1 / 15

Hüsnü Çeşmeci

ÇOCUK MU, KÖPEK Mİ?. Hazırlayan. Hüsnü Çeşmeci.  Bir toplum gücünü nüfusunun çalışan/üreten kısmından alır. Böyle bir nüfus o toplumda yeterince yoksa veya var olan sayı (oran) azalıyorsa hangi güçten söz edilebilir? .

sauda
Download Presentation

Hüsnü Çeşmeci

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. ÇOCUK MU, KÖPEK Mİ? Hazırlayan Hüsnü Çeşmeci

  2. Bir toplum gücünü nüfusunun çalışan/üreten kısmından alır. Böyle bir nüfus o toplumda yeterince yoksa veya var olan sayı (oran) azalıyorsa hangi güçten söz edilebilir?  Madem ki nüfus önemli, Türkiye’deki nüfusun nasıl değiştiği bizleri yakından ilgilendirmeli…  Nüfus Bilimi olan “demografi”, bizlere ne anlatmaya çalışıyor? NİÇİN BU KONU SEÇİLDİ? BİRLİKTE GÖRELİM…

  3. DEMOGRAFİ NEDİR? Toplumların nüfus değişimlerini araştıran, istatistiklerden faydalanarak analiz ve sentezler yapan, geleceğe ait tahminler yürüten bilim dalına “Nüfus Bilimi” (Demografi) denir. Bir Toplumun Nüfus Hareketleri Denilince İlk Akla Gelenler Nüfusu insan oluşturur. İnsan ise canlıdır ve bir gün ölecektir. Ölenin yerini alacak olan var mıdır? Yani yeteri sayıda çocuk doğmakta mıdır? Bir diğer ifade ile “kadınlar doğurgan” mıdır? Yetmez; doğanlar yaşamakta mıdır? Bir toplumun nüfusunu, ekonomik yapısını, askeri gücünü etkileyecek olan kesim “orta yaş grubu”dur. O üretecek, o doğuracak, o savaşacak, geleceği o şekillendirecektir. Bir toplumda “doğum az” ve “ortalama yaş yüksek” (yani, insanlar uzun ömürlü ise) nüfus içindeki “ihtiyarların” oranı yüksek demektir. Bu toplum; ihtiyarlarını (çalışamayanlarını) besleyecek sayıda çalışanı nereden bulacaktır?

  4. DÜNYADAKİ NÜFUS HAREKETLERİ Dünya Nüfusu Ekim 2011’de 7 Milyara Ulaşmıştır.  Dünya nüfus artışı 1965 - 1970 aralığında en yüksek seviyeye ulaşarak % 2’yi aşmışken, 1980 - 1990 aralığında % 1.8’e düşmüştür. Kıtalar itibariyle en fazla nüfus artışı (% 2.3 ile) Afrika’da, en az nüfus artışı ise (% 0.1 ile) Avrupa’dadır. Halen dünya nüfus artışının % 85’ini “üçüncü dünya ülkeleri” denilen toplumlar sağlamaktadır. (Örnek: Artışın % 40’ını sadece Çin ve Hindistan sağlamıştır.)  Doğurganlığın çok yüksek olduğu ülkeler Afrika ve Güney Asya’dır. Doğurganlıkta kadın başına 6 doğum ile Afganistan başı çekmektedir. Ancak; çocuk ölümlerinin çok olması, yetişkinlerin ömrünün kısa olması ve iç savaşlar böyle toplumlardaki nüfus artış hızını sınırlı tutmaktadır. Bugün itibariyle dünya nüfusunun % 17’si gelişmiş ülkelerde yaşamaktadır. Bu ülkelerde doğurganlık azdır. Ortalamada kadın başına 2’den az çocuk düşmektedir. Ancak; çocuk ölüm oranının düşüklüğü ve ortalama yaşın 75’i geçmesi; bugün için nüfuslarını “yaşlandırmasına” rağmen, “negatife” düşürmemektedir. Ülkelerin Yaş Gruplarına Göre Sınıflandırılması

