1 / 13

Eylül 2013

SEKÜLER MÜSLÜMAN. Hazırlayan. Hüsnü Çeşmeci. Eylül 2013. Sekülerliği “özel hayat dahil, hayata dini sokmamak” olarak tanımlarsak, “inandım” dedikten sonra gereğini yapmayan (dinini ciddiye almayan) Müslüman için, “Seküler Müslüman(!)” tanımlamasını yapabiliriz…

booker
Download Presentation

Eylül 2013

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. SEKÜLER MÜSLÜMAN Hazırlayan Hüsnü Çeşmeci Eylül 2013

  2. Sekülerliği “özel hayat dahil, hayata dini sokmamak” olarak tanımlarsak, “inandım” dedikten sonra gereğini yapmayan (dinini ciddiye almayan) Müslüman için, “Seküler Müslüman(!)” tanımlamasını yapabiliriz… Tanımlama içinde; “kedi, köpeğine gösterdiği ilgiyi, yaptığı masrafı ‘ümmete’ göstermeyen/yapmayan Müslüman tiplemesinden, adı Ayşe, Fatma olup cami basanlara, ben de Müslümanım diyerek ikna odaları kurandan, dindar yöneticileri alaşağı etmek isteyen yabancılara kuklalık yapan vandallara kadar” çok değişik tipler vardır… NİÇİN BU KONU SEÇİLDİ? Tazesinden bir örnek: Bodrum’da meydana gelen bir olayın 24 Ağustos 2013 tarihinde basına yansımış halinin özeti: “İmam (…) ifadesinde: “Tam ezan okunurken oradaki bayanlardan sekiz, on tanesi hakaret etmeye başladı. Neden hakaret ediyorsunuz diye sorduğumda ezanın sesi çok yüksek, dediler. Bende tamam diyerek ezanın sesini kıstım. Daha sonra hakaretler ederek sürekli ağza alınmayacak şeyler söylediler, ben de polis çağırdım…”

  3. İNSAN (ÖZEL CANLI) İNSAN DENİLEN CANLI Ne olduğunu, niçin yaşadığını ve sonrasını düşünmeyen insanda “akıl” ne işe yarar ki? Geniş bilgi için: PARMAKTAKİ BARKOD konusuna bakınız ● İnsan, diğer canlılarla kıyaslandığında beden yapısıyla doğa şartlarına karşı daha dayanıksızdır. Onun örtünmeye, özel gıdalarla beslenmeye ve barınmaya ihtiyacı vardır. İnsan bu ihtiyaçlarını giderebilmek için hiçbir canlıda olmayan özelliklerini kullanır. Düşünür, plan-proje yapar, alet ve makine geliştirir, bunlarla doğayı kullanarak yeni ürünler elde eder… ● İnsan tatminsizdir, sadece doğal ihtiyaçlarını gidermez; kendine yeni ihtiyaçlar belirler ve onları temin edebilmek için yollar arar. Buldukça da şımarır; “Ben ben” demeye başlar. Kibir ve ihtiras onu “Niçin varım?” yerine “Nasıl çok kazanabilirim?” çizgisine sürükler; giderek yaşamını “kazanmak ve harcamak” üzerine oturtur. Bu hayat tarzı ile “başkalarına ve kendine zarar vermeye” başlasa da farkında değildir… ● Hayatı putlaştıranları nefisleri ve şeytan tümüyle yönetmeye başlar. Onların yönlendirmesi ile kişi “kendi hukuk ve ahlâk anlayışını” belirler. Böyle biri hak ve hakikatten sapar… Sapkınlık her an ve her konuda “çizgi dışına çıkmayı” kişi için meşrulaştırır. Bir başka deyişle; “insan olmanın sorumluluğunu” unutturur… Firavun, Hitler, Stalin, Esed ve benzerleri dünyaca bilinenleridir… Ve maalesef her toplumda böyleleri olmuş ve olacağa da benziyor. Bunun yanında; alt yapısı olmayan her bireyin de kendisi için “firavun olma” riski taşıdığı unutulmamalıdır… HALBUKİ; HER VARLIKTA OLDUĞU GİBİ İNSANIN DA BİR "YARATILMA SEBEBİ" VAR. O İSE...

