başta gelen beklentisidir. • Bu döneme oral dönem deyişinin nedeni; bu çağda ağız ve dudakların özel haz bölgesi olarak kullanılması ve tüm yaşamın bu bölge aracılığıyla sürdürülebilmesi gerçeğidir. • Bu dönemin sorunları; ayrılma anksiyetesi, çocuğun aşırı doyurulması ya da doyurulmaması nedeniyle oral döneme saplanma ve bağımlı kişilik oluşur.

  16. Anal Dönem (1-3 Yaş): • Çocuğun yürümeye, konuşmaya, kendi benliğini çevresinden ayrı algılamaya başladığı; yavaş yavaş bağımsızca isteme ve davranma gibi ruhsal yetilerin yapı taşlarını geliştirdiği çağdır. • Psikanalitik kurama göre anal, üretral bölgeler cinsel haz bölgeleri olmuştur. • Çocuğun dışkısını, idrarını tutabilmesi, annenin istediği zaman, istediği yerde yapması çevreden büyük ilgi görür.

  17. Böylelikle çocuk artık toplumun iyi-kötü, doğru-yanlış ve ayıp gibi yargıları ile karşılaşır. • Bu dönemde çocuk ters, inatçı, dağınıktır. Dışkısını inatla tutabilir ya da olmadık yerde bırakabilir. Bu nedenle bu döneme anal sadistik dönem adı da verilir. • Bu dönemin sorunları; ailenin yanlış yaklaşımlarından dolayı anal saplanma ve anal kişilik özellikleri oluşabilir. Anal kişilikte, aşırı titizlik, cimrilik, inatçılık, aşırı düzenlilik, kararsızlık gibi özellikler vardır.

  18. Fallik Dönem (3-6 Yaş): • 3 yaşından başlayarak artık eşeysel organın kendisi cinsel haz bölgesi olmuştur. • Bu dönemin en önemli iki sorunu; iğdişlik (kastrasyon) korkusu ve oedipus karmaşasıdır. • Çevreden ve başka insanlardan ayrı bir kişi olduğunu bilen çocuk, artık nasıl bir kişi olacağını araştırmaktadır. • Kendi bedenine, cinsel ayrılıklara, çevredeki her şeye karşı derin, bitmek bilmez sorma ve öğrenme eğilimi gösterir. • Bu döneme bu nedenle bilme tutkusu dönemi de denir. Çocuk cinsel ayrımını yapar, cinsel yasakları ve değerleri hızla öğrenir.

  19. *İğdişlik (kastrasyon) korkusu: • Erkek çocuk bu dönemde penisin bütün insanlarda var olduğunu sanarken, kız cinsel organını görmesi ile düşüncesinde cinsel organların başına gelebilecekler bakımından korkular gelişir. • Çocuk için penis üstünlüğünün kabul edildiği dönemde, penisi olamayan kişileri görmekle çocuk, penisinin yok edilebileceği, kesilebileceği korkusuna kapılır. Çocukta gelişen bu korkuya iğdişlik korkusu denir. • Kızda, erkek çocukta olduğu gibi bir penis olmadığından, kız çocuğun cinsel yaşamdaki ilk duygusu penisi olmadığını keşfetmesi ile ilgilidir. Derin bir eksiklik duygusu altında kız çocukta penise imrenme, yani kendisinde de penis olma isteği belirir. Erkekteki iğdişlik korkusunun kızdaki karşılığı penise imrenme duygusudur.

  20. Oedipus kompleksi: • Freud bu dönemde erkek çocuğun annesine özel bir sevgi ile yönelerek babasıyla yarışmaya girmesi ve ondan nefret etmesi, kız çocuğunda babaya sevgi duyması ve annesinden nefret etmesidir. • Kız çocuğundaki bu duruma elektra karmaşası denilmiş fakat tutulmamıştır. • Cinsel gelişim yönünden bir çocuğun oedipal aşamasına gelip çatışmaya girmesi için, ilk kez, kendisinde cinsel kimlik yerleşmesi gerekir.

  21. Oedipus kompleksi ve özdeşim: • Özdeşim bir başkasının özelliklerini, duygu, davranış, değer ve inançlarını benimseyerek kişinin kendi benliğine alması, kişiliğin bir parçası durumuna getirmesidir. • Bu genellikle bilinçdışı bir süreçtir. Klasik psikanaliz kuramında erkek çocuk babası, kız çocuk annesi ile özdeşim yaparak iğdişlik korkusundan ve oedipus karmaşasının çelişkili duygularından kurtulur.