  5. DÜNYANIN GELECEKTEKİ NÜFUSUNA AİT TAHMİNLER  Dünya nüfusunun 2050’de 9 milyar olacağı tahmin edilmektedir. Bu artışın yüzde 95’inin “üçüncü dünya ülkeleri”ndeki doğumlarla gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Özetle: Az gelişmiş ülkelerin nüfusları artacaktır.  Gelişmiş ülkelere gelince: Japonya, Rusya, Almanya, İtalya gibi gelişmiş ülkelerin nüfusları 2050’ye kadar “en fazla azalacak ülkeler” olacaktır. Özetle: Genelde gelişmiş ülkelerin nüfusu azalacaktır. Bunun istisnası ABD’dir. Bunun sebebi; Amerikalıların (Avrupalının tersine) çocuğu ve göçmeni sevmeleridir… KÖPEK ÇOCUĞUN YERİNİ ALMAYA BAŞLARSA  Avrupa ülkeleri bizim için önemli. Çünkü; en çok göçü onlara verdik ve dış ticaretimizin % 50’sinden fazlasını onlarla yapıyoruz.  Doğumdaki azalma, ömrün uzaması Avrupa’yı yaşlandırıyor. Nitekim; 2025 yılında AB ülkelerinde yaşlılar gençlerden sayıca daha fazla olacaktır. Bunun anlamı çalışan insan sayısı azalacaktır. (Bugün her yaşlı başına 4 çalışan varken bu sayı 2050 yılında 2’nin altına düşecektir.)  Bu durum ekonomik ve sosyal düzeni fazlasıyla etkileyecektir. (Üretkenlikteki daralma ekonomiyi küçültürken, beraberinde hayat standartlarını da düşürecek demektir.) Özetle: Avrupalının evliliği ve çocuğu istememesi (nikah yerine gecelik cinselliği, çocuk yerine köpeği seçmesi) başının belası olmaya başlamıştır… AVRUPA ÜLKELERİNE GELİNCE Not: “Çocuk yerine köpek” konusuna tekrar döneceğiz.

  6. ANALİZ - SENTEZ Her şeyi maddeye ve şahsi çıkarına bağlayan “batı insanı” (Avrupalı), kendisi sevgi üretemediği gibi çevresinden de sevgi görmemektedir… Gerçek sevgiyi tanımayan bu insanlar, hayvanlarla (özellikle köpeklerle) o kadar iç içe olmuşlar ki, “köpek sevgisi” insanın yerini almıştır… Özet olarak; Günümüzde Avrupalı komşusuna, akrabasına, hatta çocuğuna göstermediği sevgiyi hayvana göstermektedir. Siz çalıştınız büyüklerinizi beslediniz. Ben olmazsam sizi kim besleyecek, köpek mi? Bir araştırma “İngiltere'de evlilerin % 60’ının köpek gibi ev hayvanlarını eşinden daha çok sevdiğini” ortaya çıkardı. Başka araştırmalardan da anlıyoruz ki, Avrupalı gençlerin evliliğe yanaşmamaları, evlilerin eşine sadakat duygusunun azlığı ve çocuk yapmak istememesi bu ülkelerde aile kurumunun zayıfladığını ve çökmekte olduğunu göstermektedir… Aile çökerse nüfus artmaz; hatta, ilerleyen zaman içinde azalır. Güçlü ülkeler parası-pulu-silahı çok olan ülkeler değil; genç ve eğitilmiş insanı bol olan ülkelerdir. Çünkü; genç nüfusu olmayan topluluklar bugün güçlü görünseler de çöküşleri kolay olur. Tersi; bugün genç nüfuslu bir topluluk az gelişmiş ülke görünse de varlığını sürdürebilir… Bir başka ifadeyle; bugün evlilik kurumunu yaşatanların, yarını olacaktır. Topluma eğitilerek kazandırılmış “her bir çocuk” yetişkin hale gelince; üreteceği katma değer ile kendi toplumuna doğrudan, tüm insanlığa da dolaylı olarak fayda sağlar… Bunun için de; “insan olmanın maddi / manevi sorumluluğu”nu (çocukluktan başlayarak) herkese öğretmek gerekir. Aksi durum; geleceğin “kaos dolu olması” demektir…

