120 likes | 319 Views
MERKEZİNİZ NERESİ?. Hazırlayan. Hüsnü Çeşmeci. Ekim 2012. İnsanın, “dünyada yaşatılma sebebi” imtihandır. İmtihan, imtihanı yapanın (Yüce Allah’ın) emir ve yasakları çerçevesinde olacağından, “merkez için” neyin seçildiği kişi için önem kazanmaktadır.
E N D
MERKEZİNİZ NERESİ? Hazırlayan Hüsnü Çeşmeci Ekim 2012
İnsanın, “dünyada yaşatılma sebebi” imtihandır. İmtihan, imtihanı yapanın (Yüce Allah’ın) emir ve yasakları çerçevesinde olacağından, “merkez için” neyin seçildiği kişi için önem kazanmaktadır. İnsanın bağlı bulunduğu “doğru bir merkezi” yoksa, hayatını oradan oraya savrularak geçirir; böyle bir hayat, kişinin kendine ve çevresine zarar verir. NİÇİN BU KONU SEÇİLDİ? Not: Anlatımda yer yer grafik metot ve örnekleme kolaylığı açısından resimler kullanılmıştır. Kötüye örnek olarak verilen bazı resimlerden dolayı okuyucudan özür dilerim.
“Her varlık bir yaratıktır. Her yaratık da canlı” N. F. Kısakürek Canlı - cansız olarak tanımladığımız her bir varlık “atom”dan oluşmuştur. Atom ise, kendi içinde hareketli bir yapıya sahiptir; bir diğer ifade ile canlıdır. Geniş bilgi için: KÂİNAT ve İNSAN konusuna bakınız. Bilindiği üzere bir atom; “merkezde çekirdek ve çevresinde dönen elektrondan” oluşur. Şayet; merkez olmasa idi elektron yörünge oluşturamaz ve savrulur giderdi. Demek ki; elektronun görevini yapabilmesi (savrulmaması) bir merkezinin olup olmamasına bağlıdır. MAKRO CİSİMLERDEN DE ÖRNEKLER VERELİM. MERKEZDE DÜNYA OLMASA “AY” OLMAZDI Ay, dünyayı merkez kabul eden bir gök cismidir. Varlığı dünyaya bağlıdır. Dünya nereye, ay oraya. Dünya olmasa ay savrulurdu. MERKEZDE GÜNEŞ OLMASA “DÜNYA” OLMAZDI Dünya, güneş merkezli (odaklı) bir sistemin parçasıdır. Gezegen olarak kendisi ve üzerindeki canlılar güneşe bağımlıdır. Güneş mevcut özelliklerini kaybederse sistem çöker, tüm canlılar ölür. MERKEZİ OLMASA “GALAKSİ” OLMAZDI Kâinatta milyarlarca galaksi ve her bir galakside de milyarlarca yıldız olduğunu biliyoruz. Her galaksi kendi yıldızlarını kendi merkezine bağlı olarak sistem içinde tutar. Tersi, savrulmadır… HERŞEY KENDİ MERKEZİNİ TAVAF EDİYOR.
MERKEZİ OLMAYAN İŞLEVSİZDİR MERKEZ ve ÖNEMİ Merkezin tanımı; sağlıkta, geometride, şehircilikte, yönetim hiyerarşisinde, kısaca adı geçen her yerde ayrı ayrıdır. Bu seminerde merkez (mecazi olarak) “Bağlı bulunulan, etkisinde kalınan, isteklerine uyulan, yöneten” anlamında kullanılacaktır. İnsandaki sinir sisteminin bir merkezi vardır ve orası beyindir. Beyin olmasa insan bedenini yönetemezdi. Bir diğer örnekte kan dolaşım sistemidir. Bu sistemin merkezi de kalptir; o olmasa temiz kan vücudu dolaşamaz, kirli kan toplanıp akciğere gönderilemezdi. Kısacası insan yaşayamazdı. Bir örnekte geometriden verelim ●Geometride çember ve yay çizmede, açıların bölünmesinde ve çokgenlerin çiziminde kullanılan “pergeli” hepimiz biliriz. ● Pergelin görevini doğru yapabilmesi için merkez olarak seçilen noktanın bir tane olması ve kollardan birinin bu noktaya sabitlenmesi (batırılması) gerekir. Bu sabitleme yapılmazsa pergelin gezen ucu arzu edilen işaretlemeyi yapamaz, çember çizilemez. Çizimde ısrar edilirse ortaya biçimsiz şekiller çıkar. İRADESİZ VARLIKLAR MERKEZLERİNİ KENDİLERİ SEÇEMEZ, SEÇİLENE TABİ OLURLAR.
