1 / 60

ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI. Davranış; bireyin gözlenebilen eylemleridir. Uyum; bireyin sahip olduğu özelliklerinin, kendi benliğiyle içinde bulunduğu çevre arasında dengeli bir ilişki kurabilmesi ve bu ilişkiyi sürdürebilmesidir.

astin
Download Presentation

ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

  2. Davranış; bireyin gözlenebilen eylemleridir. Uyum; bireyin sahip olduğu özelliklerinin, kendi benliğiyle içinde bulunduğu çevre arasında dengeli bir ilişki kurabilmesi ve bu ilişkiyi sürdürebilmesidir.

  3. Davranış bozuklukları, çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür etme gibi davranışlar davranış bozukluklarına girer.

  4. Çocuk, gelişim basamaklarında birtakım zorluklarla karşılaşır. Bu zorluklar anne-babanın desteğiyle çözümlenecek zorluklardır. Çocuk, bu desteği bulamaz ya da anne-baba tutumu yanlış olursa bunlara tepki olarak çocukta duygusal düzeyde bozukluklar görülebilir. Bu tür bozukluklara davranış bozuklukları diyebiliriz.

  5. Her dönemin kendine özgü özellikleri vardır. Eğer dönemin özelliği olan sorunlar çözümlenemezse bu sorunlar sonraki dönemlere aktarılır ve yeni dönem sorunları ile birleşerek büyür. Örn; 2-3 yaşında çocuğa tuvalet eğitimi verilmezse, kendi başına yeme alışkanlığı kazandırılmazsa sonraki dönemlerde daha büyük sorunlar yaşanır.

  6. Anne-babasının desteği, sevgisi ve ilgisi çocuk için çok önemlidir. Çocuğun kendine güvenli, sağlıklı bir kişilik geliştirebilmesi için , güven veren, anlayışlı ve sevgi dolu bir çevre çok önemlidir. Bu çevreyi bulamayan çocuk kendine güvensiz olur ve kendini değersiz hisseder, çevresine kuşku ile bakar. Büyüklerin ilgisini çekmek için gereksiz davranışlarda bulunur. Böylelikle çocuğun çevreyle olan uyumu bozulur. Bu tür uyum bozukluklarının başında sinirlilik, kavgacılık, hırçınlık, söz dinlememe gelir.

  7. Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir. Bu ölçütler; • Yaşa uygunluk: Her gelişim dönemininkendine özgü davranışları vardır. Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini bilerek hareket etmek gerekir. Örn; 3-5 yaş çocuğunun hayal dünyası çok geniş olduğu için öyküler anlatabilirler. Henüz yalanla yalan olmayanı ayırt edemezler. Bu nedenle anlattıkları öyküler yalan olarak değerlendirilmemelidir.

  8. Yoğunluk: Yapılan davranışın yoğunluğu önemlidir. Örn; 5 yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse davranış bozukluğu olarak kabul edilebilir. • Süreklilik: çocuğun olumsuz davranışı uzun süre devam ettirmesi gerekmektedir. • Cinsel rol beklentileri: Erkeklerin, kızlara oranla daha saldırgan olmaları beklenir. Erkeklere benzer saldırgan davranışlar gösteren kızların davranışları normalden sapan kategorisine girmektedir.

  9. Ruhsal belirtiler, tek başlarına çocuğun uyumsuz olduğunu göstermezler. Genel olarak eşlik eden davranışların bazıları; • Sinirli ve huysuz olma, • Tırnak yeme, parmak emme gibi davranışlar, • Otoriteye direnme, • Yalan söyleme, • Çalma, • Utangaç, korkak, endişeli ve şüpheci olmadır. Saydığımız bu özelliklerin birkaç tanesini en az 6 ay gözlemlemeliyiz.

  10. Uyumsuzlukların büyük bir çoğunluğu çocukluk çağından gelmektedir. Bu nedenle çocuk ailesi ve çevresi ile ele alınmalıdır. Gelişiminin doğal seyri içinde aşması gereken sorunları, anne-babanın ve çevrenin desteği olmadan çözmeye çalışması ruhsal olgunlaşmasının geri kalmasına sebep olmaktadır.

  11. Davranış bozukluklarının nedenleri • Dikkat çekmek: çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde ya da yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için olumsuz davranışlara yönelir. • Ebeveynlere karşı güç kazanma isteği. • İntikam alma isteği: Özellikle dayak yiyen çocuk, sevgi verilmeyen çocuk anne-babasından intikam almak ister. Aşırı otoriter ve baskıcı tutum, katı disiplin anne-babaya karşı öfke ve nefret duygularının gelişmesine sebep olur. Bu da başkaldırıcı bir bireyin oluşmasına sebep olur.

  12. Yetersizlik: Anne babanın aşırı koruyucu tutumu, gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla kontrol anlamına gelir. Böylelikle çocuk, aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, kaygılı, duygusal olarak çabuk kırılan bir kişi haline gelir. Bu durum çocuğun kendi kendisine yetmesine izin vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

  13. Davranış bozukluğu olan çocuklarla olumlu ilişki nasıl kurulur? • Karşılıklı saygı: Azarlamak, bağırmak, vurmak, susturmak, tutarsız davranmak çocuğa yapılan saygısızlıktır. Her çocuk ayrı bir birey olarak ele alınıp, fikirleri sorulmalı ve fikirlerine saygı gösterilmelidir. • Çocuğa zaman ayırmak: Çocukla geçirilecek olan zamanın niteliği çok önemli. Birlikte yapılacak olan faaliyetler çocuğun hoşlanacağı şekilde olmalıdır.

