1 / 28

KADERE İMAN

KADERE İMAN. KADER VE KAZA.

hastin
Download Presentation

KADERE İMAN

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. KADERE İMAN

  2. KADERVE KAZA • Sözlükte ölçü, miktar, bir şeyi belirli bir ölçüyle yapmak ve belirlemek anlamlarına gelenkader dini bir kavram olarak; Allah’ın, ezelden ebede olacak şeylerin zamanını, yerini, özelliklerini, niteliklerini ve nasıl olacaklarını ezeli ilmiyle önceden bilip takdir etmesi demektir. • Sözlükte hüküm, emir, işi bitirme ve yaratma gibi anlamlara gelen kazâise; Cenab-ı Hakk’ın ezelî ilmiyle takdir buyurduğu şeylerin sırası geldiğinde, onları, o takdire uygun birbiçimde meydana getirmesini irade edip yaratması demektir.

  3. Kaza ve kadere iman, Allah’a iman etmenin bir gereğidir. Bu bakımdan, Allah’a ve sıfatlarına iman eden bir insan, kaza ve kadere de iman eder. Kaza ve kader’e iman etmek; sevap ve günah, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız, kısacası hayır ve şer, her ne varsa, bunların hepsi, Yüce Allah’ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla olduğuna ve ondan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir.

  4. Kaza ve kader, Allah'ın âlemde koyduğu plan ve programıdır. Kader konusu, İslâm dininde iman edilmesi farz olan esaslardan biridir. Farz oluşu kitap ve sünnet ile sabittir.

  5. Kuran’da Kadere İman • مَا أَصَابَمِن مُّصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍمِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَا إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ لِكَيْلَاتَأْسَوْا عَلَى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَا آتَاكُمْ وَاللَّهُلَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ • "Ne yerde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiç bir musîbet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış (ezelî bilgimizde tespit edilmiş) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık)…" • Hadid 22.

  6. Hadislerde Kadere İman • Vahiy meleği Cebrail (a.s.),insan suretinde gelmiş ve Peygamberimize, • فَأَخْبِرْنِي عَنِ الْإِيمَانِ، • "Bana îmânın ne olduğunu bildir" diye sormuş, Peygamberimiz (a.s.) da;   • «أَنْ تُؤْمِنَ بِاللهِ، وَمَلَائِكَتِهِ، وَكُتُبِهِ، وَرُسُلِهِ، وَالْيَوْمِ الْآخِرِ، وَتُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ» • "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe îmân etmendir, yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir" diye cevap vermiştir. • Müslim, Îmân, 1. 5. I, 37, 40. bk. Buhârî, Îman, 37. I, 8.

  7. Kadere İman • Ubâdeİbnu's-Sâmit(ra) oğluna ölümü sırasında demiştir ki: • يَا بُنَيَّ، إِنَّكَ لَنْ تَجِدَ طَعْمَ حَقِيقَةِ الْإِيمَانِ حَتَّى تَعْلَمَ أَنَّ مَا أَصَابَكَ لَمْ يَكُنْ لِيُخْطِئَكَ، وَمَا أَخْطَأَكَ لَمْ يَكُنْ لِيُصِيبَكَ، سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يَقُولُ: • "Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imanın hakikatinin tadını asla bulamazsın. Zira ben, Resûlullah’ınşöyle söylediğini işittim:

  8. " إِنَّ أَوَّلَ مَا خَلَقَ اللَّهُ الْقَلَمَ، فَقَالَ لَهُ: اكْتُبْ قَالَ: رَبِّ وَمَاذَا أَكْتُبُ؟ قَالَ: اكْتُبْ مَقَادِيرَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ " • "Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: "Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarlarını yaz!" dedi.« • يَا بُنَيَّ إِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «مَنْ مَاتَ عَلَى غَيْرِ هَذَا فَلَيْسَ مِنِّي» • "Oğulcuğum, Resûlullah’tanşunu da işittim: "Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir." • Ebu Davud, Tirmizi.