  4. İNSAN YARATILMIŞTIR VAHYİN PENÇERESİNDEN İNSAN (ÖZET OLARAK) İMAN - MÜMİN Allah’a, Hz. Peygamber’e ve O’nun haber verdiği şeylere (Allah’ın varlığına ve birliğine, ahiret gününe, kitaplarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere) gönülden inanıp, kabul ve tasdik etmeye İMAN, kabul eden kimseye de MÜMİN denir. KULLUK Allah’a (cc) eş koşmadan O’na iman etmek, O’nun yap dediklerini yapmak ve yapma dediklerini yapmamaktır. “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.” Dini kaynaklardan ve gözlemlerimizden Yüce Allah’ın (cc) insanı yarattığını ve kâinatı insanın kullanımına açtığını biliyoruz. Yüce Allah, verdiklerinin karşılığında biz insanlardan “sadece kendisine gönüllü kulluk yapmamızı” istemektedir. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Kur'an 51/56) İnsan, Allah’a “iman”eder, O’nun istediklerini yerine getirir (ibadet eder) ve O’nun kurallarına uyarsa “eşrefi mahluk” (yaratılmışların en şereflisi) olur. Bu şerefin “mümin”e verilmesi Yüce Allah’ın bir takdiridir. İNSANA DÜŞEN BU ŞEREFİ HAK ETMEKTİR. Kur’an insana “vücudu dahil hiçbir şeyin gerçek sahibinin kendisinin olmadığını, bir amaç için yaratıldığını ve haddini bilmesini, dünya hayatının kendisi için takdir edilen bir zaman aralığından başka bir şey olmadığını, hayatının hesabını vermek üzere öleceğini ve ebedi hayatın ahirette olduğunu” öğretir. “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır..." (Kur'an 67/2) Yüce Allah, insana vahiy göndererek onu (göremediği düşmanı) şeytana karşı uyarmaktadır. İnsan bu uyarıyı anlayabilecek ve gereğini yapabilecek kapasitededir. Buna rağmen insan; uyarının gereklerini yerine getirmezse, şeytanın “sinsi önerilerine” kapılır ve yanlışlıklar yapmaya (günah işlemeye) başlar… “Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o size apaçık bir düşmandır." (Kur'an 43/62) Yüce Allah, yasaklarını “kulunun iyiliği” (hata yapmaması) için koymuş, cennet / cehenneme giden yolları vahiyle bildirmiş, tercihi insana bırakmıştır. Kim ki vahye sırtını döner ve şeytanın önerilerine kapılırsa (seçtiği hayat tarzı ile) kendine ve diğer insanlara zarar vermeye başlar… Bunun hesabı sorulacaktır… “Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür." (Kur'an 4/119)

