1 / 14

Ocak 2013

BATININ "ISIRGAN OTLARI". Hazırlayan. Hüsnü Çeşmeci. Ocak 2013. Bir dönem ortalığı kasıp kavuran “sapık akımlar”ın fikir babaları, “kilise dini”nin h â kim olduğu topraklarda yetişmiş batılı ateistlerdir.

eagan
Download Presentation

Ocak 2013

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. BATININ "ISIRGAN OTLARI" Hazırlayan Hüsnü Çeşmeci Ocak 2013

  2. Bir dönem ortalığı kasıp kavuran “sapık akımlar”ın fikir babaları, “kilise dini”nin hâkim olduğu topraklarda yetişmiş batılı ateistlerdir. Kilise tarlasında yetişen bu “ısırgan otları”nın günümüzdeki yerli uzantıları, bahçemiz fidanları (gençlerimiz) için tehdit oluşturmaktadır. Çünkü: Genelde, ailelerin hayat tarzı “Allah yokmuş gibi düşünmek, davranmak” üzerine oturtulduğundan, anne-baba ‘açık-gizli’ seküler yaşarken, çocuk ailenin ya “fetişi” (tapınılır gibi sevileni) ya da mutfaktaki “faresi” (istenmeyen misafiri) oluyor… Özetle: Sapık akımların etkili olabilmesinin temel sebebi, çocuklara “leylek getirdi” muamelesi yapıp, beyinlerinin/kalplerinin boş bırakılmasıdır, görebilene… ?? NİÇİN BU KONU SEÇİLDİ?

  3. TANIMLAMA Bizim insanımız konuşurken veya yazarken çoğu zaman “Tanrı” ve “Allah” kelimelerini birbirinin yerine kullanır. Tanrı kelimesi geniş kapsamlı olup kullanıcının niyetine göre içeriği değişir. Şöyle ki: Tanrı, bir putperestin taptığının adı, bir Hristiyan’ın “baba” tanımlamasındaki taptığı kutsalının adı, bir Müslümanın taptığı yaratıcının adı olarak kullanılabiliyor. Allah (cc) ise; “özel isim” olup, vahyin bildirdiği “yaratıcının” adıdır. Bu isim semavi dinlerin dışında (insan icadı kutsallar için) kullanılamaz. Bu seminerde; Hristiyanlığı ve batılı felsefecileri anlatırken “Tanrı” kelimesini, İslâm’ı ve Müslümanları anlatırken “Allah” kelimesini bilerek kullanacağız.

  4. KİLİSE DİNİ HANGİ HRİSTİYANLIK? Bugünkü Hristiyanlık, omurgası Ortaçağ’da papazlarca değiştirilmiş (insan eli değmiş) dolayısıyla semavilikten çıkarılmış bir dindir. Vahiy dininin sondan ikinci halkası Hristiyanlık, insanlar tarafından ilâveler-çıkarmalar yapılarak “orijinalliği bozulmuş” bir dindir. Bunun bir örneği; kilisenin bu dini “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” üçlemesiyle takdimidir. Tanrı kavramının insan figürü “baba”ya indirgenmesi, insan olduğu biline biline peygamber Hz. İsa’nın “Tanrıya oğul” yapılması, İncil’in aslının olmaması vs. var olan Hristiyanlığı “vahiy dini” olmaktan çıkarmış “papaz dini / kilise dini” haline getirmiştir. ORTA ÇAĞDA AVRUPADAKİ KARANLIK Orta Çağ’da kilise, Tanrı’nın ve Hz. İsa’nın yeryüzündeki yegane temsilcisi olduğunu ilân ederek; takdis etme, aforoz etme, cennetin anahtarını dağıtma, günah çıkarma vb. ile toplum üzerinde mutlak hakimiyet kurmuştur; öyle ki, krallara dahi hükmeder hale gelmiştir… Papazlar güçlerini sürdürmek adına İncil’i sadece kendilerinin anlayabileceğini söyleyerek inancın ve biliminin tek hakimi rolünü üstlenmiş; işine gelmeyen pek çok bilim adamını mağdur ederek bilim düşmanlığı yapmıştır… Artan baskılar kilise / din karşıtlığını artırmış, fikir hareketleri / devrimlerle güç kazananlar papazları sokaktan alıp kilise içine tıkmıştır… Hristiyanlık artık “kilise içi dini”dir. Bugün Avrupa’da sokaklar “Kral öldü, yaşasın yeni kral” diyen ateistlerindir. “Orta Çağ Karanlığı” sözü buradan kaynaklanmaktadır. Bu karanlığı İslâm’a yamamaya çalışanların kulağı çınlasın. “Düzgün okunduğunda, İncil ateizm için en büyük güçtür.” (Isaac Asimov)