  9. Kadere İman • عَنْ عَلِيٍّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، قَالَ: كُنَّا فِي جَنَازَةٍ فِي بَقِيعِ الغَرْقَدِ، فَأَتَانَا النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَعَدَ وَقَعَدْنَا حَوْلَهُ، وَمَعَهُ مِخْصَرَةٌ، فَنَكَّسَ فَجَعَلَ يَنْكُتُ بِمِخْصَرَتِهِ، ثُمَّ قَالَ: «مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ، مَا مِنْ نَفْسٍ مَنْفُوسَةٍ إِلَّا كُتِبَ مَكَانُهَا مِنَ الجَنَّةِ وَالنَّارِ، وَإِلَّا قَدْ كُتِبَ شَقِيَّةً أَوْ سَعِيدَةً» • Hz. Ali anlatıyor: "Biz bir cenaze vesilesiyle Baki'u'l-Ğarkad'da idik. Derken yanımıza Resûlullah çıkageldi ve oturdu. Biz de etrafında (halka yapıp) oturduk. Elinde bir çubuk vardı. Çubuğuyla yere birşeyler çizmeye başladı. Sonra: "Sizden kimse yok ki, şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmamış olsun!" buyurdular.

  10. فَقَالَ رَجُلٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، أَفَلاَ نَتَّكِلُ عَلَى كِتَابِنَا وَنَدَعُ العَمَلَ؟ فَمَنْ كَانَ مِنَّا مِنْ أَهْلِ السَّعَادَةِ فَسَيَصِيرُ إِلَى عَمَلِ أَهْلِ السَّعَادَةِ، وَأَمَّا مَنْ كَانَ مِنَّا مِنْ أَهْلِ الشَّقَاوَةِ فَسَيَصِيرُ إِلَى عَمَلِ أَهْلِ الشَّقَاوَةِ، قَالَ: «أَمَّا أَهْلُ السَّعَادَةِ فَيُيَسَّرُونَ لِعَمَلِ السَّعَادَةِ، وَأَمَّا أَهْلُ الشَّقَاوَةِ فَيُيَسَّرُونَ لِعَمَلِ الشَّقَاوَةِ» ثُمَّ قَرَأَ: {فَأَمَّا مَنْ أَعْطَى وَاتَّقَى وَصَدَّقَ بِالحُسْنَى} [الليل: 6] الآيَةَ • Cemaat: "Ey Allah'ın Resûlü, dedi. Öyleyse hakkımızda yazılana itimad edip ona dayanmayalım mı?" "Çalışın, buyurdular. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekâvet ehli olanlar da şekâvet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!" Sonra şu ayeti tilavet buyurdular. (Mealen): "Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız" (Leyl 5-7). • Buhari.

  11. Kadere İman • Hz. Ömer Şam'a doğru yola çıktı. Serg denilen yere varınca, kendisini orduların başkomutanı EbûUbeydeİbniCerrâh ile komuta kademesindeki arkadaşları karşıladı ve Şam'da vebâ hastalığı baş gösterdiğini ona haber verdiler. İbni Abbâs'ın dediğine göre, Hz. Ömer ona: – Bana ilk muhacirleri çağır, dedi; ben de onları çağırdım. Ömer, onlarla istişare etti ve Şam'da vebâ salgını bulunduğunu kendilerine bildirdi. Onlar, nasıl hareket edilmesi gerektiğinde ihtilaf ettiler. Bazıları: – Sen belirli bir iş için yola çıktın; geri dönmeni uygun bulmuyoruz, dediler. Bazıları da:– Halkın kalanı ve Resûlullah (sav)in ashabı senin yanındadır. Onları bu vebânın üstüne sevk etmenizi uygun görmüyoruz, dediler.

