1 / 21

KARABÜK ÜNİVERSİTESİ SAFRANBOLU MESLEK YÜKSEKOKULU YUNAN MİTOLOJİSİ VE EFSANELERİ MERYEM YAMAN 2008015207054 SAFRANBOLU

KARABÜK ÜNİVERSİTESİ SAFRANBOLU MESLEK YÜKSEKOKULU YUNAN MİTOLOJİSİ VE EFSANELERİ MERYEM YAMAN 2008015207054 SAFRANBOLU,2009. İÇİNDEKİLER 1 .Giriş 2 .Mitoloji 3 .Mitler Nasıl Doğar? 4 .Evrenin Yaradılışı ve Tanrıların Doğuşu 5. Medusa Efsanesi

oma
Download Presentation

KARABÜK ÜNİVERSİTESİ SAFRANBOLU MESLEK YÜKSEKOKULU YUNAN MİTOLOJİSİ VE EFSANELERİ MERYEM YAMAN 2008015207054 SAFRANBOLU

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. KARABÜK ÜNİVERSİTESİ SAFRANBOLU MESLEK YÜKSEKOKULU YUNAN MİTOLOJİSİ VE EFSANELERİ MERYEM YAMAN 2008015207054 SAFRANBOLU,2009

  2. İÇİNDEKİLER 1.Giriş 2.Mitoloji 3.Mitler Nasıl Doğar? 4.Evrenin Yaradılışı ve Tanrıların Doğuşu 5.Medusa Efsanesi 6.”Daphne” Adındaki Güzel Kızın Defne Oluşu 7.Lydia’lı Güzel Arakne’nin Örümcek Oluşu 8.”Hyakinthos” Adındaki Güzel Delikanlının “sümbül” Oluşu 9.Sonuç 10.Kaynakça

  3. Giriş:Eski Yunanlıların inandıkları tanrı,tanrıça ve kahramanların hayat ve maceralarından bahseden mitolojiyi okurken,insanoğlunun,kendini yaratan tanrısını arama ve bulma hususunda yüzyıllar boyunca ne hayaller kurduğunu,ne gayretler sarfettiğini göreceğiz.

  4. MİTOLOJİ Mitoloji nedir? Bütün dünya milletlerinin kullandıkları “mitoloji” kelimesi,Yunanca,bir nevi masal,hikaye demek olan (Mythos) ile,söz anlamına gelen Logos kelimelerinden yapılmıştır. Mitoloji;çok eski zamanlarda gelmiş ve yaşamış olan ulusların inandıkları Tanrıların,kahramanların,perilerin,devlerin hayat ve maceralarından bahseden “Mit” “Mythe”ler ve hikayelerdir.Aynı zamanda Mitoloji;gerçek hayata uymayan bu efsanevi hikayelerin,masalların nasıl doğduğunu,nasıl geliştiğini,güzelleştiğini ifade ettikleri anlamı,inancı ve bu alanda yetişen bilginlerin düşüncelerini bildiren bir(ilim)dir. Bu mitler bilimi ile uğraşanlara “Mitoloğ” yahut “Mitolojist” derler. Şu halde biz,”Yunan Mitolojisi” dediğimiz zaman,eski Yunanlıların inandıkları tanrılara ve kahramanlara ait mitlerin ,masalların hepsini birden kastetmiş olacağız.Halbuki “Mitoloji bilimi” dediğimiz zaman bu çok eski olan masalların geçirdikleri safhaları ve bu masallar hakkında Mitolojistlerin ileri sürdükleri fikirleri ihtiva eden bir bilim, bir “Mit bilimi” anlamış olacağız. Her milletin kendine göre bir mitolojsi vardır.Türk,Mısır,Kalde,Yunan,Hint,Çin,İran Mitolojileri olduğu gibi,diğer milletlerin,hatta millet saymadığımız geri kalmış iptidai kavimlerin bile;hala inandıkları mitolojileri vardır. Bu sayılan ulusların mitolojileri içinde en çok incelenmiş,güzelleşmiş ve bilginlerin üzerinde en çok fikir yordukları,inceledikleri mitolojiler Hint ve Yunan mitolojileridir.Tanzimattan sonra yüzümüzü çevirdiğimiz Avrupa sanat ve edebiyatına en çok Yunan Mitolojisi tesir etmiştir. Yunan mitleri;medeniyetin beşiği olan Akdeniz kıyılarında ve Ege bölgesinde yaşayan insan topluluklarının sanatı,ahlaki,dini,aile teşkilatı ve siyasi hayatı üzerinde derin etkiler yapmıştır.