  5. KİLİSE TARLASINDA YETİŞEN ISIRGAN OTLARI Batı'da "KİLİSEYE HADDİNİ BİLDİRME" Hareketi Orta Çağ tarihi, kilise tarafından suçlanan bilim ve fikir adamları ile doludur. Yaygın olarak “batılı düşünürler” olarak anılan bu insanlardan bazıları zamanla “ısırgan otlarına” dönüştüler. Kiliseden intikam almak adına attıkları tohumlar hâlâ insanları zehirlemeye devam ediyor. TOPLUMUN YENİ TOTEMLERİ ● Batı'da kilisenin Tanrı adına yaptığı insanlık dışı uygulamalar, insanları dinden soğuttuğu gibi, felsefi akımların da kapısını açtı. İnsanlar kurtuluşu ortaya atılan “felsefi akımlar”da gördüler. Hristiyan dünyasında din karşıtlığının kolayca yayılmasının temel sebebi budur. ● Açılan her kapıdan içeri giren “din karşıtları” ateizm, pozitivizm, sekülerizm, materyalizm, laisizm gibi akımları oluşturup “dinden soğutulan insanlar” kümeleri (kapitalist laikçiler, komünist laikçiler, sosyalist laikçiler, seküler laikçiler) oluşturdular. Avrupalı hangi kümede yer alsa “ateist” olmaktan kurtulamadı… Bir başka ifade ile; insanlar kilise taassubundan ateist inkârcılığına savruldular. ● Batılı felsefeciler, Hristiyan dünyasındaki “kilise krizi”ne çözüm ürettiklerini söylerken, aslında üstü örtülü tanrılık rolüne soyundular… Bugün papazların etkinliği söz konusu değildir; çünkü, halk yığınları kiliseyi alaşağı edip, yerine felsefecilerin totemlerini dikti… TOTEM Kutsal sayılan nesne Isırgan otları, kendine temas edenleri yakar.

  6. ATEİZM TANRI TANIMAMAZLIK Bir “yaratıcı gücün olmadığını” değişik şekillerde söyleyen “büyük düşünürler(!)” her dönemde çıkmıştır. ATEİST, TANRI YOK DERKEN KENDİ İLÂHLIĞINI İLÂN EDER. ● Ateizm kısaca “Bir yaratıcı gücün (Tanrı’nın) varlığını kabul etmemek” olarak tanımlanır. ● Ateizme inananlara “ateist” denir. Bir ateist için “görülmeyen, deneyle ispatlanmayan her ne varsa yok hükmündedir”. Bu kabullenmeye bağlı olarak; semavi dinleri ve onun kavramları olan vahyi, kutsal kitapları, peygamberliği (iman etmek bir yana) kavram olarak dahi kabul etmez. ● Ateist, bir yaratıcıya inanmadığı için kâinatın (canlı-cansız, görünen-görünmeyen varlıkların tümünün) yaratıldığına inanmaz. Onun için dünya yaratılmadan vardır ve bugünkü canlı türleri (insan da dahil) doğrudan yaratılmamış, evrimle oluşmuştur… ● Ateist, âhiret hayatına (dirilmeye, hesap vermeye, cennet-cehennemde yaşamaya) inanmaz. Onu için sadece “dünya hayatı” vardır ve hayat tarzına dinin etkili olmasını istemez. Ancak, acılı günlerinde Tanrı‘yı hatırlama (ona sığınma) paradoksunu da yaşar. İnkâr etse de fıtrat böyledir… “Gece olduğunda ateistin yarısı Tanrı'ya inanır.” (Edward Young) ●Genelde: Dünyada bir dönem kendine kolayca ve çok sayıda taraftar bulabilen ateizm, günümüzde eski gücünü kaybetmiştir. Bugünün insanı “bilime dayalı çoğalan bilgi” ile ateizmin iddialarının çürüklüğünü görebilmektedir. ●Özelde: Ülkemizde marjinalleşen ateistler, gençleri dinsizleştirerek taraftar kazanmak için ellerinden geleni yapmaktadır. Bunun için dine ait her ne varsa açık-gizli saldırıyorlar; dikkatli olmak gerekiyor… İnsanlık var olduğu sürece ateistlerde olacaktır.