  12. Bunun üzerine Hz. Ömer:– Yanımdan uzaklaşınız, dedi. Daha sonra:– Bana ensarı çağır, dedi; ben de onları çağırdım. Fakat onlar da muhacirler gibi ihtilâfa düştüler. Hz. Ömer:– Siz de yanımdan gidiniz, dedi. Sonra: • – Bana Mekke'nin fethinden önce Medine'ye hicret etmiş olan ve burada bulunan Kureyş muhacirlerinin yaşlılarını çağır, dedi. Ben onları çağırdım; onlardan iki kişi bile ihtilaf etmedi ve: • – Halkı geri döndürmeni ve bu vebânın üzerine onları götürmemeni uygun görüyoruz, dediler.

  13. Bunun üzerine Hz. Ömer insanlara seslendi ve:– Ben sabahleyin hayvanın sırtındayım, siz de binin, dedi. EbûUbeydeİbniCerrâh (ra):– Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun? dedi. Hz. Ömer:– Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey EbûUbeyde! dedi. Ömer, EbûUbeyde'ye muhalefet etmek istemezdi. Sözüne şöyle devam etti:– Evet Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin develerin olsa da iki tarafı olan bir vadiye inseler, bir taraf verimli diğertaraf çorak olsa, verimli yerde otlatsan Allah'ın kaderiyle otlatmış; çorak yerde otlatsan yine Allah'ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?

  14. İbni Abbâs der ki:– O sırada, birtakım ihtiyaçlarını karşılamak için ortalarda görünmeyen Abdurrahman İbniAvf (ra)geldi ve:– Bu hususta bende bilgi var; Resûlullah (sav): "Bir yerde vebâ olduğunu işittiğinizde oraya girmeyiniz. Bir yerde vebâ ortaya çıkar, siz de orada bulunursanız, hastalıktan kaçarak oradan dışarı çıkmayınız" buyururken işitmiştim, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra)Allah'a hamd etti ve oradan ayrılıp yola koyuldu. • Buhârî, Tıb30

  15. Kadere İman • "Resûlullahaleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: • «الْمُؤْمِنُ الْقَوِيُّ، خَيْرٌ وَأَحَبُّ إِلَى اللهِ مِنَ الْمُؤْمِنِ الضَّعِيفِ، وَفِي كُلٍّ خَيْرٌ احْرِصْ عَلَى مَا يَنْفَعُكَ، وَاسْتَعِنْ بِاللهِ وَلَا تَعْجَزْ، وَإِنْ أَصَابَكَ شَيْءٌ، فَلَا تَقُلْ لَوْ أَنِّي فَعَلْتُ كَانَ كَذَا وَكَذَا، وَلَكِنْ قُلْ قَدَرُ اللهِ وَمَا شَاءَ فَعَلَ، فَإِنَّ لَوْ تَفْتَحُ عَمَلَ الشَّيْطَانِ» • "Kuvvetli mü'min, Allah nazarında zayıf mü'minden daha sevgili ve daha hayırlıdır. Aslında her ikisinde de bir hayır vardır. Sana faydalı olan şeye karşı gayret göster. Allah'tan yardım dile, acz izhar etme. Bir musibet başına gelirse: "Eğer şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi!" deme. "Allah takdir etmiştir. Onun dilediği olur!" de! Zira "eğer" kelimesi şeytan işine kapı açar." • Müslim

  16. Kader ile ilgili Kavramlar • Kaza ve kader, Allah’ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarıyla irtibatlı oldukları için, söz konusu dört sıfatın ne anlama geldiklerini bilmemiz gerekmektedir. • İLİM • Allah’ın sübutî sıfatlarından birisi olan ilim, Yüce Allah’ın olmuşu, olanı, olacağı, gizliyi, açığı, kısaca her şeyi bütün özellik ve nitelikleriyle bilmesi demektir. • رَبَّنَا إِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِي وَمَا نُعْلِنُ وَمَا يَخْفَى عَلَى اللّهِ مِن شَيْءٍ فَي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء • “Rabbimiz! Sen bizim içimizde gizlediğimizi ve açığa vurduğumuzu hep bilirsin. Ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz” (İbrâhîm 14/38).

