1 / 108

T rk Edebiyatinin D nemleri

A.Szl edebiyat dnemi. Trk Edebiyatinin Dnemleri (Szl Edebiyat)Szl Edebiyat, Trklerin henz yaziyi kullanmadiklari dnemdeki edebiyattir. Bu dnem edebiyati szl olarak retilmis ve kulaktan kulaga yayilarak varligini srdrmstr. Bu dnemde edebiyatimizi Samanizm, Maniheizm, Budizm g

christine
Download Presentation

T rk Edebiyatinin D nemleri

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


    1. Türk Edebiyatinin Dönemleri ISLAMIYETTEN ÖNCEKI TÜRK EDEBIYATI

    2. A.Sözlü edebiyat dönemi Türk Edebiyatinin Dönemleri… (Sözlü Edebiyat) Sözlü Edebiyat, Türklerin henüz yaziyi kullanmadiklari dönemdeki edebiyattir. Bu dönem edebiyati sözlü olarak üretilmis ve kulaktan kulaga yayilarak varligini sürdürmüstür. Bu dönemde edebiyatimizi Samanizm, Maniheizm, Budizm gibi dinler etkilemistir. Islamiyet öncesi Türk edebiyati, M.Ö. 4000'li 3000'li yillardan baslayarak Türklerin Islamiyet’i kabul ettigi XI. yüzyil ortalarina kadar sürer. Bu uzun dönemin Köktürkler’e ait yazili anitlarin ortaya kondugu M.S. VI. yüzyila kadar olan bölümü sözlü edebiyat dönemi olarak adlandirilir. Bilindigi gibi söz yazidan öncedir. Böyle olunca da yazili edebiyat ürünlerinden önce, sözlü edebiyat ürünlerinin olustugu ortadadir. Bütün uluslarin edebiyatinda oldugu gibi Türklerin edebiyatinda da sözlü edebiyatin dogusu dinsel temellere dayanir. Sözlü edebiyat ürünleri, daha yazinin bulunmadigi dönemlerde, dinsel törenlerde üretilmeye baslanmis, kusaktan kusaga aktarilarak yasatilmistir. Edebiyat türleri içinde ilk dogan tür olan siir, sözlü edebiyatin anlatiminda önemli bir rol oynar. Islamiyet öncesi Türk edebiyatinda da siirin önemli bir yeri vardir.

    3. Sözlü Dönemin Özellikleri . “Kopuz” adi verilen sazla dile getirilmistir. 2. Ölçü olarak ulusal ölçümüz olan “hece ölçüsü” kullanilmistir. 3. Nazim birimi “dörtlük“tür. 4. Dönemine göre ari bir dili vardir. 5. Dizelere genel olarak yarim uyak hakimdir. 6. Daha çok doga,ask ve ölüm konulari islenmistir. 7. Bu döneme yönelik elimizdeki en eski kaynak Kasgarli Mahmut’un “Divan-i Lügat-it Türk” adli eseridir.

    4. Eski Türk Siiri Islamiyet öncesi Türk siiri hece ölçüsüyle yazilmistir. Yedili, sekizli, onikili ölçülere çok rastlanir. Kafiye önemlidir, dize baslarinda da kafiye yapilir. Nazim birimi dörtlüktür. Islamiyet öncesi Türk siirinin dili Öz Türkçedir. Siirler, Türklerin o çagdaki dünya görüslerini, yasantilarini, duygularini, düsüncelerini dogal bir dille anlatirlar. Siirlerde doga, ask, kahramanlik, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, ölüm en çok islenen konulardir. Çin kaynaklarinda M.Ö. II. yüzyila ait eski Türk siir çevirilerine rastlanmaktadir. Ilk Türk Sairleri Islamiyet öncesindeki Türklerde sairlere baksi, kam, ozan gibi adlar verilirdi. Kasgarli Mahmud’un Divânü Lûgati’t Türk adli eserinde ve Turfan kazilarinda ele geçirilen metinlerde adlarina ve siirlerine rastlanan ilk Türk sairleri Aprin Çor Tigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asig Tutung, Pratyaya Siri, Kalun Kaysi, Çisuya Tutung’dur. Ilk Türk Siiri Islamiyet öncesi Türk siirinin, sairi bilinen ilk örneklerini Uygurlarda bulmaktayiz. Aprin Çor Tigin’in yazdigi “Bir Ask Siiri” adli ilk Türk siirinin son parçasinin asli ve çevirisi söyledir: ESKI TÜRKÇE ILE TÜRKIYE TÜRKÇESI ILE

    5. Destan Destanlar uluslarin yazi öncesi çaglarinda olusmus olaganüstü olaylarla, dogaüstü kahramanlarla ve kahramanliklarla yüklü, öyküleyici özellikler tasiyan uzun siirlerdir. Destanlar, eski çaglarda ezgiye eslik etmeye en uygun biçimde, çogunlukla nazimla düzenlenmistir. Epik siirin en güzel örnekleri olan destanlarda olaganüstü olaylarin, dogaüstü kahramanlarin, tanrilarin savaslarinin yani sira; eski çag insanlarinin inanislari, yaratilis ve varolus konusundaki düsünceleri; uluslarin özlemleri ve düsleri de dile getirilir. Destanlar insanlarin olaylari dinleme ve anlatma gereksiniminden dolayi kusaktan kusaga yayilmistir.  - Destanlarin Dogusu Insanlar ilk çaglarda toplum ve doga olaylarini anlamakta güçlük çektiler. Her olay onlara önce Tanriyi düsündürdü: Gök gürlemesi Tanrinin hiddetiydi. Yildirimlar, kasirgalar, susuzluklar Tanrinin insanlara verdigi cezalardi. Insanlar her doga olayini korkuyla karisik bir hayranlikla izledi. Zengin bir hayal dünyasi olan ilk insanlar, önemli gördükleri her olayi, olaganüstü olay ve hayallerle süsleyerek birbirlerine anlattilar. Yeni olaylarla zenginlesen destanlar, halk arasinda yayilarak ortak bir eser haline geldi. Destanlari anlatan her yeni agiz destanlara yalniz bir olay degil, dil ve söyleyis güzelligi de katti. Destanlar, baslangiçta manzum olduklari, ezgiyle söylendikleri için halk dilinde uzun süre yasayabildi. Destanlar, birçok doga olayinin çözüme ulastigi dönemlerde bile yer yer önemini koruyarak köklü bir destan geleneginin olusmasini saglamistir. Zamanla, destan gelenekleri zenginlesen uluslarin, destan sairleri yetismistir.

    6. Sözlü Dönem Destanlarinin Özellikleri 1. Toplumun ortak görüsleri yansitilmistir. 2. Olaganüstü özellikler bulunmaktadir. 3. Önemli kisiler han, kral gibi seçkin kisilerden veya toplumun kabullendigi bir kahramandan ibarettir. 4. Söyleyis milli dil tarzindadir. 5. Oldukça uzun yazilardir. 6. Milli nazim ölçüsü kullanilmistir. 7. Konulari bakimindan savas,deprem,yangin,mizah,ünlü kisilerin yasamlari seklinde gruplandirma yapmak mümkündür.  

    7. Türk Destanlari Bir ulusun destan sahibi olabilmesi için: • O ulusun halkinin hayal gücünün en eski çaglarda bile, efsaneler, destanlar yaratmaya elverisli olmasi, • O ulusun tarihinde unutulmaz doga olaylari, büyük savaslar, güçler, baskinlar, degisik cografi çevrelere dagilmalar gibi halkinin gönlünde ve kafasinda nesiller boyu yasayacak önemli olaylarin yasanmis olmasi gerekir. Destanlarin olusumu için gerekli olan bu sartlar, Türk tarihinde fazlasiyla görülür. Seyit Kemal Karaalioglu Türk Edebiyat Tarihi adli yapitinda: “Türk tarihine, Türk destanlari ile girebiliriz, Türk tarihinin kökenine ilk Türk destanlari ile inebiliriz” derken, Türk tarihinin destanlarla, destanlasmis kahramanlarla dolu oldugunu da vurgular. Ne yazik ki, Türk destanlarinin asil metinleri elimizde degildir. Çok zengin oldugu bilinen Türk destanlari ile ilgili bilgiler Arap, Iran ve Çin kaynaklarindan elde edilmektedir. Türk destanlarinin bir kismi Türk ve yabanci arastirmacilar tarafindan halk agzindan derlenmistir. Bir kismina Arap, Iran ve Çin kaynaklarinda rastlanmaktadir. Bir kismina Batili kaynaklarda rastlanirken bir kismi da Türk aydin ve yazarlari tarafindan çesitli dönemlerde, çesitli nedenlerle, çesitli dil ve yazilarla kaleme alinmistir. Destanlarimizin büyük bir kismi yaziya oldukça geç geçirilmis, sözlü edebiyattaki sekliyle de tamamen yaziya aktarilamamislardir. Ancak yüzyillar içinde yasayip yeni olaylarla zenginlesmis Türkün duygu, düsünce ve anilariyla deger kazanmislardir. Arastirmacilar Eski Iran ve Yunan destanlari ile Türk destanlari arasindaki benzerliklere dikkat çekerler. Destan devri yasayan uluslar arasindaki bu tür alisverisler dogaldir.

    8. Destan Kültürünün Önemi Destanlar; tarih, düsünce ve sanat bakimindan büyük deger tasirlar. Tarihi aydinlatir, düsünce ve sanata kaynak olustururlar. Bilimsel tarih arastirmalari yaninda, tarihi olaylar karsisinda halkin duygu ve düsüncelerini yansitirlar. Banarli’nin (1971) Resimli Türk Edebiyati adli yapitinda da belirttigi gibi: “Destanlar halk gözüyle görülen, halk ruhuyla duyulan ve halk hayalinde masallastirilan tarihlerdir.” Destan kahramanlarinin dogaüstü özellikler göstermesi, olaylarin olaganüstülüklerle anlatilmasi destanlarin gerçeklerden uzak oldugunu göstermez. Destanlar, anlatimlarindaki olaganüstü özellikler ayiklandiginda uluslarin tarihini aydinlatan en önemli kaynaklardir.   Yüzyillar boyunca Türklerin duyus, düsünüs, inanis ve hayallerini; güzel sanatlarini; ask, aile, vatan, ulus ve devlet anlayislarini Türk destanlarinda görebiliriz.

    9. SAV Sav, Islamiyet öncesi Türk edebiyatinda atasözünün karsiligidir. Bir düsünceyi, bir deneyimi, bir ögüdü, en az sözcükle kisaca anlatan kaliplardir. Biçim olarak bir düz yazi tümcesi veya bir siir dizesi gibi olabilirler. Islamiyet öncesi Türk edebiyatina ait savlarin kimileri küçük ses degisiklikleriyle, Türkçede bugün de yasamaktadir. ESKITÜRKÇE ILE TÜRKIYE TÜRKÇESI ILE

    10. SAGU Sagular da savlar gibi eski Türklerin yasam biçimlerinden dogan sözlü ürünlerdir. Eski Türklerde sevilen, sayilan bir kisinin ölümünden sonra düzenlenen cenaze törenine “yug töreni”, bu törenlerde söylenen siirlere “sagu” adi verilirdi (IV. Üniteye bakiniz). Ölen kisinin yigitligini, yaptigi isleri, degerini anlatan, ölümünden dogan aciyi dile getiren bu siirler bir tür agittir. Destan özelligi de gösteren sagularda genis doga tasvirlerine rastlanir. Asagida Alp Er Tunga’nin ölümü üzerine duyulan aciyi dile getiren “Alp Er Tunga Sagusu”nu okuyacaksiniz. Alp Er Tunga Sagusu XI. yüzyilda Kasgarli Mahmud tarafindan halk agzindan derlenmistir. KARAHANLI TÜRKÇESIYLE TÜRKIYE TÜRKÇESIYLE

    11. Kosuk Eski Türkler totemlerinin etini yemezlerdi. Yilda bir kez, belli dönemlerde, “sigir töreni” adi verilen kutsal av törenlerinde onu kurban ederek yerlerdi. “Sölen” adi verilen bu toplu ziyafetlerde ve yengi ile biten savaslar sonunda, tüm boylarin erkekleri bir araya gelerek eglenirdi. Bu eglencelerde söylenen çoklukla ask, doga ve yigitlik konularini isleyen siirlere “kosuk” adi verilir. Genellikle kendi basina bütünlügü olan dört dizeli bentlerden olusan kosuklar manilere ve kosmalara kaynak olmustur. ESKI TÜRKÇE ILE TÜRKIYE TÜRKÇESI ILE

    12. YAZILI EDEBIYAT Islamiyet Öncesi Yazili Türk Edebiyati Yazili Edebiyat, Türkler arasinda yazinin kullanildigi devirlerde baslayan bir edebiyattir. Eldeki en eski ürünler 5. ve 6. yüzyillarda yazildigi tahmin edilen Yenisey Kirgizlarina ait balbal ‘adi verilen mezar taslaridir. Ancak bu yazitlar, adlar ve birkaç sözcükten olusan Türkçe sözlerden ibarettir. Bu yazitlardaki alfabe daha sonraki dönemlerde kullanilan GökTürk alfabesine göre ilkel bir nitelik tasir. Yazili edebiyata ait en önemli örnekler 8.yüzyilda dikilen ve günümüze dek ulasan Göktürk Kitabeleri’dir. Bu yazitlara bugün Mogolistan’da bulunan Göktürk Kitabeleri, Orhun Irmagi’nin eski yatagi üzerinde bulundugu için Orhun Yazitlari (Anitlari/Kitabeleri) denmistir. Göktürk Kitabeleride Yenisey Yazitlari gibi dikili taslar üzerine Göktürk alfabesiyle yazilmistir. Yazitlarda Dogu Göktürklerin tarihinden, komsulariyla olan iliskilerinden savaslarindan ve yönetiminden söz etmektedir. Canli bir söylev dili ve üslubu vardir. Bu yazitlar, Türk dili tarihi açisindan önemli belge niteligi tasir.

    13. Yazili Dönem Ürünleri * Orhun kitabeleri * Uygur Metinleri Orhun kitabeleri:Çinlilere karsi bagimsizlik savasi yapan, Türk bütünlügünü yeniden kurmak için içte ve dista savasan Köktürklerin hikayesi anlatilir bu yazitlarda.Bu abideler 38 harfli olan Köktürk alfabesiyle yazilmistir.Bunlardan en önemli olanlari 3 tanedir.   1. Bilge Tonyukuk yaziti: Dört bakana vezirlik etmis olan Tonyukuk tarafindan yazilmistir.Daha çok Çinlilerle yapilan savaslar anlatilmaktadir.   2. Kül Tigin yaziti: Köktürk hakani Bilge Kagan’in kardesi Kül Tigin’in ölümü üzerine Bilge Kagan tarafindan dikilmistir. 3. Bilge Kagan Yaziti: GökTürk hakani Bilge Kagan’in ölümünden sonra yazdirilmis bir abidedir.Son iki yazar daha çok dönemin olaylarindan, törelerden ve Bilge Kagan’in ulusuna diledigi iyi dileklerden söz eder.   * “Türk adinin geçtigi ilk yazili belge ve Türk Edebiyati’nin ilk yazili örnekleri olan Köktürk abidelerinde yazilar Prof. Thomsen ve Radloff tarafindan okunmustur. Islamiyetten önceki yazili edebiyatimizin ve bugünkü Türk Dilinin - Edebiyatinin temelini olusturan “Orhun Abideleri”dir.   Uygur Dönemi Eserleri: Köktürk devletinin yikilmasindan sonra kurulan uygur hanliklarindan kalma eserlerdir.Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarini anlatan metinlerdir.Bunlar turfan yöresinde yapilan kazilarda ortaya çikarilmistir.Uygurlarin kâgida kitap basma teknigini bildikleri anlasilmaktadir.Dönemden kalma birçok hikâyenin yaninda *”kökünç” denilen bir ilkel tiyatro eserleri de vardir.Uygurlar bu eserleri 14 harfli Uygur alfabesiyle yazmislardir.

    14. ISLAMIYETTEN SONRAKI TÜRK EDEBIYATI A)DIVAN EDEBIYATI DÖNEMLERI

    15. DIVAN EDEBIYATININ TARIHI GELISIMI Divan edebiyati, Türklerin Islamiyet’i kabulünden sonra meydana gelen yazili edebiyattir. Arap ve Fars edebiyati etkisi altinda gelismistir. Bu etki, Arapca ve Farsça sözcüklerin Türkçeye girmesinin yani sira, bu dillerin anlatim biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir. Bu edebiyata Divan edebiyati denmesinin sebebi, sairlerin siirlerini divan denen el yazmasi kitap Divan edebiyatinin ilk örnekleri 13. yüzyilda verilmistir. Bu edebiyatin ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddin-i Rumi bütün yapitlarini Farsça yazdi. Ayni yüzyilin bir baska büyük sairi Hoca Dehhani’ydi. Horasan’dan gelip Konya’ya yerlesen Dehhani, özellikle Iranli sair Firdevsi’nin etkisinde siirler kaleme aldi. 14. yüzyilda Konya, Nigde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kirsehir, Iznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde sairler ve yazarlar Divan edebiyatinin yeni örneklerini verdiler. Bunlarin çogu kahramanlik hikâyeleri, ögretici, egitici ve dinsel yapitlardi. Bu arada Iran edebiyatinin konulari da Türk edebiyatina girmeye basladi. Mesud bin Ahmed ile yegeni Izzeddin’in 1350'de yazdiklari Süheyl ü Nevbahar, Seyhoglu Mustafa’nin 1387'de yazdigi Hursidname, Süleyman Çelebi’nin (1351–1422) Vesiletü’n-Necât basligini tasimakla birlikte Mevlid adiyla bilinen ünlü yapiti, Iran edebiyatinin etkisiyle yazilmistir. Divan edebiyati, özellikle siir alaninda en parlak dönemini 16. yüzyilda yasadi. Bâkî ve Fuzuli Divan siirinin en iyi örneklerini verdiler. 17. yüzyila girildiginde Divan edebiyatinin ulastigi düzey, Iran edebiyatininkinden geri degildi. Sairler, siirlerinde “fahriye” denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde siir ustaliginin doruguna çikmislardi. Ögretici siirleriyle taninan Nabi ve bir yergi ustasi olan Nef’i bu yüzyilin ünlü sairleriydi. Divan edebiyati, en özgün sairlerinden olan Nedim’in ve Seyh Galib’in ardindan, 18. yüzyilda bir duraklama dönemine girdi. Daha sonraki sairler özellikle bu iki sairi taklit ettiler ve özgün yapitlar ortaya koyamadilar. 19. yüzyilda Divan edebiyati artik gözden düsmüs ve elestiri konusu olmustu. Ilk elestiriyi getiren Namik Kemal’di. Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatinda Bati etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye baslandi. Divan edebiyati böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatli, Türk edebiyatinin aruz ölçüsüyle son siirlerini yazdilar.

    16. Divan edebiyatinin genel özellikleri Divan edebiyati Türklerin Islâm dinini benimsemesinden sonra ortaya çikan yazili edebiyattir. Arap ve Fars edebiyatinin etkisi altinda gelismistir. Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçe’ye girmesinin yani sira, bu dillerin anlatim biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir. Bu edebiyata Divan edebiyati denmesinin nedeni, sâirlerin siirlerini divan denen el yazmasi kitaplarda toplamis olmalaridir. Islâm dininin benimsenmesinden sonra, Kur’an’in Arapça olmasindan dolayi pek çok toplumun kültür dili degisime ugradi. Iranlilar 9. yüzyilda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandirilan bir dille vermeye basladilar. Iran edebiyatinin bu ürünlerinden Türk edebiyati büyük ölçüde etkilenmistir. Öte yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazisma dili olarak Arapça ve Farsça’yi kullandilar. Bu durum edebiyat dilinin degismesine de yol açti. Özellikle saray çevresindeki sairler ve yazarlar, yapitlarini Arapça ve Farsça yazmaya basladilar. Osmanli Devleti döneminde Arapca ve Farsça‘nin yogun etkisinde kalmis olan Osmanlica dili divan edebiyatinda kullanilan ana dildir. 1. Nazim birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanir. Beyit, cümleye egemendir. 2. Nazim ölçüsü “aruz“dur. 3. Dili Arapça, Farsça, Türkçe karisimi olan “Osmanlica”dir. 4. Siirlerde tam ve zengin uyak kullanilmistir. 5. Siirlerin konuyu içeren basliklari olmadigi için nazim biçimlerine göre adlandirilmislardir. 6. Klise bir edebiyattir. Duygu ve düsünceler degismez sözlerle (Mazmun) anlatilir. 7. Anlatilan sey degil, anlatis biçimi ön plandadir. 8. Soyut bir edebiyattir. Insan ve doga gerçekte oldugundan farkli ele alinmistir. 9. Aydin zümrenin edebiyatidir. Medrese kültürü hakimdir. Genellikle saraya ve çevresine seslenir. 10. Sanatlara bolca yer verilmis, sanat yapmak amaç durumuna gelmistir. 11. Ulusal bir edebiyat olmayip dinin etkisiyle sekillenmistir. Arap ve Iran edebiyatinin etkisi çok fazladir. 12. Siirde daha çok ask, sevgili, içki, din ve kadercilik gibi konular islenmistir. 13. Nazim ön planda tutulmus, nesre pek az yer verilmistir. 14. Nesir alaninda tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser), münseatlar (mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnamelere de rastlanmaktadir. Bunlarda da sanat yapma amaci ön plandadir. 15. 13.yüzyilda gelismeye baslamis 16. ve 17. yüzyillarda en olgun dönemini yasamis, 19.yüzyilin sonlarina kadar sürmüstür.

    17. DIVAN EDEBIYATININ ÖNEMLI SAIR VE YAZARLARI HOCA DEHHANI: 13. yüzyilda yasamistir. Din disi konularda siir yazan ilk divan sairidir. Divani vardir.  MEVLANA: XIII.yüzyilda yasamistir. Birkaç Türkçe beyit disinda, tüm siirlerini Farsça ile yazan ünlü tasavvuf sairidir. Oglu Sultan Veled de tasavvufi konulari isleyen bir sair olarak bilinir. Mesnevi, Divan-i Kebir, Mektubat, taninmis eserleridir. ALI SIR NEVÂI: Çagatay lehçesinin en güzel örneklerini veren sair 15. yüzyilda yasamistir. Muhakemetü”l-Lugateyn adli eserinde Türkçe“nin Farsça“dan daha üstün bir dil oldugunu savunmustur. Hamsesi vardir. Anadolu disinda Türkçe siir yazan ilk sairdir. SEYHI: 15. yüzyilda yasamistir. “Harnâme” adli eseri edebiyatimizda ilk fabl türü eser olarak bilinmektedir. Mesnevi alaninda basarili olmustur. SÜLEYMAN ÇELEBI: 15. yüzyilda yasamistir. Hz. Muhammed için yazdigi Vesilet-ün-Necat (mevlit) adli mesnevisiyle taninmis bir sairdir. (Islam edebiyatinda Hz. Muhammed”in hayatini anlatan eserlere SIYER denir). FUZÛLI: Fuzuli 16. yüzyilin en güçlü sairlerindendir. Arapça, Farsça, Türkçe divani olan tek sairdir. Eserlerini Azeri lehçesiyle yazmistir. Divan edebiyatinin en lirik sairi olarak kabul edilmektedir. Ona göre yasamin anlami aci çekmekle özdestir. Platonik bir ask arayisi vardir. Din disi konularda yazmakla birlikte tasavvuftan da etkilendigi bilinmektedir. Kendisine baglanan maasi almasinda güçlük çikaran memurlari sikayet etmek için yazdigi “Sikayetnâme” adli mektubu edebiyatimizdaki en ünlü yergilerden biridir. Divanlarindan baska bir naat olan “Su” kasidesi, Leyla vü Mecnun mesnevisi, Peygamber ailesini anlattigi Hadikat-üs-Süeda”si Sah Ismail ile II:Bayezid”i karsilastirdigi Beng ü Bâde”si ve tip bilgisini sergiledigi Sihhat ve Maraz”i en taninmis eserleridir.

