1 / 186

ESKİ ÇAĞDAN OSMANLIYA KADAR ANTAKYA

ESKİ ÇAĞDAN OSMANLIYA KADAR ANTAKYA. Seleucoslardan önceki çağ antakya.

idola
Download Presentation

ESKİ ÇAĞDAN OSMANLIYA KADAR ANTAKYA

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. ESKİ ÇAĞDAN OSMANLIYA KADAR ANTAKYA

  2. Seleucoslardan önceki çağ antakya • Yapılan arkeolojik kazılar kuzey Suriye'de İÖ 4.binde ve 3. bin başlangıcında birbirine bitişik kültür çevrelerinin oluştuğunu ve İÖ 3. bin dolaylarında bu bölgede küçük kentler (kent devletleri) halinde bir yerleşmenin başladığını göstermektedir. •      Amik Ovası'nın doğusunda Antakya-Halep yolu yakınında bulunan Tell-Tayinat ve  özellikle Tell-Açana'da (Alalah), 1934 yılından bu yana yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış olan avlulu, dikdörtgen planlı ve çok odalı evler ile tapınaklar, ön avlulu saraylar ve savunma yapıları, İÖ XVIII-XII. yüzyıllar arasında inşa edilmiş binalardır. Ayrıca Tell-Açana yerleşme höyüğündeki kazılarda ele geçirilen parçalar, buranın Kalkolitik Çağdan beri (İÖ 5000-4000) bir yerleşim bölgesi olduğunu göstermektedir.        Buluntulardın ortaya çıkardığı bir diğer sonuç da, İÖ 3. binde, Anadolu'dan Amik Ovası kanalıyla Filistin'e doğru bazı kavimlerin hareket ederek, Mısır'a kadar uzanan, güney-kuzey doğrultusunda bir ticaret aksını meydana getirmiş olduklarıdır.

  3.   Filistin ve Suriye sahillerini takriben güney Anadolu'ya gelen yollar ile bu yöne dik olan ve Mezopotamya'dan gelerek  Akdeniz'e ulaşan yollar, bu bölgeden geçmek zorunda idi. Grekler, Makedonlar'ın bölgeyi istilasına kadar aynı ticaret yollarını kullanmışlardır. Ticari trafiğin zaman içinde giderek gelişmesi, bölgenin askeri yönden kontrol altında bulundurulması zorunluluğunu her dönemde gündemde tutmuştur.

  4.   İÖ. XVII. yüzyılın sonlarına kadar Mısır hakimiyetinde  kalan bölge,  bu tarihten itibaren Hurriler ve Hititler tarafından istila edilmiştir. Hitit İmparatorluğu'nun İÖ 1200 yıllarında parçalanmasından sonra güneyde kurulan Sam'al Prensliği'nin iki yüzyıl kadar bağımsızlığını koruması ve İÖ 700 tarihinde Asur egemenliğini kabul etmesi ile bölge Asur yönetimine geçmiştir.

  5. Daha sonra Babil egemenliğine giren bölgede, büyük ünvanı ile  bilinen Pers Hükümdarı II. Kuras'ın İÖ 539'da Babil İmparatorluğu'na son vererek Mezopotamya ve Suriye'yi alması ile başlayan Pers hakimiyeti, bir satraplık halinde Makedon istilasına kadar devam etmiştir. Büyük İskender ile başlayan Makedon istilasından önce Grek tacirler tarafından Antakya'nın bulunduğu yerin bir durak noktası olarak kullanılmış olması ihtimal dahilindedir.  Antik Çağdaki  adı Orontes olan Asi Nehri'nin o çağlarda küçük gemiler için seyrüsefere uygun olması ve Antakya'nın nehir yolu ile Akdeniz'e bir günlük mesafede oluşu bu ihtimali kuvvetlendiren faktörlerdir

  6.   Antakya kurulmadan önce civarda kent olarak var olan Grek yerleşmeleri hakkında, Malalas ve Libanius'un naklettikleri menkıbeler içinde üç isim geçer. Birincisi Silpius'da (Bugünkü Habib Neccar Dağı) Iopolis, diğeri Antakya'nın yakınındaki Daphne (bugünkü Harbiye) civarında Herakleia ve Silpius'un tepesinde Kasiotis.