  5. TERCİHLER SONUÇLARI DOĞURUR BOŞ KAFA, ŞEYTANIN ÇALIŞMA ODASIDIR Gaflet içinde olanlar, “insan ve cin şeytanların” kurduğu tuzaklara kolayca düşerek “zararlı fikirleri / davranışları” kabullenir ve peşine düşer. Peşine düşülenler zamanla kişinin “hayat tarzı” haline gelir. İdeolojilerin, hurafelerin ve safsataların yaygınlaşmasının temel sebebi budur… İNSAN KULLUK İÇİN YARATILMIŞTIR Yüce Allah (cc), Müslüman’ın tüm hayatının vahye uygun olmasını istemektedir. Bunun için de “yemek, içmek, uyumak, ticari hayat, cinsel hayat, insan ilişkileri, dünyevi çalışmaların her türlüsü; kısacası, günün yirmi dört saatinde her ne yapılacaksa veya yapılmayacaksa” hepsine ait kurallar koymuştur. İNSAN, NELERİ “YAPIP - YAPAMAYACAĞINI” NEREDEN ÖĞRENECEK? ● Yüce Allah, insanın hata yapmasını murat etmemektedir. Bunun için de doğru ve yanlışın neler olduğunu gösteren “Kur’an’ı” vahiyle insanın önüne koyarken, insan olan Hz. Muhammed’i (sav) peygamber (öğretici-uyarıcı-örnek insan) olarak görevlendirmiştir. Kur’an “yol haritası”, Peygamberin sünneti (söz ve davranışları) “haritanın pusulası” gibidir. Doğru haritası ve pusulası olan kaybolmaz… ● Allah’ın davetinin muhatabı tüm insanlardır. İnsanın bu davete tepkisi (kabul edip etmemesi), ibadet ciddiyeti (yapıp yapmaması) hususunda kişi serbest bırakılmıştır. Kişi tercihlerinin karşılığını iki dünyada da görecektir. Buna kimse mani olamaz… “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?” (Kur’an 75/36)

  6. “GRİ İMAN” OLMAZ MÜSLÜMAN İslâm dinine “bağlanan, teslimiyet gösteren” (vahyin yap dediklerini yapan, yapma dediklerini yapmayan) kimse. ÖZDE MÜSLÜMAN, SÖZDE MÜSLÜMAN İnsan, dünya işlerinde sadece beyaz veya siyah arasında tercih yapmaz; grinin tonları da vardır ve birini seçebilir. Ancak, “imanın grisi (tonları) olmaz”; ya vardır, ya da yoktur… ●Yüce Allah’ın (cc), insanı görünür diğer canlılara göre daha özel (donanımlı) yarattığını biliyoruz. İnsan, “düşünebilir ve seçebilir”. Yani; iyi - kötü, doğru - yanlış, faydalı - zararlı olanı ayırt edebilir ve istediğini seçebilir. İnsanın bu seçme özgürlüğü ona “iradesi” ile İslâm’ı “kabul etme veya ret etme” imkânı (yetkisi) tanır. ● İnsana akıl veren Yüce Allah, beraberinde insana “sorumluluk” da yüklemiştir. Bu sorumluluğun bir ayağı “iman etmek”; diğeri ise gereğini yerine getirerek “özde Müslüman” olmaktır… “İman ettim” denmesine rağmen dini hükümleri, kutsalları küçümsemek sadece “sözde Müslüman” olmaktır; bir diğer deyişle, kendini kandırmaktır… “İnsanlar ‘inandık’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.” (Kur’an 29/2) İNSAN KENDİ TERCİHLERİ İLE “MÜMİN” VEYA “KÂFİR” OLUR, BUNUN ORTASI YOKTUR. KÜFÜR - KÂFİR Hz. Peygamberi ve onun Allah'tan getirdiği kesinlikle sabit olan şeyleri (vahyin hükümlerini) yalanlamaya, mütevâtir hadislerin hükümlerinden birini ya da bir kaçını inkâr etmeye KÜFÜR, yapana da KÂFİR denir. MÜSLÜMAN, SÖZDE DEĞİL "ÖZDE İNANIR" VE İNANCINI "ÖZLÜ YAŞAR". NASIL YAŞIYORUZ? Yaratılma amacına uygun olarak sorumluluk taşıyan “özde Müslüman” gibi mi; yoksa, sorumluluk nedir bilmeyen “sözde Müslüman” gibi mi?