  5. MİTLER NASIL DOĞAR Bu mesele üzerinde ilk fikir yürüten zat Evhemeros adındaki Yunan filozofudur. Milattan dört yüz yıl önce gelen bu zat halk tarafından uydurulmuş olan bu hayali ”Mit”lerde tarihsel ve gerçek olayların izlerini buluyordu.Yani mitolojinin bahsettiği tanrılarda bile çok eski zamanlarda gelmiş,yaşamış kıralların ve tanınmış insanların faziletlerini veya kötülüklerini seziyordu. Miladın üçüncü yüzyılında gelen Plotinos ile Porphyrios,mitleri,felsefi kanaatları ,gelenekleri,dini inançlarıaksettiren birer sembol olarak kabul ettiler.Bu görüş zamanla unutuldu ve mitler felsefe ve ahlak bölümünden ayrılarak “Tarih bilimi” hududuna girdi. Ortaçağda bu mesele ihmal edildi ve ilk Hıristiyan azizlerinin fikirleri kabul edilerek başka türlü mütalaa yürütülmedi. 17.yüzyılda,18. yüzyıl başında gelen bilginlerin fikirlerine göre “”Mit”ler,dinsel geleneklerin şekillerini değiştirmiş birer inancından başka bir şey değildir.Bu sırada yetişen bazı mütefekkirler;azizlerin hikayeleri ile mitler arasında bir benzerlik gördüler.Rahip Banier sistematik bir şekilde Yunan mitlerini tarihe mal etmeye ve onun içinde eritmeye çalıştı. 18.yüzyılın sonunda Dupuis ve Emeric Davit ilk çağlardaki puta tapanların taptıkları mabudların ve kahramanların,Güneş kültünden alındıklarını iddia ettiler.Onlara göre mitler sembolik olarak hep bu güneş kültünün temellerini ihtiva ediyorlardı. 19.yüzyılda İngiltere’de Max Muller,Almanya’da A.Kuln,Fransa’da Michel Breal,genel dil biliminde çok ileri giderek mitlerin temelini dilden aldıkları kanaatında bulunmuşlardır.Bunlara göre tabiatın esrarı mitlerle anlatılmıştır.İnsanın dili,düşüncesi ve bizzat kendisi mitleri doğurdu. Diğer bir sisteme,Berard’ın sistemine göre de “mitler” birtakım dinsel törenlerden doğmuştur.İngiliz Mitolojistlerinden A.Lang mitlerin kaynağını insanın kendi imgeleminde(muhayyelesinde) kendi kendinin içine kapanmasında bulur.

  6. Fakat mitlerin insana eşit değil insandan üstün kuvvetleri, meziyetleri, erdemleri ve kötülükleri de vardı. Bunların ölmez olmaları lazımdı.Bunlar yani insan şeklindeki tanrılar,icad edildikten sonra bunlar hakkında çeşit çeşit masallar uyduruldu ve bu şekilde mitoloji meydana geldi. Yalnız;Yunanlılar bütün bu masalları,kendileri uydurmadılar, onları, münasebetlerde bulundukları milletlerden ,Mısırlılardan, Asurlulardan, Finikelilerden ve diğer milletlerden aldılar.Onları kendi inançlarına kattılar, masallarla süslediler,bu masallar bir defa doğunca olduğu gibi kalmadı, kulaktan kulağa giderek,nesilden nesile anlatılarak büyüdü, çoğaldı.Yunanlılar arasında yazı yazma öğrenildikten sonra şairlerin,trajedi yazarlarının,büyük filozofların gayretleriyle “Mit”ler bir yere bağlanıp kalmadı.Göç halinde bulunan ulusların peşi sıra gitti.Mitolojiden mitolojiye,dinden dine geçerek çoğaldı, yayıldı,kayıp olan inançların artıklarını taşıyarak,yeni inançların içine karıştılar ve ona kendilerini uydurdular. Aynı diyarda doğan bir “Mit” dahi, zamanla, dilde, deyimde, hayalde,güzellikte olgunluğunu buldu.Fakat doğduğu ve büyüdüğü memleketin çevrelik özelliklerini kendinde sakladı.Şüphesiz (Ganj) kıyılarında doğan bir “mit” ile “İskandinavyalı”nın “ “mit”i aynı şekilde doğmuş, aynı sosyolojik kanunun yolunu takip ederek güzelleşmiş, evrimleşmiştir. Fakat İskandinavyalının masalında soğuğa ve buza çok yer verilmişken, Hintlinin mitinde yakıcı kavurucu,güneş ve ısı vardır.