  7. Büyük İskender ve Antakyanın Kuruluşu • Antakya'nın Seleucuslar tarafından kurulduğu bilinmekle beraber Libanius, kentin kurucusunun Büyük İskenderun olduğundan bahseder. İÖ. 333 yılı Ekim ayında Arbela (Erbil) yöresinde Gavgamela Ovası'nda Pers hükümdarı Dara'yı (Büyük Dairus) mağlup eden Büyük İskender, fetihlerine devam etmek  üzere güneye, Fenike'ye doğru ilerlerken, Antakya'nın doğusunda suyu çok tatlı olan bir pınarın başında durur ve kaynaktan çıkan suyun annesinin sütü kadar tatlı olduğunu söyleyerek pınara annesinin ismini verir: Olympias.

  8. Orada bir çeşme yaptıran İskender, yörenin güzelliğine hayran olur vebu yerde bir kent kurmayı arzular. Fakat fetihlerine devam etmek zorunda olduğu gerçeği karşısında buna vakit bulamaz ve sadece bir mabed ile bir hisarın inşasına başlanır. Bu rivayeti, Büyük İskender'in (başka yerlerde benzer şekilde yaptığı gibi) stratejik önemi olan bir bölgede, Makedonlar'dan oluşan bir garnizon teşkil etmiş olduğu şeklide düşünmek, dana gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Büyük İskender

  9. Antakya'nın Seleucus I. Nicator (İÖ. 312-280) tarafından kuruluşuna ait Libanius ve Malalas'ın rivayet şeklinde naklettikleri olaylar birbirinden farklıdır. •   Büyük İskender'in İÖ 323'te ölümünden sonra imrapatorluğun yönetimini ve topraklarını paylaşan generallerinden Antigonos ve Seleucus I. Nicator arasındaki iktidar mücadelesinde, bu  iki kumandanın, İÖ. 301 yılı Ağustos ayında İpsus'da (Puhut yöresinde bir düzlük) yaptıkları savaş Antigonos'un mağlubiyeti ile sonuçlanınca, Suriye ve Mezopotamya, Seleucus  yönetimine geçti. Bu savaş  sırasında Seleucus'un yönetim merkezi Tigris (Dicle) kenarındaki Seleucia, Antigonos'un yönetim merkezi ise Antakya'nın 5 km. kadar kuzeyindeki Antigonia isimli kentlerdi.

  10. İpsus savaşından sonra Mezopotamya'dan Akdeniz'e kadar  uzanan çok geniş bir bölgenin kontrol altında tutulmasının getirdiği zorunluluk, Seleucia'nın yeri bakımından çok içerilerde olması nedeniyle artık krallığın yönetim merkezi olarak kalmasını imkansız hale getirmişti. Büyük İskender

  11. Bu durum Seleucus'un, krallığın merkezini daha batıya taşımasını, kendine oralarda uygun bir yerde yeni bir başkent kurmasını gerekli kıldı. Bu amaçla Akdeniz'in en güzel limanlarından biri olan Seleucia Pieria'nun bulunduğu yer, topoğrafyası, deniz ulaşımına açık  oluşu, zapt edilmesi zor bir akrepole sahip olması gibi özellikleri nedeniyle uygun bulundu ve İÖ 300 yılı Nisan ayında Seleucia Pieria (bugün Antakya'nın kazası olan Samandağ, daha eski ismi ile Süveydiye) başkent olarak kuruldu. Krallığın yönetimi Tigris kenarındaki Seleucia'dan, deniz kenarındaki Seleucia'ya taşındı.        Makedonlar'ın Grek mirasını, iç kısımlara kıyasla sahillerde daha iyi koruyup kontrol edebilmeleri ve buralardan yayılmaları, yönetim merkezinin sahilde yer almasının nedenleri arasındadır.

  12. Seleucos, mağlup ettiği Antigonos'un yönetim merkezi olan Antakya yakınındaki Antigonia'yı tahrip ederek halkını kendi adına kurduğu buyeni başkente naklettirdi. Ancak kısa bir süre sonra yeni başkentin Seleucus krallığı için sahip olması gereken bazı niteliklerden yoksun olduğu gerçeği  ortaya çıktı. Krallığın egemenliği altında bulunan Küçük Asya, Fırat Havzası, merkezi ve güney Suriye  ile  Amik Gölü civarının kontrol altında tutulmasında, Seleucia Pieria'nın bu hakimiyetin sağlanması için başkent olarak uygun yerde olmaması ve denizden gelecek saldırılara açık bulunması, daha içeride bir kent kurulmasını zorunlu hale getirdi. Bu kentin Antakya sahasında olmasına karar veren Seleucus'un, yeni bir kent kurmak veya bu civarda bulunan Antigonos'un başkenti Antigonia'yı ihya etmek seçeneklerinden, yeni bin kent kurma fikrini benimsemesinde, mağlup ettiği bir kumandanın tahrip ederek ahalisini de Seleucia Pieria'ya naklettiği başkentini yeniden canlandırmasının prestij açısından uygun olmayacağı düşüncesinin ağır  basmış olduğu kuvvetli bir ihtimaldir.