  7. ÇİZGİ GÜNAHKÂR - SEKÜLER İnsana verilen akıl, irade gibi özellikler onu “vahiy çizgisine” yönlendirirken; nefis, şehvet gibi özellikler de onu “şeytanın çizgisine” yönlendirir. İnsanın iç dünyasındaki bu zıtların çatışmasında hangisi ağırlık kazanırsa, insan o yönde hareket eder… MÜNKİR Dinin bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmamak. GÜNAHKÂR Yüce Allah’ın (cc) vahiyle koyduğu “sınırlara uyulmazsa” insan neye inandığının mantığını kaybeder, yaşadığı gibi inanmaya başlar. Bazen vahye yaklaşır, bazen de şeytana. Örnek mi? Öğlen Cuma namazına, akşam meyhaneye gider. VAHYİN ÇİZGİSİ KENARINDA OLMAK Görüyoruz ki; kendini Müslüman olarak tanımlayan çok sayıda insan, İslâm’ı sadece; oruç, namaz, hac, kurban gibi ibadetlere, mevlit okutma gibi örfi törenlere hapsetmiş. Yani; “dinin hayata ait emirlerinden” bir kısmını görmemezlikten gelmeye başlamış. Boşaltılan yer ise; çıplaklık, hırs, para, israf, faiz, cinsel sapmalar, alkol vb. tarafından doldurulmuş. Böyleleri “vahyi” inkâr etmediği (Münkir olmadığı) sürece “günahkâr” olarak sınır çizgisi kenarındadır, çizgiyi geçmemiştir… Alkol üzerinden örneklersek: “Alkol haramdır, içmekle hata ettim” diyen biri, dinden çıkmamış, günah işlemiştir. Hatasını dine uygun şekilde düzeltebilir… İslâma göre bir Müslüman, bağlayıcı bir din kuralını uygulamaz ise günahkâr olur, inkâr ederse (ben bunu kabul etmiyorum derse) Müslümanlıktan ayrılmış bulunur. Prof. Dr. Hayrettin Karaman SEKÜLER VAHYİN ÇİZGİSİ DIŞINA ÇIKMAK Müslüman, doğru dini bilgilerle beynini yükleyerek mantığına doğru yol haritası çizmelidir. Aksi halde “insan ve cin şeytanlar” onu etkiler, o da alışkanlık haline getirilmiş “günâhlarıyla” adım adım inkâra sürüklenir ve kendini tümüyle “seküler hayatın” içinde bulur. Seçilen bu hayat tarzı, ona “İslâmı” tehlikeli göstermenin yanında, düşman olmayı da öğretir. Alkol üzerinden örneklersek: “Hadi be! Haram da neymiş” veya “Bu devirde alkol de yasak olur muymuş” gibisinden konuşanlar, alkol içmese bile “iman dışına” çıkar; dahası, içmeyenleri yadırgayıp dışlar. Böyleleri; “küfür” içindedir ve “kâfir” olmuştur…