    18. BAKI:Baki,16. yüzyil sairlerindendir. Döneminde “sairler sultani” olarak taninmis ve saratin bütün olanaklarindan yararlanmistir. Iyi bir medrese egitimi gördügü bilinmektedir. Dünya nimetlerinin hepsinden yararlanma anlayisindadir. Kanuni”nin ölümü üzerine yazdigi mersiyesi çok taninmistir. Divani vardir. NÂBI: 17. yüzyil sairlerindendir. Divan edebiyatinda didaktik siirler yazmasiyla bir yenilik olarak kabul edilmektedir. Din, töreler ve sosyal yasamla ilgili ögütler verir. Nâbi”nin Divan“indan baska Hayriye, Hayrâbâd adli iki didaktik eseri, gezi notlarini içine alan Tuhfet-ül Harameyn”i ve Münseat adli eserleri vardir. NEFI: Nef’i , 17. yüzyil sairlerindendir. Edebiyatimizdaki en ünlü kaside sairi olarak bilinir. Övgülerindeki ve yergilerindeki asiriliklariyla ünlüdür. Yazdigi hicviyelerindeki asirilik bogdurulmasina neden olmustur. Hayal gücü çok zengin olan Nef’i”nin somut benzetmelerden yararlanmasi da belirgin bir özelligidir. Türkçe ve Farsça divani olan Nef’i”nin ayrica hicviyelerini topladigi Sihami-i Kaza adli bir eseri de vardir. NEDIM: 18.yüzyil sairlerinden olan Nedim, Lale Devri”nin sairi olarak bilinir. Eserlerinde ask, içki, zevk ve sefayi isler. “Mahallilesme akimi”nin önderi olan sairin Halk edebiyatindan da etkilendigi bilinmektedir. Siirlerinde halkin agzindan alinma deyimler oldugu gibi, halkin konusma diline de oldukça yaklasmistir. Samimi ve içten bir söyleyisi olan Nedim, sarkilariyla taninmistir. Divan siirindeki kliseleri (mazmunlari) bir ölçüde yikmis olan sairin Divan“i vardir.

    19. SEYH GALIP: Divan edebiyatinin 18.yüzyilda yasamis son büyük sairidir. Galatasaray Mevlevihanesinde seyhlik yapmistir. Nabi”nin “Hayrâbâd”ina nazire olarak ve Mevlânâ”nin mesnevisinden etkilenerek yazdigi “Hüsn-ü Ask” adli meshur mesnevisinde, tasavvuf konusundaki düsüncelerini ortaya koyar. Bu eserinde alegorik (sembolik) bir anlatim kullanan sair hayal gücünden ve masal ögelerinden de yararlanmistir. EVLIYA ÇELEBI: (17.yy) Edebiyatimizda gezi türünün ilk örneklerini veren yazar, usta bir gözlemcidir. Elli yillik bir süre içinde gezdigi yerleri konusma diline yakin bir dille anlatmistir. Anlatiminda abartili olmakla birlikte, Divan nesrinin kaliplarini da kirmistir. 10 ciltlik “Seyahatnâme” adli eseri çok taninmistir. NOT: Divan edebiyatinin nesir yazari olarak taninan diger önemli yazarlari sunlardir: SINAN PASA: (15.yy) Tazarrunâme adli süslü nesri ile taninir. MERCIMEK AHMET: (15.yy) Farsça“dan çevirdigi Kabusnâme adli eseriyle taninir. NAIMÂ: (17.yy) Kendi adiyla anilan (”Naima Tarihi”) adli tarih eserinin yazaridir. KATIP ÇELEBI: (17.yy) Batililarin Haci Kalfa dedikleri yazar ve düsünürdür. Arapca, Farsça, Fransizca, Latine bilen yazarin tarih, cografya, matematik konularinda yazilmis eserleri vardir.

    20. DIVAN SIIRININ (NAZIMININ) KONULARI VE ÖZELLIKLERI Divan siiri, döneminin zevklerini, sanat anlayisini, inançlarini, hayata bakislarini ve bilgilerini yansitir. Ne var ki, Divan sairinin gerçek yasami anlattigina pek rastlanmaz. Kendisini sürekli aci çeken bir âsik olarak anlatan Divan sairi, sevgilisini ay gibi yuvarlak yüzlü bir güzel olarak betimler. Sevgili hem ay, hem de günestir. Divan siirinde kullanilan benzetmelerde sevgilinin boyu mizrak gibi uzun ve düz, saçlari sümbül, yanaklari lale ya da gül, gözleri nergis, kaslari yay, kirpikleri ok, disleri inci, çene çukuru kuyudur. Sevgilinin beli kildan incedir, dudagi ölümsüzlük suyu (ab-i hayat) gibidir. Böyle betimlenen sevgilinin âsiginin (yani sairin) gözyasi Nil ya da Firat irmaklari gibi akar. Âsigin bir yandan rakibi, bir yandan da aci çektiren sevgilisi vardir ve bu nedenle basi belâdan hiç kurtulmaz. Divan siirinde bütün sairlerin kullandigi bu tür benzetmelere “mazmun” denir. Bu mazmunlari yerli yerinde ve basarili biçimde kullananlar iyi sair sayilirdi. Divan sirinde yaygin islenen konulardan biri de dogadir. Ama doga, sairin hünerini göstermesi için bir araçtir. Çünkü sair, dogayi kendisinin gördügü gibi degil, önceki usta sairlerin gözüyle yansitir. Doga, daha çok kasidelerin ve mesnevilerin konusu olmustur. Bahar ve kis mevsimleri o kadar çok islenmistir ki, bu iki mevsimi anlatan siirlere ayri adlar bile verilmistir. Bahari anlatan siirlere bahariye, kisi anlatanlara da sitaiye denmistir. Bahar, sair için sevinç kaynagidir. Bahar için yapilan benzetmelerden biri sultandir. Örnegin bahar sultani ordusunu toplar, kis sultanina hücum ederek onu yener. Bâkî’nin “Bahar Kasidesi”, en güzel bahariye örnegidir. Bahar tasvir edilirken gül, bülbül, lale, sümbül, çimen gibi sözcüklere sikça basvurulmustur. Divan sairine göre bahar yasam ve canliligin kaynagidir. Kis ise can sikici ve bunalticidir; zalim bir padisaha benzetilir. Divan siirinde islendigi biçimiyle doga belli ögelerle sinirli kalmisti. Örnegin orman, dag, ova, rüzgâr, yagmur gibi ögeler Divan siirinde hemen hiç kullanilmamistir. Divan siirinde kayiklar vardir, ama deniz yoktur. Divan siirinde bilinçli olarak hayali bir dünya yaratilmistir.

    21. Nazimin sözlük anlami “sira”, “düzen” demektir. Ama Divan edebiyatinda nazim dendiginde siir akla gelir. Divan edebiyati, daha çok siir türünde örnekler içerir ve düzyazi ürünler azdir. Divan siiri, kurallarini Arap ve Iran edebiyatindan alan aruz ölçüsüyle yazilmistir. Divan siirinde daha çok Kur’an, Hz. Muhammed’in sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kisilere iliskin öyküler, tasavvufun ortaya attigi sorular, ünlü bir Iran efsanesini konu alan Sehname gibi konular islenmistir. Bu siirlerde Türk kültürüne iliskin ögelerden de yararlanilmistir. Divan sairi bu konulari, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygin biçimiyle beyitlerle yazmistir. Tek satirdan olusan dize ya da misra, genelde siirin en küçük birimidir. Divan siirinde ise en küçük birim beyittir. Sözcük olarak beyit “ev” anlamina gelir. Misra da, çift kanatli bir kapinin kanatlarindan her birine verilen addir. Divan Siirindeki Söz Sanatlari Divan sairinin iyi sair olabilmesi için dilin inceliklerini bilmesi gerekirdi. Sairin söz sanatlarindaki ustaligi siirinin degerini artirirdi. Bu nedenle sairler, hüsn-i ta’lil ve tesbih sanatina sikça basvurmuslardir. Hüsn-i ta’lil, nedeni bilinen bir olayi, daha güzel biçimde açiklama ve anlamlandirma sanatidir. Benzetme de denen tesbih ise, bir durumu, bir olusu, bir varligi daha güzel bir duruma, bir olusa, bir varliga benzetmektir. Divan sairi için benzetilenler, daha dogrusu neyin neye benzetilecegi belliydi ve kaliplasmisti. Bu amaçla hazirlanmis listeler bile vardi. Yeni bir siirin benzetme yönü farkliysa, o degerli bir siir olarak nitelendirilirdi. Ama asil yenilik hüsn-i ta’lil sanatiyla ortaya koyulurdu. Böylece sair bir sözcüge ya da deyime, kullandigi dili çok iyi bilmesi oraninda artan anlamlar yüklenmis oluyordu. Baslica söz sanatlari sunlardir: Tesbih, Mecaz, Mecaz-i Mürsel, Telmih, Tecahü’l-i Arif, Istiare, Hüsn-i Ta’lil, Leff Ü Nesr, Kinaye, Tariz, Teshis, Intak

    22. DIVAN EDEBIYATINDA DÜZ YAZI (NESIR) Divan, siire agirlik veren bir edebiyattir. Düzyazi, ancak bilimsel çalismalarda, tarihlerde, kimi sanatsal metinlerde ve gezi türü eserlerde kullanilmistir. Divan edebiyatinda üç tür düzyazi biçimi vardir. Yalin düzyazi, süslü düzyazi ve orta düzyazi. Yalin düzyazida halkin konustugu dil kullanilmis, halk kitaplari, halk öyküleri, Kur’an tefsirleri, hadis açiklamalari bu türde yazilmis eserlerdir.   Süslü düzyazida (nesirde) hüner ve marifet göstermek amaçlanmistir. Bu türe genellikle medrese ögrenimi görmüs, Osmanlicayi iyi bilen yazarlar yönelmistir. Çok uzun cümlelerin, bol söz ve anlam oyunlarinin göze çarptigi bu türün en belirgin örneklerini Veysi ve Nergisi vermistir. Süslü düzyazida çok ürün verilmis bir alan da tezkire’dir. Bu türün ilk örnegini, 16. yüzyilda Âsik Çelebi yazmis ve tezkire gelenegi 19. yüzyilda Fatih Efendi’ye gelene kadar sürmüstür.

    23. Orta düzyazi (nesir) ise, divan edebiyatinin hemen hemen bütün klasik yazarlarinin yazdigi bir türdür. Belirgin özellikleri, söz ve anlam oyunlarindan, hüner ve marifet göstermekten kaçinilmis ve içerigin ön planda tutulmus olmasidir. Özellikle tarih, gezi, cografya ve din kitaplari bu türde (orta nesirle) yazilmistir.  Divan Edebiyati’nda düzyazilar, yazilis amaci ve dil tutumu dikkate alinarak üçe ayrilir: 1. Sanatli(süslü) Düzyazi: Söz ustaligi göstermek amaciyla yazilir. Sinan Pasa’nin Tazarru’at adli eseri, bu türün en taninmis örnegidir. Sanatli düzyaziya insa denir. 2. Orta Düzyazi: Yer yer agir ve süslü, yer yer sade bir dille yazilan düzyazilardir. Genellikle tarih kitaplarinda bu düzyazi türü görülür. Osmanlilar zamaninda tarihçilik,’vakanüvis’ adi altinda yürütülen bir tür memurluktu. Sarayda görevlendirilen vakanüvisler, önemli önemsiz her olayi günü gününe notlar halinde yazarlardi. Bu eserler, olay anlatimina dayali oldugundan, bilimsel tarih anlayisiyla bagdasmaz. Divan döneminin baslica tarihçileri arasinda Asikpasazade ,Ali, Ebülgazi Bahadir Han,Naima, Peçevi, Mütercim Asim sayilabilir. 3. Sade Düzyazi: Dil ve anlatim ustaliginin degil, ele alinan konunun önem tasidigi düzyazi türüdür. Bu anlayis nedeniyle, sade düzyazilarda ustaca söz söyleme çabasi görülmez; dil açik, yalin, dogaldir. Bu düzyazi türünü kullananlardan baslicalari sunlardir: Mercimek Ahmet , Katip Çelebi, Evliya Çelebi (Eseri:Seyahatname). Din Disi Yazi Türleri: Tezkire, Tarih, Seyahatnâme, Sefaretnâme, Siyasetnâme, Münazara, Münseat

    24. DIVAN EDEBIYATI NAZIM BIÇIMLERI Ölçüsü ve uyagi olan söz ya da yaziya “manzum” ya da “manzume” denir. Siirde dize sayisi, dörtlük sayisi, siralanis düzeni, uyak yapisi gibi dis özelliklerin tümü, nazim biçimini olusturur. Divan siirinde pek çok nazim biçimi vardir, ama birkaçi daha yaygin olarak kullanilmistir. Biçimlerine Göre: Uyak, beyit, misra, bend, mesnevî, kasîde, gazel, rubaî, musammat, terkib-i bend, müsemmem, tuyug, tahmis, tardiye, tasdir, tesdis, tesbiye, tasir, tezmin, muasser, muhammes, murabba, müseddes, müstezat, sar Konularina Göre: Din disi: Bahariye, Cevreviye, Fahriye, Mersiye, Mehdiye, Gazavatnâme, Sahilnâme, Sakînâme, Kiyafetnâme, Surnâme, Hamamnâme, Sehrengiz, Hicviye, Hezliyat, Tarih Düsürme, Muamma, Lûgaz, Dariye, Rahsiye. Dinî: Tevhid, Münacat, Na’at, Makte’l-I Hüseyin, Miraciye, Hilye, Mevlid, Kirk Hadis, Menkibe, Kissa 1. GAZEL: Özellikle ask, güzellik ve içki konusunda yazilmis belirli biçimdeki siirlere denir. Beyit sayisi genellikle 5-9 arasinda degisir. Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasinda uyakli olur.Bu ilk beyte “matla”, son beyte ise “makta” adi verilir. Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel”, sairin mahlasinin bulundugu beyte de “mahlas beyti” denir. Beyitleri arasinda anlam birligi bulunan gazele “yek-âhenk”, ayni güç ve güzellikte beyitlerden olusan gazele de “yek-âvâz” gazel adi verilir.

    25. 2. KASIDE: Din ve devlet büyüklerini övmek amaciyla belirli kurallar içinde yazilan uzun siirlerdir. En az 33, en çok 99 beyitten olusur. Kasidenin en güzel beytine “beyt-ül kaside”, sairin mahlasinin bulundugu beyte de “taç-beyt” adi verilir. 3. MESNEVI: Her beyti kendi içinde uyakli uzun nazim biçimidir.Bir anlamda Divan edebiyatinda manzum hikayelerin yazildigi bir biçim olarak da tanimlayabiliriz. Mevlânâ”nin ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten olusmustur. Mesneviler ask, dini ve tasavvufi, ahlaki-ögretici, savas ve kahramanlik, bir sehri ve sehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazilmistir. Divan edebiyatinda roman ve hikaye gibi türler olmadigi için mesneviler bir bakima bu türlerin yerini tutmuslardir. On bölümden olusur.Ayni sair tarafindan yazilmis bes mesneviye “Hamse” adi verilir. Hamse sahibi olarak taninmis önemli divan sairleri: Ali Sir Nevâi, Taslicali Yahya, Nev”i-zâde Atâi”dir. 4. KITA: Yalniz ikinci ve dördüncü dizeleri birbiriyle uyakli iki beyitlik nazim biçimidir. Beyitler arasinda anlam birligi bulunur. Pek çok konuda yazilabilir. 5. MÜSTEZAT: Gazelin özel bir biçimine denir. Uzun dizelere kisa bir dize eklenerek yazilir. Uzun ve kisa dizeler gazel gibi kendi aralarinda uyaklanirlar. Kisa dizelere “ziyade” adi verilir.

    26. Bentlerde Kurulan Nazim Biçimleri 1) RUBÂI: Dört dizelik ve kendine özgü ayri ölçüsü olan bir nazim biçimidir. Konusu daha çok dünya görüsüne ve sairin felsefi düsüncelerine yöneliktir. Edebiyatimizda bu türün en basarili son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir. 2) TUYUG (TUYUK): Rubâi gibi dört dizelik bir nazim biçimidir. Edebiyatimizda en çok tuyug yazmis sair Kadi Burhanettin”dir. Bu biçim yalnizca Türk edebiyatina özgüdür. (Rubai, Iran edebiyatindan geçmedir). BIRDEN ÇOK DÖRTLÜKLER 1) MURABBA: Dört dizelik kitalardan olusur. Bent sayisi 3-7 arasinda degisir. Her konuda yazilir. 2) SARKI: Genellikle ask, içki, eglence konularinda yazilan dört dizelik nazim biçimidir. Biçim bakimindan “murabba”ya benzer. Çogunlukla bestelenmek için yazilir. Bu biçim de tuyug gibi yalnizca Türk edebiyatina özgüdür. “Sarki” biçiminin yaraticisi ve en güçlü sairi Nedim”dir. NOT: Divan edebiyatinda üçlü ya da daha çok misrali bentlerden meydana gelmis nazim sekillerinin genel adi “Musammat”tir. Yani dört dizeden olusan murabba, sarki gibi biçimlerin; bes dizeden olusan tahmis, tastir, tardiyye gibi biçimlerin ya da alti veya daha çok dizeden olusan biçimlerin tümünün üst basligi “Musammat”tir. TERKIB-I BENT: Bentlerle kurulan bir nazim biçimidir. Her bent, sayisi 5-10 arasinda degisen beyitlerden olusur. Bendin son beytine “vasita beyti” denir. Terkib-i bentte vasita beyti her beytin sonunda degisir ve vasita beyti mutlaka kendi içinde uyakli olur. Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan sikayetler, dini, tasavvufi, felsefi düsünceler anlatilmis, toplumsal yergi niteliginde elestirilere yer verilmistir. TERCI-I BENT: Biçim bakimindan terkib-i bente benzer ; ancak vasita beyti her bendin sonunda degismez ve aynen tekrarlanir. Konularinda daha çok Tanrinin gücü, evrenin sonsuzlugu, doganin ve yasamin karsitliklari vardir.

    27. Divan Edebiyati Nazim Türleri 1. TEVHIT VE MÜNACÂT: Tanrinin birligini ve yüceligini anlatan siirlere tevhit, Tanriya yapilan yalvaris ve yakarislari anlatan siirlere de münacaât denir. Daha çok kaside biçimiyle yazilmistir. 2. NAAT: Hz. Muhammed”i övmek için yazilan siirlere denir. Bunlar da daha çok kaside biçimiyle yazilmistir. 3. MERSIYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve aciyi anlatmak için yazilan siirlerdir. Genellikle terkib-i bent biçimiyle yazilmistir. (Bu türün, Eski Türk Edebiyati”ndaki adi sagu, Halk Edebiyati”ndaki adi ise agittir). 4. METHIYE: Bir kimseyi övmek için yazilan siirlerdir. Bunlar da genellikle kaside biçiminde yazilmistir. 5. HICVIYE: Bir kimseyi yermek için yazilan siirlerdir. 6. FAHRIYE: Sairlerin kendilerini övmek amaciyla yazdiklari siirlerdir. NOT: Divan edebiyatinda bir sairin siirine, baska bir sair tarafindan ayni ölçü, uyak ve redifle yazilan benzerine “Nazire” denir. Bu, nazire yazan sairin diger saire karsi duydugu saygi ve begeniden ileri gelmektedir. Edebiyatimizda bu türde de pek çok ürün verilmistir.

    28. Divan Edebiyatinda Nazim Birimi Nazim sözlük anlamiyla “sira”, “düzen” demektir. Ama Divan edebiyatinda nazim dendiginde siir anlasilir. Divan edebiyati, daha çok siir türünde örnekler içerir ve düzyazi eserler azdir. Divan siiri, kurallarini Arap ve Iran edebiyatindan alan aruz ölçüsüyle yazilmistir. Bunun yaninda Nedim ve Seyh Galip gibi bazi sairlerde hece ölçüsüyle yazilmis siirlere de rastlamak mümkündür. Divan siirinde daha çok Kur’an, Muhammed’in sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kisilere iliskin öyküler, tasavvufun ortaya attigi sorular, ünlü bir Iran efsanesini konu alan Sehname gibi konular islenmistir. Bu siirlerde Türk kültürüne iliskin ögelerden de yararlanilmistir. Divan sairi bu konulari, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygin biçimiyle beyitlerle yazmistir. Tek satirdan olusan dize ya da misra, genelde siirin en küçük birimidir. Divan siirinde ise en küçük birim beyitten, yani iki misradan olusur. Sözcük olarak beyit “ev” anlamina gelir. Misra’ ise, çift kanatli bir kapinin kanatlarindan her birine verilen addir. Aruz ölçüsünde açik ve kapali heceler çesitli kaliplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde siralanir. Sairler eserlerini yazarken seçtikleri kaliba mutlaka uymak zorundadir. Aruz, esas olarak hecelerin uzunlugu ve kisaligi temeline dayanan bir siir ölçüsüdür. Ilk kez Arap dilcisi Fatih Erduran tarafindan kullanilmistir. Türklerin Islamiyet’i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetisen sairlerin Farsça’yi edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatina da girmesini saglamistir. Aruz ölçüsü nazim sekillerine göre degisik kaliplarda kullanilir. Örnegin Rubâi nazim sekli ahreb ve ahrem adi verilen belli aruz kaliplariyla yazilabilir. Rubai’de misralar; a+a+b+a seklinde kafiyelidir.

    29. B)HALK EDEBIYATI DÖNEMI GENEL ÖZELLIKLERI

    30. Halk Edebiyatinin Genel Özellikleri Halk Edebiyati, sözlü edebiyatin uzantisidir. Halkin yarattigi sözlü eserlerden olusur. Dil, biçim, konular, duyarliklar bakimindan halk kültürüne siki sikiya baglidir. Türklerin Anadolu’ya geldikten sonra edebiyatlari bes gruba ayrilmistir. Arapca ve Farsçayi çok iyi bilen aydinlarin olusturdugu “Yüksek Zümre Edebiyati” ve Islam öncesinden gelen sözlü bir “Halk Edebiyati“. Anadolu’ya göç eden Türkler arasinda ayni ayrim devam etti. Medrese egitimi gören aydin kesim Arap ve Fars edebiyatlarinin tesirini devam ettirirken, halk yine saz sairleri araciligiyla halk edebiyatini devam ettirdi. Dolayisi ile Anadolu Türk Edebiyati iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri Halk Edebiyati ‘dir. Oguz Türkleri Anadolu’ya dilleriyle, gelenekleriyle, geleneksel halk edebiyatlariyla gelmislerdir. Ozan dedikleri saz sairleri, Anadolu’nun gittikçe Türklesen bölgelerinde, gezici sair olarak sazlariyla siirler söylüyorlardi.