  13. Antigonia'ya kıyasla su kaynakları açısından son derece zengin olan Daphne'ye (Harbiye) 6 km. mesafede bulunan müstakbel Antakya kentinin bulunduğu alan, Orontes (Asi Nehri) kıyısında olup denizden 22 km. mesafede, bir günlük nehir yolculuğundan sonra Akdeniz'e ulaşılabilen bir bölgede idi. Ayrıca denizden gelecek saldırılara karşı emniyet açısından yeteri kadar içeride bulunuşu yanında Seleucia Pieria ile arasındaki mesafenin, bir askeri birlik için bir günde kattedilebilir oluşu yer seçimini etkileyen diğer avantajlar arasındaydı. Seleucos1. Nikator

  14. ANTAKYA'NIN KURULUŞU • Kentin kuruluş merasimleri İÖ 300 yılının Mayıs ayının 22'sinde, Seleucus hükümdarlığının 12. yılında, Seleucia  Pieria'nun kuruluşundan tam  bir ay sonra yapılmış ve kentin inşasında tahrip  edilmiş olan Antigonia kentinin taşları yapı malzemesi olarak yeniden kullanılmıştır. •    Antik kentlerin bir çoğunda olduğu gibi, kuruluşunda dini bir  temele dayanıldığı  görüşü dikkate alınırsa Antakya'nın kuruluşu  Malalas'a göre şöyle olmuştur: İÖ 300 yılı 23 Nisanında Casius Dağı'na çıkan Seleucus I. Nicator yeni kuracağı kentin yerini göstererek bir işaret vermesi dileği ile Zeus'a bir kurban keser. Bir kartal kurban etini kapar ve bir süre  uçtuktan sonra eti bırakır. Böylece Seleucia Pieria'nın kurulacağı yeri Zeus'un  gösterdiğine inanılır.

  15. Aynı inanç ile Antakya için de bir işaret arayan Seleucus, Antigonia'ya giderek, Antigonos'un yaptırdığı mabedde Zeus'a bir kurban daha keser ve ondan kendisine yol  göstermesini diler. Yeni bir kent mi kurmalıdır, yoksa Antigonia'yı yeniden imar ederek ismini değiştirmekle mi yetinmelidir? Kartal kurban etini kaparak uçar ve Antigonia'dan başka bir yere konar. Zeus'un yeni kurulmasını istediği kentin yerinin burası olduğuna inanılır ve İÖ  300 senesi 22 Mayısında Iopolis'in karşısında Silpius eteğinde kentin temelleri atılır ve  yeni kente Seleucus'un babası (ya da oğlu) Antiochus'un adı verilir: Antiocheia.

  16. Hemen Zeus için bir mabed inşasına başlanır ve kentin himayesi (Seleucia Pieria'da olduğu gibi) Zeus'a verilir. İkinci koruyucu tanrı Apollo'dur. Seleucus I Nicator'un Apollo'nun oğlu  olduğuna  inanılır ve bu tanrı için Harbiye'de bin mabed inşa edilir. Kentin Kurulusunda Uygulanan Şehir Nizamı  

  17. Krallığı, Suriye'den Hindistan'a kadar uzanan topraklar üzerine yayılmış  olan Seleucus I Nicador tarafından 16 tane Antiocheia, 5 tane Laodiceia, 9 tane Seleucia, 3 tane Apameia kurulmuştur. Seleucia,  kendi adı Antiocheia, babasının adı Apameia, karısının adı Laodiceia ve annesinin adı  verilerek kurulan kentlerdir. )

  18. Şehircilik ilkeleri ve Seleucos dönemindeki gelişmeler • Antakya'da ilk Seleucus yerleşmesi, bugunkü kentin kuzey kısmında, Asi Nehri boyunca, Seleucia Pieria'dan gelen yol ile kolay bağlantı kurabilecek bir alanda yer almakta idi. •   Kuruluşunda uygulanan şehircilik nizamı ile Antakya, Helenistik çağ kentlerinin tipik bir örneğidir. Miletos'da doğmuş mimar ve şehirci Hippodamos'un geliştirdiği şehircilik nizamı olduğu için şehircilik tarihinde Hippodamos tarzı plan olarak isimlendirilen ve Helesnistik Çağ'da kurulan bir çok kentte uygulanmış olan bu nizam, belirli bir disiplin içinde birbirine dik ve paralel cadde ve sokakların meydana getirdiği yapı adalarından oluşan ızgara plandır.