  7. HAYVAN BESLEMEK BAŞKA, ONU ÇOCUĞUN YERİNE KOYMAK BAŞKA…  Konumuz olan köpeği; “ev köpeği” (evin içinde yaşayan köpek) veya “bahçe köpeği” (bekçilik vs. için beslenen ve evin içine sokulmayan köpek) olarak ayırırsak; elbette görüşlerimiz farklı olacaktır.  Köpek, ailenin bir parçası olarak algılanmadan evin dışında (bahçe köpeği statüsünde) tutulduğu ve aşırı harcama yapılmağı sürece mahzur teşkil etmez.  Gördüğümüz köpeklerin çoğu “ev köpeği”. Onlar evin içinde her yerde; yatakta, koltukta, kucakta… Sahibi onu öpüyor, onu gezdiriyor, onu azarlıyor, onunla yatıyor, onun için avuç avuç para harcıyor. Soru şu: BU KÖPEKLERİN STATÜSÜ NEDİR? a) Hiçbir itiraz ve tavır koyma özelliği olmayan bu hayvan, sahibinin isteklerini tatmin eden “dört ayaklı köle” mi, yoksa bıkınca sokağa atılan “oyuncak” mı? b) Çocuk sahibi olmanın sorumluluğunu taşımak istemeyenlerin çocuk yerine besledikleri bir canlı mı? “Hem çocuğumu hem de ‘ev köpeğimi’ aynı anda sever / beslerim” diyenlere; “Kendinizi aldatmayın, birinden birini ihmal edersiniz” demek hakkımızdır. FITRATA UYGUN HİYERARŞİ - Olması Gereken Öncelikler - En önce nikahlı birliktelik kurulur (sonrasında sırasıyla) Çocuk sahibi olup onunla ilgilenmek 1 Diğer insanların (özellikle yetim çocukların) sorunlarıyla ilgilenmek 2 Doğadan faydalanırken onu korumak 3 HİYERARŞİYİ BOZMAK BİR TÜR HASTALIKTIR. Not: Çocuk olmuyorsa yerine asla hayvan konulmamalıdır. “Var olan kimsesiz çocuklar” yuva bekliyor… Onlara kucak açınız…

  8. SEVGİ BOŞLUK KABUL ETMEZ Batılı toplumlar çocuk yapmayınca “çocuk sevgisi”ni unuttu. Hayat boşluk kabul etmiyor. Boşalan yeri bir başkası hemen dolduruyor… Sonuç: Çocuğun yerini “köpek” alıyor. “Kıyamet yaklaştığında, bir kimsenin KÖPEK YAVRUSUNU yetiştirmesi, kendi çocuğunu yetiştirmekten daha cazip gelir.” HADİS Kaynak: Sızıntı Dergisi “Bu mümkün olabilir mi?” diyenler varsa, Avrupa’ya - Amerika’ya baksınlar… 16 yıllık dört ayaklı can dostum Kuki bizi terk etti Köpeğim Kuki’den size sık sık söz ederdim… Onsuz bir anım yoktu… O benim can yoldaşım ve minik yaramaz bebeğimdi… Ama her şey bitti, artık can dostum yok... Ben Kuki’min ölebileceğini hiç aklıma getirmemişim... Onun için herkes seferber oldu… Hepsi canla başla uğraştılar Kuki’m için… Onları yanımda hissetmek bu en acı ve üzüntülü günlerimde tek tesellimdi… Kuki’min kaybı üzerine düşündüm… Hayat boyu anne ve babanıza kırılıyor, nankörlük görebiliyorsunuz. Evladınıza, kardeşlerinize kırılıyor, nankörlük görebiliyorsunuz… Ama geriye dönüp baktığınızda bir dört ayaklı dostun, o sonsuz sevgisinden başka bir şey gelmiyor aklınıza… Sadece Batı’ya değil kendimize de bakabiliriz. İnternetten alınmış iki örneği özet olarak verelim. Ve sayılarının hiç de az olmadığını hatırda tutalım. Hayvanların Yaşam Haklarını Koruma Derneği'nden Duyurulur Üyelerimiz tarafından bulunan kedinin yaşamının kurtulması için gerekli olan 1150 TL bakım ve operasyon bedelini derneğimizin karşılamasına katkıda bulunmak isteyenler bağışlarını aşağıdaki hesap numaralarına yatırabilirler... Böyle yapılanmalar “Köprü altındaki kimsesiz çocuklar” için de para topluyor mu?

