1 / 69

Rutherford A tom Modeli Elektromanyetik Işınların Dalga Modeliyle Açıklanması

Atom ve Özellikleri 2.Bölüm: Atom Modellerinin Tarihsel gelişimi. Rutherford A tom Modeli Elektromanyetik Işınların Dalga Modeliyle Açıklanması Işığın İkili Doğası Elektromanyetik Işımanın Dalga ve Parçacık Özelliği Siyah Cisim Işıması Planck Kuantum Kuramı Fotoelektrik Olay

starr
Download Presentation

Rutherford A tom Modeli Elektromanyetik Işınların Dalga Modeliyle Açıklanması

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. Atom ve Özellikleri 2.Bölüm: Atom Modellerinin Tarihsel gelişimi • Rutherford A tom Modeli • Elektromanyetik Işınların Dalga Modeliyle Açıklanması • Işığın İkili Doğası • Elektromanyetik Işımanın Dalga ve Parçacık Özelliği • Siyah Cisim Işıması • Planck Kuantum Kuramı • Fotoelektrik Olay • Atom Spektrumları • BohrAtom Modeli ve Varsayımları

  2. 1.2.1 Rutherford Atom Modeli Elektronların e/m oranı üzerine yaptığı deneyler sonucunda J.J.Thomson, atomların negatif elektronların içinde yüzdüğünü, pozitif yüklü elektrikten meydana gelmiş küreye benzediğini ve atomun kütlesinin büyük kısmının bu pozitif yüklü elektriklerden oluştuğunu ileri sürdü. Üzümlü Kek modeli

  3. 1.2.1 Rutherford Atom Modeli Aynı tarihte Rutherford, alfa taneciklerinin (pozitif yüklü taneciklerin) ince altın levhada saçılmalarını gözlemledi. Yaptığı deneyde dar bir aralıktan, paralel ve pozitif yüklü tanecikler demetini çok ince altın bir levhaya gönderdi. Sapmaya uğrayan taneciklerin açısal dağılımını, ZnS sürülmüş levha üzerinde beliren parıldatmalar sayesinde belirledi. • Deneyin önemli nitel sonucu pozitif yüklü taneciklerin büyük bir kısmının levhayı hiç sapmadan veya küçük açılarla saparak geçmesidir. Çok az sayıda tanecik 180° ye kadar büyük açılarla sapar.

  4. 1.2.1 Rutherford Atom Modeli Bu sapmayı Rutherford, bir top mermisinin ince bir kâğıda çarpıp geri dönmesi olayına benzetmiştir. Kinetik enerjileri çok büyük olan alfa taneciklerinin çok azının büyük sapmaya uğramaları güçlü elektriksel kuvvetin atom içinde çok küçük bölgeye (atom çekirdeğine) toplanmış olduğunda gösterir. Bu sebeple atom, Thomson'un ileri sürdüğü gibi düzenli bir şekilde dağılmış yük ve kütle yoğunluğunda değildir. Böylece Rutherford, Thomson atom modelinin geçerli olmadığını ispatlamış oldu. - +

  5. Çekirdeğin çapı atomundakinden yaklaşık 100,000 kez daha küçüktür. 1.2.1 Rutherford Atom Modeli Alfa taneciklerinin saçılma deneyi, sadece çekirdeğin bulunuşunu gösteren nitel bir deney olmayıp aynı zamanda çekirdeğin yükünün ve büyüklüğünün nicel ölçümünü de verir. Elektronlar, atom içinde yaklaşık olarak 10-8 cm çapında bir hacmi kapladığı hâlde, pozitif elektrik çok küçük olmakla birlikte ağır bir çekirdek içinde toplanmıştır (10-13 cm) .

  6. 1.2.1 Rutherford Atom Modeli • Rutherford yaptığı deney sonucunda 1911'de yeni bir atom modeli geliştirdi. • Bu atom modeline göre; • Bir atomda pozitif yükün tümü, çekirdek denilen küçük bölgede toplanmıştır. • Pozitif yüklerin toplam kütlesi atomun kütlesinin yaklaşık yarısı kadardır. (Nötrondan bahsetmedi) • Alfa parçacıklarının çoğu hiçbir sapmaya uğramadığına göre atom çoğunlukla boşluktan ibarettir. • Elektronlar, çekirdek etrafında bulunur ve pozitif yüklere (proton) eşit sayıdadır. - +

  7. 1.2.1 Rutherford Atom Modeli • Rutherford'un çalışmaları sonucunda ulaştığı önemli bir öngörüsü de; çekirdekte pozitif taneciklere eş kütlede yüksüz tanecikler bulunduğundan söz etmesidir. • Bu yüksüz taneciklerin (nötronların) varlığı 1932de James Chadvvick (CeymisÇedvik) tarafından kanıtlanmıştır. • Rutherford atom modelinin, atomların yaydığı spektrumları açıklamada yetersiz kalması yeni teorilerin ortaya atılmasına neden olmuştur, - +