  19. Bu disiplin içinde kurulan kentlerde sokaklar kuzey-güney ve doğu-batı doğrultusunda gelişmekte idi. Ancak bu yönlendirme sabit bir kural olarak uygulanmamıştır. Topografyanın getirdiği zorlamalar karşısında sokaklar bazen başka yöne açılabilirdi. Her türlü arazide uygulanan ızgara plan bu nedenle düz arazilerde çok sade bir şema halinde oluşurken, arızalı arazilerde kurulan kentlerde ise hareketli bir çözüme kavuşurdu.

  20. Hippokrates, kentlerin sıhhi olabilmeleri için  batıya, Aristoteles ise doğuya, eğer buna imkan yoksa güneye dönük olmaları gerektiğini söyler. Bunun yanında ilkçağ yazanlarının bazılarına göre, rüzgarların sabit bir yönden estiğine ve rüzgar ilahlarının işlerini kolaylaştırmak amacıyla sokakların rüzgar yönlerine uygun şekilde düzenlenmesi gerektiğine inanılırdı.

  21. Antakya'nın kuruluş çalışmalarında Seleucus I. Nicator tarafından yapıların süpervizyonu ile görevlendirilen üç kişi, Attaeus, Perittas ve Anaxicratis aynı zamanda kuruluş ile ilgili kayıtlar da tuttular. Surların yapılması görevi mimar Xenarius'a verildi. Kent planının uygulanmasında kulelerin yerlerinin belirlenmesi için fillerden yararlanıldığı ve sokak istikametlerinin işaretlenmesinde buğday kullanıldığı, Libanius'un verdiği bilgiler arasındadır.       • Agora, bugünkü çarşılar bölgesinde kurulmuştu ve boyutu Douro-Europus'da olduğu gibi takriben 160 m x  147  m idi. Belli başlı sivil yapılar Agora etrafında toplanmıştı. 

  22. Helenestik Çağda kurulan diğer kentlerle yapılacak benzetmeye göre Zeus adına bir mabedden başka diğer tanrılar için mabedler, sivil yapılar (Özellikle hamamlar gibi) inşa edilmiş olması  gerekmektedir. Bunlar arasında Bouleuterion (şehir idare meclis binası) ve bir tiyatronun inşa edildiği hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Helenistik Çağda kralın oturduğu yerin  (saray), kendine özgü bir planı yoktu. Biraz büyük bir ev (konak denebilir) bu görevi yapardı. O nedenle kuruluş çağında Antakya'da bir saraydan bahsetmemek gerekir.

  23. En az Antakya kadar ünlü olan ve Antakya için bazen Daphne yakınındaki Antakya olarak tarif edilen banliyösü Daphne'den su getiren bir su kemeri ile Silpius eteklerinde sarnıçlar inşa edildiği, yapılan kanalizasyon tesisatı ile pis suların Orontes'e akıtıldığı bilinmektedir. Libanius, bahçeleri çiçek ve kuşlarla dolu evlerin, tepeciklerin eteklerinde eğimi takip ederek Orontes'e doğru yayıldıkları bir Antakya tarif eder.

  24. Seleucus I. Nicator tarafından kente dikilen çok sayıda anıt arasında en ünlü olanı, günümüze kadar gelmiş kopyaları bulunan Antakya Tyche'sidir. Kentin talihinin koruyucusu, bolluk ve refahın simgesi olan bu ilahe (Roma çağında Fortuna ismi ile anılır) Silpius'u temsil eden bir kaya üzerine oturmuş, sol eli ile bu dağa dayanmaktadır. Sağ elinde tuttuğu buğday başağı kentin zirai zenginliğini, başındaki taç şehir surlarını ve tepedeki kaleyi simgelemektedir. Sağ ayağını bastığı nehir tanrısı şeklindeki çocuk figürü  Orontes'i (Asi çocuk) temsil etmektedir. Helenistik Çağın ünlü ressamı Lysippus'un öğrencisi  olan Sycyon'lu Eutychides'in eseri olan bu dev bronz heykel, İÖ 300'den biraz sonraki yıllarda dikildi. Kralın koruyucusu olduğuna da inanılan Antakya ilahesinin bir çok mermer ve bronz kopyaları yapılmış, Antakya darphanesinde basılan paralarda sembol olarak kullanılmıştır.