  17. * Allah Gaybıbilir. • الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍالاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِيوَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِيظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ • "Gaybın (görünmez bilginin) anahtarları O’nun yanındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu –ki bunlar apaçık Kitap’tadır- ancak O bilir” (En’âm 6/59).

  18. İRADE • Allah’ın sübutî sıfatlarından biri «irade»dir. Allah'ın iradesi; O'nun dilediğini, dilediği anda ve dilediği şekilde yapması demektir. • *Allah dilediğini yaratır. • اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاء • “Allah dilediğini yaratır” (Al-i İmran, 3/47). • وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ • “Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz…” (İnsan,76/30). • ان الله فعال لما يريد • "Şüphesiz Allah dilediğini yapandır" (Hûd, 11/107). • انما امره اذا اراد شيئا ان يقول له كن فيكون • "Allah, bir şeyin olmasını dilediği zaman ona ol der o da olur" (Yasin, 36/82).

  19. İnsanın Sorumluluğu • İnsan kâsip, yani bir işi isteyen, kazanan Allah ise haliktır, o şeyi yaratan var edendir. Buna göre insan, hayır veya şer, neyi isterse, Allâh, onu yaratır. İnsanın işte bu isteği, sorumluluğunun esasını oluşturur. • مَنْ عَمِلَ صَالِحاًفَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ • “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de bir kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir” (Fussilet, 41/46)

  20. İnsanın Sorumluluğu • Âyet-i kerîmelerdeCenâb-ı Hak şöyle buyurur: • إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُمِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُأَجْراً عَظِيماً • "Şüphe yok ki Allâh zerre kadar haksızlık etmez..." (en-Nisâ, 40) • وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَاكَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِير • "Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allâh birçoğunu da afveder." (eş-Şûrâ, 30)

  21. İnsanın Sorumluluğu • Cenâb-ı Hakk'ın her oluşta irâdesi bulunmakla birlikte, rızâsı sadece hayır­dadır. Bir hocanın gayesi, talebesinin başarılı olup sınıf geçmesidir. Talebe çalış­maz ise hocanın yapacağı bir şey yoktur. Yine bir doktorun vazîfesi de, hastasını şifâya kavuşturmaktır. Hasta, verilen reçeteyi tatbîk etmez ise, gelişen menfî neti­ceden kendisi mes'ul olur. Doktora herhangi bir cürüm isnad edilemez. • Bir kimsenin kötü bir yola düşüp de: "−Ne yapayım, kaderim böyle imiş!" demesi, ancak gafletinin muktezâsıdır. Namaz kılmak isteyen bir kimseye Cenab-ı Hak, kılma sebeplerini ihsân eder; kılmak istemeyenlere de mânî sebepler vererek kıldırtmama tecellîsinde bulunur. Dolayısıyla insanın kadere bühtân ederek kendisini mâzur göstermek istemesi, hak ve hakîkate karşı işlenen bir haksızlıktır.

  22. KUDRET • Allah’ın sonsuz güç sahibi olması ve bütün yaratılmışlara, ezeli takdire uygun olarak te’sir edip tasarrufta bulunmasıdemektir. Allah'ın gücünün yetmeyeceği hiçbir şey yoktur. Çünkü kudretinin zıddı olan acizlik Allah hakkında düşünülemez. Allah için “imkansız” diye bir şey yoktur. Mutlak manada kâdir, yalnız O’dur. Yaratıkların kudreti, Allah’ın verdiği nispette ve O’nun izni ile kullanılabilen sınırlı bir kuvvettir.