  8. İÇİMİZDEKİ SEKÜLER AJANLAR BALTANIN SAPINI ODUNDAN YAPARLAR Navigasyonu (yol göstericisi) şeytan olanlar için “ahlâki değerler” söz konusu değildir. Böyleleri; kendi “çıkarı için” her şeyi yapar… ÖNCE BALTANIN SAPI HAZIRLANIR Emperyalistler, çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkenin iç işlerine karışacağı zaman, içerden kendine hizmet edecekleri arar, bulur da. Kimleri mi? Kimisi batı kültürüne tapınan sekülerdir, kimisi kendisine maddi bağlarla bağlıdır, kimisi dindar yöneticisine kinlidir…Böyleleri potansiyel “fahri ajan” olarak propagandayla “provokasyonlarda” kullanılabilir… Düşmanın adı Ali, Veli olan “maaşlı ajanları”nı da unutmamak gerekir… Mısır’lı emekli general, “… Askeri darbeyi yapanlar Mısır'daki liberalleri ve laikleri çok iyi kullandılar. Darbeyi yapan general Sisi’nin İsrail ve ABD ile ilişkileri kesintisizdir" dedi… Basından - 25.08.2013 SONRA SAP YERİNE TAKILIR Emperyalistler, çıkarlarına zarar veren “milli yöneticileri” saf dışı etmek için; önce onları tehdit eder, tutmazsa sokak olayları ile yıpratmaya çalışır, o da tutmazsa “darbe” yaptırır. Darbe için “yerli seküler havuzunda” yeteri kadar “sazan balığı” bulunduğundan zorlanmaz. Onları nasıl kullanacağını zaten bilmektedir, geriye organize etmek ve vaatlerde bulunmak kalır... Düğmeye basıldığında da kuklalar harekete geçer… Sonrası mı? SAPTAN TUTULARAK BALTA KULLANILIR Emperyalistler için öldürülen Müslümanlar “sadece istatistiki sayılardır”, zorunlu göçler “yer değiştirmedir”… Yetimler, sakatlar, yıkılan şehirler, onların arabasındaki benzinden, cebindeki paradan daha önemli değildir… Yerli kuklalara gelince: Sömürünün aslan payını alan yabancılar kendilerine yardım eden kukla sekülerlere “kemik dağıtmayı” unutmaz; zaten onlar bunun için yaşarlar… Yığınların payına düşen ise, baskı ve zulüm…

  9. BİLMEDİĞİNİ BİLMEMEK EN BÜYÜK SORUN: “CAHİLLİK” Sözlükte “Öğrenim görmemiş, belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan” olarak ifade edilen cahillik, Kur'ân'da (bilgisizlikten ziyade) “Allah’ı ve yarattıklarını tanımamayı, yaratılmışlara karşı olumsuz davranışları” (şirk, küfür, nifak, zalimlik vb.) ifade eder. BİLMEDİĞİNİ BİLMEYEN CAHİLLER ● Bir insan düşünün ki “İman ettim” diyor; ancak, inandığı dinin temel esaslarını (birkaç ilmihal bilgisi hariç) bilmiyor, daha vahimi bilmediğini de bilmiyor; veya, önemsemiyor. Çünkü; okumuyor, dinlemiyor, sadece seyrediyor. Ne seyrediyor? “dedikodu söyleşileri, maç, diziler vs”. dünya ve ahiret hayatında lâzım olmayan gereksizleri. Maalesef “dine inandığını sanan bu cahiller” kendine, daha önemlisi topluma bir şekilde zarar veriyor… ● Bir insan düşünün ki “Ben aydınım” diyor; ancak, ideolojileri kendine ‘totem’ yapmış. Totemleri ona “gittiği yolun en doğru yol olduğunu” söylüyor. Böyleleri “Yaratıcı”nın ‘yol önerisi’ olduğunu bilmiyor veya önemsemiyor. Bu tiplerin (Kur’an 25/43:“Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni…”﴿ Kur’an’ın “kitap yüklü eşek” tanımlamasına uyduğu söylenebilir. Maalesef “aydın olduğunu sanan bu cahiller” kendine, daha önemlisi topluma bir şekilde zarar veriyor… ● Bir insan düşünün ki “Modern biriyim” diyor; ancak, niçin var olduğunun farkında bile değil. Sanki bir “Yaratıcısı ve istekleri yokmuş gibi” sorumsuzca yaşıyor. "Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.” (Kur’an 25/44﴿. Maalesef “kendi dışında da hayatın olduğunu bilmeyen bu cahiller” kendine, daha önemlisi topluma bir şekilde zarar veriyor… “Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır."