  7. POZİTİVİZM VE ATEİZM "ÖLÇÜLEMİYORSA YOKTUR" DİYENLER Bilim, “evrendeki nesne veya olaylardan bir bölümünü konu olarak seçip, özellikleri hakkında (deneye dayalı) sonuçlar çıkarmaya çalışan faaliyetin” adıdır. Örnek: Matematik Bilimi, Fizik Bilimi gibi… Bilim insanı ise; “evrenin sırlarını çözmeye çalışan” kişidir; yoksa, “kendi öngörülerini bilimmiş gibi takdim eden” değil. Pozitivizm: Bilimin tek geçerli bilgi türü olduğunu, üzerinde deney yoluyla inceleme yapılamayan (metafizik ve din bilimi gibi) bilgilerin hayal mahsulü olduğunu” söyleyen (felsefi) akımın adıdır. (Pozitivist ısırgan otlarının bahçıvanı Auguste Comte‘dur) Yaşasın! Tanrı’yı göremiyorum. Avrupalının kendisi için “aydınlanma çağı” dediği dönem, bilimin her dalında hızlı ilerlemeler kaydettiği yıllardır. Yakın uzaya ve yeryüzündeki varlıklara ait her yeni bilgi gözleri kamaştırması yanında “aklı ve bilimi” öne çıkardı. Akıl, nerede ve nasıl kullanıldığına bağlı olarak bazılarını vezir, bazılarını da rezil yaptı... Bilim; canı, ruhu, ölümü laboratuvara sokamadı, inkâr da etmedi. Ateist felsefeciler ise haddi aşarak “laboratuvara sokulamayan Tanrıyı yok sayarken, Tanrısız insanın kendi kendine yeteceğini” ileri sürdü. Kimi hayranlık duyduğu doğayı, kimi sosyal sınıfları, kimi her şeyi yapabileceğine inandığı aklı kutsallaştırdı. Peşlerinden gelenler de bu fikirleri “totem”leşirdiler… Eşik geçilmeye görülsün, tut tutabilirsen. POZİTİVİZM ve ATEİSTLER Pozitivizm, ateizme giden yolların taşlarını döşedi… Bu akım, “inandığı dinle sorunu olan” insanların dinlerinden kopmasının yolunu açtı. Bunun örneği Hristiyan toplumudur… Ülkemize gelince: Ateist akımların ülkemizdeki uzantıları ideolojileri için tek engel İslâm’ı gördüler. Açıktan İslâm düşmanlığı yapamadıkları için de “bilim (!)” diyerek pozitivizmin propagandasını yaptılar. Sonuç mu? İslâm ‘kilise dini’ değil ki mesafe alsınlar. Aldananlar için de “Boş kafa şeytanın çalışma odasıdır” demek yeterli. Bu bilimdir, inanacaksın.

  8. MARKSİZM VE ATEİZM AYNI TARLANIN BİR BAŞKA ISIRGAN OTU Batının sömürgecilikle büyüyen yapısı, sermayeyi eline geçiren elitler sınıfını doğurdu. Bu sınıfın “Kapitalizm”i sadece dünyayı değil, kendi halkını da sömürdü; sonuçta, işçi sınıfı doğdu… Bir yandan kilise taassubunun, diğer yandan açlığın geniş halk yığınlarını bezdirdiği bu dönem; ateist, pozitivist, evrimci, materyalist vs. felsefecilerin ortaya çıktığı dönemdir. Marx’da tam bu ortamda “kapitalist sisteme karşıt olan” fikirleriyle devreye girdi… Görüşlerini özetlersek: “İnsanlık tarihi ‘sınıf ve çıkar çatışması’ üzerine kuruludur, her şeyin arkasında maddi sebepler vardır… Sömürüye neden olan özel sektör yasaklanarak sermaye sınıfı yok edilmeli, üretim araçları işçi sınıfına verilmelidir… İnsanların ezilmesinde bir araç (afyon) olarak kullanılan din ortadan kaldırılmalıdır…” SINIF ÇATIŞMASI ÜZERİNDEN ATEİZM ● Batılı Marx’ın ürettiği fikirler, batıda felsefi fikir olarak kalırken doğuda (Rusya’da) ihtilalcilerin “ideolojisi” olarak yönetime geldi. Böylece dünya yeni bir yönetim tarzı “Komünizm” ile tanışmış oldu…Komünist yönetimin ekonomik uygulamaları üzerinde (konumuz bu olmadığından) durmayacağız. Sadece “Tam bir iflas, ağır bir fatura” olduğunu söyleyebiliriz. ● Komünist yönetimler, “Marksist olmak ateist olmayı gerektirir”den hareketle “dinin ortadan kalkması için” teorik çalışmalar yanında dini kurumları, ibadetleri, törenleri” yasaklamıştır. Özetle: Komünist yönetimler ateizmin her türünün yolunu açıp desteklemişlerdir… Sonrası mı? İnançsız kalp, alkolle uyuşmuş beyin, robotlaşmış beden ve tam bir ahlâki çöküntü.