    31. 1. Islamiyet’ten önceki edebiyatimizin Islam uygarligi içindeki biçimidir. Bir anlamda sözlü edebiyat dönemimizin gelismis biçimi olarak düsünebiliriz. 2. Halk edebiyati ürünleri yazili degildir. Müzik esliginde sözlü olarak olusur. 3. Divan edebiyatinda oldugu gibi siir yine egemen türdür. 4. Siirlerde baslik yoktur, biçimiyle adlandirilir. 5. Nazim birimi dörtlüktür. 6. Ölçü, hece ölçüsüdür, En çok yedili, sekizli, on birli kaliplar kullanilmistir. 7. Siirlere genel olarak yarim uyak hakimdir. 8. Dil halkin konustugu günlük konusma dilidir. 9. Halk edebiyati gözleme dayalidir. Benzetmeler somut kavramlardan yararlanilarak yapilir. Söyledikleri her sey gerçek yasamdan alinmadir. 10. Siirler çogu zaman saz esliginde söylenir. Duruma göre siir söyleyen asiklar, siirleri için bir ön hazirlik yapmazlar. Bu yüzden siirlerinde derin bir anlam kusursuz bir biçim görülmez. 11. Aruz ölçüsü ile siir yazanlar olmasina ragmen asil ölçü hece ölçüsüdür. 12. Nazim birimi dörtlüktür. Ancak nadiren de olsa Türkü ve ninnilerde üçlü, besli söyleyisler görülür. 13. Dili, halk dilidir. Bu dilin öz Türkçe oldugu söylenemez. Ancak halka mal olmamis sözcükler kullanilmamistir. 14. Siirler hazirliksiz söylenildiginden daha çok yarim kafiye ve redif kullanilmistir. 15. Nazim sekli olarak mani, kosma, varsagi, semai, destan v.s. kullanilmistir. 16. Konu olarak Asik edebiyatinda ask, ölüm, hasret, ayrilik gibi duygusal konular, doga sevgisi, yigitlik, zamandan sikayet islenmistir. Tekke edebiyatinda ise konu dindir. 17. Söyleyislerde doga ile iç içe olmaktan kaynaklanan bir somutluk hakimdir. 18. Halk sairlerinin hayat hikayeleri ve siirleri cönk adi verilen eserlerde toplanir. 19. Özellikle 18. yüzyildan itibaren halk sairleri, divan sairlerinden etkilenerek aruzun belirli kaliplariyla siirler yazmayi denemislerdir. Hatta divan siirinin mazmunlarini da kullanmislardir. Bu durumun ortaya çikmasinda halk sairlerinin, aydinlar ve divan sairlerince hor görülmelerinin, degersiz ve güçsüz sayilmalarinin etkisi de vardir.

    32. Halk Edebiyatinin Önemli Temsilcileri YUNUS EMRE * Engin hosgörüsü, insan sevgisiyle sadece bizim degil bütün dünyanin begenisini kazanmis essiz bir sair, fikir adamidir. * Ilahi aski ve insan sevgisini eserlerinde islemistir. * Hem aruzu hem de hece veznini kullanmistir. * Siirlerinde dili oldukça sadedir, zamaninin halk dilini kullanmistir. * Nazim biçimi olarak “ilahi”yi seçmistir. * “Risalet”ün Nushiye (Nasihatlar Kitabi) ve Divan” adli kitabi vardir. PIR SULTAN ABDAL * Halk edebiyatinda lirik siirin öncülerindendir. * Halk içinde çok sevildigi için isimsiz birçok siir onun adinda yayimlanmistir. * Tasavvufu, halkin anlayisiyla birlestirmistir. * Bütün siirlerini hece ölçüsüyle yazmistir. * Dili oldukça sadedir. * Bektasi tarikatina mensup oldugu için “nefes”leri ünlüdür. HACI BEKTASI VELI * Bektasi tarikatinin kurucusudur * Büyük bir bilgindir. * Orta Anadolu”da etkin olmustur. * “Malakat”adli Arapca eseri ünlüdür. KAYGUSUZ ABDAL * Kendisinden önceki sairlerden etkilenmistir. (Özellikle Yunus”tan) * Hem hece hem de aruz veznini kullanmistir. * Alayli, nükteli, elestirili siirler yazmistir. * Edebi yazilari da vardir. * “Budala-name, Mugaalet-name”adli eserleri vardir.

    33. KAYIKÇI KUL MUSTAFA * 17. yüzyilin önemli yeniçeri sairlerindendir. * Kahramanca siirleriyle taninmistir. * “Genç Osman” destaniyla taninmistir. * Divan siirinden etkilenmemistir. KÖROGLU * Baskaldirinin, isyanin sairidir. * Din disi konularda siirler yazmistir. * Sultan Murat (II.) zamaninda savaslara katilmistir. * Köroglu adli halk kahramaniyla ayni adi ve özellikleri tasidigi için ikisi ayni kisi olarak anilmistir. DADALOGLU * Toroslar bölgesinde yasamis. * Devlet yönetiminin asiretiyle olan mücadelesi üzerine söyledigi: “ferman padisahinsa daglar bizimdir”dizelerinin nakarat olarak kullanildigi siiri oldukça begeni toplamistir. * Varsagi , semai ve destanlari meshurdur. * Türküler yazmistir. KARACAOGLAN * Siirlerini sade bir dille yazmistir. * Hece ölçüsünü ustalikla kullanmistir. * Saz sairliginin piri sayilir. * Din disi konularda yazmistir. * Kosmalari oldukça sevilmistir. * Kuvvetli lirik egemenligi hâkimdir siirlerine. * Anadolu”yu at sirtinda gezip siir söylemistir. ÂSIK ÖMER * Iyi bir egitim almamasina karsin sairler arasinda yetenegiyle kendine en üstte yer edinmistir. * Devrinin idarecilerini, dinini görünüs için yasayanlarini elestirmistir. * Aruzu kullanmistir. Ancak hece ölçüsünde asil karakterini bulmustur.

    34. DERTLI * 18. yüzyilin sonlarinda yasamistir. * Hem hece hem de aruz ölçüsünü kullanmistir. Lirik kosmalariyla taninmistir. * Divan “i tas baskiyla basilmistir. EMRAH * Erzurumludur. * Divan edebiyatindan etkilenmistir. * Gazel, murabbalar yazmistir. * Kosma ve semaileriyle taninmistir. GEVHERI * Ince bir söyleyis, derin bir bilgi içeren siirleri halk arasinda çok sevilmistir. * Divan edebiyatinda etkilendigi için mazmun ve yabanci sözcükleri çokça etkilenmistir. * Kosmalari ve taslamalari oldukça ünlüdür. BAYBURTLU ZIHNI * Divan edebiyatina çokça dalmaya çalismistir. * Saz sairi olarak ün kazanmistir. * Divan“i, Sergüzest-name”adli kitaplari vardir. ÂSIK VEYSEL * Çocuk yasta kör olmasi ona derin bir duygu zenginligi vermistir. * Yurt, insan ve toprak sevgisini iliklerine kadar hisseden, bunu siirlerinde islemistir. * Halk edebiyatinin ve son dönem edebiyatimizin usta sairlerindendir. * Sivas Sarkisla Sivrialan köyünde dogmus ve yasamistir.

    35. Halk Edebiyatinin Dönemleri 13. Yüzyil Halk Edebiyati Bu yüzyilda ele geçen eserler daha çok fetih ve savaslara aittir. Bunlarin en önemlileri Islami Türk destanlaridir. Battal Gazi Destani, Danismentname bunlardan en ünlüleridir. Dönemin en ünlü kisisi Nasreddin Hoca’dir. O, zekasiyla, keskin görüsleri ve zeki söyleyisleriyle, nükteleriyle dünyaca taninmis biridir. 13. yüzyilda yasadigi halde halka mal olarak kendinden sonra gelen Timurlenk ile karsilastirilmistir. Bu asrin en önemli sairi Yunus Emre’dir. 14. Yüzyil Halk Edebiyati Bu yüzyilin en önemli eseri Kitab-i Dede Korkut ‘tur.Bu kitapta hikayeler Oguz Türkleri arasinda yasanmis ve yayilmistir. Kitapta Oguz Türkleri’nin Gürcüleri, Rumlar, Ermeniler ve diger Türk boylariyla yaptiklari barislar anlatilir. Hikayelerde nazim, nesir iç içedir. Dili destansi bir dildir. Bazi yönleriyle destana benzer. Bu yüzden destandan halk hikayeciligine geçis ürünü olarak olarak görülür. Bu asirdaki en ünlü sair, Yunus tarzi söyleyisleriyle ün kazanan tekke sairi Kaygusuz Abdal’dir. 15. Yüzyil Halk Edebiyati Bu yüzyilin taninmis ismi Haci Bayram Veli’dir. Ankara’da dogan Haci Bayram Veli, çok güçlü bir medrese tahsili yapmistir. Aruzla da yazmakla birlikte daha çok hece ölçüsünü kullanmis ve dini siirler yazmistir. Ilahileri tekkelerde, zaviyelerde dillerden. 16. Yüzyil Halk Edebiyati Bu yüzyilda sadece Tekke edebiyatinin degil, din disi konularda söylenen siirlerin de metinleri ele geçmistir. Ellerinde sazlarla diyar diyar dolasan, nerede bir güzel görülürse ona asik olan ve siirler söyleyen sairler, ordularda, kislalarda, hudut boylarinda boy gösteren asiklar eski halk gelenegini sürdürmüsler ve “Asik Edebiyati” denen edebiyati yasatmislardir. Bunlarin en taninmisi, yüzyilin sonlarinda söhret kazanan Köroglu’dur. Ayrica Kul Mehmet, Hayali, Bahsi adli asiklar da dönemin önemli sairleridir. Tekke Eedebiyatinin bu dönemdeki temsilcisi Pir Sultan Abdal’dir. Pir Sultan Abdal tekke sairleri arasinda siirlerini sazla söyleyen ender kisilerdendir. Daha çok nefesleriyle taninir.

    36. 17. Yüzyil Halk Edebiyati Bu dönem Türk edebiyatinin altin çagidir. Hem Asik edebiyati hem Tekke edebiyati hem de Anonim Halk edebiyati ürünlerden bir çogu ele geçmistir. Tekke edebiyatinin önde gelen sairleri Aziz Mahmut Hüdai ve Niyazi Misri ‘dir. Her iki sair de derin ilim sahibidirler. Bu asirda Asik edebiyatinda büyük gelismeler olmus, Divan sairlerine bile ilham verecek lirik siirler söylenmistir. Ayrica aruzla siir söyleyen saz sairleri, kendilerini Divan sairleri kadar basarili saymislardir. Bunlarin arasinda Yeniçeri ordusunda bulunan ve Evliya Çelebi ‘nin de dikkatini çeken Katibi, denizci olan Kayikçi Kul Mustafa ünlüdür. Ancak günümüzde bile çok sevilen, siirlerin çogu halk Türküsü haline gelen asik Karacaoglan’dir. Siirlerinin tümünü hece ölçüsüyle söyleyen, halk anlayisini, yasayisini siirlerine en iyi sekilde yansitan Karacaoglan tabiat ve sevgili temasi ile yazdigi kosmalariyla taninir. Dönemin diger büyük saz sairi Asik Ömer’dir. Halk sairleri arasinda en kültürlü, en yaratici olarak taninir. 18. Yüzyil Halk Edebiyati Bu yüzyilda halk edebiyati sairleri, divan sairleriyle boy ölçüsme, aruzla siir söyleme bu devirde biraz daha yayginlasmistir. Tekke edbeiyati bu dönemde bir duraklama içindedir. Dönemin en büyük tekke sairi, ayni zamanda büyük bir alim olan Erzurumlu Ibrahim Hakki’dir. Ilahiname adli divaninda genellikle tasavvufi kasideler, gazeller, ilahiler bulunur. Ayrica sairin Marifetname adinda nesir eseri de vardir. 19. Yüzyil Halk Edebiyati Halk siir gelenegi bu asirda klasik söyleyisini sürdürmüstür. Özellikle Asik edebiyatinin çok yetenekli saz sairleri görülür. Bunlardan biri de Bayburtlu Zihni’dir. Hem Divan hem de asik tarzi siirleriyle taninmistir. Çok iyi medrese egitimi görmüstür. Bu nedenle divan tarzinda yazdigi siirler, Divan sairlerini aratmaz. Ayrica halk tarzinda söyledigi siirlerde tam bir asik söyleyisi vardir. Dönemin diger taninmis sahsiyeti Erzurumlu Emrah’tir. Divan tarzi siirleri pek basarili degildir. Asil lirik siirleri, kosma tarzinda söyledikleridir.

    37. Halk Edebiyati Nazim Biçimleri Halk edebiyati, ortaya konan ürünlerin gösterdigi biçim ve içerik özelliklerine göre üç bölüme ayrilir: A) ÂSIK EDEBIYATI B) ANONIM HALK EDEBIYATI C) TEKKE ve TASAVVUF EDEBIYATI A) ÂSIK TARZI Türk HALK EDEBIYATI * Islamiyet’ten önce baslamistir. * Eskiden kam,baksi adi verilen ozonlara bu dönemde ASIKadi verilmistir. * Âsiklar siirlerini baglama adi verilen sazlarla köy köy dolasip söylemistir. * Hece ölçüsü kullanilmistir. * Dili sadedir. * Nazim birimi dörtlüktür, yarim kafiye kullanilmistir. * Son dörtlükte sairin mahlasi(adi) kullanilir. * Sairler siirlerini CÖNK adi verilen defterde toplarlardi. * Ask, ölüm, gurbet, ayrilik konulari siklikla ilenmistir. * Coskulu, lirik bir söylenisi vardir. * Kosma, mani, Türkü, semai, varsagi destan gibi biçimleri mevcuttur. * 17. yüzyildan sonra divan edebiyatindan etkilenmeye baslamistir.

    38. KOSMA: Halk edebiyatinda en çok kullanilan biçimdir. Genellikle hece ölçüsünün on birli (6+5 ya da 4+4+3) kalibiyla yazilir. Dörtlük sayisi üç ile bes arasinda degisir. Sair kosmanin son dörtlügünde adini ya da mahlasini söyler. Uyak düzeni genellikle söyle olur: baba ” ccca ” ddda… Eger benim ile gitmek dilersen Eglen güzel yaz olsun da gidelim Bizim iller kiraçlidir asilmaz Yollar çamu kurusun da gidelim ———————– Karac”oglan der ki buna ne fayda Hiç ragbet kalmadi yoksula bayda Bu ayda olmazsa gelecek ayda Onbir ayin birisinde gidelim Kosmalarin genel özellikleri: * Ask, ayrilik, gurbet gibi genis çerçeveli konularin islendigi bir türdür. * 11li hece ölçüsüyle yazilir. * En az 3 en fazla 6 kitadan olusur. * Dili sadedir. * Kafiye düzeni abab,cccb,dddbseklindedir. * Son dörtlükte sairin mahlasi bulunur. * Kosmanin konularina göre güzelleme, koçaklama, agit, taslamaadli türleri vardir. GÜZELLEME: Insan ve doga sevgisinin lirik bir edayla islendigi kosmalara denir. KOÇAKLAMA: Savas, yigitlik, kahramanlik gibi konulari isleyen kosmalara denir. Coskun ve yigitçe bir üslupla savas ve dövüsleri anlatan siirlerdir. Körogluyum medhim merde yegine Koç yigit degismez cengi dügüne Sere serpe gider düsman önüne Ölümü karsilar meydan içinde

    39. AGIT: Ölen kisinin arkasindan duyulan acinin ve onun iyiliklerinin islendigi kosmadir. Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan acilari anlatmak amaciyla söylenen siirlerdir (Anonim halk siiri ürünü olan agitlar da vardir). Civan da canina böyle kiyar mi Hasta basin tas yastiga koyar mi Ergen kiza beyaz bezler uyar mi Al giy alli balam sallarin hani Hifzi TASLAMA: Toplumun veya bireylerin aksayan yönlerini elestiren kosmalara denir. Bir kimseyi yermek ya da toplumun bozuk yönlerini elestirmek amaciyla yazilan siirlerdir. Ormanda büyüyen adam azgini Çarsida pazarda insan begenmez Medres kaçkini softa bozgunu Selam vermek için kesan begenmez Kazak Abdal VARSAGI: Güney Anadolu bölgesinde yasayan Varsak Türklerinin özel bir ezgiyle söyledikleri Türkülerden gelismis bir biçimdir. Dörtlük sayisi ve uyak düzeni “Semâi” gibidir. Varsagilar yigitçe, mertçe bir üslupla söylenir. Bu da dörtlüklerin içindeki “bre” “hey” “behey” gibi ünlemlerle saglanir. Halk edebiyatinda en çok varsagi söylemis sair Karacaoglan”dir. MUAMMA: Kapali bir biçimde anlatilan bir olayin ya da bilginin okuyucu tarafindan anlasilmasini, bunlarla ilgili sorularin cevaplandirilmasini isteyen bir tür manzum bilmecedir. NASIHAT: Bir sey ögretmek,bir düsüncenin yayilmasina çalismak gibi amaçlarla söylenen didaktik siirlerdir. Bre agalar bre beyler Ölmeden bir dem sürelim Gözümüze kara toprak Dolmadan bir dem sürelim Behey elâ gözlü dilber Vaktin geçer demedim mi Harami olmus gözlerin Beller keser demedim mi

    40. Varsaginin genel özellikleri: * Toros Daglari ve Adana civarinda yasayan VARSAK boylarinin söyledikleri Türkülere denir. * Kafiye düzeni kosma gibidir. * 4+4 seklinde 8li ölçüyle söylenir. * BRE, BEHEY, HEY nidalari siklikla kullanilmistir. * En az 3 en fazla 5 dörtlüktür. SEMAI: Hece ölçüsünün sekizli kalibiyla yazilir (4+4 durakli ya da duraksiz). Dörtlük sayisi üç ile bes arasinda degisir. Semâilerin kendine özgü bir ezgisi vardir ve bu ezgiyle okunur. Uyak düzeni kosma gibidir: baba ” ccca ” ddda Semâilerde daja çok sevgi, doga, güzellik gibi konular islenir. Incecikten bir kar yagar Tozar Elif Elif diye Dedil gönül abdal olmus Gezer Elif Elif diye Karac”oglan egmelerin Gönül sevmez degmelerin Iliklemis dügmelerin Çözer Elif Elif diye. Semailerin genel özellikleri: * Özel bir ezgiyle söylenen bir türdür. * Kafiye düzeni kosma ile aynidir. * 4 + 4 =8 li ölçüyle yazilir. * 35 dörtlükten olusur. DESTAN: Dört dizeli bentlerden olusan, oldukça uzun bir nazim biçimidir. Kimi destanlarda dörtlük sayisi yüzden fazladir. Genellikle hece ölçüsünün on birli kalibiyla yazilir. Uyak düzeni kosma gibidir: baba ” ccca ” ddda Destanin son dörtlügünde sair mahlasini söyler. Konulari bakimindan destanlari savas, yangin, deprem, salgin hastalik, ünlü kisilerin yasamlari, mizahi… gibi gruplanadirabiliriz.

    41. Esnaf Destani Nalbant oldum kirdim nalin çogunu Bir katir nalladim dinle oyunu Meger acemiymis bilmem huyunu Çenemi teptirdim nalin sökerken Manav oldum elma armut tez çürür Cambaz oldum ip üstünde kim yürür Kasap oldum her gün gözüm kan görür Yüregim bayildi kana bakaraken Ben bu sanatlari bir bir dolastim Tekrar gelip sairlige bulastim Kâmili mürsidin eline düstüm Tekke-i ask içre çile çekerken. Destanlarin genel özellikleri: * 6+5 li hece ölçüsüyle söylenir. * Halk edebiyatinin en uzun nazim biçimidir. * Kendine özgü bir söylenisi vardir. * Kafiye düzeni kosma ile aynidir. * Ayaklanma, kitlik, savas, hastalik gibi toplumsal konular islendigi gibi bireysel konularin islendigi destanlar da vardir. * Dörtlük sayisinda sinirlama yoktur. B) ANONIM TARZI TÜRK HALK EDEBIYATI Söyleyeni belli olmayan, halkin ortak mali sayilan ürünlerin olusturdugu, sözlü gelenege dayali edebiyattir. Sözlü oldugu için, ürünler; halk arasinda dilden dile geçtikçe zaman, kisi, yer unsurlarina bagli olarak degisiklige ugramistir. * Anlatim, sözlü edebiyat geleneklerine uygundur. Süsten uzak, açik, net, anlasilir bir dil kullanilmistir. * Daha çok; ask, hasret, yigitlik, ölüm gibi tüm insanligi ilgilendiren konular islenmistir.

    42. ANONIM HALK EDEBIYATI DÜZYAZI ÜRÜNLERI - Atasözleri - Deyimler - Tekerlemeler - Bilmeceler - Fikralar - Halk Hikâyeleri - Ortaoyunu - Meddah - Karagöz ATASÖZLERI * Yüzyillar süren tecrübeler sonunda ortaya çikan özlü sözlerdir. * Kelimeleri degistirilemezler. * Ayni konuda birbiriyle çelisen atasözleri olabilir. DEYIMLER TEKERLEMELER Sözcüklerin ses benzerliginden yararlanilarak olusturulan yari anlamli, yari anlamsiz sözlerdir. Siir biçiminde de olusturulan tekerlemelerde ölçü, uyak, seci ve aliterasyondan yararlanilmistir. Az gitmis, uz gitmis. Dere, tepe düz gitmis. Alti ay, bir güz gitmis… Evvel zaman içinde Kalbur saman içinde Develer tellal iken Pireler berber iken Ben annemin babamin besigini Tingir mingir sallar iken…

    43. FIKRALAR Bir düsünceyi insanlara, mizah ögelerini kullanip onlarin gülümsemelerini saglayarak aktarmak amaciyla olusturulmus kisa anlatilardir. Bu ürünlerde, güldürmenin yaninda yol göstericilik de söz konusudur. Edebiyatimizda en bilinen fikralar; Nasrettin Hoca, Karadeniz, Bektasi fikralaridir. HALK HIKAYELERI Hikayeci âsiklarin köy odalarinda, dügün meclislerinde, kasaba ve kentlerin kahvehanelerinde saz esliginde anlattiklari hikâyelerdir. Bu hikayeci âsiklar, okuryazar, az çok kültürlü kisilerdir. Genellikle sevgi ve kahramanlik konulari islenir. Kisiler yasamdakilere yakindir; olaganüstülükler sinirlidir. Olusturulduklari çagdaki sosyal yapiyi yansitir. Olaylarin düzyazi biçiminde anlatilmasi hem dinleyiciye hem anlaticiya büyük kolaylik saglar. Araya serpistirilen siirler ve Türküler, âsiga sazi ve sözüyle sanatini gösterme imkâni verir.