  9. TÜRKİYE’DEKİ NÜFUS HAREKETLERİ MEVCUT DURUM  2010 sonu itibariyle ülke nüfusumuz (yaklaşık) 74 milyondur. Bu sayıya genelde artan hızla ulaşılmıştır. 1985 yılından itibaren ise nüfus artış hızımızda düşüşler başlamıştır. (Örnek: Nüfus artışı 1990’da % 1.7 iken 2010’da % 1.3’e düşmüştür.)  Türkiye’de “doğurganlık” oran olarak gittikçe azalmaktadır. (Doğum, kadın başına 1990’da 3 çocuk iken 2010’da 2’ye düşmüştür. Bu sayı Türkiye'nin batısında 1’dir.)  Nüfusumuzun % 50.2’si erkek ve % 49.8’i kadındır. Bu da çocuk yapmanın alt yapısının bugün için dengede olduğunu göstermektedir.  Ülkemizde ortalama ömür Avrupa’ya göre kısa, doğurganlık ise daha fazladır. Bu durum Türkiye’yi nüfusça (şimdilik) avantajlı kılmaktadır.  Sonuçta: Ülkemiz, “ortalama yaş” sıralamasında dünyada 45. sıradadır ve “orta üstü yaş grubu” olarak kabul edilmektedir. TAHMİNİ GELECEK Ülkemiz, doğum oranının düşük, ölüm oranının yüksek olduğu bir döneme girmiştir. Bu nüfus artışının düşüşü demektir. 2050 yılından itibaren nüfusumuzun 95 milyonda sabitlenmesi bekleniyor.  Erkek ölümü kadınlardan fazladır. Bu gelecekte nüfusun “kadın ağırlıklı” olacağını gösterir.  Bugün için genç sayılan nüfusumuz, tedbir alınmazsa orta vadede “yaşlı nüfusa” dönüşecektir. “Bakabileceğin kadar çocuk”… Bu konuya tekrar döneceğiz. Yıllardır yapılan “aile planlaması” çalışmaları sonuçlarını vermeye başladı. “Bakabileceğin kadar çocuk” sloganının aslında “elma şekeri(!)” olduğu, elimizde kalan “sapından” anlaşılıyor… Ve günümüzde bir kesim kadın çeşitli bahanelerle çocuk doğurmamaktadır.

  10. MAZERET ARANIRSA YETERİNCE BULUNUR. Artist olacağım. Evlilik bana göre değil… Önce kariyer yapmalıyım. Çocuk buna engel olur… Evlenmekten korkuyorum… Bu yoğun çalışma hayatımda nasıl çocuk sahibi olabilirim? Bu devirde tek çocuk yeter… Daha önümde uzun yıllar var. Önce gençliğimin tadını çıkarmalıyım… Çocuk, sosyal yaşantımı engeller… “Çocuk, tencereye düşmüş fare gibidir, tüketicidir” bütçem çocuk yapmaya yetmez… HAYAT “DİKENSİZ GÜL” DEĞİLDİR. HİÇ BİR MAZERET “KENDİ ÇOCUĞUNU SEVMENİN” YERİNİ ALAMAZ… MAZERETLER, ÇOCUK SAHİBİ OLMAYA MANİ OLMAMALI.

  11. ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR? “BAKABİLECEĞİN KADAR ÇOCUK" NE DEMEK? (Daha önce verdiğimiz resmi burada yorumlayalım) Ülkenin batısında aile kendi çocuğunun “kölesi”dir. Çünkü; tek çocuk alternatifsizliğinin keyfini sürer… Ülkenin doğusunda çocuk ailenin “kurbanı”dır. Çünkü; çok anne ve çok kardeş içinde yalnızdır.  Ülkenin batısı ekonomik olarak en zengin bölge olmasına rağmen doğurganlık oranı en az bölgedir. Demek ki çocuk yapmamanın gerekçesi ekonomik değilmiş. Batılı aileler çok çocuk yapmaları halinde; eğitim, sağlık ve beslenme konusunda (doğuyla kıyaslandığında) sıkıntı duymayacaklardır. Sıkıntı; kendi iç dünyalarında…  Ülkenin doğusundaki aileler (aşiret yapılanması, çok eşlilik vs. sebeplerle) çok çocuk sahibi olmaktadır. Sorun; çok çocuk değil, feodal yapılanmada çocuğa kıymet verilmemesidir. Dengeli beslenemeyen, eğitim alamayan bu çocuklar ne olacaktır? Sıkıntı; çocukta değil, anne babada… TEHLİKE ÇANLARI ÇOKTANDIR ÇALIYOR. KULAĞIMIZI MI TIKAYACAĞIZ, YOKSA GEREĞİNİ Mİ YAPACAĞIZ?