  7. EVRENİN YARADILIŞI VE TANRILARIN DOĞUŞU Eski Yunanlıların öğrenmek istedikler ilk şey ”Dünyanın yaradılışı”meselesidir.Onlar yerin,göğün,denizin,ışığın,suyun,havanın nasıl yaratıldığını bilmek istiyorlardı.Yeterli bilgileri olmadığından bütün bu şeyleri ve diğer tabiat hadiselerini canlı birer varlık gibi tahayyül ederek,incelemeye koyuldular.Yeri,göğü,suları,birer tanrı saydılar.Onlara birer insan şekli verdiler.Fakat dikkat edilince bu ilk tanrıların başlarından geçen olayların her birinin,bir çeşit tabiat hadisesinin sembolü olduğunu anlamak zor değildir.Hesiodos’a göre,gelen KHAOS karışık ve hiçbir şekil almamış olan uçsuz bucaksız boşluğu ve karanlığı ihtiva ediyordu.KHAOS’dan geniş göğüslü her şeyin dayanağı olan”Gaia”(yer) çıktı.Sonra sevginin temeli,bütün varlıkları,her şeyi birbirine doğru çeken,birleştiren,hayatı kuran,çoğalma sembolü olan Eros ”Aşk” doğdu.KHAOS’dan “Erebos” “gece” doğdu.Onlar da birleşerek yerin üst tabakasının ışığı olan “Aither” ve yeryüzünün ışığı olan Hemera’yı doğurdular. Işık meydana geldikten sonra yaratılış durmadan devam etti.Khaos bunları doğururken Gaia da ölmezlerin yeri olan ve yıldızlarla bezeli bulunan göğü “Uranus”u doğurdu.Ona,yani göğe kendi büyüklüğünü verdi ki tamamiyle kendisini kaplasın,içine alsın.Ondan sonra Gaia yüksek dağları,ahenkli dalgaları bulunan Pontos’u (deniz)meydana getirdi.

  8. MEDUSA EFSANESİ Didim’in en önemli sembollerinden biri olan Medusa;Yunan mitolojisinde yer altı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona’dan biridir.Bu üç kız kardeşten yalnızca yılan saçlı Medusa ölümlüdür ve kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir.Bu sebeple antik dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak için Medusa kabartmaları ve resimleri kullanılmıştır.Bütün Medusa rivayetlerinde ortak nokta Medusa’nın Perseus tarafından başının kesilerek ödürüldüğü ve Medusa’nın kanından kanatlı at Pegasos ve Khrysaor doğmuştur. Medusa,yaşamına çok güzel bir genç kız olarak başlamıştır.O kadar güzeldir ki tanrıçaların kıskançlığını üzerinde toplamış,tanrıları da peşinde koşturmuştur.Tanrıça Athena (Zeus’un en çok sevdiği kızı) onu çok kıskanmaktadır.Denizlerin tanrısı Poseidon ise Medusa’ya hayrandır.Başı öylesine dönmüştür ki bir gün Athena’nın tapınağında Medusa’ya zorla sahip olur.Bu durumu kendisi için aşağılayıcı bulan Athena,Medusa’yı gorgon yaparak cezalandırır.Çok çirkinleşmiş,saçları yılana dönmüştür,yüzüne bakanlar taş kesilmektedir. Medusa insan olduğu için ölümlüdür.Gorgon yapma cezasını az bulur Athena ve Perseus’la iş birliği yaparak Medusa’nın başını kestirir.Başı kesildiği anda Medusa’nın Poseidon’dan olma çocukları Pegasus ve Chrysar gövdesinden dışarı fırlarlar.Medusa’dan sıçrayan kan damlaları Libya çöllerine düşer ve birer yılana dönüşürler.Perseus,Medusa’nın kesik kafasını alır gider.Athena ise Medusa’nın derisini yüzüp Aegis’in markası yapar.İki damla kanını kral Erichthonius’a hediye eder .Bu iki damla kandan biri öldürücü zehirdir,diğeri ise panzehirdir,tüm hastalıklara deva olmaktadır.