    44. ORTA OYUNU   Halkin ortasinda apaçik duran bir meydanda; metinsiz, suflörsüz, ezbersiz oynanan bir tiyatrodur. *Anlatilan olaylar ustadan çiraga, kusaktan kusaga geçerek degisiklige ugrar. *Baskarakterler, oyunu açan, yürüten, kapayan; hem oyuncu, hem sahneye koyucu, hem de yazar gibi davranan, kenari kürklü kaftan ve külah giyen, elinde saksak tasiyan Pisekâr; Pisekâr’la birlikte oyunu yürüten; ikinci oyuncu ve bas komik, kavuk ve kaftan giyen Kavuklu’dur. *Pisekâr cinasçilik, Kavuklu ise tekerlemecilik yapar. *Çelebi, Zenne, Denyo, Arnavut, Acem, Arap, Yahudi gibi tipler kendilerini simgeleyen bir müzikle sahneye çikar.   MEDDAH   Bir sözlü tiyatro ürünü olan meddahlik, kisaca, “tek adamli tiyatro“dur. Meddah, tiyatronun bütün karakterlerini kendi kisiliginde birlestiren bir aktördür. Bir hikâyeyi basindan sonuna kadar, yüksekçe bir yerde, karakterleri sivelerine göre konusturarak anlatir. Perdesi, sahnesi, dekoru, kostümü bulunmayan bu tiyatroda her sey, meddah denen kisinin zekâsina, bilgisine, söz söylemedeki hünerine baglidir.   KARAGÖZ   Taklide ve karsilikli konusmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatilan gölge oyunudur, Baskarakterler Karagöz ve Hacivat’tir. Karagöz, okumamis bir insandir. Hacivat’in kullandigi yabanci sözcükleri anlamaz ya da anlamaz görünüp onlara yanlis anlamlar yükleyerek ortaya çesitli nükteler çikarirken bir taraftan da Türkçe dil kurallari ile yabanci sözcükler kullanan Hacivat ile alay eder. Hacivat, kisisel çikarlarini her zaman ön planda tutar. Az buçuk okumuslugundan dolayi yabanci sözcüklerle konusmayi sever. Perdeye gelen hemen herkesi tanir, onlarin islerine aracilik eder. Zenne, Çelebi, Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Tiryaki, Acem. Laz. Matiz, Zeybek gibi diger tipler oyuna ayri bir renk katar.

    45. Anonim halk edebiyati siir biçimleri TÜRKÜ: Türlü ezgilerle söylenen anonim halk siiri nazim biçimidir. Söyleyeni belli Türküler de vardir. Halk edebiyatinin en zengin alanidir. Anadolu halki bütün acilarini ve sevinçlerini Türkülerle dile getirmistir. Türkü iki bölümden olusur. Birinci bölüm asil sözlerin bulundugu bölümdür ki buna “bent” adi verilir. Ikinci bölüm ise bentlerin sonunda yinelenen nakarattir. Bu bölüme “baglama” ya da “kavustak” denir. Türküler, genellikle yedili, sekizli, on birli hece kaliplariyla yazilmistir. Konulari çok degisik olabilir. Ninniler de bu gruptandir.   Sögüdün yapragi narindir narin Içerim yaniyor disarim serin Zeynep”i bu hafta ettiler gelin ( bent )   Zeynebim Zeynebim anli Zeynebim Üç köyün içinde sanli Zeynebim ( nakarat )   Türkülerin genel özellikleri: * Belli bir ezgiyle söylenir. * 7,8,11,14 li ölçülerle söylenir. * Hemen her konuda söylenir. * Bölgesel özellik ve ad degisikligine ugrayabilir.  

    46. MANI: Halk siirinde en küçük nazim biçimidir. Yedi heceli dört dizeden olusur. Uyak düzeni aaxa seklindedir. Birinci ve üçüncü dizeleri serbest, ikinci ve dördüncü dizeleri uyakli mâniler de vardir (xaxa). Mânilerin ilk iki dizesi uyagi doldurmak ya da temel düsünceye bir giris yapmak için söylenir. Temel duygu ve düsünce son dizede ortaya çikar. Baslica konusu ask olmakla birlikte bunun disinda türlü konularda da yazilabilir.  

    47. NINNI * Annelerin bebeklerini uyutmak amaciyla belli bir ezgi ile söyledigi parçalardir. * Çocuklarin psikolojisi üzerinde etkilidir * Manzum özelliktedirler. AGIT Ölüm ve yas törenlerinde söylenen lirik siirlerdir. Ölçü ve uyak düzeni genellikle Türkülerdeki gibidir. Islamiyet öncesi Türk edebiyatindaki karsiligi “sagu”, Divan edebiyatindaki karsiligi ise “mersiye’dir. C) DINI-TASAVVUFI (TEKKE) TÜRK HALK EDEBIYATI * Hem hece hem de aruz ölçüsü kullanilmistir. * Eserlerde genellikle Allah sevgisi islenmistir. * Hem dörtlük hem beyit kullanilmistir. * Dil halkin kullandigi dil olmakla beraber Arapça-Farsça kelimelerde kullanilmistir. * Bu eserleri daha iyi anlayabilmek için belli bir dini bilgiye sahip olmak gerekir. * Bu eserlerde dönemin çarpikliklari da islenmistir. * Sairler genellikle dini egitim almislardir. * Ilahi, nefes, sathiye, nutuk, devriye, hikmet gibi nazim sekilleri vardir. ILAHI * Hecenin 7li-11li kalibiyla belli bir ezgiyle söylenen coskulu siirlerdir. * Allahin aski ve Ona kavusma arzusu islenir. * Hem hece hem de aruzla yazilan ilahiler vardir. * Ilahiye Aleviler Deme, Bektasiler Nefes Mevleviler Ayin adini vermislerdir. NUTUK * Tekkede tarikata yeni giren müritlere dinin ve tarikatin esaslarini aktarmak için yazilan siirlere denir. * 11li hece ölçüsü ile yazilir. SATHIYE * Dinin bazi inceliklerini alay edermisçesine anlatan siirlere denir. * Birçok sair bu siirlerden dolayi horlanmis hatta öldürülenler de olmustur.

    48. TANZIMAT EDEBIYATI DÖNEMI GENEL ÖZELLIKLERI

    49. TANZIMAT EDEBIYATININ GENEL ÖZELLIKLERI Tanzimat Edebiyati, bir kültür ve siyasi hareketin sonucu olarak ortaya çikmis bir edebi akimdir. 3 Kasim 1839'da Resit Pasa tarafindan ilan edilen ve Gülhane Hatti Hümayunu da denilen yenilesme beratinin yürürlüge konmus olmasindan dogmustur. Bu olay daha sonralari Tanzimat Fermani olarak adlandirilacak,gerek siyasi alanda gerek edebi ve gerekse toplumsal hayatta batiya yönelmenin resmi bir belgesi sayilacaktir. Edebiyat Tarihçilerimizde 1839 yilini Tanzimat edebiyatinin baslangici olarak kabul edeceklerdir. 19. yy. Osmanli Imparatorlugu’nda artik gerileme ve çöküs devrinin basladigi dönemdir. Ardi ardina alinan yenilgiler, genis Osmanli topraklarinda birbiri ardina gelen isyanlar, yönetimi bir arayis içine çekmis, III. Selim devrinde ilk kez orduda yapilan islahat hareketleri ile Avrupa’nin teknik ve kültürel üstünlügü karsisinda imparatorluk yönünü batiya çevirmek zorunda kalmistir. Gülhane Hatti Hümayunu’nun yürürlüge konmus olmasiyla her alanda bir yenilesme hareketi baslamistir. Okullarda ögretimin Türkçe‘ye dönmesi, gazeteciligin baslamasi ve gelisen milliyetçilik sonucunda edebi yenilesme de beraberinde gelmis, bu degismelere,uyanan yeni fikir akimlarina paralel olarak ortaya çikmis, yeni bir medeniyet degisiminin sonucu olarak gelismistir. Tanzimat dönemiyle birlikte edebiyatimizda sosyal ve siyasal konularin yaninda günlük olaylar tartisma alanina çekilmistir.

    50. 1860ta tercüman-i ahval gazetesinin yayimlanmasiyla baslar, 1896'ya kadar sürer. Sarsintilar geçiren Osmanli Imparatorlugu durumunu kurtarmak için, ordudan baslayarak islahat ve devrim hareketlerine girisiyordu . 3. Selim , 2. Mahmut , Abdülmecit dönemleri böyle geçmistir.  Bu ortamda Batici ve yenilikçi olan sair ve yazarlar, sanatlarini toplum için kullandilar. Fransiz kültürüyle kültürüyle yetismis ,romantik ve ülkücüydüler. Divan siirini yikmaya çalistilar. Çok yönlüydüler: sair,romanci,tiyatro yazari…vb. Sanattan çok,fikir ve ülkü pesindedirler; zulme,haksizliga karsi savas açarlar. Vatan ,millet,hürriyet,adalet,mesrutiyet kavramlarini heyecanla savunurlar. Daha genis kitlelere seslenebilmek için ,dilde sadelik yanlisidirlar. Hemen hepsi politikaci ve mücadele adamidirlar. Tanzimat ikinci döneminde realizimin etkisi görülür. Siirde konu birligini sagladilar. Aruzla yazdilar. Düzyazi dilini siire uyguladilar. Roman,hikaye, makale gibi türler,edebiyatimiza bu dönemde girdi. Ilk Tanzimatçilar ,Divan siirinin nazim biçimlerini kullandilar. Genel özellikler: a. Bu dönem sanatçilari, Divan edebiyatinda hiç bulunmayan makale, tiyatro, roman, hikaye, ani, elestiri gibi yeni edebiyat türleri getirmisler, Divan edebiyatinda bulunan siir, tarih, mektup gibi edebiyat türlerini Bati anlayisina göre yenilestirmislerdir. b. Tanzimat edebiyatinin özellikle ilk devirlerinde yetisen sanatçilarin çogu (Ziya Pasa, Namik Kemal) Montesquieu, Rousseau, Voltaire gibi Fransiz devrimci yazarlarinin etkisi altinda kalarak, makale ve siirlerinde zulme, haksizliga, gerilige karsi siddetli bir dille mücadeleye girismisler; vatan, millet, hürriyet, hak, adalet, kanun, mesrutiyet gibi kavramlari yaymaya çalismislar, “toplum için sanat” anlayisini benimsemislerdir.

    51. c. Tanzimat edebiyatinin ikinci devrinde yetisen sanatçilar ise (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit, Sami Pasa-zâde Sezai) toplum islerine daha az karismislar, “sanat için sanat” anlayisini benimser görünmüslerdir. Klasisizm, bir akim olarak bizim edebiyatimizi etkilememistir. Kimilerinin etki saydigi, Ahmet Vefik Pasa’nin Molieré’den çevirileri ve uyarlamalaridir. Çeviri yapmak, o akimdan etkilenmek degildir. Sinasi ise Romantizme (Cosumculuga) kapilmadigi için Klasisizmin etkisinde gibi düsünülürse de bu yaklasimlar dogru degildir. Özetle: Klasisizm, bir akim olarak bizim edebiyatimizi etkilememmistir. d. Çogu Fransiz edebiyatini örnek olarak alan bu sanatçilarin bir kismi Ahmet Vefik Pasa, Realizm (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Sami Pasa­zâde Sezai Nabi-zâde Nâzmi.) akiminin etkisi altinda eserler vermislerdir. e. Tanzimat edebiyati, Divan Edebiyati’nin tersine olarak, seçkin kisiler için degil, halk için meydana getirilen bir edebiyat düsüncesiyle ortaya çikmistir. Bu görüsü benimseyen Sinasi, Ziya Pasa, Namik Kemal, Ahmet Mithat, Ali Bey özellikle makale, tiyatro, ani, kismen de olsa roman türlerinde eserler vermislerdir. Tanzimat edebiyatinin ikinci devrinde yetisen Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, basta olmak üzere bazi edebiyatçilar ise bu amaçtan uzaklasmis görünmektedirler.  f. Dilin sadelesmesi, konusma dilinin yazi dili haline gelmesi düsüncesi savunulmustur. Tanzimat edebiyatinin baslica sanatçilari dil konusunda bu düsünceyle birlikte, eski aliskanliklarindan kurtulup da öz Türkçe yazmis degildir. Türkçe, daha çok, tiyatro; ani, mektup, bir dereceye kadar da makale ve romanlarda kullanilmistir. Tanzimat edebiyatinin ikinci devrinde yetisen sanatçilar ise konusma dilinden uzaklasarak Divan Edebiyati geleneklerini sürdürmüslerdir.

    52. TANZIMAT DÖNEMININ ÖNEMLI TEMSILCILERI SINASI (1826-1871): 1860'TA Tercüman-i Ahval gazetesini çikararak yeni bir edebiyatin önderi olan Sinasi, orta yetenekte bir sair olarak kabul edilir. Toplum için sanat anlayisini benimseyen sanatçi, dilin süs ve özentiden kurtulup sadelesmesi için çalismistir. Basilan ilk tiyatro eserini yazan sanatçi, ayni zamanda edebiyatimizda hak, adalet, esitlik, özgürlük gibi kavramlari kullanan ilk kisidir. Edebiyatimizda akilciligin ilk önderi sayilan Sinasi, noktalama isaretlerini edebiyatimiza kazandiran bir sanatçidir. Eserleri: Sair Evlenmesi (tiyatro), Tercüme-i Manzume (çeviri siirler), Müntehabat-i Esar (siir), Durub-i Emsal-i Osmaniye (atasözleri).

    53. NAMIK KEMAL (1840-1888): Ilk siirlerini Divan siirinin etkisiyle yazan sanatçi Sinasi’yle tanistiktan sonra edebiyatin Batililasmasi gerektigine inanir ve sonuna kadar da bu düsünceyi savunur. Daha çok hak, adalet, vatan, ahlak gibi temalari isler. Içerik olarak tamamen yeni olan siirlerinde biçimsel olarak Divan edebiyatina baglilik görülür. Hece ölçüsüyle denemeler yapmasina ragmen aruzu kullanmistir. Tiyatroyu faydali bir eglence olarak kabul eden sanatçi, bu türde romantik dramlarin etkisindedir. Tiyatro eserlerinde teknik yönden yetersiz olan sanatçi kimi kez günlük konusma dilini kullanir, kimi kez de süslü bir anlatima basvurur. Romanlarinda Batili teknige uyma çabasindadir. Ancak teknigi saglam degildir. Kahramanlari romantizmin etkisiyle iyiler ve kötüler olmak üzere ayrilmistir. Konusma yerlerinde dil nispeten yalinken, betimlemelerde ’sanatkârane’dir. Ayni zamanda gazeteci olan Namik Kemal mücadeleci bir kisilige sahiptir. Eserleri: Romanlari: Intibah, Cezmi Oyunlari: Vatan yahut Silistre, Zavalli Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Celalettin Harzemsah, Karabela Elestirileri: Tahrib-i Harâbât. Takip ZIYA PASA (1825-1880): Siirleri içerik ve biçim açisindan Divan edebiyatinin özelliklerine uygunluk gösterir. Ancak hak, adalet, kanun gibi kavramlari Ziya Pasa da kullanmistir. Batililasmada siirlerinden çok düsünceleriyle önem tasir. Hece ölçüsüyle de denemeler yapmistir. En ünlü eseri ‘Terkib-i Bent’idir. ‘Harâbât’ adli Divan siiri antolojisinin önsözündeki düsünceleri nedeniyle Namik Kemal’in elestirilerine hedef olmustur.

    54. AHMET MITHAT (1844-1912): Batili roman ve hikaye teknigiyle Türk halk hikayelerini uzlastirmaya çalisan Ahmet Mithat Efendi halka seslenmeyi ve eserlerinde halki egitmeyi amaçlamistir. Bu nedenle sik sik olaylarin akisini keserek okuyucuya seslenmistir. Teknik bir kaygi gütmeyen sanatçi, dönemin en çok okunan yazaridir. Halka okuma aliskanligi kazandirma konusundaki basarisi herkesçe kabul edilir. Genel olarak romantizmin etkisindeki sanatçi hemen her türde eser vermistir. Halka seslenmeyi amaçladigi için de nispeten daha sade ve yalin bir dil kullanmistir. Kirktan fazla romani, pek çok öyküsü ve tiyatro eseri olan sanatçinin önemli eserleri sunlardir: Romanlari: Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Felatun Bey’le Rakim Efendi, Yeryüzünde Bir Melek, Henüz On Yedi Yasinda….. Öyküleri: Yeniçeriler, Letaif-i Rivayât (seri hikayeler)….. Oyunlari: Çerkez Özdenler, Çengi…. AHMET VEFIK PASA: Ahmet Vefik Pasa Milliyetçilik ve Türkçülük akimlarinin ilk büyük temsilicisidir. Moliere komedilerinden yaptigi 16 çeviri ve uyarlamayla, Türk tiyatrosuna önemli hizmetler etti. Eserleri: Lehçe-i Osmani, Secere-i Türk, Moliere’den Zor Nikah, Meraki, Azarya, Zoraki Takip.

    55. RECAIZADE MAHMUT EKREM (1847-1914): ‘Güzel olan her sey siirin konusu olabilir’ ve ‘siir ahlakla hizmet etmek zorunda degildir’ düsüncesinde olan sanatçi daha çok ask ve doga konularini isler. Siirlerinde romantizmin etkisinde olan Recaizade Mahmut Ekrem, yanlis batililasmayi ele aldigi ‘Araba Sevdasi’ adli romaninda realist bir tutum izlemeye çalisir. Sanatçinin eski edebiyat taraftarlariyla olan tartismalari ünlüdür. Servet-i Fünunculari bir araya toplayarak Servet-i Fünun hareketine önderlik etmistir. Sanat için sanat anlayisina bagli olan sanatçinin dili yabanci sözcük ve tamlamalarla doludur. Eserleri: Siirleri: Nejat Ekrem, Nagme-i Seher, Yadigâr-i Sebab,Zemzeme (I, II, III) Oyunlari: Çok Bilen Çok Yanilir, Vuslat, Afife Anjelik Hikayeleri:Muhsin Bey, Semsâ Roman: Araba Sevdasi ABDÜLHAK HAMIT TARHAN (1892-1937): Edebiyatimizda ‘sair-i azam’ olarak adlandirilan sanatçi eskiyi yikan ihtilalci kisiligiyle taninmistir. Sanat için sanat görüsünde olan Hamit, romantizmin etkisindedir ve en çok ölüm konusunu isler. Oyunlarinda teknige önem vermeyen sanatçi, bunlari okumak için yazdigini söyler. Bunlarin bir kismi manzum, bir kismi düzyazidir. Tiyatroda konunun yabanci toplumlardan alinmasi gerektigini savunur. Edebiyatimizda ‘tezatlar sairi’ olarak da anilan sanatçinin önemli eserleri sunlardir: Siirleri: Sahrai Belde veya Divaneliklerim, Makber, Ölü, Hacle, Garam, Validem, Ilhami Vatan….. Oyunlari: Macera-yi Ask, Sabr ü Sebat, Içli Kiz, Duhter-i Hindu, Tarik, Zeynep, Finten, Ilhan, Turhan, Hakan (Ayrica hece ölçüsüyle ve manzum olarak yazdigi iki oyunu da vardir: Nesteren ve Liberte) SAMIPASAZADE SEZAI (1860-1936): Gerçekçi bir yaklasimla yazdigi ‘Sergüzest’ adli romaniyla taninir. Öykülerini ‘Küçük Seyler’ adli kitapta toplamistir

    56. TANZIMAT EDEBIYATINDA EDEBI GELISMELER Tanzimat edebiyatinda en önemli yenilik, nesirde, anlatim kurulusunda görülür. Bu akimda söz hüneri göstermek degil, bazi düsünceleri halka yaymak amaçlandigindan, “seci” ler atilmis, asil düsünce ile ilgisi bulunmayan doldurma sözlere yer verilmemis, düsünceler sayfalarca süren uzun cümleler yerine kisa cümlelerle anlatilmaya çalisilmistir. Ilk zamanlarda Ziya Pasa, Namik Kemal basta olmak üzere bu akimin öncülügünü yapan edebiyatçilar Divan Edebiyati nazim biçimlerinin disina pek çikilmamis, yeni düsünceler eski biçimler içinde söylenmis olsalar da sonralari eski biçimler tamamen birakilarak yeni biçimler kullanilmaya baslanmistir. Recai-zâde Mahmut Ekrem, özellikle Abdülhak Hamit in eserlerinde bu açikça görülmektedir. Türk Edebiyati’na yeni giren yazi türleri önceleri Fransizca’dan yapilan manzum çevirilerde görülmüs, telif siirlerde çok sonra kullanilmistir. Beyitlerin basli basina birer bütün olmasiyla yetinilmeyip, bütün misralar aralarinda bir anlam bagi bulunmasina, Divan siiri’ndeki “parça güzelligi” anlayisi yerine siirin bastan sona kadar belli bir düsünce etrafinda gelismesine; yani konu birligine ve bütün güzelligine önem verilmistir.   Siirin konusu genisletilmis, günlük hayatla ilgili her türlü olay, duygu ve düsünce siirlerde yer almistir. Genel olarak aruz vezni kullanilmakla birlikte, Türk‘lerin öz vezninin hece vezni oldugu kabul edilmis, Ziya Pasa, Namik Kemal, Ahmet Cevdet Pasa basta olmak üzere bu vezinle yazmaya özen gösterilmis fakat bu istek genis bir akim halini alamamis, girisilen birkaç siir denemesi ile yetinilmistir.

    57. SIIR Tanzimat edebiyati sanatçilari her seyden önce siirin konusunu ve anlatimini degistirdiler.Namik Kemal Lisan-i Osmani’nin Edebiyati Hakkinda Bazi Mülahazalar” isimli eserinde uzun makalesinde siirin,fikrin gelismesine ve halkin egitilmesine olan büyük hizmetinden söz eder.Divan edebiyatinin gerçekle ilgisizligine,yapmacikligina,bosluguna siddetle hücum eden Namik Kemal,edebiyatin yeniden düzenlenmesini ister.Bunun içinde her seyden önce yeni bir anlatim yolu,yeni bir dil bulunmasini gerekli görür.Dilin bir an önce konusma diline yaklastirilmasi gerekliligini savunur.Buna ragmen Tanzimat siirinin dilinin sade oldugunu söylemek zordur.   Tanzimat sirinin Divan siirine bagli kaldigi unsurlar daha çok biçim alanindadir.Bu dönemde hece veznine olan ilgi biraz artmissa da aruz eski hakimiyetini sürdürmüstür.Divan siirinin nazim sekilleri aynen kullanilmistir.   Siirin konusu degismis,ask,hasret,ayrilik gibi kisisel konular bir yana birakilmis,esitlik,özgürlük,adalet,hukuk gibi toplumsal konulara önem verilmistir.Ancak bu daha çok I.Tanzimatçilar denen Sinasi,Ziya Pasa,Namik Kemal gibi sanatçilarda görülür.II.Tanzimatçilar denen Recai zade Mahmut Ekrem, Abdul Hak Hamit,Sezai’de ise kisisel konular yeniden ele alinmistir.