  10. “BİZ DE VARIZ” DİYEBİLMEK “HAYAT TARZI” İNSANIN DIŞA VURULMUŞ DUYGULARIDIR Hiç ölmeyecekmiş ve hesap vermeyecekmiş gibi davranan “cahiller”, sınırları kendileri belirlerken kendine ve insanlığa zarar verdiğinin çoğu zaman farkında bile olmazlar. CAHİLLİKLE MÜCADELE Bugünkü dağınık halimize bir günde gelmedik. Birileri “şeytanın değerlerini” hayat tarzı yapmayı, bizi bugünkü hale getirmeyi başardı. Onların “cahillik üzerine kurulu değerleri” bugünün ahlâkı oldu. Bunda kendini Müslüman olarak tanımlayanların da suçu var. Onlar dine sadece “şeklen” inandılar, dini “özde” yaşamadılar. Sorun edindikleri “sakızın veya denizin orucu bozup bozmadığı”. Bayram’da, Cuma’da veya cenazelerde Müslüman, kalan zamanda seküler oldular. Nesillere gerçek İslâmi hayata ait örnekler gösteremediler... Çözüm: Geçmişten ibret alıp önümüze bakmamız gerekiyor. Mevcut cahillikle nasıl mücadele edeceğiz? Yeni nesiller için yitirdiğimiz değerlerin tohumlarını topluma nasıl ekeceğiz? Bu soruların cevapları hayata geçirildiğinde umulur ki, “cahil kalanların” aydınlanmasına vesile olunur… Bunlar: Kur'an'ın ifadesiyle; yüreklerinin gözleri kör, kulakları sağır, ağızları dilsizdir. Hakikati göremezler, duyamazlar, söyleyemezler. CAHİLLE MÜCADELE Cahilliğin peşine takılıp “seküler” olanların, “çıkarıma olan her şey meşrudur” demeleri kaçınılmazdır. Böyleleri zeki olabilir; ancak, akılsızdır. Akıllı olsalardı yanlışta ısrar etmez, iman ederlerdi. Allah’ın nimetlerini kullanıp emirlerine uymamak, O’na isyandır. Bu isyanı daha çok “okumuş cahiller” yapmakta ve “cahil kalmada inat” etmekteler… Bunlar, pozitif ortak hedefleri olmadığından kendi aralarında itişir-kakışırlar. Söz konusu “din” olunca “Müslümanları ortak düşman” ilân ederler ve “vandallık, ötekileştirme, dış düşmanların ‘dindar yöneticileri’ yıkma planlarına (darbeye) ortak olma” dahil her konuda birleşirler… Bizi öteki ilân edip (içte ve dışta) düşmanlık besleyenlere cevabımız; “Küfrün tek millet” olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz, elbette gereğini de yapacağız… DÜNYANIN HER YERİNDE MÜMİNLER “KARDEŞTİR”, MÜMİN OLMAYANLAR “ÖTEKİDİR”…

  11. “DİYANET TEŞKİLATI” BU İŞİN NERESİNDE? EN AZ 100.000 KİŞİLİK YAPILANMA Yaklaşık 100.000 cami ve imam var. Müezzinleri, eşleri, en az birer yetişkin çocukları da dahil edersek 600.000 kişilik yapılanma… Bu kadar insan, mekân ve camilerin sinerjisi (manevi etkisi) komünistlerin kontrolünde olsa, Türkiye’yi çoktan komünist yaparlardı. Cumhuriyetin ilk yöneticileri dini kurumları kaldırıp “kontrol edebileceği (içi boş) diyanet” istedi, başardı da. Teşkilat “ölü yıkamak” için kuruldu, toplumu uzun süre “ölü halde” tuttu… Süreç içinde diyanet, “eleştiri ve iltifatlara” muhatap oldu. Bilhassa Aleviler “diyanet bizi asimile ediyor” dediler. Soralım “Diyanet ‘Sünnilerin’ asimile olmasını önleyebiliyor mu ki sizi asimile edebilsin?” Sünni ise; mevlidi okunduğu, cenazesi kaldırıldığı, camisine imam atandığı için diyanetten memnun olmalı ki, şikayetçi değil… İMAMLAR DİRİLİRSE BU ÜLKE DİRİLİR. Mustafa İslamoğlu Camiler sadece namaz kılmak için yapılır ve kullanılırsa “imam-cemaat ilişkisi, memur-vatandaş ilişkisine” dönüşür, öyle de oldu… Düşünün ki; bir imam memur mantığıyla davranıyor, cemaatin azlığını ve kalitesini dert edinmiyor, namaz bitince adeta camiden kaçıyor... Bu imamın tapu memurundan farkı nedir ki? Bir başka imam düşünün ki; çevresine rehber olmuş, camisini çevrenin kalbi haline getirmiş, cemaatin çoğalması için çalışıyor. O, hedefsiz kalabalıklardan bilinçli "cemaat" çıkarabilmek için kendini bilgice yeniliyor, metotca sorguluyor… Biri imam, diğeri imamcık… Yüz bin imamdan kitap yazmasını, seminerler vererek halkı aydınlatmasını beklemiyorum, bu “realiteye” aykırıdır. Ancak, çevresindeki insanlarla ilgilenmesini, sohbet halkaları oluşturmasını, “asgariden” dini, milli, sosyal, ekonomik konularda bilgi aktarmasını, bunu yapabilmek için kendisini geliştirmesini beklemek hakkımızdır… Özetle: “Bilmesini, bildiğiyle amel etmesini” bekliyoruz... Cahillik probleminin önemli oranda aşılabilmesi için “gerçek dinin öğretilmesinden” başka yol yoktur, varsa da ben bilmiyorum.