  9. “DAPHNE” ADINDAKİ GÜZEL KIZIN DEFNE OLUŞU Bir gün Apollon Thessalia’da,kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında,güzel,genç bir kız gördü.Bu eşsiz güzelin adı Daphne idi.Artemis gibi o da lekesiz bir kız olarak kalmaya and içmiştiiO,ormanların derinliklerinde yalnız başına dolaşmaktan zevk alıyordu.Ay ışığında,yabani hayvanları kovalamak,avlamak,derilerinden faydalanmak onun için en büyük eğlence idi.Uzun saçları omuzları üstünde dalgalanan güzel Daphne;erkeklerden iğrenir ve bir adamın karısı olarak yaşamayı aklına bile getirmezdi.Sık sık babası ona; -Kızım,beni torun sahibi etmelisin;dediği zaman,Daphne kollarıyla ihtiyar babasının boynuna sarılıyor ve ona şöyle karşılık veriyordu: -Ey dünyaya gelmeme sebep olan sevgili babacığı,kadınlık görevlerini bilmeden ve birisinin karısı olmadan,bağımsız olarak yaşamama müsaade et… İşte bu hoş kızın güzel saçları,alev saçan gözleri,mütenasip endamı,Apollon’un kalbinde arzular uyandırdı.Bir gün yalnız başına ormanda dolaşan bu bakireye rastlayınca onunla konuşmak istedi,fakat çok güzel ve genç delikanlı olan Apollon’u,Daphne karşısında görür görmez sırtını ona çevirdi ve bir rüzgar gibi,göğün boşluğunda hızla kayarak ayın yuvarlak ve yaldızlı çehresini tülleyen bulutlar gibi koşmaya başladı.Fakat tanrı onun peşini bırakmadı.Hem koşuyor hem de ona şöyle bağırıyordu: -Daphne,yalvarırım sana dur,benden sana zarar gelmez.Ben senin düşmanın değilim,dur peri,dur;beni peşinden koşturan yalnız sevgimdir;lütfen hızını biraz yavaşlat,hiç olmazsa arkandan koşanın kim olduğunu öğren.Arkandan koşan ne yabani bir dağlı;ne de dik yamaçlarda keçilerini otlatan kaba bir çobandır.Ben ışık tanrısıyım.Benim babam bütün tanrıların büyüğü olan Zeus’dur.

  10. Bana insanların mazisini,halini,üzüntülerle dolu istikballerini okuyan ve her şeyi bilen,her şeye hayat veren tanrı “Apollon” derler.O,böyle söylüyordu.Fakat bu takipten korkan Daphne uçuyormuş gibi koşuyordu.Rüzgarın nefesi robunun ince kıvrımlarını havaya kaldırıyor,kokulu saçlarını ensesi üstünde dalgalandırıyordu.O koşarken daha hoş bir hal alıyor ,bakir güzelliği daha çok beliriyordu.Apollon bu periyi muhakkak yakalamak arzusunda idi.Aşkını kudreti ona kanat vermiş gibiydi.O,adeta uçuyordu.Şimdi,onu yakalamak üzere idi,Daphne’nin havada uçan saçlarını sıcak nefesi okşamaya başlamıştı.Kuvvetinin azaldığını,bu hızlı ve sürekli koşudan yorulduğunu hisseden güzel peri birden bire durdu ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırdı: -Ey toprak ana,beni ört,beni sakla,beni kurtar.Bu yürekten kopan yalvarış biter bitmez o ağırlaşan uzuvlarının odunlaştığını hissetti.Gri renkte bir kabuk,olgun göğsünü kapladı.Kokulu saçları yapraklara çevrildi.Kolları dallar halinde uzadı.Nazik ve küçük ayakları kök olup toprağın derinliklerine daldılar.Başı ise büyük bir ağacın tepesi oldu. Şaşırmış bir halde Apollon,peri kızını kucaklamak isterken bir defne ağacın gövdesine çarptı.Fakat ağaca sarılarak sert kabukların altında henüz ölmemiş olan Daphne’nin kalbinin heyecanlı heyecanlı çarptığını duydu. -Daphne,dedi.Bundan sonra sen Apollon’un kutsal ağacı olacaksın,senin solmayan ve dökülmeyen yaprakların benim saçlarımın çelengi olacak ve değerli kahramanlar,muharipler,ünlü şairler,büyük işler başaranlar,hep senin yapraklarınla mağrur alınlarını süsleyecekler. Apollon bunları söyleyince defne ağacı onun lütfuna teşekkür etmek için dallarını yavaşça salladı ve başını hürmetle eğdi. Madeni ve sert yaprakları bulunan defne ağacının,vaktiyle güzel bir peri kızı olduğunu düşünelim.Onun saçlarının güzel kokusunu defnenin yapraklarından koklayalım,fakat Daphne’nin doğan güneşin önünden kaçan güler yüzü,gen甪afak” olduğunu da unutmayalım.Her sabah parlak güneş onu yakalamak için koşar fakat pembe yanaklı,utangaç Şafak,yakalanmak istemez,kaçar.Güneş onu ışıklarıyla kucaklamak üzere iken o birdenbire güneşin önünde kaybolur.