    58. TIYATRO Tanzimat dönemine gelinceye kadar edebiyatimizda Batili anlamda sahne tiyatrosu görülmez.Ancak halk arasinda Karagöz ile Hacivat,ortaoyunu,meddah gibi seyirlik oyunlar vardir. * Karagöz bir kukla oyunudur.Degisik söz oyunlariyla yanlis anlasilan sözlerle güldürü unsuru saglanir.Eglendirme amaci tasir.Karagöz adli cahil biriyle Hacivat adli bilgili geçinen biri arasindaki atismalarla sürer gider. * Ortaoyunu ise sehir meydanlarinda ya da kendileri için hazirlanan yerlerde Pisekar,Kavuklu,Zenne gibi sabit tiplerle oynanan güldürü amaçli seyirlik oyundur. * Meddah tek kisilik bir oyundur.Yüksekçe bir yere çikan meddah,degisik sivelerle konusarak anlattigi bir olayla güldürü olusturur. Bu oyunlar belli bir metne dayanmayan,oyuncularin oyun esnasinda konusmalariyla olusan oyunlardir.Egitici bir amaç tasimaz.Tanzimat tiyatrosu ile bir okul sayilmis,halkin egitilmesinde bir araç sayilmistir.Bunlarda sosyal egitim önplandadir.Toplumda görülen aksakliklara dogrudan dogruya dokunmak veya tarihin ibret verici olaylarini ele alip onlardan ahlaki sonuçlar çikarmak amaçlanmistir.Tanzimat tiyatrosundadil ve üslup konusma diline ve üslubuna çok yaklasmistir.Fakat ikinci dönem Tanzimatçilarda bilhassa Hamit’in eserlerinde dogalligini gittikçe kaybetmis,süslü,yapmacikli bir hale gelmistir. Tanzimat döneminin yayinlanan ilk tiyatro eseri Sinasi’nin Sair Evlenmesi adli tek perdelik komedisidir.Tiyatro alaninda egitici eserler ise Namik Kemal tarafindan verilmistir.

    59. ROMAN VE HIKAYE Tanzimat dönemi öncesi Türk Edebiyati’nda hikaye ve roman türleri yoktu.Nesir alaninda daha çok tarih,siyasetname gibi türler verilmis,olay kaynakli tür mesneviler kullanilmistir. Tanzimat nesir alaninda bir çigir açmis,onu siirden daha etkili bir hale getirmistir.Süsten,özentiden uzak,halkin okumasi,bilgilenmesi amaciyla eserler ortaya koyulmustur. Türk Edebiyati’nda roman çevirilerle baslamistir.Bu alanda ilk eser Yusuf Kamil Pasa’nin Fenelon adli Fransiz yazardan çevirdigi Telemak adli romandir.Bir çok teknik kusurlarla dolu olan bu eserin kahramanlarinin yabanci olmasina ragmen büyük ilgi gördü.Konusuyla,kahramanlariyla ilk Türk romani ise Semseddin Sami’nin yazdigi Taassuk-i Talat ve Fitnat adli bir ask romanidir.Bu da bir çok kusurlarla dolu basit bir romanidir.Edebi sayilabilecek ilk roman Namik Kemal’in Intibah adli romanidir.   Hikaye alaninda ise yine ilk eserler Tanzimat döneminde verilmistir.Özellikle Ahmet Mithat halk hikayeleri ile bati teknigini birlestirdi.Letaf-i Rivayat adli hikaye serisi ile halk hikayelerini modernlestirmeye çalisti ve ve bu alandaki ilk batili eserlerdendir.Ancak modern anlamda ilk hikayecilik Sami pasazade Sezai’nin Küçük Seyler adli eseriyle baslar.

    60. TANZIMAT EDEBIYATINDA FELSEFE Bu dönem edebiyatini iki farkli çizgide inceleyebiliriz; aslinda Tanzimat edebiyatina kisacada yenilikler yani batililasma edebiyatida denilebilir.       * Tanzimat edebiyatinin ilk nesli olan Sinasi,Ziya Pasa, Namik Kemal gibi edebiyatçilar Türkiye’de siyasi Tanzimat devriyle ölçülmeyecek kadar genis bir aydinlar sinifi yetistirmislerdir. Asil önemli olan ise Türkçe‘nin gelismesine gösterdikleri çaba olmustur. Bilhassa Sinasi’nin (1826-1871) çikarmis oldugu Tasvir-i Efkar Gazetesi çevresinde uyandirdigi halkçi dil hareketi ve ardindan gelenlerin getirdigi yeni edebiyat anlayisi bunda önemli bir rol oynamistir. Ayni zamanda Tanzimat edebiyatinin kurucusu sayilan Sinasi siirde ilk defa eski sekiller içinde yeni kavramlari kullanmistir.

    61. Namik Kemal ise daima genis yankilar uyandiran eserler yazmis,neslinin en gür sesli sairi ve dava adami olarak görülmüstür. Ziya Pasa divan siiri gelenegini sürdürmesine ragmen, siyasi ve sosyal düsünceler, halk dilinin yazi dili olmasini savunan fikirleriyle arkadaslarinin ortak fikirlerine katilmistir. Tüm bu yapilmak istenenlere ragmen Tanzimatçilar 5 yüzyil devam eden Divan Edebiyati geleneginden tam olarak kurtulamamislardir. Bu ilk neslin genel sanat felsefesi “toplum için,vatan için,hürriyet ve halk için sanat” anlayisi olmustur.   * Tanzimat edebiyatinin birinciler kadar isyankar olmayan ikinci nesli diyebilecegimiz Hamit Ekrem ve Sami Pasazade Sezai ise ustalarinin izinde yürümekle beraber,siyasi ortamin ve devlet yönetimindeki baskinin(2.Abdülhamit’in istibdat yönetimi) Tanzimat‘in ilk yillarina oranla agirlasmasi sonucu “Toplum için sanat” felsefesini birakip “Sanat için sanat” görüsünü devam ettiren edebiyatçilardir.   Tanzimat Edebiyatinin bu iki nesli arasinda Namik Kemal,Sinasi, Abdül Hak Hamit gibi güçlü temsilcileri yetismis olmasina ragmen, o yillarda son çirpinislarini gösteren eski edebiyatla,tutunmaya çalisan yeni edebiyat bogusma halindedir. Bu devirde okuyan ve yazan kitle arasinda eski edebiyata bagli olanlar daha fazladir.Buna ragmen yeni neslin görüsleri özellikle o dönemler için tamamen yeni olan gazete yazilari,roman,tiyatro,elestiri gibi yazi türleri kisa zamanda ve kolayca genis bir kitleye yayilacaktir.

    62. BIRINCI DÖNEM TANZIMAT EDEBIYATI 1860-1876 yillari arasinda Tanzimat edebiyatinin birinci dönem temsilcileri Sinasi, Ziya Pasa, Namik Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Semsettin Sami ve Ahmet Vefik Pasa’dir.   Bu dönemde sanat toplum içindir görüsü benimsenmistir. Bu sebeple siirde söyleyise degil fikire önem verilmistir. Dilde sadelesme fikri savunulmus ama uygulanamamistir. Hece vezni ve halk edebiyati da savunulmus ama sözde kalmistir. Divan edebiyatina tümden karsi çikilmis ve agir bir dille elestirilmistir. Fransiz edebiyati örnek alinarak romantizmden etkilenilmistir.   Roman, tiyatro, makale gibi batidan alinan türler ilk defa bu dönemde kullanilmistir. Noktalama isaretleri de ilk defa bu dönemde kullanilmistir. Kölelik ve cariyelik, romanlarda sikça islenmistir. Romanlar teknik bakimdan oldukça zayiftir. Yer yer olaylarin akisi kesilerek okuyucuya bilgiler verilmistir, uzun uzun tasvirler yapilmis, tesadüflere sikça yer verilmistir.   Edebiyatçilar edebiyatin yaninda devlet isleriyle, siyasetle de bilfiil ilgilenmislerdir.

    63. DÖNEMIN EDEBIYATÇILARI Sinasi (1826-1871): Türk edebiyatinda yeniliklerin öncüsüdür. 1860’ta Tercüman-i Ahval’i (ilk özel gazete), 1862’de Tasvir-i Efkâr’i çikardi. Ilk makaleyi (Tercüman-i Ahval mukaddimesi), ilk piyesi (Sair Evlenmesi) o yazdi. Noktalama isaretlerini de ilk defa o kullandi. La Fontaine’den fabllar tercüme etti. Lamartin’den de manzum çevirileri vardir. Ilk siir çevirilerini de o yapti. Nesirlerinde dili sade; siirlerine ise agirdir. Tanzimat Fermani’ni ilân eden Mustafa Resit Pasa için yazdigi iki kasidesi ünlüdür. Bu kasidelerdeki övgüleri divan siirindekinden daha abartilidir. O, basarili bir sair ve yazar olmamasina ragmen bati edebiyatindan alinan yeni türlerle edebiyatimizin batililasmasinda en çok onun emegi vardir. Eserleri: Sair Evlenmesi (Piyes; edebiyatimizdaki ilk tiyatro eseri), Müntehabat-i Esar (Siir), Divan-i Sinasi (Siir), Durub-i Emsal-i Osmaniye (ilk ata sözleri kitabi), Tercüme-i Manzume (çeviri siirler) Ziya Pasa (1829-1880): Dogu kültürüyle yetismis, sonradan bati edebiyatina yönelmistir. Fikren yenilikçi olmasina ragmen eserlerinde eskiyi, divan siiri gelenegini devam ettirmis, gazel ve kasideler yazmistir. En meshur terkib-i bent ve terci-i bent sairimizdir. Harabat adli bir divan siiri antolojisi vardir. Daha önce “Siir ve Insa”da divan siirinin bizim siirimiz olmadigini, asil siirimizin halk siiri oldugunu söyleyen sair, eski siir gelenegini sürdürmüs, Harabat’ta âsik siirini elestirmistir. Bunun yaninda sade dilden yanadir, ama kendisi agir bir dil kullanir. Bu onun içinde bulundugu bir ikilemdir. Hem eskiyi elestirmekte hem de gelenegi devam ettirmektedir. Eserleri: Harabat: Divan Siiri antolojisi, Külliyat-i Ziya Pasa/Es’ar-i Ziya: Divan siiri tarzindaki siirleri (gazel, kaside ve sarkilar), Terkib-i Bent, Terci-i Bent: Bugün dahi dillerden düsmeyen beyitleri vardir. Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir. Âlî Pasa’yi yermek için yazmistir. Rüya: Mensur, Defter-i Âmal: Hatiralari.

    64. Namik Kemal (1840-1888): Tanzimat edebiyatinin en hareketli ve heyecanli ismidir. Vatan sairi olarak taninir. Siirlerinden çok nesirleri ile taninir. Edebiyatta hürriyet kavramini ilk kullanan sairdir. Siirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarini islemistir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Sarkisi ve Vatan Mersiyesi bu konulari içerir. Namik Kemal de eski kültürle yetismis, divan siiri egitimi almis, gazeller, kasideler yazmistir. Fakat o da sonradan divan edebiyatini elestirmistir. Ziya Pasa’nin Harabat’ina karsi Tahrib-i Harabat’i yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymustur. Sinasi’nin kurdugu Tasvir-i Efkâr’i, Sinasi Paris’e kaçinca Namik Kemal çikarmaya basladi. Daha sonra kendisi de Ziya Pasa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet gazetesini çikardi. Istanbul’a döndükten sonra Ibret gazetesini çikardi. Eserlerinde romantizmin etkisi görülür. Tiyatroyu faydali bir eglence olarak görmüstür. Eserleri: Intibah: Ilk edebî roman. Cezmi: Ilk tarihî roman. Tahrib-i Harabat, Takip: Ilk edebî elestiri. Ziya Pasa’nin Harabat’ini elestirmek için yazmistir. Renan Müdafaanamesi: Ilk elestiri. Vatan Yahut Silistre: oyun Celâlettin Harzemsah: oyun. Gülnihal: oyun. Onun en basarili tiyatro eseridir. Âkif Bey: oyun Zavalli Çocuk: oyun Kara Belâ: oyun, Osmanli Tarihi, Kanije Muhasarasi, Islâm Tarihi: tarih Semsettin Sami (1850-1904): Dil alanindaki eserleri ile taninir. Kamus-i Türkî adli sözlügü edebiyat ve dil alaninda en önemli eserlerdendir. Kamus-i Arabî ve Kamus-i Fransevî: Diger sözcükleri Kamusul-a’lâm: Ansiklopedik sözlük Sefiller: Hugo’dan çeviri. Robenson Cruose: çeviri roman

    65. Ahmet Mithat Efendi (1844-1912): Edebiyat, tarih, cografya, ziraat, iktisat alanlarinda eserler vermistir. Edebiyat yapmak için degil, okuma zevki asilamak ve halki egitmek gayesiyle yazmistir. En velût yazarimiz odur. Yazi makinesi olarak bilinir. Asil ilgi alanlari, gazetecilik, romancilik ve hikâyeciliktir. Otuz altisi roman olmak üzere iki yüze yakin eseri vardir. Romanlari tür bakimindan çesitlilik gösterir: macera, ask, polisiye, tarih… Dili sadedir, çünkü eser vermekteki amaci halki egitmektir. Hatta romanlarinda olayin akisini keserek okuyucuya bilgiler de vermistir. Eserleri: Romanlari: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakim Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler… Çikardigi gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-i Hakikat Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet Ahmet Vefik Pasa (1823-1891): Milliyetçilik ve Türkçülük akiminin en önemli isimlerindendir. Tiyatro uyarlamalari ve çevirileri vardir. Bursa’da bir tiyatro yaptirmis, burada tercüme ettigi eserleri sahnelettirmis, halki tiyatroya gitme konusunda yönlendirmistir. Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmistir. Tarih ve dil alaninda da eserleri vardir. Ebulgazi Bahadir Han’in Secere-i Türk’ünü Çagataycadan çevirmistir. Lehçe-i Osmanî: sözlük Atalar Sözü: ata sözleri mecmuasi Hikmet-i Tarih ve Fezleke-i Tarih-i Osmanî adli, tarihle ilgili eserleri de vardir.

    66. IKINCI DÖNEM TANZIMAT EDEBIYATI 1876-1896 yillari arasinda ikinci dönemin taninmis temsilcileri Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Pasazade Sezai ve Nabizade Nazim’dir. Ikinci dönem edebiyatçilarin sanat anlayislari birincilerden farklidir. Ikinci dönemde sanat sanat içindir anlayisiyla eserler verilmistir. Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskici davranmasidir.   Bu dönemde bati edebiyati örnekleri daha basarili bir sekilde ortaya konmustur. Dönemin sanatçilari devlet isleriyle, siyasetle, toplum meseleleriyle degil sadece sanatla ilgilenmislerdir. Birinci dönem sanatçilarinin toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karsin bu dönem sanatçilari kisisel konu ve temalari islemislerdir. Bu yüzden dilleri daha agirdir. Dönemin romanlarinda realizmin, siirinde ise romantizmin etkisi vardir.

    67. DÖNEMIN EDEBIYATÇILARI Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914): Siir, roman, hikâye, tiyatro, elestiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermistir. Siirlerinde hüznü ve elemi islemistir. Ölümü hatirlatan tabiat manzaralari, hüzünlü duygular, romantik güzellikler, solgun güller, kitap yapraklari arasinda kurutulmus çiçekler, küçük kuslar onun siirlerinin konulari arasindadir. Oglu Nejad’in ölümü; isli, üzüntülü siirler yazmasinda etkili olmustur. Edebiyatta yenilesmeden yanadir. Muallim Naci ile aralarinda bu konularda tartismalar olmustur.   Eserleri Nagme-i Seher: Siir Yadigâr-i Sebab: Siir Pejmürde: Siir Zemzeme: Siir. Önsüzünde edebiyat hakkindaki düsünceleri ve edebî elestirileri vardir. (Bu esere Muallim Naci “Demdeme” ile karsilik vermistir.) Muhsin Bey: Hikâye Semsa: Hikâye Araba Sevdasi: Roman. Realizmin etkisiyle yazilmistir ve bati hayranligi yolunda düsülen garip durumlari elestirir. Çok Bilen Çok Yanilir: Komedi Afife Anjelik: Tiyatro Vuslat: Tiyatro Atala: Tiyatro Talim-i Edebiyat: Edebî bilgiler içerir. Samipasazade Sezai (1860-1936):Batili tarzda hikâyeleri ve bir romani vardir. Sergüzest adli romani realizme dogru atilmis bir adimdir. Küçük Seyler adli hikâye kitabi Fransiz realistlerinin sanat anlayislarina uygundur. Rumuzul-edeb, bazi makale, hikâye ve sohbetlerini içerir. Romantik özellikler tasiyan siirler de yazmistir. Siir isimli bir de piyesi vardir. “Iclâl”de, yegeni Iclâl’in ölümü üzerine yazdigi mersiye, bazi nesirleri ve hatiralari vardir.  

    68. Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937): Edebiyatta batililasmanin asil ihtilâlcisidir. Sair-i Azam olarak bilinir. Kurallara uymayan, bati siirinde gördügü her yeniligi Türk siirine uygulayan, divan siirini bitiren o olmustur. Dogu ve bati siirini islendikleri yerlere giderek ögrenmistir. Sanatinda romantik etkiler vardir. Zengin bir lirizm bulunan siirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem vermemistir. Taskinlik ve yücelik, söyleyisteki tezat onun siirinin önemli özellikleridir. Siirlerinde ve tiyatrolarinda tarihî konular önemli bir yer tutar. Soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun isledigi konulardir. Siirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam… Yirmiye yakin tiyatrosu vardir. Sahnelenmesi imkânsiz tiyatro eserleri yazmistir. Bu eserlerde insanlarin yaninda ölüler, ruhlar, hayaletler, periler de rol alir. Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konulari islemistir. Bazi oyunlarinda Shakespeare’in tesiri görülür. Hepsi de dramdir ve bazilari mensur bazilari da manzumdur. Ilk tiyatro eseri Macera-yi Ask’tir. Tarik, Finten, Esber, Nesteren, Sardanapal, Ilhan, Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir.   Nabizade Nazim (1862-1893): Romanlariyla ve hikâyeleriyle realizmin ve natüralizmin temsilcisidir. Karabibik, edebiyatimizda Anadolu konulu ilk hikâyedir. Köy romani olarak bilinir. Köy hayati tam bir realizmle yansitilmistir. Zehra, ilk psikolojik roman örnegidir. Eserde tasvir ve tahliller genis yer tutar. Diger hikâyeleri: Yadigârlarim, Bir Hatira, Sevda, Haspa   Muallim Naci (1850-1893): Eski siirin savunucusu ve temsilcisidir. Eski-yeni konusunda Recaizade ile aralarinda tartismalar olmustur. Naci göze hitap eden kafiyeyi savunurken, Recaizade kulaga hitap eden kafiyeyi savunmustur. Tartisma konusu, “abes” ve “muktebes” kelimelerinin -eski yazida- kafiyeli olup olmadiklaridir. Batili siiri benimsememesine ragmen bu alanda basarili siirler yazmistir. Siir kitaplari: Atespare, Serare, Füruzan, Sünbüle Edebî eseri: Istilahat-i Edebiye Sözlügü: Lûgat-i Naci

    69. Ara Nesil (1880-1896)   Tanzimat edebiyatinin ikinci kismi ile Servet-i Fünun arasinda kalan dönem. Bu nesil Servet-i Fünun’un hazirlayicisidir. En çok Recaizade Mahmut Ekrem’in ve Muallim Naci’nin etkisinde kalmislardir. Bu dönemde eski-yeni tartismalari yasandi (Ekrem-Naci). Natüralizm bu dönemde edebiyatimiza girdi ve tartisildi (Natüralizmi Besir Fuat savundu). Serbest müstezat ve sone kullanildi. Cümlelerin bir tek dizede bitmesi anlayisi terk edildi. Yeni terkipler ve kelimeler bulundu. Kafiyesiz siirler de yazildi. Kulak için kafiye denendi.   Dönemin Sanatçilari   Abdülhalim Memduh, Ali Ferruh, Ali Kemal, Ali Nusret, Andelib Mehmet Faik Esad, Besir Fuad, Fatma Aliye, Fazli Necib, Ismail Safa, Ismet Bey, Mehmed Celâl, Menemenlizade Mehmed Tahir, Nabizade Nazim.   Bu dönemde elliye yakin çikan mecmuadan birkaçi:   Bahçe, Sark, Hazine-i Evrak, Mecmua-i Âsâr-i Edebiye, Mecmua-i Ebuzziya, Hafta, Âfak, Günes, Berk, Gayret, Risale-i Hafi, Nokta, Servet-i Fünun (1928’den sonra Uyanis adiyla), Mekteb, Hazine-i Fünun Malûmat, Resimli Gazete…

    70. SERVET-I FÜNUN EDEBIYATI GENEL ÖZELLIKLERI

    71. SERVET-I FÜNUN DÖNEMININ GENEL ÖZELLIKLERI 1) ‘Sanat için sanat’ ilkesine baglidirlar. 2) Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanmasi kuralini yikmislar ve cümleyi özgürlügüne kavusturmuslardir. Beytin cümle üzerindeki egemenligine son verirler. Cümle istedigi yerde bitebilir. 3) Servet-i Fünuncular aruz ölçüsünü kullanirlar. Ancak aruzun dizeler üzerindeki egemenligini de yikarak, bir siirde birden çok kaliba yer vermislerdir. 4) Onlar ‘her sey siirin konusu olabilir’ görüsünü benimsemisler; fakat dönemin siayasal baskilari nedeniyle ask, doga, aile hayati ve gündelik yasamin basit konularina egilmislerdir. 5) Siirde ilk defa bu dönemde konu bütünlügü saglanmistir. 6) ‘Sanatkârâne üslup’ ve yeni bir ‘vokabüler’ (sözvarligi) yaratma kaygisiyla oldukça agir bir dil kullanmislardir. 7) ‘Kafiye kulak içindir’ görüsünü benimserler. 8) Siirde üç degisik biçim kullanmislardir. a) Bati’dan aldiklari ’sone’ ve ‘terza-rima’ b) Divan edebiyatindan alip, türlü degisikliklerle kullandiklari müstezat (serbest müstezat) c) Bütünüyle kendi yarattiklari biçimler 9) Siirde oldugu gibi romanda da (devrin siyasal baskilari nedeniyle) sosyal konulardan uzak dururlar. 10) Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme baglidirlar.

    72. 11) Romanda da dil agir, üslup sanatkârânedir. 12) Roman teknigi saglamdir. 13) Yazarlar daha çok yasadiklari ortami anlatma yoluna gittikleri için konular, Istanbul’un çesitli kesimlerinden alinmalidir. 14) Betimlemeler gözleme dayalidir ve nesneldir. 15) Bu dönem sanatçilari, devrin siyasal baskilari nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara pek fazla egilmemislerdir. 16) Her bakimdan Avrupalilasmak gerektigine inanmislar ve Batinin ilim, sanat ve edebiyatindan yararlanmaya çalismislardir. 17) Dîvan edebiyati büyük ölçüde zaafa ugratilmis, en ufak bir hamle yapamayacak hale getirilmistir. 18) “Sanat, sanat içindir” anlayisi hakimdir. Bu yüzden sanatçilar halk yerine aydin zümreye seslenmislerdir. 19) Ortaya koyulan edebî ürünlerin agirlik noktasini ask, tabiat, merhamet, sanatkârin kendi günlük yasayisi ve yakin çevresi gibi ferdî konular ve psikolojik tahliller teskil eder. 20) Siir, hikaye, roman, edebi tenkit, makale ve mensur siire çok önem verilerek bu türlerde Batili örneklere ulasilmis; tiyatro, mizah ve edebiyat tarihi gibi türler sönük kalmistir. 21) Bu dönem sairleri, Dîvan edebiyati nazim sekillerinin pek çoguna yer vermediler. Verdiklerinde ise çok büyük degisiklik yaptilar. Ayrica Fransiz siirinden aldiklari sone-terza-rimo gibi Bati edebiyatini klasik nazim sekillerini kullandilar.