  25. Antakya Tychesi 83.5 cm yüksekliğindedir ve Vatikan müzesindedir

  26. Antakya'nın ilk sakinleri yerli Suriyeliler, Makedonlar, Atinalılar, Giritliler, Kıbrıslılar,  Antigonia'nın eski sakinleri, Argiveler ve  Haraclidler (ki bunlar Silpius  ile  Daphe civarının eski sakinleri idiler) bir kısım yahudi ve emekli askerden oluşan heterojen bir topluluktu. Avrupa  kökenli olanlar ile yerli halk, ayrı ayrı mahallelere yerleştirilmişti. Malalas, Atinalı ve Makedonların toplamının 5.300 kişi olduğunu  söylerken, bu sayının sadece yetişkin erkekleri  ifade  edip etmediğine dair bir  açıklama vermemiştir. Bu rakamın,  aile reisi sayısını göstermesi halinde Antakya nüfusunun o çağda (esirler hariç olmak üzere) 17.000-25.000 civarında olduğu tahmin edilebilir.

  27. Seleucus I. Nicator'dan (İÖ 312-280) sonraki Seleucus kralları döneminde kent,  yeni yerleşmeler ve yapılar ile giderek daha büyük ve daha mamur bir görünüm kazanmaya başlamıştır. Antakya'nın kuruluş yıllarında Seleucus Krallığı'nın yönetim merkezi Seleucia Pieria idi. Seleucus I. Nicator'un ölümünden sonra hükümdar olan oğlu Antiochus I. Soter (İÖ 281-0-261) döneminde, yönetim merkezi Seleucia Pieria'dan Antakya'ya taşınmış ve bundan böyle Antakya, Seleucus İmparatorluğu'nun yeni ve son başkenti olmuştur.

  28.    Seleucus II Callinicus devrinde (İÖ 246-226) Asi üzerindeki adada bir yerleşme hareketi başlatılarak kente köprülerle bağlanırken, Antiochus III (Büyük Antiochus İÖ 223-187) zamanında bu yerleşme işlemini tamamlamış ve kentte bir kütüphane inşa edilmiştir. Seleucus IV Philopator (İÖ 187-175) döneminde, babası Antiochus III tarafından başlatılmış olan kentin büyütülmesi ve güzelleştirilmesi çalışmalarına devam edilmiştir. Seleucus II Callinicus

  29. Kentin ikinci kurucusu sayılan Antiochus IV Epiphanes (İÖ 1 75-164) Epiphania olarak anılan ve Romalı mimar Cossutius tarafından planlanan yeni bir yerleşme, bir bouleuterion, yeni bir  agora ve bazı mabedler inşa ettirmiştir. Böylece Antakya, Miletos,  Bergama ve Pire'de  olduğu gibi iki agoralı kent  modeline uymuştur. Aristo'nun tavsiyesine uygun olan bu şekilde, birinci agora ticari, ikinci agora ise politik faaliyetler için kullanılacaktır. Antiochus IV zamanından günümüze gelmiş yegane eser, bir kayaya oyulmuş Charonion'a (Yunan mitolojisinde Cehennem Kayıkçısı) ait dev büsttür. Hükümdarlığı sırasında kente yayılan veba salgınını durdurması için ilahlara yakanmak amacıyla yontulmaya başlanmış olan büst, salgının sönmesi sonucu tamamlanmadan yarım bırakılmıştır.  IV Epiphanes

  30. Seleucus kralları tarafından kurulmuş olan bu dört büyük yerleşmeden oluşması nedeniyle Antakya'nın bir zamanlar Tetrapolis adıyla anıldığı, Pococke'un seyahatnamesinden öğrenmekteyiz.     •     İÖ 148 yılındaki depremde harap olan kent büyük oranda restore edilmiştir. Seleucus Çağı sonunda kentin Roma hakimiyetine girmesinden biraz önce İÖ 83 yılında Suriye'yi ve bu arada  Antakya'yı 14 yıl süre ile işgal eden Ermeni kralı Tigranes I (İÖ 83-69) zamanında ilk olarak Antakya isminin kullanıldığı ve arka yüzünde Antakya Tychesi bulunan paralar basılmıştır.

  31. Güney ilimiz Hatay'ın en büyük düzlüğü olan Amik Ovası, gerek sahip olduğu zirai potansiyeli ve gerekse ticaret yolları üzerinde bir kavşak konumunda olması nedeniyle Anadolu ve kuzey Mezopotamya tarihinin her devrinde önemini korumuş, zengin su kaynakları ile verimli topraklara sahip olan ova, göçebe ve yerleşik kavimler için her zaman cazip bir bölge olmuştur. Antakya Tyche'li para

  32. Roma Dönemi Antakya'nın Altın Çağı •   İ.Ö. 64 yılında kentin Roma egemenliğine resmen girmesi ile Antakya tarihinin altın çağı başlamış oldu. Bu tarihten hemen önce İ.Ö. 67 yılında Asi üzerindeki adada inşa edilen bir saray ve bir circus, Roma medeniyetinin Antakya'daki ilk işaretleridir. •    İ.Ö. 47'de Antakya'ya gelerek kente bağımsızlığını veren Ceaser, Caisarion (Caesareum) adıyla anılan büyük bir mabet ile Silpius eteklerinde bir amfitiyatro, bir su kemeri ve bir umumi hamam inşa ettirdi.