  8. Rutherford’ un öngördüğü modelde elektronlar pozitif yüklü küre etrafında merkezkaç kuvveti (FM) ve Coulomb kuvvetlerinin (FC) dengesi altında dönerler. FC= kZe2/r2 + FM= 1/2 mv2 Rutherford atom modeli ilk bakışta dengeli ve kararlı gibi görülse de modelde öngörülen yörüngelerde ivmeli bir hareket yapan elektronlar Klasik Elektromagnetizma kanunlarına göre ışıma yapmalıydı ve bir süre sonra enerjisi tükenen elektron çekirdek üzerine düşecekti !.. Ruterford bu durumu açıklayamıyordu. Oysa gözlemlerden böyle bir sonuç ortaya çıkmıyordu. Bohr bu probleme çözüm olarak 1913 yılında kendi adı ile anılan bir atom modeli ile çözüm sunmuştur.

  9. 1.2.2 Elektromanyetik Işın Elektromanyetik Işınlar denildiğinde aklımıza; 1- Gama Işınları 2- X- Işınları 3- Ultraviyole Işık 4- Görünür (Visible) Işık 5- Kızıl Ötesi (Infrared) Işık 6- Radyo Dalgaları’ gelmektedir.

  10. 1.2.2 Elektromanyetik Işınların Dalga Modeliyle Açıklanması Radyo dalgaları çok uzun dalga boylarına, kızıl ötesi ışınlar orta uzunlukta dalga boylarına sahiptir. Radyoaktif bozunmadan oluşan gama ışınları ise çok kısa dalga boylarına sahiptir. Görünür ışık ise dalga boyları yaklaşık (380 nm - 760 nm) arasındaki ışınları içerir.

  11. 1.2.2 Elektromanyetik Işınların Dalga Modeliyle Açıklanması Frekansı kırmızı renginkinden düşük ışınlara kızıl ötesi (İR); frekansı morunkinden yüksek olanlara ise mor ötesi (UV) ışınlar denir. Görünür bölge dışında kalan ve gözün duyarlı olmadığı ışınlar, dolaylı olarak gözlenebilir.

  12. 1.2.2 Elektromanyetik Işınların Dalga Modeliyle Açıklanması Uçucu olmayan bir katı, örneğin volfram metali kızdırılırsa beyaz ışık verir. Bu ışık bir cam prizmadan geçirildiğinde çeşitli renklere ayrılır. Görünen her renk, belirli bir dalga boyundaki ışıktan oluşur. Tek bir dalga boyuna sahip olan ışığa monokromatik ışık, dalga boyları farklı ışınlardan oluşan ışığa çok renkli anlamına gelen polikromatik ışık denir. Yeşil boyalı ampulden gelen ışık monokromatikışığa, güneş ışığı ise polikromatiğe örnek verilebilir.

  13. Görünür bölgede bütün dalga boylarındaki ışınlardan oluşan beyaz ışık prizmadan geçirilirse renklere ayrılır. Bu ayrılma dalga boyu farklı olan ışınların kırılma açılarının farklı olmasından ileri gelir. Renk dizisi kırmızıdan başlar, mora kadar devam eder. Renkler arasında kırmızı en uzun dalga boyu ve en düşük frekansa; mor ise en kısa dalga boyu ve en yüksek frekansa sahiptir. Göz, ancak bu iki renk arasındaki ışınlara karşı duyarlıdır.

  14. Bütün frekansları kapsayan elektromanyetik ışın dizisine elektromanyetik dalga spektrumu denir. • Spektrum, elektromanyetik ışının frekansı veya dalga boyuna göre gruplandırılır. • Görünür bölge, elektromanyetik spektrumun çok dar bölgesidir (4x1014Hz(s-1) veya 380 -760 nm). • Spektrumun değişik bölgelerindeki elektromanyetik ışınlar, madde ile farklı şekillerde etkileşir. Maddenin tanınmasında bu etkileşimlerden faydalanılır. • Elektromanyetik ışımanın maddeyle (atomlar ve moleküller) etkileşmesini konu alan bilim dalına spektroskopi, bu etkileşmenin incelendiği aletlere spektroskop ve spektrumların kaydedildiği aletlere de spektrometre denir.