  9. EVRİM TEORİSİ VE ATEİZM FOSİL SİHİRBAZI Çoğu sihirbaz şapkadan sadece tavşan çıkarabilirken; Darwin, “maymundan insan çıkarmayı” başarmış(!) tek sihirbazdır. ● Kilise taassubunun ortaya çıkardığı meşhur ateistlerden biri de Darwin’dir. Bu zat, doğrulanmamış verilerinden hareketle “Evrim Teorisi” olarak özetlenen “tüm canlılar ortak bir atadan geldiklerinden akrabadırlar” fikrini ortaya atmıştır. Darwin’e ve daha sonra kendisine inananlarca savunulan fikre göre; “mevcut canlıların tümü (insan, hayvan, bitki ve diğer canlılar) kendilerinden önce yaşamış ve adına bakteri dediğimiz mikroorganizmaların evrimlerinin bir sonucudur.” ● Evrim Teorisi’nin ortaya atıldığı yıllardan günümüze kadar her dönem “evrim” denilince akla maymun gelmiştir. Çünkü, evrimciler maymunu insan için “ara istasyon” kabul ederler. Bunu doğrudan söylemeyen zeki, ancak akılsız olan evrimciler ise (akıllı olsaydı bu teoriye inanmazdı) “Evrim bilimdir ve herkes bilime inanmak zorundadır” diyerek, “atamız maymuna(!)” itirazın önünü kesmek istediler. ● Bu teoriye inanıp ilk atasını aramak isteyenler varsa karşılarına “bakteri” çıkar. Nasıl mı?... (Geniş bilgi için konular bölümünden MAYMUNDAN IRKÇILIĞA’ya bakınız) EVRİMCİLER ve ATEİSTLER Evrim teorisi, içindeki çelişkilerden dolayı bilimsel olamayıp sadece teoride kaldı. Buna rağmen ateistler bu teoriye dört elle sarıldılar. Sebebi ise; “insan bakteriden türedi” kabullenilirse, semavi dinlerin “insan bugünkü şekliyle yaratıldı” ayetleri yalan olacak, dolayısıyla “din ve Tanrı inancı” çökecektir. Avuçlarını yalasınlar… İnsanları semavi dinlerden soğutmaya çalışanlar “sahte ateist”dir; çünkü, kâinattaki düzeni inkâr edemeyip “Bu yapının arkasında ki güç Tanrı değil, doğadır” demeleri kendilerine “doğayı Tanrı, teorilerini din yapmak” değil midir? Sus, açık etme. Uslu olun, yoksa evrimi geriye çevirir sizi maymun yaparım.