  22. Latent Dönem(6,7-12,15) • Bu dönemde çocukta daha önce geçirilmiş olan ruhsal-cinsel çalkantılar ve çatışmalar yatışma, uyuklama durumuna geçer. Yeni uğraşlar geçmiştir. • Ana-baba özdeşimin yanı sıra başka kişilerle de özdeşimler önem kazanmıştır. Toplumsal kurallar ve kurumlarla yüzyüze geldikçe süperegosu daha da gelişir. • Aslında bu dönemde bütün cinsel dürtülerin ve ilgilerin uykuya yattığı söylenemez. Bu yaştaki çocuklarda da cinsel meraklar, cinsel oyunlar görülür. • Ergenlik ve Delikanlılık Dönemi(12,15-20): ergenlik çağı bedensel, cinsel ve ruhsal olarak önemli değişikliklerin olduğu bir dönemdir.

  23. Serbest Çağrışım :  Temel bir tekniktir. Analist hiçbir sansür yapmaksızın hastanın zihnine gelen düşüncelere,i ona acı ve acı verse bile durmaksızın söylemesini ister. Böylelikle gerçekte danışan kendi düşünce ve duygularını izleme olanağı bulur. Divan üzerine uzanmış hastanın serbest çağrışımları hiç kesilmeksizin dinlenir. Serbest çağrışın bilinçdışı istek, fantezi, çatışma ve güdülere bir kapı açılmasına yardımcı olur. Güçlü ve yoğun duygular açığa çıkar.

  24. Yorum :  • Serbest çağrışımların, rüyaların, dirençlerin ve transferansın analizi ile yapılır. Analist hastanın rüyalarında, serbest çağrışımında, direncinde ve terapatik ilişkisindeki davranışlarının anlamlarını danışana açıklar, hatta öğretir. • Yorumun işlevi egonun bilindışından gelen bu eni materyallerin özümletmesini sağlatmak, bilinçdışı materyalin üzerindeki örtüyü biraz olsun kaldırabilmektir. Çok iyi zamanlanmalıdır. Eğer erken yapılırsa danışan yorumu reddeder. • Hasta kendi bilinçdışı materyalleri tolere edecek haldeyken (kabul edecek) yorum yapılmalıdır. Bir diğer kural yorumun yüzeyden derine doğru kademe kademe yapılmasıdır. Yorumdan önce mutlaka savunma ve dirençlerin çözülmüş olması gerekir; yoksa duygusal içgörü sağlanamaz. 

  25. Rüya Analizi : Rüyalar bilinçdışı materyallerin anlaşılmasına olanak sağlar. Çözülmemiş sorun alanlarına içgörü sağlar. Uyku sırasında savunmalar azalmıştır. Bu nedenle represe edilmiş materyal yüzeye çıkar, bilinçdışı istek ve gereksinim ve korkular ifade edilir. Bazı materyaller direkt olarak değil sembolik olarak sunulmuştur. Rüya analizi yapabilmek için sembollerin anlamını çok iyi bilmek gerekir, Rüyalar iki düzeyde içeriğe sahiptir:

  26. Direncin Analiz ve Yorumu : Direnç terapinin ilerlemesini engelleyen her türlü şeydir. Bilinçdışı materyalin anlaşılmasını hedefler. Hasta rüya ve serbest çağrışım analizleri esnasında, bazı duygu, düşünce ve yaşantıları konuşmak istemeyebilir. Freud'a göre bunun nedeni, bilinçdışı bastırılmış materyalin açığa çıkmasıyla ortaya çıkabilecek anksiyeteyi önlemektir. 

  27. Transferans Yorum ve Analizi :  Danışan analistle ilişkisinde, geçmişinde anne-baba veya başkalarına yönelik reddettiği duyguları ve saldırganlığı yeniden yaşar. Klasik analizde transferans istenilen bir şeydir. Ve analist mümkün olduğu kadar nötr, ayna gibi olarak bunu güçlendirir. Ancak bir çok analitik terapist bu kadar önem vermeksizin, diğer tekniklerle beraber kullanırlar. Transferans analizi ile hastanın fiksasyonları, yoksunlukları, geçmişinin bugüne etkisi anlaşılır. Hasta transferans analizi ile duygusal olarak gelişmesini geciktiren geçmiş fiksasyonlarının bugün ki yansımalarını görür.

  28. Ruhsal Çatışma, Savunmalar ve Belirti Oluşumu Kuramı Engellenme • Dürtünün amacı boşalım ve gerginliğin ortadan kalkması, doyum ve hazdır. • Bu amacın gerçekleşmesi için organizmanın yöneldiği doğrultuda bir engelin bulunması; bu nedenle boşalım ve doyumum olmaması durumuna engellenme denir. • Organizmanın doyurulma gereksinimi süregeleceğinden, bu gereksinimin ortaya çıkardığı gerginlikte sürecektir. • Bu durum hoş olmayan, istenmeyen bir durumdur. Organizma doğal olarak kendisine acı veren bir durumdan kaçacak ya da böyle durumları, etkenleri ortadan kaldırmaya yönelecektir.