  15. 1.2.2 Elektromanyetik Işınların Dalga Modeliyle Açıklanması Durgun yüzeye sahip bir göle bir taş attığımızı varsayalım. Taşın suya çarpması ile birlikte göl yüzeyinde bir takım su kabarmaları ve bunların da arasında çöküntüler görülecektir. İşte su yüzeyindeki bu düzenli kabarma ve çalkantılara DALGA denir. Dalgalar bütün katı, sıvı ve gazlarda görülebilir, ör. hava, su, toprak, metal vs. Suya attığımız taş su kütlesinin dengesini bozan bir tedirginlik kaynağıdır. Uygun bir tedirginlik kaynağı varlığında yukarıda saydığımız tüm ortamlarda dalgalar oluşabilir. Elektromanyetik ışın uzayda dalga hareketi ile ilerler. Aşağıdaki terimler bu dalgaları tanımlamada kullanılır. Dalga boyu: Bir dalga hareketinde birbirini izleyen iki tepe veya çukur noktası arasındaki uzaklığa yada elektromanyetik dalgaların bir salınımda aldıkları yola DALGA BOYU denir. Dalga boyu birimi bizim kullandığımız mesafe birimleridir, örneğin santimetre, metre, kilometre.

  16. 1.2.2 Elektromanyetik Işınların Dalga Modeliyle Açıklanması • Genlik (A): Bir dalgada maksimum yüksekliğe veya minimumderinliğe denir. Dalganın şiddeti, genliğin karesi (A2) ile orantılıdır. (genliği büyük olan sert daha serttir) • Hız (c): Hız: Bir dalganın hızı dalga boyunun frekansına çarpımına eşittir. Vakumda (boşlukta) elektromanyetik dalgalar dalga boyuna bağlı olmaksızın aynı hızla hareket eder. "c" sembolü ile gösterilen ve2,99 x 108ms-1 değerinde olan bu hıza ışık hızı denir. • Dalga periyodu: İki dalga tepesinin veya çukurunun belirli bir noktadan art arda geçişi arasındaki süreye DALGA PERYODU denir. • Frekans: Elektromanyetik dalgaların saniyede yaptığı salınım sayısına yani kendilerini tekrarlama sıklığına FREKANS denir. Frekansın birimi Hertz (Hz) dir. 1 Hz saniyede bir salınım yani bir tekrar;1 kHz yada kilohertz saniyede 1000 Hz; 1 MHz yada megahertz saniyede 1 000 000 Hz;1 GHz yada gigahertz ise saniyede 1 milyar Hz yada 109 Hz’ dir.

  17. 1.2.2 Elektromanyetik Işınların Dalga Modeliyle Açıklanması • Belli bir ışıma için dalga boyu ile frekansın çarpımı elektromanyetik dalgalar için ışık hızına eşittir. Buradan da bir saniyede alınan yola ulaşılabilir.

  18. ETKİNLİK Isıtılan Bazı Maddelerin Işıma Yaptığının Gözlemlenmesi Etkinliğin Amacı Işıma ile atomun yapısı arasındaki ilişki Etkinliğin Uygulanışı • Ucu kıvrılmış platin teli cam çubuğa sarınız. • Cam çubuğun tel sarılmamış tarafından tutarak telin ucu kıvrılmış olan bölümüne bir miktar madde (tuz) alınız. • Platin teli benzen bekinin mavi alevinin üstüne tutunuz. • Not: Etkinliği uygularken tuzu almadan önce platin teli her seferinde bir defa HCI çözeltisine batırıp daha sonra aleve tutarak temizleyiniz. İmkân varsa her tuz için ayrı platin tel kullanınız.

  19. Alevin rengine dikkatle bakarak gözlemlediğiniz rengi aşağıdaki kutucuğa yazınız?

  20. Etkinliği Sonuçlandıralım • Maddeyi benzen beki alevine tutunca alevin renginin değişmesinin nedeni ne olabilir? Alevdeki renkler nasıl oluşmaktadır? • Aynı element için farklı bileşiklerin bunzen beki alevinde aynı renk oluşturmasından nasıl bir sonuç çıkarabilirsiniz? • Atomların yapısı ile oluşan alev rengi arasında bir bağ kurulabilir mi? • Değişik maddelere ait alev analizleri incelendiğinde her maddenin kendine özgü bir şekilde alev rengi verdiği gözlemlenmiştir. • Alev renklerinin farklı olması maddenin ısıtıldığında farklı frekanslarda ışın yayıldığının göstergesidir.

  21. 1.2.3 Işığın İkili Doğası Işığın yapısı ve özellikleriyle ilgili iki farklı model ortaya sürüldü. Bir çok bilim insanı ışığın dalga modeli ile dağıldığını, farklı bilim insanları ise ışığın tanecik modeli ile yayıldığını ortaya atmıştır. 19. yüzyılın başlangıcından önce ışığın, ışık kaynağından yayılan taneciklerin akışı olduğu kabul edilmiştir. Işığın tanecikler hâlinde yayıldığını ilk olarak ortaya atan Newton'dur. 1678'de Hollanda'n fizikçi ve astronom (Gök bilimci) ChristianHuygens(KristiınHuygıns), ışık kaynaklarının çok yüksek frekanslı titreşimler meydana getirdiğini ve bu titreşimlerin, saydam ortamlarda dalgalar halinde yayıldığını ileri sürdü.