  33. Augutos dönemindeki (İ.Ö. 31-İS 14) en önemli olay, bundan sonra her dört yılda bir tekrar edilecek olan olimpiyat oyunlarına başlanmasıdır. Bu imparator zamanında kent, birçok  yeni toplumsal binanın inşa edilmesi ile daha mamur hale getirilmiş ve bunun sonucu olarak nüfus artmıştır. Antakya'nın bu yüzyıldaki nüfusu 300.000 ile 600.000 arasındaki bir rakam idi.Bu dönemin en önemli imar faaliyeti kenti boydan boya geçen ve 2 Roma mili ( 1 Roma Mili=1.478 m.) uzunluğunda olduğu Malalas'tan öğrenilen, ünlü kolonadlı caddenin inşasıdır. Helenistik Çağ  kentlerinde bir yenilik ortala çıkan, ancak doğu orjinli bir fikir gibi görünen kolonadlı caddeler, Yunan ve  Roma dünyasında  pek rağbet görmüştür. Döşemesi mermer kaplı olan bu caddenin kolonadları Tiberius  Claudius  zamanında ( İS 12-37) tamamlanmıştır. Birini dik olarak kesen iki ana aksın kesişme noktasına üzerinde imparator Tiberius'un heykeli bulunan Tetrapyla dikildi. Cadde bronz heykellerle, kolonadlar da mozaiklerle süslendi. Caddenin yol kısmının genişliği 9.60 m., iki tarafında yer alan kolonadlar ise 10'ar m. genişliğinde idi. Bu caddenin inşasından sonra, caddenin  iki tarafında gelişen mahalleler sayesinde kent büyüdü ve nüfusu arttı.

  34. Jupiter ve Dionşsus adına inşa edilen mabetler yanında, Ceaser'ın yaptırdığı amfitiyatro büyütüldü Silpius'dan gelen sel sularını Orontes'e kaanlize ederek kenti su baskınlarından koruyacak tedbirler alındı. Malalas'tan öğrenildiğine göre, kentin içinden geçen nehrin ismi (asi Nehri), İmparator Tiberius tarafından doğudan anlamında Orentes olarak  değiştirilmiştir. Daha önceleri Typlon, Drakon veya Ophites adları  ile  anılan bu nehre Asurlular Arantu derlerdi. Gene Tiberius zamanında, üstünde bir dişi kurdu emen Romulus  ve Romus heykelleri ile süslenen Beroea (Halep) kapısı inşa  edildi. Etnik ve dini yapı bakımından karışık nüfusu, her yöne giden yolların kesişme noktasında önemli bir ticaret merkezi oluşu, doğu ve batı kültürlerinin birleşme noktasında bulunması, Antakya'nın Hıristiyanlığın yayılmasında bir propoganda merkezi haline gelmesine neden olan faktörlerdir. İsa'nın ölümünden sonra, Hıristiyanlığı yayma çalışmaları içinde önce Pavlos (Havari Aziz Pavlos) ve Barnabas, daha sonra Antakya Kilisesinin kurucusu ve ilk rahibi sayılan Petrus (Havari Aziz Petrus) Antakya'ya geldiler.

  35. AUGUSTUS Tiberius Claudius

  36. İncil'de Antakya'nın adı Hıristiyanlığın yayılma döneminde bir diğer önemli merkez olan Pisidia'daki Antakya (bugünkü Yalvaç) ile beraber muhtelif vesilelerle bir çok kez geçmektedir. Pavlos ve Barnabas'ın yaptıkları haber gezilerinde (1., 2. ve 3. haber gezileri) bir öğreti merkezi haline getirdikleri Antakya'da, İsa-Mesih'e inanmış kişilere verdikleri vaazlarda; "Rab İsa'nın sevindirici haberini" bildirdiklerini, İncil'in  mesih topluluğunun başlangıcı ve bir çok yere yayılmasını anlatan 'Habercilerin İşleri' bölümünde; "İkisi bir yıl süreyle kilisede bir  araya gelerek o büyük topluluğa  öğrettiler. Öğrencilere ilk kez Antakya'da Hıristiyan adı verildi" cümleleriyle ifade edilmiştir.