    73. 22) Hece vezni önemsenmemis, bu vezinle sadece çocuk siirleri yazilmistir. Aruza önem verilmistir. Nazim, nesre yaklastirilmistir. Göze göre kafiye degil, kulaga göre kafiye anlayisi benimsenmistir. 23) En kusurlu yönleri, dil ve üsluptur. “Sanat, sanat içindir” anlayisi ile hareket ettikleri için, konusma dilinden uzaklasarak, anlasilamayan bir dil ile süslü, yapmacik bir söyleyise yöneldiler. SERVET-I FÜNÛN ILE TANZIMAT EDEBIYATI ARASINDAKI FARKLAR   1. Tanzimat Edebiyati’nda siirin konusu güzel olan her seydir, Servet-i Fünûn’da güzel kelimesi kaldirilmis ve siirin konusu sinirsiz bir sekilde genisletilmistir. 2. Tanzimat‘ta ragbet görmüs olan metafizik ve sosyal konular Servet-i Fünûn’da mühim bir yer tutmaz. 3. Tanzimat Edebiyati’nda dil ve üslup, Servet-i Fünûn’a göre daha sade ve anlasilirdir. 4. Tanzimat Edebiyati’nda tiyatro ön plandayken, Servet-i Fünûn’da siir, roman ve hikaye ön plandadir. 5. Tanzimatçilar “toplum için sanat” görüsünü benimserken, Servet-i Fünûncular “sanat için sanat” görüsünü benimsemislerdir. 6. Servet-i Fünûn Edebiyati Tanzimat‘a göre halktan uzaklasmistir. Çünkü, Servet-i Fünûn aydin kesime hitap eder. 7. Tanzimatçilar realizm ve romantizme önem verirken, Servet-i Fünûncular parnasizm ve sembolizme önem vermislerdir.

    74. SERVET-I FÜNUN DÖNEMI GELISMELERI Servet-i Fünun, daha önce Ahmet Ihsan tarafindan çikarilan bir fen dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarinda derginin basina Tevfik Fikret’i getirir. Tanzimat’la birlikte baslayan edebiyati Avrupa ruhu ve teknigi içinde yenilestirme hareketi, 1896-1901 yillari arasinda, Servet-i Fünun dergisi etrafinda, Recaizade önderliginde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmistir. Edebiyat-i Cedide, diger bilinen ismiyle Servet-i Fünun Edebiyati, II. Abdülhamit döneminde, Servet-i Fünun dergisi çevresinde toplanan sanatçilarin bati etkisinde gelistirdikleri bir edebiyat hareketidir. Bu hareket 1896'dan 1901'e kadar etkili olmus ve II. Abdülhamit’in baski döneminden geçmistir. 16 Ekim 1901 yilinda Hüseyin Cahit Yalçin’in Fransizcadan çevirdigi “Edebiyat ve Hukuk” baslikli makalenin dergide yayinlanmasi üzerine dergi kapatilmis, dolayisiyla Servet-i Fünun toplulugunun faaliyetleri de son bulmustur. Servet-i Fünun veya Edebiyat-i Cedide devri, Türk edebiyatinda 1860'tan beri devam eden Dogu-Bati mücadelesinin kesin sonucunu (Bati edebiyatinin lehine) belirleyen asamadir. Gerçekten yogun ve dinamik çalismalarla geçen bu kisa dönem sonunda Türk edebiyati, gerek anlayis, gerek içerik, gerekse teknik bakimdan tamamiyla Batili bir nitelik kazanmistir. Bu döneme Servet-i Fünun adinin verilmesi bu edebi hareketin Servet-i Fünun dergisinde gerçeklesmesindendir.Adindan da anlasilacagi gibi önceleri ‘fen’ konularini ele alan bu derginin yazi isleri müdürlügüne Tevfik Fikret’in getirilmesiyle dergi, bütünüyle bir edebiyat dergisi haline gelir (7 Subat 1896).

    75. Divan edebiyatina karsi kurulmasina çalisilan Avrupai Türk edebiyatini ifade için kullanilan ‘Edebiyat-i Cedide’ (yenilikçi edebiyatçilari) teriminin bu harekete ad olmasi ise, hareketin bu terimi bütünüyle benimseyip, kendi hakkinda da sikça kullanmasindandir. Bu hareketin 1901 yilinda, Hüseyin Cahit Yalçin’in Fransizcadan çevirdigi ‘Edebiyat ve Hukuk’ adli makalesinin II:Abdülhamit yönetimince kiskirtici bulunarak, derginin kapatilmasiyla son buldugu kabul edilir.   Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Sahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir, Hüseyin Suat olusturur. Sonradan Halit Ziya da bu gruba katilmistir. Dönem, 2. Abdülhamit’in istibdat dönemidir. Dönemin bu özelligi sebebiyle edebiyatçilar içe dönük davranmis, kisisel konulari, içliligi, aski, karamsarligi, hayal kirikligini, tabiat güzelliklerini, melânkoliyi ve üzüntüyü islemisler; toplumsal sorunlara deginmemislerdir. Adeta yüksek zümre edebiyati gibidir. Bunda Recaizade’nin büyük etkisi vardir. Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-i Cedideciler denilen grup, Fransiz edebiyatinin özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatina adapte etmeye çalismislardir. Fransiz realizmi örnek alinmistir. Tanzimat döneminde baslayan ve benimsenen, dildeki yabanci unsurlari ayiklayarak sade Türkçe’ye geçis hareketi bu devirde durmus, Arapca ve Farsça kelimelere yeniden itibar edilmeye baslanmistir.   Tanzimatçilarin birinci dönem sanatçilari, sanat toplum içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’in ikinci dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmislerdir. Toplulugun üslûbu süslü ve sanatli; ruh ve ifade tarzi ise Avrupai’dir. Siirde aruz vezni kullanilmakla birlikte, nazim sekillerinde ve konularda büyük yenilikler yapilmistir. nazmi nesre yaklastirmislar, beyit bütünlügü yerine konu bütünlügünü esas almislardir. Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.  

    76. Fransiz siirinden alinan sone ve terza-rima gibi sekiller ve serbest müstezat çokça kullanilmistir. Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmistir. Romanda ve hikâyede batili anlamda basarili örnekler verilmistir. Romanda tahlile ve teferruata yer verilmis, modern kisa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde sekillenmistir. Roman ve hikâyede olaylar ve kisiler tamamen Istanbul’a, seçkin tabakaya aittir. Romanda realizmden, siirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmislerdir.   Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almistir: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete…   Siir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatirat türlerinde basarili eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en taninmislari, Siirde Tevfik Fikret, Cenap Sehabettin, Süleyman Nazif; Roman ve hikâyede Halit Ziya Usakligil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçin, Ahmet Hikmet Müftüoglu’dur.   Servet-i Fünun edebiyatina katilmayarak gene batili anlayisla eserler verenler arasinda Ahmet Rasim hatirat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpinar Istanbul’u anlatan romanlari ile yeni Türk edebiyatini desteklemislerdir. Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatilmasiyla topluluk da dagilir.

    77. SERVET-I FÜNUN DÖNEMININ ÖNEMLI TEMSILCILERI Tevfik Fikret (1867-1915): Recaizade ve Hamit’in tesiriyle batili siire yönelmistir. Servet-i Fünun’un siirdeki en önemli temsilcisidir. Ilk siirlerinde ferdî konulari (ask, acima, hayal kirikligi…) isler topluluktan ayri yazdigi siirlerde toplumsal konulara yönelir. Bu anlayisla yazdigi siirlerinde temalar, hürriyet, medeniyet, insanlik, bilim, fen ve tekniktir. Sis, Halûk’un Vedai, Tarih-i Kadim, Halûk’un Amentüsü adli siirlerinde bu konulari isler. Sanatinin bu ikinci döneminde dinlere de cephe alir, kutsal olan her seye karsi çikar, hatta Istanbul’a dahi küfreder (Sis). Fikret, aruzu Türkçeye basariyla uygulamistir. Serbest müstezadi gelistirerek serbestçe kullanmistir. Ilk dönemde dili oldukça agirdir. Siiri düz yaziya yaklastirmistir. Ahenge büyük önem verir. Siirlerinde sekil bakimindan parnasizmin etkisi görülür. “Sermin”, onun çocuklar için ve heceyle yazdigi siirlerden olusan bir eseridir.

    78. Sairin, Batili sanat anlayisini benimsemesindeki en önemli neden lisede edebiyat ögretmeni olan Recaizade Mahmut Ekrem’den etkilenmesidir. Sanat yasami iki ayri dönem içerisinde incelenebilir. Birinci dönem Servet-i Fünun hareketinin içinde bulundugu dönemdir. Bu dönemde ’sanat sanat içindir’ anlayisiyla ürünler vermesine karsin, yine de toplumsal konularin sinirini (dönemin siyasal yapisina ragmen) zorlamistir.   Ikinci dönemde ise (1901'den sonra) toplumsal konulara yönelmis, ‘toplum için sanat’ anlayisiyla ürünler vermistir. Türk edebiyatinin Batililasmasinda en büyük pay Tevfik Fikret’indir. Siirleri hem biçim hem de içerik olarak yenidir. Parnasizmden etkilendigiaçikça görülür. Müstezadi, serbest müstezat yapan, nazmi düzyaziya yaklastiran, beyitin, aruzun egemenligine son veren hep Fikret’tir.   En büyük özlemi, Osmanli Imparatorlugu’nun çagdas medeniyet düzeyine yükselmesidir. Bunu da Bati’dakifen ve teknolojinin ülkeye kazandirilmasiyla gerçeklesecegine inanir. Ona göre en öenmli varlik insandir. Onlarin özgürlüklerini ve haklarini savunur. Dinlerin, savaslara kaynaklik etmesi nedeniyle dinleri bu yönüyle elestirir. Ülkenin gelecegini gençlikte görür, onlara ve çocuklara büyük bir sevgi ve içtenlikle yönelir. Çocuklar için ilk kez siirler yazan sanatçidir. Ayrica sair, aruz ölçüsünü Türkçeye basariyla uygulayan üç büyük sanatçidan biridir (Diger sairler Yahya Kemal ve Mehmet Akif‘tir)   Eserleri: Rübab-i Sikeste, Halûk’un Defteri, Rübabin Cevabi, Tarih-i Kadim, Doksanbese Dogru

    79. Cenap Sahabettin (1870-1934): Servet-i Fünun’un Tevfik Fikret’ten sonra en önemli sairidir. Asil meslegi doktorluktur. Ihtisas için gittigi Fransa’da tiptan çok siirle ilgilenerek sembolizmi yakindan takip etmis ve bu akimdan etkilenmistir. Siirde kelimeleri müzikal degerlere göre seçerek kullanir.   Tip ögrenimi için gittigi Fransa’da edebiyatla ilgilenmisve sembolizmden etkilenmistir.Ancak sembolizmi kavramakta yetersiz kalmis, siirlerinde bol bol istiare kullanmis ve ses uyumuna dikkat etmistir. Agir bir dil ve süslü anlatim en belirgin özellikleridir.Siirlerinde aruzun birden fazla kalibina, genellikle de karisik kaliplarina yer vermistir. Kurtulus Savasi’na karsi çikan sari Milli Edebiyat‘la baslayan dilde sadelesme çabalarina karsi çikar. Ask ve doga en çok isledigi konulardir.   Dili oldukça agirdir. Bilinmeyen Arapca ve Farsça kelime ve tamlamalar kullanir. Duygu ve hayal yüklü tamlamalar kurar. Serbest müstezadi çok kullanmistir. Ayni siirde birden fazla aruz kalibi kullanmistir. Ask ve tabiat degismez konularidir. Sanati, sanat, hatta güzellik için yapmistir. Bolca semboller kullanmis, tabiatla iç dünyanin kompozisyonunu çizmistir.   Düz yazilari da vardir: Hac Yolunda, onun gezi yazisidir. Suriye Mektuplari ve Avrupa Mektuplari da gezi türündedir. Diger nesirleri: Evrak-i Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri (kendi vecizeleri) Tiyatro eserleri: yalan (dram), Körebe (komedi)

    80. Halit Ziya Usakligil (1867-1945): Servet-i Fünun’un roman ve hikâyede en ünlü edebiyatçisidir. Süslü, sanatli ve agir bir dili ve üslûbu vardir. Batili anlamdaki ilk romanlari yazmistir. Realizmden etkilenmistir. Romanlarinda aydin kisileri anlatir. Mai ve Siyah’taki Ahmet Cemil, Servet-i Fünun sanatçisinin temsilcisidir. Kahramanlari yasadiklari çevreye uygun anlatir ve ruh tahlillerine önem verir. Gerek saglam roman tekniginin öncülügü, gerekse realizmin ilk olgun ürünler vermesi bakimindan Türk edebiyatina roman ve hikaye alaninda büyük katkisi olan sanatçidir. Anlatiminin söz oyunlariyla yüklü, dilinin oldukça agir olmasina ragmen yazar, ilginç tipler bulmakta, basarili ruhsal çözümlemeler yapmakta ve nesnel kisi, çevre betimlemelerinde oldukça ustadir. Konularini Istanbul’un çesitli kesimlerinden seçer, ancak sosyal sorunlari ele almak gibi bir amaci yoktur. Gözleme çok önem verir. Romanlarinin konularini genellikle aydi tabakanin hayatindan alan Halit Ziya, hikayelerinin önemli bir kisminda halk tabakasinin insanlarini, onlarin yasayis, adet ve inançlarini anlatmistir. Hikâyelerinde Anadolu hayatina ve köy ve kasaba yasayisina, romanlarinda yalniz Istanbul’a yer verir. Ani ve mensur siir türünde eserleri de vardir. Romanlari: Mai ve Siyah, Ask-i Memnu, Kirik Hayatlar, bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Sürekasi, Sefile… Hikâyeleri: Izmir Hikâyeleri, hikâye-i Sevda, Kadin Pençesi, Onu Beklerken, Aska Dair… Hatiralari: Saray ve Ötesi, Kirk Yil, Bir Aci Hikâye Mehmet Rauf (1875-1931): Servet-i Fünun romaninin ikinci önemli ismidir. Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserleri vardir. Romantik duygulari, hayalleri ve asklari islemistir. Sosyal hayata pek yer vermemistir. Arzu, ihtiras ve ask maceralari temel konularidir. Romanlarinda psikolojik tahlillere önem vermistir. Dili sadedir. En önemli eseri Eylül’dür. Roman edebiyatimizdaki ilk psikolojik roman olarak bilinir. Konusu yasak asktir. Sahis sayisi azdir. Psikolojik tahliller basarilidir. Romanlari: Eylül, Ferda-yi Garam, Genç Kiz Kalbi, Define, Son Yildiz, Kan Damlasi. Hikâyeleri: Son Emel, Bir Askin Tarihi, Üç Hikâye, Hanimlar Arasinda, Menekse. “Siyah Inciler” ise mensur siirlerinden olusur.

    81. SERVETI FÜNUN DÖNEMININ DISINDAKI BAGIMSIZ SANATÇILAR MEHMET EMIN YURDAKUL (1869-1944): Servet-i Fünun siirinde yalniz nazim sekillerini ve halk siirinden de yalniz ölçüyü (hece) alan ve dili Türkçelestirmek iddiasiyla yapay bir dil yaratan Mehmet Emin, Türk edebiyatinda “Milliyetçilik” akiminin ilk temsilcisi sayilir.Siirlerinin tamaminda sosyal sorunlara egilen sairde, bu nedenle didaktizm lirizme agir basar. Hece sayisi bakimindan uzun olan ölçüleri kullanan sair, söyleyiste nesre yaklasmistir. Servet-i Fünun, Çocuk Bahçesi, Türk Yurdu dergilerinde yayimlanan siirleri, “Türkçe Siirler”, “Türk Sesi”, “Ey Türk Uyan” gibi kitaplarda toplanmistir. MEHMET AKIF ERSOY (1873-1936): “Ümmetçi” bir sair olarak taninan Mehmet Akif ayni zamanda “halkçi” ve “milliyetçi” kisiligiyle tamamen toplumcu bir sair olarak çikar karsimiza. Türk siirine gerçek realizmin Akif ile girmis oldugundan süphe edilemez. Onun kuvvetli gözlemciligine büyük bir tasvir ev hikaye etme kabiliyetini ve konusma dilinin bitin canliligini tasiyan bir üslubu da eklemek gerekir. Ancak Akif”in dili bir bütün degildir. Tasvirlerinin disinda kalan birçok siirinde dil, konusma dilinden ayrilir, Osmanlicanin sinirlari içine girer. Ölçü olarak sadece “aruz“u kullanan sair hece ölçüsünü hiç kullanmadi. Nazim sekilleri konusunda ise Divan nazminin sekillerini tercih eder ve bunlar arasinda en çok mesnevi seklini kullanir. Çogu zaman nazmi, nesre yaklastiran sair, Türkçeyi aruza ustalikla uydurmustur. Mehemt Akif”in ilk kitabi “Safahat”tir. Dah sonra yazdigi “Süleymaniye Kürüsüsünde” “Hakkin Seleri”, “Fatih Kürsüsünde”, “Hatiralar”, “Âsim”, “Gölgeler” bir araya getirilerek “Safahat” adi ile yayimlanmistir.

    82. HÜSEYIN RAHMI GÜRPINAR (1861-1944): Servet-i Fünun romaninin gözde oldugu devirde Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat”in popüler roman çigirini tek basina ve büyük bir kudretle devam ettiren tek sahsiyettir. Hüseyin Rahmi, Türk romanindaki ilk izlerinde 1885?ten sonra rastlanan Fransiz natüralizminin ilk büyük temsilcisidir. Romanlarindaki kahramanlari daima karakterlerinin ve sosyal çevrelerinin birer ortak ürünü olarak ele alan, onlarin psikolojik kisiliklerini irsiyete ve sosyolojik kisiliklerini de içinde yetistikleri cemiyetin satlarina göre degerlendiren romanci, bu yöntemi ile oldugu kadad, realiteyi hem iyi hem de kötü yönleriyle oldugu gibi vermek konusundaki titizligi ile de tam bir “NATÜRALIST” tir. Onu natüralistlerden ayiran nokta, eserlerinde sosyal elestiriye olabildigince çok yer vermesidir. Halbuki natüralizmin sosyal elestiriye yönelik hiçbir kaygisi yoktur. Hüseyin Rahmi”deki sosyal elestiri ise daha çok mizah yoluyla yapilir. Bunun için de genellikle anormal durumda olan karakterler ele alinir. Karakterlerdeki anormallikler ise huy (aptallik, cinsi sapiklik, söhret düskünlügü), ahlak (menfaat düskünlügü, haksiz kazanç pesinde kosma), kültürel (dini tutuculuk, batil inançlara baglilik, Bati taklitçiligi) yönleriyle gülünçtür. Bu yaklasim dogal olarak romana çesitli karakterlerin dünyayi ve yasami görüs açisini, dini inançlarini, yasayis ve giyinis sekillerini, adetlerini, görgülerini …….. de getirir ve böylece roman bir “TÖRE” romani olarak ortaya çikar. Özetle, büyük ve sabirli bir gözlemci olan Hüseyin Rahmi”nin, olaylari hep Istanbul”da geçen romanlari , gerçek degerlerini, daha çok yazildiklari devrin sosyal yapisini bütün canliligi, bütün incelikleri ve tam bir objektif dogrulugu ile verebilmis olmalarina borçludur. Yazarin kirktan fazla romani ve pek çok öyküsü vardir. En önemli romanlari olarak, Sik, Mürebbiye, Tesadüf, Sipsevdi, Kuyruklu Yildiz Altinda Bir Izdivaç, Gulyabani, Hakka Sigindik”i sayabiliriz.

    83. FECR-I ATI DÖNEMI GENEL ÖZELLIKLERI

    84. FECR-I ATI DÖNEMININ GENEL ÖZELLIKLERI 1. 20 Mart 1909'da Hilal Matbaasi’nda toplanan Sahabettin Süleyman,Yakup Kadri, Refik Halit, Cemil Süleyman, Köprülüzade Mehmet Faut, Tahsin Nahit, Emin Bülent, Ali Süha, Faik Ali ve Müfit Ratib gibi yeni bir hareket baslatmayi planlar. Ahmet Hasim de bu harekete katilir. Böylece Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi Beyannamesi, 24 Subat 1910'da yayimlanir. Fecr-i Ati edebiyati, II. Mesrutiyet’in ilanindan sonra Servet-i Fünûn dergisinde yayimlanan bir bildiriyle baslar. 2. Edebiyatimizda ilk edebi bildiriyi (beyannameyi) yayimlayan topluluktur. 3. Edebiyatimizda ilk edebî topluluktur. 4. Servet-i Fünûn edebiyatina tepki olarak dogmustur. 5. ‘Sanat sahsi ve muhteremdir.’ (Sanat kisisel ve saygiya degerdir) görüsüne baglidirlar. 6. ‘Edebiyat ciddi ve önemli bir istir, bunun halka anlatilmasi lazimdir.’ görüsüyle hareket eder. 7. Batidaki benzerleri gibi dil, edebiyat ve sanatin gelismesine, ilerlemesine hizmet etmek; gençleri bir araya getirmek; seviyeli fikir münakasalariyla halki aydinlatmak; degerli ve önemli yabanci eserleri Türkçeye kazandirmak; Batidaki benzer topuluklarla temas kurmak, böylece Türk edebiyatini Bati edebiyatina yaklastirmak, Bati edebiyatini Türk edebiyatina tanitmak amacindadirlar. 8. Servet-i Fünûn’a bir tepki olarak ortaya çikmasina ragmen, siir sahasinda bu edebiyatin özelliklerini sürdürürler. rüsüne sahiptirler

    85. 9. Siirlerinde isledikleri baslica temalar tabiat ve asktir. 10. Tabiat tasvirleri gerçekten uzak ve subjektiftir. 11. Dil bakimindan Servet-i Fünûn’un devamidir. Arapca ve Farsça kelime ve tamlamalarla dolu, günlük dilden uzak ve kapali bir siir dili olusturmuslardir. 12. Aruz veznini kullanarak serbest müstezat türünü daha da gelistirmislerdir. 13. Fecr-i Aticiler tiyatro ile yakindan ilgilenmislerdir. 14. Siirde özellikle Sembolizmin etkisi söz konusudur. Hikâyede Maupassant, tiyatroda ise Henrich Ibsen örnek alinir. 15. Belli bir sanat anlayisinda, belli deger ölçüleri etrafinda birlesmeyi degil, ferdi hürriyeti ve bunun sonucu olarak da çesitliligi savunduklari için kisa sürede dagilmislardir. Dagilmalarinda özellikle Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp‘in çikardiklari Genç Kalemler dergisi etkilidir. Yani Milli Edebiyat hareketinin baslamasi Fecr-i Ati‘yi bitirir. 16. Fecr-i Ati Edebiyat-i Cedide ile Milli Edebiyat arasinda bir köprü görevi görür. 17. Fecr-i Ati‘nin en önemli temsilcisi Ahmet Hasim’dir. 18. Fecr-i Ati Beyannamesine imza atanlar: Ahmet Hasim, Ahmet Samim, Emin Bülent (Serdaroglu), Emin Lami, Tahsin Nahit, Celal Sahir (Erozan), Doktor Cemil Süleyman, Hamdullah Suphi (Tanriöver), Refik Halit (Karay), Sahabettin Süleyman, Abdülhak Hayri, Izzet Melih (Devrim), Ali Canip (Yöntem), Ali Süha (Delibasi), Faik Ali (Ozansoy), Fazil Ahmet (Aykaç), Mehmet Behçet (Yazar), Mehmet Rüstü, Mehmet Fuat (Köprülü), Müfit Ratib, Yakup Kadri (Karaosmanoglu), Ibrahim Alaattin. 19. Milli Edebiyat‘in baslamasiyla Hamdullah Suphi, Ali Canib ve Celal Sahir’in bu harekete katilmalariyla topluluk 1912'de dagilmistir. Yalnizca Ahmet Hasim Fecr-i Ati edebiyatinin temel ilkelerine bagli kalmis ve Milli edebiyat hareketine katilmamistir. 20. Fecri Ati’nin görüslerini, Yakup Kadri, Celal Sahir, Ahmet HAsim, Müfit Ratip, Mehmet Fuat ve Ali Canib Resimli Kitap adli dergide; Mehmet Rauf, Hüseyin Suat ve Raf Necdet de elestirilere Servet-i Fünûn’da cevap verdiler.