  22. Işığın dalga teorisi hemen kabul edilmedi. Çünkü bazı bilim insanları ışık, dalga hareketi şeklinde dağılsaydı dalgalar köşeli engellerin çevresinde bükülecekler ve bunun sonucunda da köşelerin çevresini görebileceklerini düşünüyorlardı. Günümüzde ise ışığın cisimlerin kenarları çevresinde gerçekten büküldüğü bilinmektedir. Kırınım olarak bilinen bu olayı, ışık dalgaları kısa dalga boylu oldukları için gözlemlemek kolay değildir. Kırınıma ait deneysel kanıt olmasına rağmen çoğu bilim insanı dalga teorisini reddetti. Yüzyıla yakın bir süre kadar tanecik teorisine bağlı kaldılar.

  23. A K A K A K A K A Huygens'in ışığın dalga hareketi şeklinde olduğu prensibini ispatlayabilmek için İngiliz fizikçi Thomas Young(TomasYang) meşhur girişim deneyini yaptı. Bu deney düzeneğinde bir ışık demeti, ortasında K deliği bulunan levhaya çarptığında bu delik noktasal ışık kaynağı gibi davranarak ışık dalgaları yayar. Dalgalar A'dan B levhasına gelir. B levhası üzerinde K1 ve K2 delikleri yine etrafa ışık dalgaları yayar. Bu dalgaların birbiri içine girmesi (girişim), C ekranı üzerinde girişim çizgileri dediğimiz bir sıra aydınlık (kırmızı) ve karanlık çizginin belirdiği görülür.

  24. Bir dalga kaynağından gelen düz dalgaların önü kesilip sadece çok ufak bir aralıktan ilerlemelerine izin verildiğinde, dalga noktasal bir kaynaktan geliyormuş gibi davranır. Bu dalganın da önü bu kez çift aralıktan geçecek şekilde kesildiğinde, dalga iki eşzamanlı kaynaktan yayılıyormuşçasına ilerlemeye devam eder. Karşıya koyulmuş bir ekrana bakıldığında sırasıyla aydınlık ve karanlık desenler gözükür. Bunun sebebi, iki kaynaktan ilerleyen dalgaların ekran üzerinde kimi noktalarda iki tepe noktasının üst üste gelmesi (yapıcı girişim=aydınlık desen), kimi noktalarda ise tepe ve çukur noktalarının üst üste gelmesi (yıkıcı girişim=karanlık desen)dir. Bir kaynaktan çıkan şeyin dalga mı yoksa parçacık yapısında mı olduğunu anlamak için bu çift yarık deneyi tatbik edilebilir. Aydınlık-karanlık desenler gözüküyorsa kaynaktan çıkan şey dalga özelliği göstermektedir. İki kaynaktan atılan mermiler (yani parçacıklar) durumunu düşünelim. Böyle bir durumda ekranda sıralı aydınlık-karanlık desenler yerine sadece düz aydınlık bir desen görmemiz gerekirdi

  25. Tanecik modeline göre ışığın hızı, camlarda ve sıvılarda, havadakinden daha yüksek olmalıydı. 19. yüzyıldaki gelişmeler ışığın dalga teorisinin genel olarak kabul edilmesine sebep olmuştur.

  26. Elektromanyetik Işımanın Dalga ve Parçacık Özelliği Elektromanyetik Işımanın Dalga ve Parçacık Özelliği Elektromanyetik ışımanın hem dalga hem de parçacık yapısında olma özelliği vardır. Beyaz ışık, elektromanyetik ışımanın gözle görülen bölümüdür. Elektromanyetik ışımanın dalga kuramı, gözlenen pek çok özellikleri açıklar. CD üzerinde görülen gökkuşağı renkleri, elektromanyetik ışımanın dalga girişimine örnek teşkil ederken siyah cisimlerin ışıması ve fotoelektrik olay gibi olaylar ise ışımanın parçacıklardan oluşması ile açıklanabilir. Işıma enerjisinin parçacık özelliği için Max Planck (MaksPlank) tarafından kuantum kuramı önerilmiş, enerjinin ancak belli bir büyüklük hâlinde alınıp verilebileceği belirtilmiştir. • Soğurma: Bir ortamın ışık enerjisini belli nicelikte emmesi olayıdır.