  37. İsa-Mesih öğretisini Anadolu'da ve Yunanistan'da yaymak amacıyla havarilerin yapmış oldukları haber gezilerinde Antakya, her zaman önemli bir merkez olmuştur. Birinci haber gezisinde Pavlos, Barnabas ile beraber Antakya'dan hareketle Anadolu'yu gezmiş ve orada sevindirici haberi yaymışlardır. Dönüşte, ".... Pavlos'la Barnabas ise bir süre Antakya'da kaldılar. Bir çoklarıyla birlikte Rab'bın sözünü öğrettiler ve sevindirici haberi müjdelediler". İkinci ve üçüncü haber gezilerinde de Antakya, Hıristiyan cemaatin bir toplama ve  öğreti merkezi olarak önemini korumuştur.

  38. Antakya'da Hıristiyan cemaatinin örgütlenmesi Tiberius'un hükümdarlığının son yılları ile Caligula'nın hükümdarlığının ilk yıllarına rastlar. İncil'in dört yazarlarından biri olan Matta'nın İsa'nın yaşamına, birinci yüzyıl ortalarında Antakya'da kaleme almış olduğu da bilinmektedir.Hıristiyan aleminde Roma, İskenderiye ve Antakya, en çok hürmet edilen dini merkezlerdir.

  39. VII. yüzyılda Hıristiyan cemaatın bağlı olduğu beş patriklik merkezinden biri Antakya idi. Diğerleri Roma, İskenderiye, Kudüs ve İstanbul'daydı.IV. yüzyıldan itibaren Yeni Roma adı ile anılan İstanbul'un Hıristiyan camiası içindeki şöhreti giderek yükseldi ve Roma'dan sonra ikinci büyük dini merkezi durumuna geldi.

  40. Hıristiyan alemi için, Kudüs ve Roma gibi kutsal bir yer olması nedeniyle Papalık tarafından 1963 yılında bir hac yeri olarak kabul edilen ve Petrus'un Antakya'ya geldiğinde vaaz  verdiği yer olarak Hıristiyanlığın ilk mabetlerinden biri sayılan, Antakya-Reyhanlı yolundaki bugünkü adıyla St. Piyer Kilisesi'nde (Aziz Petrus Grottosu) her yıl 29 Haziran günü İstanbul'dan ve çevre illerden gelen çok sayıda din adamı ve Hıristiyan cemaatin katıldığı ayin  yapılır.Büyük bir kaya oyuğundan ibaret doğal bir mabet olan kilisenin cephesini oluşturan duvar, Haçlılar döneminden kalma olup, son zamanlarda restore edilmiştir. İçinde Hıristiyanların bir baskın anında kaçarak saklanacakları geçitler bulunan St. Piyer Kilisesi'nin harap mozaik V. yüzyıla aittir

  41. Roma Çağındaki nüfusu yüz binleri bulan bir kent olarak imparatorların gözdesi haline gelmiş ve IV. yüzyılda yaşamış olan ünlü tarihçi Ammianus Marcelleinus'un "..dünyada hiçbir kent, ne topraklarının bereketi ne de ticaretteki zenginliği bakamından bu kenti geçemezdi" dediği Antakya, Antik Çağda Doğunun Kraliçesi (Orientis Apicem Pulcrum) lakabıyla anılmıştır.             Roma ve Bizans imparatorlarının Antakya'ya, doğunun bu ünlü ve önemli kentine göstermiş oldukları ilgi, kentin çok sayıda yeni yapılarla donatılmasına ve bu sayede güzelliğinin  ve  ihtişamının bir kat daha artmasına neden olmuştur.

  42. İmparator Vespasian (69-79) Daphne'de içinde kendi heykeli olan bir tiyatro, İmparator Domitian (81-96) ise Afrodit ve Asclepus mabetlerini inşa ettirmişlerdir. II. yüzyıla doğru Antakya, Roma ve İskenderiye'den sonra 200.000-300.000 kişilik nüfusu ile imparatorluğun üçüncü büyük metropolisi durumunda idi. İmparator Trajan İmparator Vespasian

  43. İmparator Trajan (98-117) Harbiye'den kente su getiren ve kalıntıları günümüze  kadar gelmiş olan su kemeri ile büyük bir hamamın inşasını başlatmıştır. Bu imparator zamanında 115 yılında vukubulan şiddetli bir deprem Antakya ve Daphne'de büyük ölçüde tahribata neden olmuş, çok sayıda  insan ölmüştür. Bu felaketten Hıristiyanlar sorumlu tutulmuş ve piskopos Ignatius tutuklanarak Roma'ya gönderilmiş ve  orada vahşi hayvanlara parçalatılmıştır. Depremden hasar gören kolonadlı cadde onarılırken, Daphne'de Zeus ve Artemis adına mabetler inşa edilmiştir