İNSANA SEÇEBİLME KABİLİYETİ VERİLMİŞTİR İNSAN ve MERKEZ İnsan, “kendisine verilen” kabiliyetler ile “karar verme” yeteneğine sahip tek canlı türüdür… İnsan, “hayat tarzına” kendisi karar verebilir ve kararını “kendine merkez” yapar. ●İnsan vardır dindardır. Hayatının merkezinde “vahye uymak” isteği vardır. ●İnsan vardır sekülerdir. Hayatının merkezinde “yaşarken sınırsızlık” isteği vardır. ●İnsan vardır kapitalisttir. Hayatının merkezinde “kuralsız para kazanma” isteği vardır. ●İnsan vardır teröristtir. Hayatının merkezinde “kan dökmek” isteği vardır. ●İnsan vardır alkoliktir. Hayatının merkezinde “devamlı içmek” isteği vardır. ●İnsan vardır sahtekârdır. Hayatının merkezinde “yalan söyleme” isteği vardır. Kendi hayatımıza ve çevremizde olup bitenlere bakarsak insanların kendine yüzlerce merkez seçtiğini görebiliriz. Bu merkezlerden bazıları (din gibi) “sürekli merkez” olarak hayat boyu devam ederken; bazıları da (ideoloji, alışkanlıklar gibi) bir şekilde vazgeçilebilen “geçici merkezler” dir. DOĞRU MERKEZ NERESİ?.. KİME, NEYE GÖRE?
“YAŞAM TARZI” İÇİN İKİ AYRI MERKEZ Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: - Hocam dünyanın merkezi neresi? O’da cevap vermiş: - Ayağımın altı, inanmıyorsan ölç. ??? "Doğru Merkez" Neresi? "Nereye Göre Ve Neyle" Test Edeceğiz? VAHİY MERKEZLİ HAYAT (Vahye Uygun Yaşamak İsteyenler) Yüce Allah (cc), “insan için neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, neleri yapmamız veya yapmamamız gerektiğini” vahiy yoluyla bildirerek hayatımızı “vahiy merkezli” sürdürmemizi istemiştir… Kur’an, insanın hayat tarzı seçiminde bir tür “yol haritası”dır ve rehberi de Hz. Peygamberdir. Bu haritaya uyanlar şaşırmaz… Kur’an’ı yok sayan bir hayat tarzı (Allah’ın çizdiği sınırlara uymamak) insanı azgınlaştırır. Azgınlık, sahibine ve başkalarına zarar verir. ŞEYTAN MERKEZLİ HAYAT (Hayatına Dini Sokmak İstemeyenler) Ahiret hayatını kabul etmeyen veya unutan kimselerde zaman içinde “kibir” oluşur. Aklı putlaştıran bu tipler, zamanla “kendi hukukunu ve ahlâk anlayışını” oluşturur. Bu aşamadan itibaren onları tümüyle nefisleri ve şeytan yönetmeye başlar. Şeytanın yönettiği akıl, kişiyi hak ve hakikatten saptırır. Sapkınlık “her an ve her konuda günah işlemeyi” kişi için meşrulaştırır. Bu gayrimeşruluk, günahı alışkanlık haline getirir. Alışkanlık haline getirilmiş “günahlar” bazılarını adım adım inkâra sürükler. MERKEZİN YANLIŞ SEÇİLMESİ, İNSANI SAVURUR.