  27. Belli bir büyüklük hâlinde alınıp verilebilen bu enerjiye kuantum, ışıma enerjisine ise kuantlanmış enerji denir. Albert Einstein (AlbertAynştayn), 1905'te ışımayı oluşturduğu ve ışık hızıyla hareket ettiği kabul edilen bu kuantumları fotonlar olarak isimlendirmiştir. O hâlde ışıma enerjisi hem ışıma dalgaları hem de foton akımlarıdır. Işıma enerjisi sürekli değil kesikli bir biçimde, kuantumlar hâlinde alınıp verilebilir. Her iki özellik de deney yoluyla yapılan gözlemlere dayanır. FotonPhoton, KuantElektromanyetik radyasyon demetinden sadece bir tanesine foton denir.Albert Einstein 1905 yılında 25 yaşındayken ilk bilimsel yazısı olan "Fotoelektrik etki" isimli makalesini "Annalen der Physik" dergisinde yayınlattı. Einstein makalesinde ışığın bir makineli tüfekten çıkan kurşunlar gibi kesikli ve darbeli parçacıklar halinde yol aldıklarını ileri sürdü ve bu parçacıklara foton adını verdi. Fotonların enerjisi ışığın frekansına bağlıydı ve frekans arttıkça fotonun enerjisi yükseliyordu. Bu olayın izahı Planck tarafından bir formülle anlatılmıştı. Einstein'ın teorisini doğruluyordu.E = h x V

  28. Siyah Cisim Işıması Üzerine gelen bütün ışınları soğuran cisimlere siyah cisim denir. Siyah cisim bir metalden veya kilden yapılmış, her yanı kapalı ve içi karbonla sıvanmış borunun üzerine bir delik açmakla hazırlanabilir. Bununla beraber bir siyah cisim bu şekilde absorbe ettiği ışımayı dışarıya vermek zorundadır. Siyah cisim ısıtılıp delikten çıkan ışımalar gözlendiğinde her çeşit dalga boyunda ışığın olduğu görülür. Tanım olarak kara cisim, üzerine düşen bütün ışınları soğuran bir cisimdir. Hiçbir ışını yansıtmadığı veya geçirmediği için de kara bir görüntü olur. Bu tanıma uyan gerçek bir cisim yoktur

  29. Siyah Cisim Işıması Siyah cismin yaydığı ışıma çeşitli dalga boylarının bir karşımı şeklinde kesiksizdir. Fakat her sıcaklıkta ışımanın şiddetinin belli bir dalga boyu için maksimum bir değere ulaşır. Düşük sıcaklıklarda maksimum ışımanın yapıldığı dalga boyu, uzun dalga boylarına karşı gelirken; cismin sıcaklığının arttırılması ile birlikte cisim tarafından yapılan maksimum ışımanın yapıldığı dalga boyu da daha kısa dalga boylarına doğru kayar. Siyah cisim görünür bölgede ışıma yaptığında, kırmızı ışıma yaparken, sıcaklığı arttıkça turuncu, sarı ve maviye doğru değişen ışıma yapar. Işımanın şiddetinin ışımanın dalga boyuna bağlı olması dalga kuramına göre açıklanamaz. Çünkü dalga kuramına göre ışımanın şiddeti genliğinin karesi ile orantılıdır. Şekilde; sıcaklığın artışı ile ışıma şiddetinin dalga boyuna karşı nasıl değiştiği gösterilmiştir.

  30. Planck Kuantum Kuramı Cisimler ısıtıldıkça değişik renkte ışık yayar. Demir parçasını ısıttığımızda ilk önce kırmızı, sonra sarı, en sonunda da beyaz renk oluşur. Sıcak cisimden yayımlanan ışık, prizmadan geçirilerek sürekli spektrum elde edilir. Işık şiddeti dalga boyu ile düzenli şekilde değişir. Işık kaynağına bağlı olarak belirli dalga boyunda ışık şiddeti maksimuma ulaşır. Klasik atom teorisine göre metal yüzeyine vuran ışığın şiddeti, yani ışık kaynağının birim yüzeyinden birim zamanda çıkan ışık miktarı arttıkça sökülen elektron sayısının ve onların kinetik enerjilerinin artması bekleniyordu. Yani frekans aynı da olsa, yoğun bir kırmızı ışığın da metal yüzeyinden elektron sökmesi ve kırmızı ışığın şiddeti arttıkça hem sökülen elektron sayısını hem de onların enerjilerinin artması gerekiyordu.

  31. Planck Kuantum Kuramı Oysa Max Planck (1858-1947) 1900 yılında önerdiği kuantum kuramında ışık şiddetinin sürekli artmadığını ileri sürdü. Ortaya attığı teze göre enerji de madde gibi sürekli değildir. Planck'ın ileri sürdüğü kuantum kuramı ile klasik fizikçiler arasındaki fark, klasik fizikçiler cismin sahip olabileceği enerji miktarı için herhangi bir sınırlama getirmezken, Max Planck'ın kuantum kuramı enerjiyi belirli değerlerde özel paketler biçiminde sınırlar.