  44. Memekli Köprü denilen Trajan su kemeri‘ nin eski bir kartpostaldaki resmi Memekli Köprü denilen Trajan su kemeri' nin bugünkü hali • İmparator Hadrian (117-138) Trajan zamanında başlamış yapı faaliyetlerini sürdürürken, özellikle Daphne'deki su kaynakları ile ilgilenmiş, cephesi bir tiyatro binasını andıran Theatron isimli büyük bir sarnıç inşa  ettirmiştir. •     İmparator Antoninus Pius (138-161) döneminde, kentin hemen hemen tamamını tahrip eden büyük bir yangın çıkmıştır. İmparatorun şahsi bütçesinden yapılan masraflarla, kolonadlı cadde ve diğer sokakların granit ile kaplandığı kesin olmayan bir bilgidir.

  45.   İmparator Marcus Aurelius (161-180) 115 yılındaki depremde yıkılan Centenarium isimli  büyük hamamı yeniden inşa ettirirken, İmparator Commodus (180-192) kendi  adına bir hamam, bir mabet ile sporcuların çalışması  için üstü örtülü bir yapı (Xystos) İmparator Didius Julianus (193) ise ortalama 900 m2 boyutunda, dikdörtgen şeklinde kapalı bir güreş alanı (Plethrion)  inşa ettirmiştir. Bu yapıda seyirciler, taş sıralar üzerine oturarak müsabakaları seyrederlerdi.

  46.  İmparator Septimius Severus (193-211) imparatorluk mücadelesinde rakibi Niger'i destekleriği için Antakya'yı cezalandırmış, özellikle tiyatrolar ve diğer toplumsal yapıları yerle bir ederek kenti köy haline getirmiş, kentin unvanlarını geri almış, yönetimini Suriye'nin metropolisi haline getirdiği Laodiceia'ya bağlamıştır. Bir süre sonra, tekrar imparatorun sevgisini kazanan kentte, Severianum ve Livianum adlı hamamlar inşa edilmiş, üzerinde Antakya ilahesi bulunan paralar basılmıştır.            İmparator Caracalla (211-217) hükümdarlığı döneminde iki defa Antakya'ya gelmiş, olimpiyat oyunlarının  tekrar Antakya'da yapılmasını sağlamış ve kolonadlı cadde ile sokakların granit ile kaplanması işi de bu imparator döneminde gerçekleşmiştir.

  47. Bu dönemde imparatorluğun doğu illerini tehdit ile başlayan Pers tehlikesi, İmparator Valerian'ın (253-260) esir düştüğü 260 yılındaki savaştan sonra ciddi boyutlara ulaşmış ve nihayet 256 yılında kent ilk defa Şapur I  (Sapor I) tarafından işgal edilmiştir. 260 yılı Haziran ayı sonlarında kenti ikinci kere ele geçiren Persler, Antakya'yı yağma ederek yakıp yıktılar ve bir harabe haline getirdiler. Suriyeli esirleri İran'a götüren Şapur, orada kendi adına yaptırdığı Cünd-i Şapur kentine yerleştirdi. Suriyeliler'in İran'a götürülmelerinde, Romalı sanatkarlar ve  Suriyeli yapı ustalarından, İran'da istifade edilmesi amacı da yer almakta idi.

  48. Perslere karşı kazanılan bir kaç başarı üzerine bağımsızlığını ilan eden Palmura Kraliçesi Zenobia, 268 yılında Antakya'yı işgal etti. Ancak bir kaç yıl sonra İmparator Aurelianus ile girişilen ve Zenobia'nın esir düşmesi ile sonuçlanan mücadeleyi takiben Antakya eski günlerine döndürülmesi ve bu olaylarda uğramış olduğu tahribatın giderilmesi amacıyla İmparator Probus (276-282) döneminde özel ilgi altına alındı.Antakya'yı bir kaç kere ziyaret etmiş olan İmparator Diocletian (284-305) döneminde, ada üzerindeki  hipodroma bitişik (İstanbul ve Selanik'te olduğu gibi) muhteşem bir saray inşa edildi. 

  49. Konrad Celtes in vasiyeti gereği 1508 yılında dostu Konrad Peutinger e intikal etmiş olan Peutinger levhaları onbir levhadan oluşan bir haritadır çok ünlü üç şehir : Roma Antakya ve İstanbul birer figürle sembolize edilmiştir

More Related