  10. TARİHİN ÇÖPLÜĞÜ İNSAN HAYVANIMSI BİR YARATIK VEYA ROBOT DEĞİLDİR Kural olarak bir insanın dünyaya gelişi bir başka memeliden farklı değil. Yani; döllenme, anne karnında büyüme ve doğum. Peki, insanı diğer canlılardan farklı kılan nedir? Canlıları gözümüzün önüne getirip bir değerlendirme yaptığımızda bir numaraya “insan” oturur. Bunu insan olduğumuz için söylemiyoruz. İnsanın gerek beden yapısı (bilhassa ellerinin özellikleri) ve gerekse beyninin özellikleri kendisinden başka hiçbir canlıda yoktur. Örnekleyelim; insan beyniyle ihtiyacını tespit eder, tasarlar, maddeyle ilişkilendirir ve elleriyle yaptığı araçlarla uygulamaya geçirir. Bu özelliği başka canlılarda göremeyiz. Bu sebepledir ki insan her canlıdan fiziken üstündür… İnsanı diğer canlılardan üstün kılan daha önemli özellik ise; insanın manevi yönüdür. Bunlardan pozitif olanlarından birkaçını hatırlayalım; vicdan, gönül, aşk, sevgi, acıma, merhamet, iyilik, şefkat vb. Negatif olanlarından birkaçı ise; kin, nefret, düşmanlık, intikam almak, öldürme isteği vb. İnsanda ki bu “(zıtları da olan) özellikler” tercihe bağlı olarak öne çıkar veya bastırılır. Tercihler sahibini alçaltır veya yükseltir. İnsanları birbirinden ve hayvandan farklı kılan budur. Özetle: İnsan en güzel bir şekilde yaratılmış ve donatılmıştır. İnsan yaratıldığı andan itibaren insandır. İnsan gibi bir canlıyı evrimle (bakteriyle / maymunla) ilişkilendirmek insanlığa yapılan en büyük hakarettir. ● İnsanlığa en büyük kötülüğü yine insan yapabilir; ateistlerde bunu yapıyor… ● Metodu ne olursa olsun tüm ateist akımlar insanı; sadece yiyip içen, fizyolojik ve biyolojik ihtiyaçları için yaşayan birer “sıradan canlı veya üretim aracı robot” durumuna indirgedi. Yemek içmek insan için amaç değil araçtır. İnsan yemek için yaşamaz, yaşamak için yer; tersi hayvanlaşmaktır. Robotluk ise, beyni de olan “et kemik yığını” demektir ki bu materyalistlerin, kendilerini tanımlamak olur. ● “Isırgan otları”(ateistlerin babaları) şimdi ölü; “yoktur” dedikleri Tanrıya hesap vermeyi beklerken kabir azabı yaşıyor olmalılar. Artık çürüyen bedenleriyle zarar veremezler, fikirlerinin de zarar vermemesi için “teorileri” tarih çöplüğüne atılmalı.

  11. VAHİY DİNİ İSLÂM’A GÖRE İNSAN KUR'AN'IN İNSAN TARİFİ “BİZ, İNSANI GERÇEKTEN EN GÜZEL BİR BİÇİMDE YARATTIK.” ● Yüce Allah, insanı muhteşem özellikleri olan beyin ve bedene sahip “özel bir canlı” olarak yaratmış, iç dünyasını donatmış ve ömür denilen zaman aralığında dünyada mutlu yaşamasını murad etmiş. Demek ki, insan ölümlüdür; yani, bedeni de dahil hiçbir şeyin (dünya malının, canının, ömrünün vs.) gerçek sahibi değil, kullanıcısıdır. ● Yaratıcı olarak Yüce Allah, neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu vahiy yoluyla bildirmiş (Kur’an’ı göndererek ‘yol haritası’ çizmiş) ve Peygamberini (Hz. Muhammed ‘sav’) de rehber ilân etmiş. Demek ki, Yüce Allah insana verdiği “iradeyi” doğru yerde kullanmasını (iman etmesini) istemekte; rehberin kim olacağı bildirilmekle de insanın “sapık akımlara” bilmeden kapılmasının önünü kesmektedir. ● Yüce Allah çağrısını, yarattığı bütün insanlara yapmakta ve “kendisine gönüllü kulluk yapılmasını” istemekte. Demek ki, ergenlik çağını geçen ve iman eden biri hangi özellikte olursa olsun (ırk, cinsiyet, yaş, ekonomi, sağlık vs. bakılmaksızın) “mümin”dir. Bir insan mümin olunca vahyin çizdiği sınırlar dahilinde görevi-yetkisi-sorumluluğu başlar. Bu bilinçte olanların yeni adı “Müslüman”dır. Özetle: Bir Müslüman; “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır” (Kur’an 67/2) ve benzeri ayetlerden hareketle; bu hayatın geçici olduğunu, sadece Allah’a inanıyorum demenin yeterli olmadığını, inancın eyleme (ibadete) dönüştürülmesi gerektiğini, anlayıp hayatını buna göre düzenleyendir. KULLUK Allah’a eş koşmadan O’na iman etmek. MÜMİN Allah’a, Hz. Peygamber’e ve O’nun haber verdiği şeylere (Allah’ın varlığına ve birliğine, ahiret gününe, kitaplarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere) gönülden inanıp, kabul ve tasdik eden kimse. MÜSLÜMAN İslam dinine “bağlanan, teslimiyet gösteren” (vahyin yap dediklerini yapan, yapma dediklerini yapmayan) kimse. Her yaratılan bir kurala göre hareket eder. İnsan için de kurallar konulmuştur. İnsan, sınırları belirlenmiş bir hayatı "imtihan için" yaşamaktadır.