  32. Planck Kuantum Kuramı Işımanın frekansı arttıkça kuantumun enerjisi ve kuantumlardan oluşmuş enerji akımı olarak tanımlayabileceğimiz ışımanın enerjisi de artar. Dolayısıyla siyah cismin ışımasında sıcaklık yükseldikçe enerji artar, dalga boyu kısalır. Siyah çişimin ışıması üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda kuantum fiziğinin doğmasına sebep olan görüşlerinden dolayı 1918 yılı Nobel Fizik Ödülü Planck'a verilmiştir. Yayılan Foton Emilen Foton

  33. Planck Kuantum Kuramı Cismin iki enerji seviyesi arasındaki fark enerji kuantumu olarak isimlendirilir. Başka bir ifadeye göre Planck, ışıma enerjisinin belli büyüklüklerde soğurulup yayımlanabileceğini yani kuantumlar hâlinde alınıp verilebileceğini ileri sürmüştür. Her kuantum enerjisi, ışımanın frekansı ile doğru orantılıdır. Planck bir kuantumun taşıdığı enerji için ; E= h.Vbağıntısını kullandı. Bu bağıntıdaki h, Planck sabiti olup değeri 6,626196x10-34 Js'dir. Yayılan Foton Emilen Foton

  34. E= h.V Planck Kuantum Kuramı - Özet Elektronun uygun frekansta bir foton emmesi durumunda, emdiği fotonun enerjisine bağlı olarak üstteki bir katmana sıçramaktadır. Buna karşılık bu elektronun yerini doldurmak için üst katmandan bir elektron boşalan bu katmana iner ve arada oluşan enerjiyi kuantlar halinde yayınlar.

  35. Fotoelektrik Olay Planck'ın enerjinin kuantlaştığı şeklindeki şok kuramı başlangıçta yeterli kabul görmedi. Einstein'ın fotoelektrik etkiyi açıklamak için bu kuramı kullanmasından sonra Planck'ın kuantum kuramı sağlam şekilde kabul gördü. Işık bir metal yüzeye çarpar ve yüzeyden elektron uzaklaşırsa fotoelektrik etki (olay) meydana gelir. Fırlatılan elektronların enerjisi, dalga kuramına göre ışımanın şiddeti (genliği) ile orantılı olmalıdır. Gerçekte ise ışımanın frekansı ile orantılı olduğu gözlenmiştir.

  36. Fotoelektrik Olay Diğer taraftan bir metalden elektron koparabilmek için ışımanın belirli bir frekansa eşit veya daha yüksek frekansta olması gerekmektedir. Işımanın şiddetinin arttırılması fırlatılan elektronların sayısını arttırır fakat enerjilerini değiştirmez. Deneysel fizikçi Millikan, Einstein'ın bu varsayımının yanlış olduğunu ispatlamak için çalışmıştır. Millikan, Einstein'ın varsayımına ışığın klasik elektromanyetik dalga teorisine aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıkmıştır. On yıl süren deneysel çalışmalar sonrasında başlangıçtaki beklentisinin tersine, Einstein'ın varsayımını doğrulayan sonuçlar elde etmiştir. Millikan, Einstein'ın varsayımına dayanarak Planck sabitini yüksek bir hassasiyetle ölçmeyi başarmıştır. Bu çalışmalar Millikan'a 1923 yılında "Nobel Fizik Ödülü'nü" kazandırmıştır.

  37. Fotoelektrik Olay - Özet • Herhangi bir metal katot için, fotoelektronların salıverilmesi katot üzerine düşürülen ışığın belli bir frekansı geçmesinden sonra meydana gelir. Bu frekansa eşik frekansı denir ve her metal için bu değer farklıdır. • Katodun birim zamanda serbest bıraktığı fotoelektronların sayısı, katot üzerine düşürülen ışığın şiddetiyle doğru orantılıdır. Katot üzerine düşürülen ışığın şiddeti değiştirildiğinde, fotoelektronların kinetik enerjisi değişmez. • Fotoelektronların kinetik enerjisi, düşen ışığın frekansı değiştiğinde değişir. • Katot üzerine düşürülen ışıkla, kopan fotoelektronlar arasında bir zaman farkı ölçülmez. • Fotoelektrik akım, katodun kimyasal bileşimiyle ilgilidir.

  38. Planck, ışığı enerji paketçikleri olarak tanımladı ve bu paketçiklerin her birinin enerjisini şu şekilde tanımladı: Planck Kuantum Kuramı - Özet E= h f Burada 'f ' ışığın frekansı ve 'h' ise Planck sabitidir. Planck sabitinin değerleri aşağıda belirtildiği gibidir. Bunların hepsi birbirinin aynısıdır, aralarındaki tek fark birimlerdir: h = 6,63 x 10-34 J.s (Joule x Saniye) = 4,14 x 10-15 eV.s (Elektron volt x Saniye) = 1,58 x 10-34 cal.s (Kalori x Saniye) Örneğin; eğer 1000 nm dalga boyundaki bir kızıl ötesi fotonunun ne kadar enerji taşıdığını bulmak istiyorsak; yapacağımız tek hamle: f=c /λ formülünden yararlanarak frekansı hesaplamak ve sonra da yukarıdaki formülü uygulamaktır:

  39. Fotoelektrik Olay Einstein, Planck'ın ortaya attığı kesikli ve belli büyüklükteki enerji kuantumlarının (fotonların) metal elektronları ile etkileşmesinin fotoelektrik olaya yol açtığını söylemiştir. Bir foton bir metal atomuna çarptığı zaman tüm enerjisini elektronlara verir. Fakat bir elektron koparması için minimum enerjiye sahip olması gerekir. E= h V Belli frekansta bir ışımanın şiddetinin artırılması fotonların sayısını artıracak ama enerjilerini değiştirmeyecektir. Işımanın enerjisi artarsa elektronun hızı da buna bağlı olarak artacaktır. Metal yüzeyine düşen ışıma elektronları fırlatır, Işımanın şiddeti arttırılırsa fazla sayıda elektron fırlar, Işımanın enerjisi artarsa fırlayan elektronların hızı artar.

  40. 1.2.4 Atom Spektrumları Bir elektromanyetik ışın demeti, prizmadan geçirilirse ışın demetinin kırıldığı görülür. Prizmadaki kırılma, ışının dalga boyuna bağlıdır. Kısa dalga boylu ışınlar daha çok kırılır. Beyaz ışık (güneş ışığı) önce dar bir demet yapıcı yarıktan ve daha sonra prizmadan geçirilirse görünür bölgede mordan kırmızıya kadar değişen bütün renklen içeren kesiksiz (sürekli) spektrum elde edilir.

  41. Gazların EmisyonSpektrumu 1.2.4 Atom Spektrumları Elementler, gaz veya buhar hâlinde gerekli yüksek sıcaklığa kadar ısıtılırsa bir ışıma yayımlar. Işımanın prizmadan geçirilmesi bir kesikli (çizgi) spektrum verir, çizgi spektrumunda elementler dolayısıyla atomlar görünür bölgenin değişik kesimlerinde parlak çizgiler oluşturur. Oluşan bu çizgi spektrumlarının nedeni maddelerin enerji (ısı, elektrik) aldıklarında kendine özgü dalga boylarında ışık yayımlamasıdır. Dolayısıyla her elementin kendine özgü belirgin (yayınma) çizgi spektrumu vardır.

  42. Gazların AbsorbsiyonSpektrumu Sürekli spektrum verebilecek beyaz ışık bir gazdan (örneğin, He'dan) geçirildikten sonra prizmada kırılırsa elde edilen spektrumda belirli frekanslarda siyah çizgiler görülür. Bu çizginin yeri ve sayısı, ışığın içinden geçtiği maddenin türüne bağlıdır. Bu durum maddelerin tanınmasına yarar. Spektrumun bu şekilde kullanılması insanların ayırt edilmesinde parmak izlerinin kullanılması durumuna benzemektedir.

  43. 1.2.4 Atom Spektrumları Yayılan Foton Her element atomunun kendine özgü bir yayınma spektrumu olduğu gibi bir de soğurma (absorpsiyon) spektrumu vardır. Çünkü elementler hangi dalga boyunda ışıma yayıyorsa o dalga boyundaki ışımaları soğurabilir. Örneğin, beyaz ışık, gaz boşalma tüpünde hidrojenin içinden geçirildikten sonra analiz edilirse kesiksiz spektrumun üzerinde siyah çizgilerin oluştuğu görülür. Emilen Foton

  44. Gazların AbsorbsiyonSpektrumu 1.2.4 Atom Spektrumları Bunların dalga boyları gazın yayınma spektrumundaki dalga boylarına karşılık gelir. Bu şekilde hidrojenin soğurma çizgi spektrumu elde edilir (Madde yani hidrojen beyaz ışık belirli dalga boylarını soğurduğundan). Spektrumdaki çizgilerin dalga boylan gazın yayılma spektrumundaki dalga boylarına karşılık gelir. Hidrojenin yayınladığı görünür bölge ışıması, beyaz ışıkta gözlenen tüm dalga boylarını değil sadece hidrojene özgü bir bölümünü içerir.

  45. Hidrojenin görünür bölge soğurma (absorbsiyon) çizgi spektrumu Hidrojenin görünür bölge çizgi spektrumu Bu şekilde hidrojenin soğurma çizgi spektrumu (Madde yani hidrojen beyaz ışık belirli dalga boylarını soğurduğundan). Spektrumdaki çizgilerin dalga boyları, gazın yayılma spektrumundaki dalga boylarına karşılık gelir. Hidrojenin yayınladığı görünür bölge ışıması, beyaz ışıkta gözlenen tüm dalga boylarını değil sadece hidrojene özgü bir bölümünü içerir. Güneş ışığının kesiksiz spektrumunda soğurma dalga boyları siyah çizgiler şeklinde görülür. Bunlara Fraunhofer(Fraunhofer) çizgileri denir. Bu çizgiler, Güneş yüzeyindeki gaz elementlerin ışığın bazı dalga boylarını soğurmaları nedeniyle oluşur.