  29. Çatışma • Organizma birbiri ile bağdaşmayan birçok dürtü ya da dürtü nesnesi ile karşı karşıya kalınca çatışma durumu ortaya çıkar. • Türleri; yanaşma-yanaşma çatışması, uzaklaşma-uzaklaşma çatışması, yanaşma-uzaklaşma çatışması. Çatışmada bir engellenme durumudur ve gerginliğin artmasına yol açar.

  30. Anksiyete • Dışarıdan gelen bir tehlikeye karşı olan duygusal tepkiye korku denir. Korku benliğe, varlığa yönelik bir tehlike durumunda kaçma davranışlarını başlatan bir duygudur. • Korku bulunmasa organizma tehlikeli durumlardan kendisini hemen kurtarma, kaçma durumuna giremezdi. • Kişi için tehlikeler yalnızca dışarıda var olan nesnel tehlikeler değildir. Çoğu kez, insan kendi içindeki dürtülerden, • eğilimlerden, geçmiş yaşantıların anılarından da korkabilir. • Bilinçli tehlikeye karşı tepki korku ise; bilinçdışı olan ve nesnesi kişice tanınmayan içten tehlikelere karşı tepki de bunaltıdır.

  31. Freud’a göre normal insanın duyduğu anksiyete ile nevrotik anksiyete birbirinden mantık ve anlaşılır olması bakımından ayrılmaktadır. • Günlük yaşamda herkesin yaşadığı anksiyete gerçekçi anksiyetedir. • Bunun yanı sıra özellikle süperegonun vicdan diye bilinen bölümünün tehlikeli saydığı durumlarda ortaya çıkan anksiyete ise ahlaksal anksiyetedir. • Egonun, içgüdülerin birden boşalma istemlerini engelleyememesi korkusu sonucu oluşan anksiyete ise nevrotikanksiyetedir.

  32. Anksiyetenin kaynakları -Bilinç-süper ego çatışması, -Önemli kişilerin onaylarını alamama, -Sosyal çatışma, -Kendini korumada tehditler, -Şartlanmış cevaplar: Kişi anksiyete yaratacak olaylara tanık olmuşsa bunun sonucunda fobik veya kompulsif nörotik tabloların oluşumuna neden olabilir. -Düş kırıklığı ve düşmanlık, -Çocukluktan kalan artıklar: ayrılma, özdeşleşme, yetersizlik, bağımlılık, -Üzüntülü beklentiler.

  33. Rüya Kuramı • Freud rüya imgelerinin bilinçdışındaki istek ve düşüncelerin simgeleştirme sürecinden geçmiş biçimleri olarak açıklamıştır. • Böylece bilinçdışındaki isteklerin, bilinç düzeyine çıkmasına engel olunur. Uyku süresinde sansür gevşer ve bilinçdışındaki bazı duygu ve düşüncelerin önce biçim değiştirdikten sonra bu sınırı aşmasına olanak verilir. • Rüya gören kişinin algıladığı imgeler, sınırı aşmış olan bilinçdışı duygu ve düşüncelerin, maskelenmiş biçimleridir. • Rüyanın uyandıktan sonra hatırlanabilen kısmına, rüyanın belirgin içeriği adını vermiştir. • Bilinçdışı ve kabul edilemeyecek olan içeriğine ise rüyanın gizli içeriği demiştir.

  34. Ego Analistleri • Psikanalitik kuramda en önemli değişiklikler ego analistleri ya da neo-freudçular olarak bilinen bir grup tarafından yapılmıştır. • Bu hareketin öncüleri arasında Anna Freud, EricEricson, David Rapaport ve Heinz Hartmann’ı sayabiliriz. • Ego analistleri, Freud’un tasarladığı insan modelinin içgüdüsel hareketlere aşırı bağımlı olduğunu ileri sürmüşlerdir. • Ayrıca Freud organizmanın çevre ile olan etkileşimini göz ardı etmediği halde, bu model insanın zihninde gelişen dürtülerle harekete geçirildiği bir dürtü modelidir. • Ego analistleri insanın çevresini kontrol etme ve bazı içgüdüsel hareketlerini gerçekleştirmesini sağlayacak zaman ve araçları seçme yetenekleri üzerinde daha fazla durmuşlardır.

More Related