    86. FECR-I ATI DÖNEMI GELISMELERI 1901’de, Servet-i Fünun mecmuasi etrafinda, kendilerine Fecr-i Âtî adini veren yeni bir nesil toplanmistir. Servet-i Fünun toplulugu dagildiktan sonra 1909 yilinda Yakup Kadri, Ahmet Hasim, Refik Halit, Fuat Köprülü, Ali Canip, Sehabettin Süleyman, Celâl Sahir, Tahsin Nihat, Emin Bülent gibi isimler bir araya gelerek yeni bir topluluk olustururlar. Topluluk, sanat hayatina bir bildiriyle baslar. Sanatin saygideger ve sahsi oldugu anlayisini benimserler. Onlar Servet-i Fünun’u batili edebiyati tam olarak olusturamamakla suçlarlar. Fransiz edebiyatini örnek alirlar. Dilleri süslü, sanatli, agdali ve agirdir. Ask, ve tabiati konu olarak islemislerdir. Ask genellikle hissi ve romantiktir. Tabiat tasvirleri ise gerçekçi degil, Hasim’de oldugu gibi sahsîdir. Kisa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha sade bir dil kullanmis sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi akimlari eserlerine uygulamislar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat arasinda bag olusturmuslardir. Aruzla siir yazan Fecr-i Âtî sairlerinin en taninmis ve en orijinali Ahmet Hasim’dir. Siire herhangi bir yenilik getirmemisler, Servet-i Fünun’un devami olmaktan öteye gidememislerdir. Sanat anlayislarinda birlik ve bütünlük olmadigi için 1912’de dagilmislar, ferdî olarak degisik alanlarda eserler vermislerdir. Fecr-i Ati bir Türk edebi akimidir.Akimin temelinde eskiyi yikmak ve yerine yeniyi yani o günkü anlamiyla batili düsünce sisteminden kaynaklanan felsefi edebiyata uygulamayi amaç edinmislerdir. Fecr-i ati’nin kelime anlami “gelecegin aydinligi” demektir.   Fecr-i Ati‘nin Edebiyat-i Cedide’ye tepki olarak dogan bir akim oldugunu savlamistir. Fecr-i Ati batidaki benzerlerinde oldugu gibi belli ilkeler çevresinde birlesen bir yazin toplulugu biçiminde ortaya çikmistir.

    87. Sanat anlayislari Babiali’deki Hilal basimevinin bir odasinda ilk toplantisini yapan ve Faik Ali’nin buldugu Fecr-i Ati adini benimseyen toplulugun sanat anlayisi.. yayimladiklari bildiride yer alan su düsüncede odaklasir: “Sanat sahsi ve muhteremdir.”  Örnek olarak da siirde simgeciler, öykü ve romanda Maupassant, tiyatroda Ibsen alinir. Sonuçlar Ama Fecr-i Aticiler, kurumlasmak isterken gözettikleri, yazinin ve toplumsal bilimlerin ilerlemesine çalismak, sanatçilar arasinda birlik ve dayanismayi saglamak gibi amaçlari yasama geçiremediler. Edebiyat-i Cedide’ye karsi olmakla birlikte ne tepkilerini açik seçik ortaya koyabildiler, ne de özellikle dil açisindan ondan kopabildiler. Üstelik her firsatta tersini belirtmelerine karsin Edebiyat-i Cedide’nin süregi sayildilar. Bir dergi çikaramamalari ve baslangiçta Servet’i-Fünun dergisi çevresinde toplanmalari da buna yol açti. Mesrutiyet’le gelen görece özgürlük ortamindan yararlanarak çikarilmis degisik egilimlerdeki dergilerde yazmalari ise daginiklik getirdi. Ayrica, “sanat sahsi ve muhteremdir” ilkesini, herkesin ayri ayri görüslere sahip olmasi, sanati degisik biçimlerde anlamasi olarak yorumlamalari bu daginikligi çabuklastirdi. Belli bir sanat anlayisinda, belli deger ölçülerinde birlesmeyi degil, bireysel özgürlügü ve bunun sonucu olarak da çesitliligi savunuyorlardi. Her biri yalniz kendi duyusuna, kendi begenisine göre bir güzellik yaratma çabasi içindeydi. Bu durumun, Fecr-i Ati’nin bir yazin akimi degil, birbirlerine arkadaslik duygulariyla bagli genç sanatçilarin olusturdugu bir topluluk oldugunu gösterdigi savlanir. Nitekim, her biri sanatini bir baska yolda gelistirecek, degisen toplum kosullarinda degisik sanat anlayislarina varacaktir.

    88. FECR-I ATI DÖNEMININ ÖNEMLI SANATÇILARI Dönemin belli basli temsilcileri sunlardir: Ahmet Samim, , Ahmet Hasim, , Emin Bülent Serdaroglu, , Emin Lami, , Tahsin Nahit, , Celal Sahir, , Cemil Süleyman, , Hamdullah Suphi Tanriöver, , Refik Halit Karay, , Sahabettin Süleyman, , Abdülhak Hayri, , Izzet Melih Devrim, , Ali Canip Yöntem, , Ali Süha Delilbasi, , Faik Ali Ozansoy, , Fazil Ahmet Aykaç, , Mehmet Behçet Yazar, , Mehmet Rüstü, , Fuat Köprülü, , Müfit Ratip, , Ibrahim Alaettin Gövsa Ahmet Hasim (1884-1933): Fecr-i Âtî siirinin en önemli ismidir. Sanat için sanat yapmistir. Sembolizmin en önemli temsilcisidir. Isledigi baslica temalar tabiat ve asktir. Siirlerinde hayalle birlikte musikiye önem vermistir. Lirik bir sairdir. Tamamen aruzu kullanmistir. Dili süslü ve sanatlidir. En çok serbest müstezadi kullanmistir. Ona göre siir anlasilmak için yazilmaz, siirde anlam aranmaz; sair bir hakikat habercisi, siir dili de bir açiklama vasitasi degildir. Siir duyulmak için yazilir ve okunur; sair tabiatin kendine hissettirdiklerini sembollerle siirine yansitir, okuyan da kendi hayalSirin dili musiki ile söz arsinda ve sözden ziyade musikiye yakindir. Siirde musiki anlamdan daha önemlidir. Hasim’e göre siirin kaynagi suuraltidir. Siirlerinde dis dünyayi, kisinin iç dünyasinda, ruhunda aldigi sekillerle yansitmaya çalisir. Dis dünyaya ait izlenimleri kendi dünyasinda sekillendirerek ve renklendirerek ortaya çikarir. Siirlerindeki tabiatla ilgili kavramlar, aksam, gurup, safak, gece, mehtap, yildizlar, göller, ormanlardir. Sairin sahsinda var olan içe dönüklük, siirlerinde realiteden kaçis olarak ortaya çikar.Siirlerini Piyaleb ve Göl Saatleri adli eserlerinde toplamistir. Nesirleri: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi dünyasina uygun olarak algilar; siir dili de telkin görevindedir.

    89. Fecr-i Ati toplulugunun en basarili santçisi olan Ahmet Hasim topluluk dagildiktan sonra çalismalarina bireysel olarak devam eder. Sairin yasami santini derinden etkiler. Bu nedenle siirlerinde çocukluk anilari, ask ve doga konularinda yogunlasir. Karamsar yaklasimi onun belirgin özelligidir. Siirlerinde agir ve süslü bir dil kullanmasina ragmen nesirlerinde daha açik ve nispeten yalin bir dil vardir. Piyale adli siir kitabinin önsözünde siir anlayisini söyle açiklar: ‘Siirin asil özelligi ‘duyulmak’tir. Siirin dili musiki ile söz arasinda ve sözden ziyade musikiye yakindir. Yani bu dil, bir açiklama vasitasi olmaktan ziyade bir telkin vasitasidir ve siirde musiki anlamdan önce gelir. Bu bakimdan kelimeler, siire, anlam degerlerinden çok musiki degerleriyle girerler. Siirin anlam bakimindan açik olmasi zaruri degildir. Siirin dogdugu yer suuraltidir. Konu ise sadece terennüm için bir vesiledir’. Siirde musikiyi ön plana alan, anlam açikligini ikinci plana atan, misralarda genis ve akici bir telkin yetenegi arayan ve siirin kaynagini bilinçaltinda bulan bu anlayis ile sembolizmin siir anlayisi arasinda yakinliklar vardir. Ancak sembolist siirin asil unsur olan sembol, Hasim’in siirlerinde yoktur. Onun, anlami anlasilmayan veya degisik yorumlara elverisli bulunan siirleri pek azdir. Bu bakimdan Hasim’i sembolist bir sair olarak kabul etmek pek güçtür. Hasim’in siirine en uygun anlayis tarzinin, empresyonizm oldugu kabul edilebilir. Gerçekten siirlerinde dis dünyaya ait gözlemlerinin kendi iç dünyasinda yarattiigi izlenimleri aksettirmesi bu anlayisin en açik göstergesidir. Göl Saatleri’nin küçücük ve manzun ‘Mukkadime’si de empresyonizmin özlü bir ifadesinden baska bir sey degildir. Siirleri: Göl Saatleri, Piyâle Nesirleri: Gurebâ-hane-i Lâklâkan, Bize Göre Gezi Notlari: Frankfurt Seyahatnamesi

    90. Refik Halit Karay (1888-1965): Fecr-i Âtî’den sonra Millî edebiyat hareketine katilmistir. Eserlerini de bagimsiz bir sahsiyet olarak vermistir. Edebî hayati köse yazarligi ile baslamistir. Sonra da sirayla hikâyeciligi ve romanciligi gelir. Ilk yazilarinda günlük hayati ele almis, sosyal hayattaki çarpikliklari, zekî ve nükteli bir üslûpla dile getirmistir. Hayatin gülünç yanlarini karikatürize etmistir. Sade ve temiz bir dille yazdigi Memleket Hikâyeleri’nde Anadolu insaninin hayatini bütün canliligi ile yansitmistir. Gözlem yeteneginin üstünlügü dikkat çeker. Eserlerinde kisilerin ruh tahlillerine fazla deginmez.Insanlarin dürüst olmayan, kurnazlik ve menfaatçilikle ilgili yönlerini ortaya kor. Bunu mizah ve elestiri ile yapar. Hiciv, eserlerinde önemli bir unsurdur. Sahislari kendi sosyal çevreleri ile birlikte anlatir. Konusma dilinin bütün canliligini ve tabiiligini ortaya kor. Romanlari: Istanbul’un Iç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylisi, Kadinlar Tekkesi, Anahtar Hikâyeleri: Memlekete Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri (Hatay’da sürgünde yazdigi eseridir). Hiciv ve Mizah Yazilari: Kirpinin Dedikleri, Deli, Sakin Aldanma Inanma Kanma, Tanidiklarim.

    91. MILLI EDEBIYAT DÖNEMI DÖNEMDEKI GELISMELER

    92. MILLI EDEBIYAT DÖNEMI GELISMELERI 1911 yilinda Selanik’te çikan “Genç Kalemler” dergisinde Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” adli makalesinin yayimlanmasiyla baslar. Milli Edebiyat hareketi öncelikle bir dil hareketidir. Sade Türkçe’nin bir dava olarak ele alinmasi ilk kez bu dergide ortaya konulmustur. “Milli Edebiyat” terimi de ilk defa bu dergide kullanilmistir. Bu dönem sanatçilarinin siir anlayisiyla, Fecr-i Ati toplulugunun siir anlayisi birbirinden pek farkli degildir. “Siir vicdani bir keyfiyettir” düsüncesinde olan sairleri bireysel konulari islerler. Daha sonra 1917 yilinda yaptiklari bir toplantida, hece ölçüsünü kullanma, günlük konusma diliyle yazma noktasinda birlesen sairlerin, içerik konusunda her birinin ayri bir yaklasimda oldugu gözlenir. Bu dönem sanatçilari Divan edebiyatini, Dogu edebiyatinin, sonrasini ise Bati edebiyatinin taklitçisi olmakla suçlarlar.   Siirde daha çok bireysel konulara yönelen bu dönem sanatçilari, roman ve öyküde sosyal meselelere egilmisler; milliyetçilik düsüncesi, Kurtulus savasi gibi konulari ele almislardir. Konularin Istanbul disina çikarilmasi da bu dönemin belirgin özelliklerindendir. Ayrica “ask” bu dönem roman ve hikayesinin en önemli temasi olarak dikkat çeker. Bu eserlerde dil günlük konusma dilidir. Modern Türk Edebiyatini yaratma amaciyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî topluluklari büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransiz sanatina bagli, dil ve üslûpta Osmanlicayi sürdüren, millî kimlik ve kisilige ulasamamis bir edebiyat vücuda getirmislerdir. Osmanli Imparatorlugu’nun dagilisi sirasinda, Türk aydinlarinin büyük bir bölümü, ümmete bagli Osmanliciligin terk edilerek milliyetçiligin benimsenmesinin, memleketin gelecegi için gerekli olduguna inaniyorlardi. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akimlari dogmus, her sahada millî kimlik arayislari baslamistir.

    93. Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konulari, millî ülküleri isleyen Türk edebiyati ihtiyaci ve özlemi sonucunda 1911-1923 yillari arasinda Millî Edebiyat akimi var olmustur. Türk milletine mensup olma suuru, tarih içinde devamlilik düsüncesi, oldugu gibi kalarak batililasma inanci, 1911-1923 yillari arasindaki akimin temelleridir. Bu dönemin bariz özelligi, Türk romantizminin edebî tezahürlerini göstermesidir. Cumhuriyet’in kurulusunu hazirlayan milliyetçilik ideolojisi içinde dogan Milli Edebiyat akimi Cumhuriyet’in ilk yillarinda en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde baslarinda büyük Türk sosyologu ve düsünürü Ziya Gökalp’in bulundugu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp’in Türkiye ve Türkler için sekillendirdigi düsünceler basta AtaTürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüsünün kaynagini teskil etti. Halka ulasabilmek ve onunla bütünlesebilmek için onun dilini kullanmak gerektigine inanan bu nesil yazarlari, eserlerinde konusma dilini kullandilar. Halk dilini kullanirken gençlik yillarinda hayran olduklari Edebiyat-i Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarinin ince zevkini günlük dile aktardilar. 1911 yilinda Selânik’te çikarilmaya baslanan Genç Kalemler dergisinde basladi bu çalismalar. Bir kismi daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve sairleri arasinda da yer alan bu edebiyatin temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin (öncü), Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip (öncü), Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlibel, Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Refik Halit Karay, Resat Nuri Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edik Adivar, Hamdullah Suphi, Ahmet Hikmet Müftüoglu, Necip Fazil Kisakürek, Fuat Köprülü, Halide Nusret Zorlutuna, Sükûfe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpinar’dir. Milli Edebiyat akiminin özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yilinin da bir özeti olmaktadir. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akiminin ilkeleri de su sekilde belirtilebilir:

    94. Milli Edebiyat Dönemi Genel Özellikleri 1) Dilde yalinlik (en mühim prensip), 2) Türkçe karsiligi olan Arapca ve Farsça kelimelerin atilmasi. Yalin (süssüz, sanatsiz, özentisiz) bir dille yazma; Istanbul Türkçesini kullanma. 3) Halk edebiyati siir biçimlerinden yararlanma 4) Hece ölçüsü 5) Konu seçiminde yerlilik 6) Konularini hayattan, ülke sartlarindan seçme 7) Millî kaynaklara yönelme Islâmci, Osmanlici, gelenekçi görüslere sahip yazarlardan bireysel egilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçilara açik bir bütünlük mevcuttur. Çünkü artik söz konusu olan Millî Edebiyat akimi kavrami degil, Millî Edebiyat dönemidir. Bu akim dilde ve duyusta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön plânda oldugu roman, hikâye, tiyatro eseri ve siirler verilmesini saglamistir. Baslangiçta Fecr-i Âtî roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoglu ve Refik Halit Karay, gerçek kisiliklerini Millî Edebiyat akimi içerisinde göstermislerdir. Fecr-i Âtî toplulugu disinda kalan, Istiklâl Marsi sairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatli, kendi siir anlayislarina göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat akimina katilan sairlerdir. Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatli, siir dili ile konusma dili arasindaki uzlasmayi saglamislar, Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldirip, yasayan Türkçe ile basarili siirler yazmislardir. MILLI EDEBIYAT DÖNEMININ DIL ANLAYISI 1) Yabanci dilbilgisi kurallari, Arapca, Farsça ad ve sifat tamlamalari birakilmalidir. 2) Yabanci sözcükler, kendi dillerinde dilbilgisi bakimindan hangi türden olursa olsun, Türkçede ne olarak kullaniliyorsa, dilbilgisi yönünden o türden sayilmalidir. 3) Arapca ve Farsça’dan gelen sözcüklerden, konusma diline kadar girip yayginlasmis olanlar Türkçelesmis sayilmali ve kullanilmalidir. 4) Istanbul hanimlarinin günlük konusma dili esas alinmalidir. 5) Terimler bilimle ilgili olduklari için aynen kullanilmalidir. 6) Türkiye Türkçesine diger Türk lehçelerinden sözcük alinmamalidir.

    95. MILLI EDEBIYAT DÖNEMI ÖNEMLI TEMSILCILERI ÖMER SEYFETTIN (1884-1920): Milli Edebiyat hareketinin önderlerinden olan sanatçi daha çok hikayeleriyle taninmistir. “Yeni Lisan” makalesinde ortaya koydugu görüslerini, hikayelerinde uygulamaya çalismis ve basarili olmustur. Dilimizin sadelesmesinde önemli yeri olan Ömer Seyfettin, anilarindan, tarihteki kahramanliklardan ve günlük yasayislardan yararlanarak, gücünü çekici anlatimindan, olaylardan alan, çogunlukla beklenmedik sonuçlarla biten hikayeleriyle edebiyatimizda önemli bir yer tutar. Hikayeleri: Ilk Düsen Ak, Yüksek Ökçeler, Bomba, Gizli Mabet, Asilzadeler, Bahar ve Kelebekler, Beyaz Lale….adi verilen kitaplarda toplanmistir. ZIYA GÖKALP (1876-1924): Siiri, düsüncelerini halka yaymak için bir araç olarak kabul eden sanatçi, bu türde sanatsal yönden güçlü ürünler vermemistir. Daha çok Türkçülük düsüncesini sistemlestiren bir düsünür ve sosyolog olarak taninmistir. Önceleri, bütün dünya Türklerini bir bayrak altinda toplamayi amaçlayan “Turancilik ”görüsüne bagliyken, sonralari “Türkiye Türkçülügü” düsüncesine yönelir. Günlük konusma diliyle yazi dilinin birlestirilmesi gerektigine inanan sanatçi eserlerinde bunu basariyla uygular. Siirlerinde hece ölçüsünü kullanan Ziya Gökalp (Turan adli siiri hariç), konu olarak daha çok eski Türk tarihine, Islameyiet önçesi dönemlere yönelir. Ayyrica yurt, millet, ahlak, din ve uygarlik gibi konulari da egitici bir yaklasimla ele alir. Eserleri: Siir: Kizil Elma, Altin Isik, Yeni Hayat Nesir: “Türkçülügün Esaslari”, “Türklesmek, Islamlasmak, Muasirlasmak”; “Türk Medeniyeti Tarihi”, “Malta Mektuplari”.

    96. REFIK HALIT KARAY (1888-1965): Milli Edebiyat ve Cumhuriyet döneminin en ünlü öykü ve roman yazarlarindandir. Önce Fecr-i Ati edebiyatina 1917’den sonra ise Milli Edebiyata katilir. Kurtulus Savasi’na karsi yazilarindan dolayi tutklanacagi zaman Halep’e kaçar. Çikarilan bir af üzerine 1938’de Türkiye’ye döner. Anadolu gerçeginin ilk olarak Refik Halit Karay ‘in “Memleket Hikayeleri” adli yapitiyla edebiyata girdigi kabul ediler. Güçlü bir gözlemci olan yazar, betimlemelerinde de nesneldir. Realist bir anlayisa sahip olan yazarin sade bir dili ve yalin bir anlatimi vardir. Mizah ve elestiri onun yapitlarinin ayrilmaz unsurlaridir. Öykü ve romandan baska, ani, deneme, fikra ve tiyatro türlerinde de eserler vermistir. Eserleri: Öykü: Memleket Hikayeleri , Gurbet Hikayeleri Roman: Sürgün , Hilgün, Bugünün Saraylisi, Istanbul’un bir Yüzü, Kirpinin dedikleri (Mizah yazilari). HALIDE EDIP ADIVAR (1884-1964): Daha çok Ingiliz edebiyatindaki romanlardin etkilenen sanatçinin eserlerini üç grupta inceleyebiliriz. Kadin psikolojisine egildi romanlari (Seviye Talip, Raik’in Annesi, Handan), Kurtulus Savasi’ni anlattigi romanlari (Vurun Kahpeye, Atesten Gömlek), toplumsal konulari ele aldigi töre romanlari (Sinekli Bakkal, Tatarcik, Sonsuz Panayir….) Dilbilgisi kurallarina ve anlatima pek özen göstermeyen sanatçinin diger önemli eserleri sunlardir: Yeni Turan, Kalp Agrisi, Zeyno’nun Oglu (Roman); Türk’ün Atesle imtihani, Mor salkimli Ev (Ani); Harap mabetler, Dagü Çikan Kurt, Kubbede Kalan Hos Sada (Hikaye) Ayrica sanatçinin birçok arastirma yazisi ve çevirisi vardir.

    97. MEHMET FUAT KÖPRÜLÜ (1890-1966): Türk Edebiyati arastirmalarini sistemlestiren ve edebiyat tarihçisi olarak ün kazanan sanatçinin eserleri de bu yoldadir. Bugün bilinen birçok sair Mehmet Fuat Köprülü ‘nün aristirmalari sonucunda ortaya çikarilmistir. Eserleri: Türk Edebiyati Tarihi, Türk Edebiyatinda ilk Mutasavvuflar, Divan Edebiyati Antolojisi, Türk Saz Sairleri Antolojisi. YAKUP KARDI KARAOSMANOGLU (1889-1974): Yakup Kadri Karaosmanoglu , romanlarinda kusursuz bir anlatim ve saglam teknigi ile dikkat çeken sanatçi, tarihi ve sosyal olaylardan her birini bir romanina konu edinerek, Tanzimat dönemiyle AtaTürk Türkiyesi arasindaki dönem ve kusaklarin geçirdikleri sosyal degisiklik ve bunalimlari yasayis ve görüs ayriliklarini islemis: düsünce ve teze dayali özlü yapitlar vermistir. Eserlerini ve içereklerini söyle inceleyebiliriz: “Hep o sarki ” da Abdülaziz döneminin yasami, “Bir Sürgün ”de II. Abdülhamit’in baskili yönetimiyle savasmak için Fransa’ya kaçan Jön Türkler, “Kiralik Konak”ta Tanzimat’tan I. Dünya Savasi’na kadar yetisen üç kasaktaki görüs ayriligi, “Hüküm Gecesi” nde Mesrutiyet devrinindeki Bektasi tekkelerinin durumu, “Sodom ve Gomore” de mütareke döneminde, isgal altindaki Istanbul’da ortaya çikan ahlaki çöküntü, “Yaban”da Kurtulus Savasi yillanrindaki bir Anadolu köyü, “Ankara” da yeni baskentin üç dönemi, “Panorama I, II” de Cumhuriyet döneminin 1952’ye kadarki durumunu bir bir ele almistir. Diger eserleri: Ani: Zoraki Diplomat, Politikada 45 yil,Vatan Yolunda, Gençlik ve Edebiyat Hatiralari…. Monografi: Ahmet Hasim, AtaTürk Mensur siirleri: Erenlerin Bagindan, Okun Ucundan Hikayeleri: Bir Serencam, Rahmet, Milli Savas Hikayeleri Tiyatro eserleri: Nirvana, Veda, Saganak, Magara Önemli Makaleleri: Izmir’den Bursa’ya, Ergenekon, Kadinlik ve Kadinlarimiz….