  46. Okuma parçası Cam bir prizmadan geçen Güneş ışığının teknik olarak beyaz ışığın tayfı diye bilinen renkli bir gökkuşağı yelpazesi oluşturduğunu ilk kez Isaac Newton bulmuştu. Ancak bir yüzyıl kadar sonra Alman fizikçi Joseph vonFraunhofer daha iyi optik teknikler kullanarak, Newton’ un gökkuşağı demetinin çok sayıda ince karanlık çizgilerle kesildiğini fark etti. Fraunhofer, şimdi kendi adıyla bilinen, bu türden yaklaşık 600 çizginin bir listesini yayımladı. Güneş ışığı yüzeylerinden yansıdığı için parlak olan Ay’ın ve diğer gezegenlerin tayflarında da aynı çizgilerin göründüğünü fark etti. Öte yandan laboratuar beyaz ışık kaynakları tarafından yayılan ışığın tayfı, tayfölçer’ de hiçbir karanlık çizgi olmadan, sürekli bir gökkuşağı demeti olarak görünüyordu. Bu da Fraunhofer çizgilerinin Güneş kökenli olduğunu kanıtladı. Fraunhofer çizgilerinin anlamını 50 yıl sonra 1861’ de başka iki Alman bilim adamı, Gustav Robert Kirchhof ve Robert Wilhelm Bunsen açıkladı. Kirchhof, çoğu kez D ile gösterilen Fraunhofer çizgisinin, Güneş ışığı tayf ölçere girmeden önce, bir sodyum bileşeni (örneğin sofra tuzu) katılması ile sarartılan bir gaz yakıcısının alevinden geçirildiğinde çok daha karardığını gördü. Kirchhof, Fraunhofer çizgileri ile bozulmayan, bir laboratuar kaynağının beyaz ışığının aynı sarı alevden geçirildiğinde Güneş tayfındaki D çizgisi ile tam aynı noktada oldukça karanlık bir çizgi gözledi. Ama karanlık bir odada bir tayf ölçerden sodyum renkli bir aleve baktığında Kirchhof, karanlık fon üzerinde aynı noktada parlak bir sarı çizgi buldu.

  47. Okuma parçası GÜNEŞ IŞIĞINDAKİ SODYUM “D” ÇİZGİSİ Bu deneylerden elde edilecek sonuç açıktı. Görünüşe göre Güneşin sıcak yüzeyi (fotosfer) tarafından yayılan beyaz ışık, dışarı çıkarken, baştaki kesintisiz tayftan belirli dalga boylarını soğuran gerek sodyum gazları gerekse diğer kimyasal maddeleri içeren seyrekleştirilmiş gaz tabakasından (kromosfer) geçiyordu. Eğer Güneş ışığı daha sonra sodyum gazı alevinden geçerse karanlık D çizgisi daha da koyulaşıyor. Öte yandan sodyum alevi karanlık bir odada gözlendiğinde alevin tayfında aynı dalga boyunda parlak bir salma çizgisi görülüyor. Buradan da Güneş atmosferinde buhar halinde sodyum metalinin bulunduğu anlaşılmıştır.

  48. Bazı elementlerin yayınma (çizgi) spektrumu a) Hidrojen Spektrumu b) Cıva Spektrumu c) Neon Spektrumu Spektrumlardaki bu farklılıklar insandaki parmak izleri gibi her madde de kendine özgüdür. Bundan yararlanılarak maddelerin tanınması sağlanır ve atomun yapısı hakkında ipuçları elde edilir. Hidrojenin yayınma ve soğurma spektrumları oldukça basittir fakat atomların elektron sayısı arttıkça spektrumlar daha karmaşık hâle gelir. Bu nedenle spektrumun açıklanması güçleşir.

  49. Na, He, Hg,H emisyonları

  50. Hidrojenin görünür bölgedeki spektrumu dört çizgiden oluşur. En parlak çizgi (656,3 nm) kırmızı olup gaza uygulanan yüksek gerilim anında gaz bu hakim rengi alır. Bununla birlikte 486,1 nm de yeşilimsi mavi, 434,0 nm de menekşe ve 410,1 nm de mor renk görülür. 19.yüzyılda bilim insanlarının amaçlarından biri de gaz atomlarının neden belirli bir frekansta ışık yayımladığını açıklamaktı. Gözlemlenen frekans miktarını matematiksel bağıntı ile ilk ifade etme girişimi J.Balmer (1825-1898) ve J. Rydberg yapmıştır.

More Related