  12. SEKÜLER MÜSLÜMAN BİR MÜSLÜMAN ALLAH YOKMUŞ GİBİ (SEKÜLER) DAVRANAMAZ Sekülerizm: “Dinin hayatın (özel hayat dahil) bütün alanlarından dışlanması”dır. ● Vahyin son dini İslâm, insanı başıboş bırakmayarak nasıl yaşanması gerektiğine dair inanç, ibadet, ahlâk ve muamelat ilkeleri koymuştur. Bir insan Müslüman olmakla “Allah’ın istediği gibi bir kul olabilmeyi sağlayacak hayat tarzını seçmiş ve yaptığı hataları da dinin kurallarına göre düzeltmeyi kabullenmiş” sayılır. Kısacası, özde Müslüman için “hayatının anayasası dinidir, diğerleri teferruattır.” ● Olması gereken bu iken; kendini Müslüman olarak tanımlamakla birlikte “hesap verme sorumluluğu”nu yitirip “sanki Allah yokmuş gibi yaşayanları" görüyoruz. Kimi mazeret olarak günlük işlerinin yoğunluğunu ileri sürerken, kimileri de “daha neye inandığını bilmemenin” cahilliği içinde… Ortak yönleri ise; ibadetlere kayıtsız kalmaları yanında, İslâmi kimlikten seküler kişiliğe geçmiş ve Müslümanlık anlayışlarını yozlaştırmış olmalarıdır. Dahası; her türlü ahlâksızlığı da meşrulaştırıyorlar, kötü örnek oluyorlar… Yine bu insanlar, kişisel zaafları sebebiyle sergiledikleri hayat tarzı ile dine saldıran ateistlere malzeme oluyorlar. Onların sekülerliği diğer Müslümanlara ve İslâm’a zarar veriyor. SINIR BELİRLEME YETKİSİ: SADECE YÜCE ALLAH'A AİTTİR. ÇÜNKÜ: O YARATMIŞTIR; SAHİP, O'DUR. Müslüman, vahyin istediği hayat tarzı yerine, ona ters kendi tarzını oluşturmaya kalkarsa, eyleme bağlı olarak “günahla - inkâr arasında” savrulur. Örneklersek: Alkol içmek Allah’ın yasaklarındandır. Biri “yasağı kabullenerek içerse, günahkâr olur”. Aynı kişi “Bu devirde de yasak mı olurmuş” gibi laflar ederse, kendinde Allah’a karşı kanun koyma yetkisi görmüş olur ki, bu davranış biçimi insanı dinden çıkarır. Ateistlerin yaptığı da tam budur. Müslüman “günahkâr” olabilir; ancak, asla “inkârcı” olamaz. Maalesef, dininden başka her şeyle ilgilenen “cahiller” bu hatayı “modernlik/çağdaşlık adına” yapıyor… Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir. (Hadis-i Şerif)

  13. Batılı ateistler “İslâm dinini” tanımadan sadece içinde bulundukları Hristiyan topluma (kiliseye) bakarak “din düşmanlığı” yaptılar. Bizde ki uzantıları da onların fikirlerini “ilim(!)” miş gibi kabullenerek İslâm düşmanlığına soyundular, battıkça battılar… BİTİRİRKEN “Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda ona döndürüleceksiniz.” Biraz da özeleştiri yapalım: Evrensel değerler sistemi olan İslâm (maalesef) toplulukların gelenek ve kültürleriyle karıştırılmış, aslından farklı yaşanılır olmuştur. Sadece adı Müslüman olanların bu dine yaptıkları zararlar da ortadadır. Çözüm: Ben Müslümanım diyen herkes, vahiy dini İslâm’ı doğru kaynaklardan öğrenmek, doğru uygulamak ve yakın çevreden başlayarak doğru anlatmak zorundadır. Bizdeki ateist kesim, “materyalist batının” içimizdeki yansımasıdır. Birçok okumuş insan bu “sapık fikirleri” ideolojileri adına körü körüne kabullenmiş ve savunmuştur. Ruh dünyaları millete yabancılaşmış, yozlaşmış bu kesim ne yazık ki yıllarca bilim adına sapık akımların propagandasını yapmış, okullarda genç beyinleri zehirlemeye çalışmıştır. Kısmen başarılı oldukları da söylenebilir. Allah’ım! İsyandan “Sana” sığınırım Allah'ın nimetlerini kabullenip vahyi kabullenmemek, O'na isyandır.

  14. Herşeyin görevini doğru yaptığı dünyada İnsanın da görevini doğru yapması beklentisiyle Sağlık ve mutluluklar dilerim. Faydalandıklarıma teşekkürlerimle... Hüsnü Çeşmeci

More Related