  12. DİNİ BOYUT İNSAN BOYUTU DOĞA (Hayvan – Bitki) BOYUTU Müslüman hayata “dininin bak dediği yerden” bakmakla yükümlüdür. Çünkü; bu hayat geçicidir. Esas olan “AHİRET HAYATI”na hazırlanmaktır…  Bir Müslüman, Peygamberinin “Cennet annelerin ayağı altındadır.” sözünü önemser. Hangi söz anneliğin (yani doğurganlığın) önemini bu kadar güzel ifade edebilir?  Bir Müslüman, Peygamberinin “Ümmetimin çokluğuyla övünmek istiyorum” mealindeki sözlerini önemser ve “sünneti” yerine getirmekle (O’nun söz ve davranışlarına uymakla) sevap kazanacağını bilir.  Bir Müslüman, iyi evlatlar yetiştirdiğinde ölümü sonrasında da “amel defteri”nin açık tutulacağını ve sevap kazanmaya devam edeceğini bilir. ÜMMETİN SAYISAL ÇOKLUĞU DA BİR GÜÇTÜR. Müslüman, iradeli varlık olarak iradesiz varlıkların (hayvan ve bitkilerin) kendisine emanet olarak verildiğini bilir.  Kâinattaki canlı / cansız tüm varlıklar insan için yaratılmış ve onun emrine (kullanımına) verilmiştir. Hava solunur, su içilir, bazı bitki ve hayvanlar gıda olarak tüketilir… İnsanın bunları yapmaya hakkı vardır. Ancak; insan hava ve suyu kirletemez, bitkileri imha edemez, hayvanlara eziyet edemez…  Bir Müslüman, “çocuğun sıralamadaki yerinin” herhangi bir hayvandan önde olduğunu bilir ve öyle davranır. Bu diğer canlıları sebepsiz yere öldürmek veya onlara kötü muamele etmek anlamına gelmez.  Bir Müslüman, sokak köpeği de olsa ona eziyet edemez. İhtiyaçsa köpeği doğru yerde, doğru şekilde kullanır; onu yatağına almaz… DOĞA, DOĞRU KULLANILARAK KORUNABİLİR.

  13. SON SÖZLER  Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre “Amerika’daki ev köpeklerinin şampuanına harcanan para ile Afrika’daki tüm açlar doyurulabiliyor…”  Önce sömür “çaldıklarınla tıka basa ye, obez ol; artanını da köpeğine harca”… İnsanları sömürüp elde edilenle hayvan beslemek “sevgi” değil, “insanlığa hakaret”tir… Bir zamanlar arenalarda aslanlara “insan yediren kültür”, bugün insanın yiyeceğini “hayvana şampuan” parası yapıyor… Oturup insanlıklarını sorgulasınlar… Bir sohbette “PKK Türkiye’yi zayıflatmak için her şeyi yaparken aslında Kürt vatandaşa zarar vermekte; onların geleceğini çalmakta… Nasılsa yakında nüfusun % 51’i Kürt olacak. O zaman sandıktan onlar çıkacak ve Türkiye’nin tamamı üzerinde söz sahibi olacaklar” demiştim… Çocuk yapmayan veya tek çocukla yetinen ülkemizin batılısı (söze gelince “mangalda kül bırakmayanlar”) Başbakanın “en az üç çocuk” sözünü bir kez daha düşünsün… İki çocuk annenin babanın yerini alacak, üçüncüsü de “firelere” (kaytaranlara karşı) tedbir olacak… HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? “KENDİ AYAĞINA KURŞUN SIKAN” TEK CANLI TÜRÜ İNSANDIR. BİZ ÖYLELERİNDEN OLMAYALIM.

  14. GELİNEN NOKTAYI SORGULAYIN ÜLKENİN SORUNLARINI KENDİNE DERT EDİNENLER! YETMEZ ÇÖZÜM ÜRETİN YETMEZ UYGULAMAYA GEÇİRİN HİÇBİRŞEY YAPAMIYORSANIZ, YAPMAK İSTEYENLERİN ÖNÜNÜ TIKAMAYIN…

  15. Herşeyin görevini doğru yaptığı dünyada İnsanın da görevini doğru yapması beklentisiyle Sağlık ve mutluluklar dilerim. Faydalandıklarıma teşekkürlerimle... Hüsnü Çeşmeci

More Related