  11. LYDİA’LI GÜZEL ARAKNE’NİN ÖRÜMCEK OLUŞU Athena,insanların yaptığı bütün sanatların ve işlerin bilhassa kadın parmaklarının yaptığı ince nakışların,işlemelerin,örmelerin koruyucusu idi.Hera’nın gelinlik rolünü,nazik elleriyle o hazırlamıştı.Bu gibi işlerde çok ileri giden yunan kadınları sanatlarını Athena’yı çalışırken görerek öğrendiklerini ve onun öğütlerini dinlediklerini söyleyerek övünürlerdi.Fakat iyi kalpli ve barışçı Athena’nın kızarak kalp kırdığı ve intikam aldığı da oluyordu. Derler ki Lydia’lı güzel bir kız olan Arakne gergef işlemekte,oya yapmakta o kadar çok ileri gitmişti ki arada sırada Nympha’lar bile,ormanlardan,su başlarından ayrılarak onun sanatını seyre gelirlerdi.Bir gün periler ona bu kadar güzel sanatı,bu kadar hoş gergef işlemeyi sana zeka tanrıçası mı öğretti,diye sordular.O kim benimle boy ölçüşebilir,ben bu işte herkesi hatta Athena’yı bile geride bırakırım,diye karşılık verdi. Athena bütün bunları işitmişti.İhtiyar bir kadın şekline girerek Arakne’nin yanına geldi.Bitkin ve yorgun vücudunu bir bastona dayamış olduğu halde bembeyaz saçlarını göstererek: -Kızım dedi,ihtiyarlık insana yalnız keder ve üzüntü getirmez,tecrübe de getirir.Öğütlerimi yabana atma,evet,sen sanatında çok ileri gitmiş,muvaffak olmuş bir kızsın,sen herkesi,fani kadınları,kızları geçebilirsin,fakat bir tanrıçanın kudreti,sanatı her şeyin üstündedir.Kendini o kadar büyük görme. -Ben gurura kapılmıyorum,kendimi büyük görmüyorum,ben hakikatı söylüyorum.İsterse Athena gelsin,ben onunla da müsabakaya girerim,dedi.

  12. -İşte o geldi,diyerek zeka ilahesi,ihtiyar kadın şeklinde çıktı.Kendi ilahi kılığına girdi.Bunun üzerine ikisi de yan yana oturarak gergef işlemeye başladılar.Birbirini yenmek arzusu,her ikisine de yorgunluğu unutturdu.Athena,gergefte Olympos dağını ve tanrıları işledi.Mağrur Lydia’lı güzel,tanrıların aşk maceralarından sahneler işliyordu.İki işleme bitince Athena, Arakne’nin el işinde hiçbir kusur bulamadı.Onun el işi çok güzel ve mükemmel işlenmişti.Buna büsbütün kızdı ve onu kıskandı.Kızın işlediği parçayı eline aldı,buruşturdu,yırttı attı.Bu hakaretten çok müteessir olan Arakne,kendini asmak istedi. Fakat Athena ona acıdı,talihini değiştirdi.Sen ölmeyeceksin,yaşayacaksın fakat benimle boy ölçüştüğün için hayatın her zaman ağ üstünde asılı olarak geçecektir,dedi ve onu örümcek yaptı.Evlerimizin köşelerinde gördüğümüz mahçup ve sessiz örümceğin güzel bir kız olduğunu düşünmek,ne kadar kalbe dokunur.Dikkat edilirse o,çirkinliğini bize göstermemek için bakımsız ve kuytu yerleri arar.Titiz kadınlar onun düşmanıdır.Belki onlar da örümcek hanımın,sabrını ve hamaratlığını,Athena gibi çekemiyorlar da onun için ona düşman kesilmişlerdir.Zavallı,zaten talihsizdir,güzel bir kız iken biçimsiz bir böcek olmuştur.Ona dokunmayınız,hiç olmazsa gergefini işleyerek avunsun,üzüntüsünü unutsun.