SABİTİ (Doğru Merkezi) OLMAYAN İNSAN SAVRULUR ATEİSTLİK Trafik Canavarı Kumarbaz Tembel Diktatör ZİNA RÜŞVET FAİZCİLİK SAVRULMAYA BİRKAÇ ÖRNEK DAHA Fahişe Alkolik HIRSIZLIK İsrafçı Kavgacı Teşhirci Din Uyduran YALANCILIK İNSAN ŞEYTANLAŞMAYA GÖRSÜN; GİTMEYECEĞİ YER, YAPMAYACAĞI ŞEY YOKTUR. HASET
MÜSLÜMANIN MERKEZİ MÜSLÜMAN, "İMAN DERECESİNİ" TERCİHLERİ İLE DEĞİŞTİREBİLİR. Vahyin sınırlarını çizdiği HELAL (Sevap) Bölgesi Vahyin sınırlarını çizdiği MUBAH (Nötr) Bölgesi Vahyin sınırlarını çizdiği HARAM (Günah) Bölgesi İnkâr Sınırı (Dinden Çıkış) Bir Müslümanın imanı güçlü (tercihleri doğru) ise, meşru sınırlar içinde kaldığı gibi, merkeze de yaklaşabilir. Müslümanın hedefi merkeze yaklaşmak olmalıdır. Müslüman kendi isteği ile (seyrek veya sık) meşru bölgenin dışına çıkarak “Günah Bölgesi”ne girer. Sınır ihlâli ne kadar az ve pişmanlık (tövbe) ne kadar fazla olursa o kadar az zarar eder. Özet: MÜSLÜMANIN VAHYİN SINIRLARIYLA İLİŞKİSİ “SAMİMİYETİYLE” ORANTILIDIR. Bir insan Müslüman olunca "tek merkez olarak vahyi seçmiş" kabul edilir. Vahyin son dini İslâmı seçenler (Müslümanlar) “Dünya hayatının imtihan yeri olarak geçici olduğunu, ebedi hayatın ahirette hesap verildikten sonra cennet/cehennemde başlayacağını” bilir… Sözde değil özde bir Müslüman, vahyin emirlerini ciddiye alır. Ve kendi “hayat tarzını vahyi merkeze alarak” belirler. Yani; nefsinin isteklerine sınırlar koyar. Çünkü; iman etmenin temel kuralı bunu gerektirir. VAHİY MÜSLÜMAN VAHYİ "TEK MERKEZ" YAPMAZSA, DEVREYE "İKİNCİ MERKEZ" GİRER.
İKİ MERKEZLİ HAYAT MÜSLÜMANIN VAHİY - ŞEYTAN ARASINDA GİDİP GELMESİ Yaratılmışlardan insan hariç diğer canlılar (ve hatta melekler) günahı bilmezler; çünkü, kendilerine seçme hakkı (irade) verilmemiştir… İnsana verilen bazı özellikler onu “doğru olana”, bazıları da onu “yanlış olana” yönlendirmeye çalışır. İnsanın iç dünyasındaki bu zıtların çatışmasına “şeytan” müdahale etmeye çalışır. İnsanda iman zafiyeti varsa tercihini şeytanın telkini yönünde kullanır. Sonuç mu? “… Şeytan onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış…”(Kur’an 27/24) olur. Aldığı yanlış kararlar insanın kendi tercihidir ve sonuçlarına da katlanacaktır. “Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o size apaçık bir düşmandır." Müslümanın sadece “Allah’a inanıyorum” demesi yeterli değildir; hayat tarzını vahye uygun hale getirmesi gerekir. Bir diğer ifade ile; Allah’ın çizdiği sınırlara uyması (yap dediklerini yapması, yapma dediklerini yapmaması) gerekir. Aksi halde; insan neye inandığınınmantığını kaybeder ve yaşadığı gibi inanmaya başlar. Bazen vahiy merkezine yaklaşır, bazen de şeytanın merkezine. Bu iki merkez arasında oradan oraya savrulur. Örnek mi? Öğlen Cuma namazına, akşam meyhaneye gider. VAHİY ŞEYTAN “Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür."