  23. Allah’ın Kudreti • اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا (12) • Allah, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Ferman bunlar arasından inip durmaktadır ki, böylece Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. • Talak 12

  24. TEKVİN • Allah’ın subutîbir sıfatı olan tekvin, icat etmek, etki etmek, yaratmak, var etmek anlamlarına gelir. Maddi ve manevi her şeyin yaratıcısı Allah'tır. • أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَبِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ {81}إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئاً أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ {82}فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ {83}

  25. TEVEKKÜL • Sözlükte dayanma, güvenme, vekil tutma anlamlarına gelen tevekkül; gerekli çalışmaları yapıp sebeplerini bir araya getirdikten sonra, istenilen sonucun alınması hususunda Allah’a güvenmek, teslim olmak ve sonucu O’na havale etmek demektir. • وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِالْمُؤْمِنُونَ • “Müminler, yalnız Allah’a tevekkel etsinler” (Mâide, 5/11. Tevbe, 9/51) anlamındaki âyet ile kendisine tevekkül edilmesinin emretmekte ve peygamberler ve gerçek müminlerin Allah’a tevekkül ettiklerini Kur'ân'da bildirmektedir.

  26. عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ كَانُوا يَحُجُّونَ وَلاَ يَتَزَوَّدُونَ - قَالَ أَبُو مَسْعُودٍ كَانَ أَهْلُ الْيَمَنِ أَوْ نَاسٌ مِنْ أَهْلِ الْيَمَنِ يَحُجُّونَ وَلاَ يَتَزَوَّدُونَ - وَيَقُولُونَ نَحْنُ الْمُتَوَكِّلُونَ فَأَنْزَلَ اللَّهُ سُبْحَانَهُ ‏{‏ وَتَزَوَّدُوا فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى ‏}‏ الآيَةَ ‏. • İbnAbbas (ra) dan: Bir kısım kimseler yanlarına azık almadan haccediyorlar (dileniyorlardı). Ebu Mes’ud dedi ki: Bunlar yemen halkı ya da yemen halkından bir gurub idi. Haccediyorlar ama azık almıyorlar (dileniyorlar) ve biz tevekkül ediyoruz diyorlardı. Bunun üzerine “Azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır” ( Bakara, 2/ 197) ayeti nazil oldu. • Ebu Davud, Menasik, 4.

  27. أن عمربن الخطاب أتى على قوم فقال : ما أنتم ؟ قالوا : نحن المتوكلون ،قال بل أنتم المتكلون ، ألا أخبركم بالمتوكلين ؟ رجل ألقى حبة في بطن الأرض ثم توكل على ربه. • Hz. Ömer bir topluluğa geldi ve onlara sordu. –Sizler kimsiniz? Onlar- Bizler tevekkül’de bulunanlarız dediler. O da – Hayır siz mütevekkil değil hazır yiyicilersiniz, Size mütevekkilin kim olduğunu haber vereyim mi? dedi ve ekledi -Mütevekkil kişi toprağı sürüp tohumu eker sonra rabbine tevekkül eder” dedi. • Şuabü’l-İman, Allah’a Tevekkül babı, h. No1215

  28. عَنْ الْمُغِيرَةِ بْنِ أَبِي قُرَّةَ السَّدُوسِيُّ، قَالَ سَمِعْتُ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ، يَقُولُ قَالَ رَجُلٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَعْقِلُهَا وَأَتَوَكَّلُ أَوْ أُطْلِقُهَا وَأَتَوَكَّلُ قَالَ ‏"‏ اعْقِلْهَا وَتَوَكَّلْ ‏"‏ • Müğıre bin EbiGurre es-Sedüsiyyü (ra) den: Enes İbn Malik (ra) ‘in şöyle dediğini duydum : Bir adam devesi ile beraber geldi ve dedi ki: Ey Allah’ın rasülü Deveyi bağlayıpda mı tevekkül edeyim yoksa bırakıpda mı tevekkül edeyim? Peygamber cevaben şöyle dedi : Deveni bağla ondan sonra Allah’a tevekkül et. • Tirmizi, Kıyamet, Bab 60

More Related