  13. HYAKİNTHOS ADINDAKİ GÜZEL DELİKANLININ “SÜMBÜL” OLUŞU Tanrı Amyklos’un Hyakinthos adında güzel bir oğlu vardı.Çok yakışıklı bir delikanlı olduğundan,Apollon onun güzelliğinin hayranı olmuş,ona candan bağlanmıştı.Samimiyetleri ve dostlukları çok ileri gittiğinden,boş zamanlarını Eurotas’ın çiçekli kıyılarında çimenler üstünde disk atmakla geçirirlerdi…Bir gün yine her zamanki gibi,kırlara gitmişler,akan derenin şırıltılarını dinleyerek çeşit çeşit çiçeklerin süslediği çayırlıkta,bu çetin ve eğlenceli sporla meşgul oluyorlardı.Fakat başı çelenkle süslü kelebek kanatlı,güzel ve sarışın Zephiros da Apollon gibi,güzel Hyakinthos’a gönül vermişti.Onun Apollon ile sıkı fıkı görüşmesini çekemiyor,adeta kıskançlıktan kuduruyordu.Zephiros gemicilerin en çok sevdikleri bir rüzgar olduğu halde görevini yapmıyor,hatta kederi arttığı,kızdığı zamanlar gemileri kayalara bile çarpıyordu.İşte Hyakinthos’a vurgun olan Zephiros fırsattan faydalanarak,Apollon’un fırlattığı diske yolunu şaşırttı,güzel delikanlının kafasına çarptırdı.Zavallı Hyakinthos hemen yere yuvarlandı,kafası patlamış,ağzından burnundan durmadan kan geliyordu.Bu felaket karşısında Apollon kalbinden vuruldu,deli divane oldu.Hemen yere çömeldi,ilahi bir güzelliği olan delikanlının başını sol kolu üstüne koydu,kanını sildi ve oğlu Asklepios’a en tesirli ilaçlarından koydurdu.Fakat yara ilaç kabul etmedi ve Hyakinthos can verdi.Kederden ne yapacağını bilmeyen,yaz mevsiminin kızgın tanrısı şöyle bağırdı: -Ey sevgili çocuk,ölüyorsun,senin taze ve güzel gençliğini ben kendi elimle yıktım,yok ettim.Madem ki ben seninle beraber mezara,yeraltına gelemiyorum,madem ki benim yerim göklerdir,istiyorum ki seni kendim gibi bir ölmez yapayım.İstiyorum ki seni neşeli ve kudretli olduğum zamanlarda görebileyim,ışıklarımla seni okşayayım,koklayayım.Onun için seni çiçek yapacağım.Sen yaşayacaksın.Ben dünyaya yaklaştığım ve ilkbahar,soğuk kış günlerini bozguna uğrattığı zaman sen topraktan baş kaldıracak,çiçekleneceksin. Apollon bu sözleri söyleyince,güzel delikanlının yere akan kanından “sümbül” dediğimiz çiçek fışkırdı,çıktı.

  14. Sonuç:İnsan yaradılışı itibariyle yaradanı aramak fıtratında halk edilmiştir.Henüz ilmin ışık tutamadığı ve tarihin kaydedemediği,mazinin o karanlık devirlerinde insan,tanrısını bazen güneşte,bazen yıldızda,bazen denizde,bazen ateşte aramış ve kendi aklınca bulmuş sanarak temsili heykelini yapmış,mabedini inşa etmiş ve ona tapmıştır.

  15. 10.Kaynakça Tek Yazarlı Kitap: • Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi,8.Baskı • Bedrettin Cömert,Mitoloji Ve İkonografi İnternet : • www.lamainrouge.files.wordpress.com • www.i35.tinypic.com • www.artmagick.com • www.turkcebilgi.com/yunan-mitolojisi/ansiklopedi • www.bibilgi.com/yunan-mitolojisi • www.uyurgezer.net/yunan-mitolojisi-efsaneler • www.grp.hwz.uni-muenchen.de/pictures • www.artmagick.com/images/contents

More Related