  12. AKILLI OLABİLMEK BİTİRİRKEN Hayat boşluk kabul etmez… Beyin vahyin doğrularıyla doldurulmazsa, boşluğu şeytanın yanlışları doldurur. Böyleleri adım adım sekülerliğe kayar. SINIR BELİRLEME YETKİSİ, SADECE YÜCE ALLAH’A AİTTİR. ÇÜNKÜ; O YARATMIŞTIR, KÂİNATIN SAHİBİ O’DUR. Kur’an, insanın Yüce Allah'a (cc) karşı olan görevlerini sıralar, uyulmasını ister. Allah’ın istekleri “insanın iyiliği” içindir. Çünkü, O yarattığı insanın lehine olanı en iyi bilen ve isteyendir. ● Özde Müslüman, kendine ve insanlığa zarar vermez, veremez. Çünkü; o, ahirette “kul haklarından” hesap vereceğini “özde” bilmektedir… ● Cahiller, vahyin çizgisinden değil de şeytanın peşinden gitmekle insanlığa zarar verirler. Bugün insanlık “çıkmaz sokak”ta ise, bunun sorumlusu “sekülerlerin hayat tarzı”dır. Delil mi? Dünyanın içinde bulunduğu kaos… İNSANLIK, ÖZDE MÜSLÜMANLARIN YÖNETİMİNE MUHTAÇTIR. “BÜTÜN İNSANLAR HATA EDER, HATA EDENLERİN EN HAYIRLISI İSE TÖVBE EDENLERDİR.” Hadis Dün geçmiştir, geri getirilemez, geriye gidip düzeltilemez. Düne ait ne tür hatalar varsa tövbe etmekten başka çare yoktur. Bugünün hatalarını telafi edecek yarın olmayabilir. Bu sebeple hata işlemeye devam etmek akılsızlıktır. Başka hiçbir Canlıda olmayan akıl kullanılarak (Kur’an dışı hayatın insanı ve insanlığı ne hale getirdiği göz önünde tutularak) tercihler bir kez daha gözden geçirilmelidir. “Onlar iman edip Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi." TÜM İNSANLIĞIN EN BÜYÜK ŞANSI “TÖVBE KAPISI”NIN AÇIK OLMASIDIR.

  13. Herşeyin görevini doğru yaptığı dünyada İnsanın da görevini doğru yapması beklentisiyle Sağlık ve mutluluklar dilerim. Faydalandıklarıma teşekkürlerimle... Hüsnü Çeşmeci

More Related