SEKÜLERİZM Hayatın dünyevileştirilmesi. Dinin hayatın (özel hayat dahil) bütün alanlarından dışlanması. DÜN NE YAPMIŞTIK? Zaman hızla geçiyor, onu durdurma şansımız yok. Henüz bugün bitmedi ise de, dün dediğimiz “bitmiş bir gün” değil mi? Durup düşünelim “dünden geriye ne kaldı?” MÜSLÜMAN SEKÜLER MERKEZDE “VAHİY AHLÂKI” OLMALIDIR DİYEREK TİCARET YAPAR ● Müslümanın günlük hayatında önceliği “namaz ibadeti” alır. O tüm gününü dünya işlerine değil, vakit namazlarına göre ayarlar. İki vakit arasında kalan boşluğu da ihtiyaçlarını karşılamak için kullanır. Bu ihtiyaçların içinde meşru olan her şey (para kazanmak, ilim yapmak, istirahat etmek, beslenmek, ailesiyle ilgilenmek vs.) vardır. ● Müslüman “üzümünü ye, bağını sorma” diyemez. O, helâl kazanmak zorundadır; çünkü, “Haramla beslenen vücudun cennete giremeyeceğini” ve meşru yoldan ticaret yapmanın aynı zamanda bir ibadet (sevap kazanmak) olduğunu bilir. MERKEZDE “PARA KAZANMAK” OLMALIDIR DİYEREK TİCARET YAPAR ● Hayat felsefesi seküler olanın önceliği “rahat ve lüks yaşamak”tır. Bu istek insanı ürettiğinden çoğunu tüketen (israf içinde yaşayan) biri haline dönüştürür. Böyle bir hayat tarzı, daha çok kazanmak telaşını ve kaynağına bakmaksızın (helâl mi, haram mı demeden) para elde etmeyi gerektirir. Oysa, haram lokma kalbi köreltir, mantığın doğru işlemesini önler… ● Her türlü hileyi yapanın mantığı “yapmasaydım kazanamayacaktım” şeklinde çalışır. Bir adım ötesinde de yaptığı işten “haz” almaya başlar. Oysa, insanın her hoşuna giden faydasına değildir. (Örnek) TİCARİ HAYAT ve MERKEZ O, BELKİ GÜN İÇİNDE PARA KAZANAMADI; ANCAK, GELECEĞİNİ KAZANDI. O, GÜN İÇİNDE BEKLEDİĞİNDEN DAHA ÇOK PARA KAZANMIŞ OLABİLİR; ANCAK, GELECEĞİNİ KAYBETTİ.
BİTİRİRKEN VAHİY İNSAN İÇİNDİR. VAHYİ MERKEZE ALMAYAN SAVRULUR. Merkezini kaybetmiş biri zeki olabilir; ancak, akılsızdır. Akıllı olsaydı yanlışta ısrar etmez, devamı için yeni yanlışlar yapmaz, kısacası Yaradan’a isyan etmezdi… Unutulmasın ki; Allah’ın nimetlerini kullanıp isteklerine uymamak, O’na isyandır. AKIL, ONU DOĞRU YÖNDE KULLANANLAR İÇİN DEĞER İFADE EDER. Dün geçmişte kaldı, dönüp düzeltemeyiz. Çare, tövbe edebilmekte… Ya bugün? Yaratılma amacına uygun olarak sorumluluk taşıyan “akıllı insan gibi” mi, yoksa sorumluluk nedir bilmeyen “akılsız hayvan gibi” mi yaşayacağız? "O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır." Bize düşen; bağışlanmayı hak edecek hayatı talep etmek, bunu sağlayacak “doğru merkezi” seçmektir. BUNUN ALT YAPISI YARADILIŞTAN HERKESE VERİLMİŞTİR, YETER Kİ ONU ÖNE ÇIKARSIN.
Herşeyin görevini doğru yaptığı dünyada İnsanın da görevini doğru yapması beklentisiyle Sağlık ve mutluluklar dilerim. Faydalandıklarıma teşekkürlerimle... Hüsnü Çeşmeci