    98. RESAT NURI GÜNTEKIN (1889-1956): Realist bir analyisa sahip olan yazar Milli Egitim müfettisligi görevi ile Anadolu’yu dolasmis, buradaki yasami gözlemlemis, bu gözlemlerini yalin bir dil ve anlatimla eserlerinde dile getirmistir. Resat Nuri Güntekin, romanlarinda yogun bir Anadolu atmosferi vardir. Bu atmosfer içinde yurt ve toplam gerçeklerini, töreden kaynaklanan dogru ya da yanlis inanislari ele alir. Bu konular, öykülerinde, mizah unsuruyla da berlestirilerek verilir. Yazar, ilk ününü, duygulsal bir aski dile getirdigi ve birçok yönleriyle Anodul’yu anlattigi “Çalikusu” romaniyla saglamistir. Sanatçinin önemli eserleri sunlardir: Roman: Çalikusu, Damga, Yesil Gece, Yaprak Dökümü, Bir Kadin Düsmani, Miskinler Tekkesi, Kan Davasi… Öyküler: Tanri Misafiri, Leyla ile Mecnun, Olagan Isler… Oyunlari: Hançer, Hülleci, Tanri Dagi Ziyafeti YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958): Milli Edebiyat hareketini makaleleri ve konferanslariyla destekleyen Yahya Kemal in, esasen , kendine özgü Milli Edebiyat’inkinden farkli bir anlayisi vardir. Istanbul sairi olarak taninir. Omanli Imparatorlugunun geçmisteki parlak günlerine büyük bir özlem duyar. Baslica konulari: Istanbul, tarih, yurt sevgisi, ask, ölüm ve sonsuzluktur. Divan siirinin özünü kakalama çabasi içinde olan sanatçi, eski siirin ölçü, uyak ve ahenk unsurunu ön planda tutmustur. Onun eserlerinde malzeme eski, siir ise yenidir. Örnegin, Divan Edebiyatinda aski terrennüm eden gazel biçimiyle kahramanlik siirleri ve Istanbul’a duydugu sevgiyi dile getiren siirler yazmistir. Siir kitaplari: kendi Gök Kubbemiz, Eski Siirin Rüzgariyla, Rübailer, Nesir Kitaplari: Aziz Istanbul, Egil Daglar, Siyasi ve Edebi Portreler, Siyasi Hikayeler, Edebiyat Dair.

    99. Cumhuriyet dönemi Genel özellikleri

    100. Cumhuriyet dönemi genel özellikleri Osmanli Devleti’nin siyasi, askeri ve ekonomik açidan Avrupa’nin gerisinde kalmasi devlet büyüklerini bazi tedbirler almaya zorlamis, bu alanlarda Avrupa’nin nasil gelistiginin ögrenilmesi için bazi gençler oraya gönderilmistir. Avrupa’ya özellikle Fransa’ya giden gençler oradaki edebiyata hayran kalmis ve dönüslerinde, gördükleri yenilikleri Türk edebiyatinda uygulamaya baslamislardir. Degisiklikler önce siyasi alanda görülmüstür. Edebiyat alaninda yapilan degisikliklerle belli dönemler halinde günümüze kadar süren yeni bir edebiyat baslamistir. Bu dönemlerden biri de Cumhuriyet dönemi edebiyatidir. Cumhuriyet dönemi edebiyati, Milli Edebiyat ‘tan kesin hatlarla ayrilmamaktadir. Çünkü Milli edebiyat sanatçilari, Cumhuriyet’in ilk yillarinda en önemli eserlerini vermislerdir. Yakup Kadri, Halide Edip, Resat Nuri, Refik Halit ve daha birçogu Cumhuriyet’in ilk elli yilina damgalarini vurmuslardir. Ancak Cumhuriyet’in ilaniyla çok hizli bir sekilde yapilan devrimlerler, Türk aydini takip etmekte zorlandigi bir siyasi degisim yasamistir. Latin harflerin kabulü, eski yazi ve yeni yazi kargasasi ortaligi karistirmaya yetiyordu. Böyle bir ortami, öncekilerden ayirmak için 1923 yilini hala devam eden bir edebiyat döneminin baslangici olarak kabul edilir. Cumhuriyetin ilanindan sonra edebiyatimiz, çagdas anlayislar dogrultusunda gelismesini basariyla sürdürmüstür. Cumhuriyetin ilk yillarinda ‘Bes Hececiler’ olarak adlandirilan sairler toplulugu, en parlak dönemlerini yasamaktaydi. Yine bu yillarda Kurtulus Savasi’nin etkisiyle edebiyatta genel olarak Anadolu’ya bir yönelim baslar.

    101. Dildeki sadelesme hareketi artik yerlesmistir. Aruz birakilarak hece kullanilmistir. Siirde ve düz yazida toplumun her kesiminden gelen sanatçilar sayesinde konular oldukça genisletilmistir. Buna bagli olarak mekânlar da çesitlilik kazanmistir. Anadolu’ya daha çok yer verilmistir. Roman ve hikâyelerde toplum sorunlari, gözleme dayanan bir gerçeklikle anlatilmistir. Kurtulus Savasi ve bu dönemdeki toplum hayati da konu edilmistir. Tiyatro eserlerinde de millî konular islenmistir. 1) Yazi diliyle konusma dili arasindaki fark ortadan kalkmis dildeki sadelesme çama.ari araliksiz olarak sürmüstür. 2) Edebiyatimiz bu dönemde toplumcu bir karakter kazanmis gerçekçi bir anlayis güdülmüstür. 3) Aruz ölçüsünün yerini hece ölçüsü almis, siirlerde de günlük konusma dili kullanilmistir. Yine bu dönemde siirin biçimce daha da serbestlesmesi saglanmistir. 4) Siir, roman, hikaye ve tiyatro gibi türlerde önemli gelismeler olmustur. 5) Cumhuriyetin kurulusuyla 1940 (Ikinci Dünya Savasi) yillari arasinda eser veren sair ve yazarlar genellikle daha önceki Milli Edebiyat akiminin etkisinde tam anlamiyla ‘yerli’ ve ‘halka dogru’ ; veya Bati’nin, özellikle Fransiz edebiyatinin etkisinde kisisel yollarinda yürümüslerdir.

    102. 6) Cumhuriyet edebiyatinin temelinde Istiklal Savasi ve AtaTürk devrimleri vardir. Siirler, romanlar, hikayeler bu iki konu ile dogrudan ya da dolayli olarak baglantilir.Milli duygu ve heyecan gelistirmeye yönelik bu çabalar Milli edebiyatin bir devami niteligindedir. 7) Milli edebiyatla baslayan halka inme, Anadolu’yu tanima çabasi bu dönemin edebiyatinda ana ilkelerden olmus, Türk halkinin her kesimi edebiyata girmistir. Artik edebiyat Istanbul’un sinirlarini tamamen asmistir. 8) Yeni kurulan devlet ile yapilan bazi devrimleri halka tanitmak ve benimsetmek görevi Cumhuriyet dönemi sanatçilarina düsmüstü. Sanatçi, siyaset ile halk arasinda bir köptü olmus, devrimleri yorumlamis, açiklamis ve savunmustur. 9) Yeni dil ve eski dil tartismalari Cumhuriyet ile noktalanmis, siyasi güç, olayi tekeline almis ve Türk Dil Kurumu’nu kurarak dilde geri dönülmez bir yenilesmeye yoluna gidilmistir.Ancak bazen çok asiriya gidilerek halkin anlayamadigi kelimeler dile konularak Türkçe yabanci bir dil haline gelmistir. 10) Cumhuriyat’tan önce sadece sempati duyulan Türk Halk sanatlari ve folklörü ön plana alinmis, öncekilerin küçümsedigi Karacaoglan’in, Yunus’untarzi örnek alinmistir. Artik harf benzerligi de kurulan Bati edebiyati daha yakindan takip edilmistir.Türk edebiyati, bati edebiyatinin yeniliklerini, akimlarini uygulamaya baslamistir.

    103. Cumhuriyet döneminde edebiyat gelismeler Roman ve Öykü Cumhuriyet dönemi edebiyati Türkiye’nin gerçeklerine gittikçe genisleyen ölçüde egildi.Yurdun bütün bölgelerinde kentlerdeki,köylerdeki yasami ve insan iliskilerini,yurtdisina göçen isçileri ele aldi.Her siniftan,her yasam biçiminden gelen kahramanlari canlandirdi.Onlari kusatan toplumsal bozukluklarin giderilmesi için örneriler getirildi.Dil devrimi,edebiyati yakindan etkiledi.Türetilen ya da canlandirilan sözcükler yaninda bölge agizlarindan sözcükler ve anlatim biçimleri de edebiyata girdi.Halk söyleyisleri,anlatimi kadar dünya edebiyatlarindan trülü egilimlerden,deneylerden izlenimler görüldü.Cumhuriyet’in kurulusunu ele alan yapitlar olusturuldu.Yakup Kadri yakin tarihte olusan,kendi tanik oldugu olaylara dayanarak toplumdaki degismeleri,siyasal yasamdaki çalkantilari,çatismalari ele alan romanlar yazdi.En etkili romani ise köylü ve aydin çeliskisini anlatan Yaban (1932) oldu. Cumhuriyet’in ilk on yilinda Kurtulus Savasi’na katilan halk ve aydinlar,yeni döneme ayak uydurmaya çalisan çikarcilar ve isbirlikçiler ,bati uygarligi karsisinda geleneksel ahlakin ve yerlesik degerlerin tartisilmasi ,toplumdaki degismelerin,batililasmayi yanlis anlamanin yikici etkileri [4] gibi toplumsal konulara bireysel sorunlar,ruhçözüm deneyleri eklendi.Sevket Esendal’in Ayasli ve Kiracilari (1934) romani baskent Ankara’nin,Cumhuriyet’in ilk yillarindaki yasamini canlandiriyordu.Deniz tutkunu olan Sait Faik,kendi yasadigi Burgaz Adasi’nin Rum balikçilarini,kentin küçük insanlarini genis bir insan sevgisiyle canlandirdi.Öte yandan üretim biçimine,üretim biçiminde degismenin yasami nasil etkiledigine dikkati çeken ilk yapit Sadri Ertem’in Çikriklar Durunca (1931) adli köy romanidir.Sabahattin Ali,Kuyucakli Yusuf romaniyla 20 yil kadar sonra gelisecek köy romanciligina öncülük etti.Köylüleri,düskün kadinlari,toplumsal siniflar arasindaki çeliskileri ele alan öyküler kaleme aldi.

    104. Ince Memed romaninda 1930 yillarinda Toroslar!da yasayan,suça itilmis bir eskiyanin yasamini konu edinen Yasar Kemal bu yöreyi ve Çukurova’yi tarihsel kökleri,dogasi,güncel sorunlariyla yansitirken anlatimdaki cosku,betimelemerindeki renklilikle dikkat çekti.Orhan Kemal,Istanbul’un yoksul kesimlerinde yasayanlari,köyden kente nüfus göçünü,ezilen çocuklarin,genç kizlarin serüvenini konu edindi.Kemal Tahir’in köyü konu edinen romanlari ve köydeki gelismelerin genis bir panoramasini verdi.Samim Kocagöz,Necati Cumali,Fakir Baykurt gibi yazarlar roman ve öyküleriyle köy ve kasaba yasamina taniklik ettiler. Ayni çevreyi konu edinen Bekir Yildiz,yurtdisinda çalisan göçmen isçilerin yasamini konu edinen yazarlardan oldu.Gerçeklere ironi ile bakan öykücüler bulundugu gibi (ör;Haldun Taner) toplumsal bozukluklari gülmece öyküleri ve romanlariyla çok genis bir okur topluluklari önünde tartisan yazarlar (Aziz Nesin,Rifat Ilgaz) görüldü.Kurtulus Savasi’nin ve Cumhuriyet dönemini,toplumcu ve gerçekçi yazarlara karsit biçimde yorumlayan yazarlar ( Tarik Bugra ) da oldu.   Ruhsal çözümlemelere yönelen,biliçaltini sergileyen yazarlar (Yusuf Atilgan,Bilge Karasu,Adnan Özyalçiner,Oguz Atay vs.) soyutlamalardan,kara mizahtan yararlandilar;geriye dönüsümlerle,çagrisimlarla beslenen,dilin olanaklarini arastiran denemelere giristiler.Kadin romancilar ve öykücüler çevreyi,olaylari,kisileri konu edinirken ayrintilara daha çok indiler.Bu yazarlar (Nezihe Meriç,Adalet Agaoglu,Pinar Kür,Füruzan,Sevgi Soysal,Tomris Uyar) bireyin toplumla iliskisi,toplumsal yapida ve kültürdeki degisimler,cinsellik gibi konulara yönelirken yerlesik yargilara karsi çiktilar.Hizli kentlesme,sanayilesme olgulari köy edebiyatinin ortadan silinmesine yol açarken,kentteki kaynasmalar,kenar mahalle insanlarinin,yoksullarin,isçilerin yasamindan çok aydinlarin,sanatçilarin,siyasal eylemlere katilanlarin toplumsal ve ruhsal dünyalarini,onlarin tanikligiyla bireyi ve toplumu konu edinen bir edebiyat gelisti:Erhan Bener, Demir Özlü, Selim Ileri, Orhan Pamuk, Latife Tekin, Nedim Gürsel vs. gibi yazarlarin roman ve öyküleri.

    105. Siir Siirde, Milli Edebiyat akimindan hece veznini devralan kusak (Kemalettin Kamu,Ömer Bedrettin Usakli vs) küçük duyarliliklari, doga ve yurt güzelliklerini konu edindi. Biçim yetkinligine ,ari siire yönelen çalismalar folklordan (Ahmet Kutsi Tecer), tarihin yani sira psikolojiden (Ahmet Hamdi Tanpinar) beslendi. Simgelere (Ahmet Muhip Diranas) ya da günlük yasamdan sahnelere, yaygin izlenimlere, duyarliga (Cahit Sitki Taranci) yaslandi. Hece veznini kullanmada ulasilan ustaliga yeni kaliplar, duraksiz uygulamalar (A.M.Diranas, C.S.Taranci) eklendi. Insanin iç dünyasina yönelik arastirmalar, gizemci düsünceler dile getirildi (Necip Fazil Kisakürek). Nazim Hikmet Ran’in vezni, geleneksel kaliplari kiran siiri, biçimsel özellikleri kadar Marxçi görüse bagli içerigiyle de yenilik olusturdu. Bu yenilikçi siir zamanla halk siirinden, divan siirinden, hatta çagdasi Garip siirinden etkiler aldi: öykünün olanaklarindan yararlanildi, yerel ve evrensel degerlerle beslendi. Garip hareketinin temsilcileri (Orhan Veli Kanik, Melih Cevdet, Oktay Rifat) siirde süregelen asiri duyarliga, sairanelige karsi çiktilar, vezinsiz siiri yayginlastirdilar. Garipçiler karsisinda Nazim Hikmet’in siir anlayisindan etkilenen toplumcu siir anlayisi ortaya çikti. Bu siir geleneginin temsilcileri Rifat Ilgaz, A.Kadir, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin’dir.

    106. Toplumsal konulari,imgeye ve duyarliga daha genis yer vererek isleyen egilimin temsilcisi Atilla Ilhan oldu. Doga, ask, yasam, sevgi, baris, özgürlük vb. konulari isleyen açik aydinlik siirin (Bedri Rahmi Eyüpoglu, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Necati Cumali) karsisinda; insanin evrendeki yerini konu edinirken soyutlamalardan, biliçalti arastirmalardan yararlanan çalismalar yer aldi. Asaf Halet Çelebi’nin siirine eski uygarliklarin, tasavvufun, folklorun katkisi görüldü. Dönemin en üretken sairi Fazil Hüsnü Daglarca, insanin tanri, evren, tarih, zaman karsisindaki yerini yer yer karanlik imgelerle okura sezdirmeye çalisti.[ Garip siirinin açik anlatimina karsin Ikinci Yeni adi verilen siirin temsilcileri Edip Cansever, Ilhan Berk,Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan, çagdas dünyanin karmasasi içinde bunalan insanin tedirginligini, yer yer kapanik bir siir diliyle anlattilar. Toplumsal eylemlere (Kemal Özer, Ataol Behramoglu), kentin yasaminda çizgi disi kalmis kitlelerin temsilcilerine (Refik Durbas), kültürel kaynaklara ve tarihe (Hilmi Yavuz) yönelen ürünler kendini gösterdi. Ironi (Salah Birsel), toplumsal (Metin Eloglu) ve siyasal (Can Yücel) yergi, duyarliga karsi siir kaynaklarindan birini olusturdu. Arastirma, Derleme Türk edebiyatini uzun tarihi ve genis cografyasi içinde bir bütün olarak ele alan,dönemlerini belirleyen,eski yapitlari gün isiggna çikaran yazar Fuat Köprülü’dür.F.Köprülü,siyasal ve toplumsal kurumlardaki degismelerin edebiyattaki etkilerini gösterdi.Onun çizdigi çevreye bagli kalarak geçmisteki Türk edebiyatini inceleyen arastirmacilar yetisti:Ibrahim Necmi Dilmen,Ismail Habip Sevük,Agah Sirri Levent,Mustafa Nihat Özön,Nihat Sami Banarli,Kenan Akyüz,Abdülbaki Gölpinarli,Fahir iz bu alanda çalismalar gerçeklestirenlerden bazilaridir.Degerlendirmelerinde düsünce hareketlerini,yazarlarin psikolojisini,anlatim özelliklerini göz önünde tutanlar (Ahmet Hamdi Tanpinar,Mehmet Kaplan) oldu.

    107. 1940 SONRASI TÜRK EDEBIYATI Ikinci Dünya Savasi sonrasinda “insan”, “yasam” ve “dünya” arasinda güvenilir olmayi gerektirir; yeni ortaya çikan dünya görüsleri; sanat anlayisimizda köklü degisikliklere yol açar. Hikaye, roman ve tiyatro eserlerinde “yurt” ve “köy” sorunlarina yönelim basladi.   1940 yilinda Orhan Veli Kanik, Melik Cevdet Anday, Oktay Rifat Horozcu, “Garip” adli bir siir kitabi yayinlayarak yeni bir hareketi baslattilar. Buna “I. YENI SIIR HAREKETI” adi verildi. Amaçlari, siirde iç ahengi yakalamtir. Dis ahenk ögesi olan ölçü ve uyaga önem vermezler. Söz sanatlarin siir için zararli bulmuslar ve siirin kaynaginin bilinçalti olmasi gerektigini savunmuslardir. “Siir halka seslenmelidir” anlayisiyla günlük hayatta olan her seyi siire konu olarak almislardir.   Daha sonralari ortaya çikan ve “IKINCI YENILER” adi verilen sairler ise “siir için sanat ” anlayisina dayanan, sürrealizmden daha asiri bir soyutlama anlayisini sürdürmüslerdir. Bu sanatçilardan bazilari sunlardir: Ilhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya, Ece Ayhan. 1940’tan Sonraki Türk Edebiyatinda Roman ve Hikayede Sosyal (toplumsal)Gerçekçiler:   Bu akim ; bir meseleyi, bir derdi ortaya koyarak, topluma faydali olmak istiyordu. Ilk ürünleri, Anadolu köy romanciligidir. Konulari: isçi-irgat hayati,sinif çatismalari, grev-lokavt gibi durumlar, toprak-su kavgalari…

    108. ÖNEMLI TEMSILCILERI Kemal Tahir: Konularini cezaevi yasantilarindan , Kurtulus Savasi’ndan, eskiya menkibelerinden aldi. Gerçek bir Anadolu romani olusturdu.   Eserleri: Roman:Yorgun Savasçi,Devlet Ana …   Orhan Kemal: Hayatina girmis yüzlerce kisinin kader ve direnislerini yazdi. Sürükleyicilik,tabiilik, gerçeklik eserlerinin özelligidir. Eserleri: Roman: Murtaza, Hanimin Çiftligi…Tiyatro:72.Kogus…   Yasar Kemal: Genellikle Çukurova insaninin hayat savaslarini siirli bir dille yazdi. Tezli romani savunur. Folklor unsurlari ve güçlü doga tasvirleri görülür.   Eserleri: Roman:Ince Memet, Yer Demir Gök Bakir, Teneke…   Fakir Baykurt: Içinde dogup yetistigi köylülerin hayatini yazmistir.   Eserleri: Roman: Yilanlarin Öcü, Tirpan, Kara Ahmet Destani…Hikaye: Can Parasi.

    109. Bagimsiz Yazarlar: Halikarnas Balikçisi(Cevdet Sakir Kabaagaçli): Konularini daima Ege ve Akdeniz kiyilarindan çikardi.; balikçilari, sünger avcilarini…isledi. Eserleri: Hikaye: Merhaba Akdeniz…Roman :Deniz Gurbetçileri.. Haldun Taner: Gücünü gözlem, mizah ve yergiden alan hikayeleriyle tanindi. Epik tiyatro türünde eserler verdi. Eserleri: Hikaye: Sishane’ye Yagmur yagiyordu, On Ikiye Bir Var…Tiyatro:Kesanli Ali Destani, Sersem Kocanin Kurnaz Kocasi…  Tarik Bugra: Tek adamin dengesiz, bazen alayci, bazen acili tedirginligini ele alir. Eserleri: Roman:Küçük Aga , Ibisin Rüyasi… Diger Bagimsiz Yazarlar: Samet Agaoglu, Oktay Akbal, Selim Ileri , Cengiz Dagci, Füruzan, Orhan Pamuk.  Tiyatro: Vedat Nedim Tör (kör), Turgut Özakman (duvarlarin ötesi, Sari Pinar), Güngör Dilmen (Midas’in Kulaklari ) , Sermet Çagan (Ayak Bacak Fabrikasi) , Cevat Fehmi Baskut (Paydos, Buzlar Çözülmeden, Harputta Bir Amerikali) Deneme ve elestiri: Nurullah Ataç: Deneme, elestiri yazdi. Çeviriler yapti. Türkçe’nin özlesmesi için yilmadan savasti. Yeni bir dil ve anlatim biçimi yaratti. Eserleri: Günlerin Getirdigi, Okuruma Mektuplar… Suut Kemal Yetkin: Edebiyatin çesitli konularinda özlü ve açik bir anlatimla yazdi. Eserleri: Denemeler, Edebiyat Konusmalari…

More Related