  14. Cesaretlendirme: Çocuğun kendine güvenmesini istiyorsanız önce anne-baba çocuğa güvenmelidir. Çocuğun çabasını övmeli ve yüreklendirmelidir. Cesaretlendirme çocuğun kendini değerli algılayabilmesi için çok önemlidir. Cesaretlendirme, çocuğu olduğu gibi kabul edip, kendi olduğu için değer vermedir. • Sevgiyi anlatmak: Çocuğun kendini güvenli hissedebilmesi için en azından sevildiğini bilmesi ve sevmesi gerekir.

  15. KAYGI • Kaygılı çocuk, çabuk üzülen, çabuk heyecanlanan çocuktur. Hep gergin ve hep tedirgindir

  16. Korku ve kaygı birbirine çok yakın ilişkili ancak farklı kavramlardır. Korku belli bir nesne yada durumdan oluşurken, kaygıda daha çok nesne belirsizdir. Kaygılı çocuk gergin, endişeli ve duygusaldır. Kaygılı çocuk karşılaştığı yeni durumlarda fazla heyecanlıdır. Bu durum tırnak yeme, saçı ile oynama gibi bazı fiziksel davranışlar göstermesini sağlar. Kaygılı çocuk kurallara uymaya özen gösterir. Kendisine kızılmasına veya eleştiriye karşı duyarlıdır.

  17. Kendi gelişimsel uygunluğu içinde çocuklar pek çok kaygı yaşayabilir. Ancak uygunluk yaşını çoktan aşmış ise o zaman geçici olmayan bir hal almış olabilir. Kaygı düzeyinin yüksek olması çocukların diğer insanlarla olan ilişkilerine bakıldığında; sosyal ortamlardan izole olma, iyi ilişkiler geliştirememe gibi güçlükler görülebilir. Bu durum çocuğu saldırgan yapabileceği gibi, içe kapanık, itaatkar ve çekingen de yapabilir. Örn; ilkokula başlayan bir çocukta yeni bir ortama girmesinden dolayı kaygı gözlemlenebilir. Kaygı duymasından dolayı baş ağrısı, karın ağrısı vb. fizyolojik rahatsızlıklar görülebilir.

  18. Kaygının Oluşmasını Engellemeye Yönelik Öneriler • Çocuğa kaygı veren ortamlardan kaçınılmalıdır. • Kaygı durumunun fizyolojik kökenli bir rahatsızlık sonucu olup olmadığını belirlemek için tıbbi yardım alınmalıdır. • Çocuğun kendine olan güvenini arttırıcı faaliyetlerde bulunmasına destek olunmalıdır. ( bir spor dalına yönlendirilebilir.) • Ailevi sorunların çocuktaki kaygıyı arttırdığı unutulmamalıdır. (anne-baba arasında yaşanan tartışmalar vb.) • Okul ortamında arkadaşları ve öğretmenleri ile olan ilişkilerinde kaygı düzeyini azaltmak için onun ilgisini çeken materyaller ve etkinlikler düzenlenerek kafasında oluşturduğu kaygı yumağı dağıtılmaya çalışılmalıdır.

  19. Sınıftaki aktivitelerde etkin rol alması sağlanmalı, başarabileceği sorumluluklar verilmeli. Sürekli olumlu pekiştireçler kullanarak özgüveni desteklenmelidir. (Örn; verilmiş olan görevi başarı ile gerçekleştirdiği zaman ödül verilmesi.) • Çocuğun aktif katılımı ve arkadaşları arasındaki kabulünü kolaylaştırmak gerekmektedir.( gruplar kurularak oyun oynanması vb.) • Kaygının nedenlerini araştırmak ve çocuğa anlayabileceği bir dille bu kaygıların önemli olmadığını açıklamak uygun olacaktır.

  20. ÖFKE VE SALDIRGANLIK Öfke, engelleme ve korku karşısında ortaya çıkan bir tepkidir. İstediğini elde edemeyen veya oynanması engellenen çocuk saldırganlaşabilir. Bu durum yetişkinler için anlamsız gelebilir. Ancak saldırganlık, küçük çocuklarda normal bir tepki biçimidir. Bazen engeller karşısında öfkelenmek kişiliğin korunmasının öğrenilmesinde de önemli rol oynayabilir. Örn; oyuncağı elinden alınan çocuğun oyuncağını vermemek için öfkesini göstermesi, kendi hakkını savunması yapıcı yöndedir. Ancak bu davranışın şiddeti çok önemlidir. Saldırganlık, karşı tarafa ciddi fiziksel zarar verme boyutunda ise davranış, yapıcı yönünü kaybetmektedir.

  21. Saldırganlık, öfkenin dışa yansıyan şeklidir. İnsanda varolan bir dürtüdür. Varolan bu dürtü yok olmaz veya tümüyle bastırılmaz ancak biçim değiştirir. Saldırganlığın sözel, fiziksel, pasif ve aktif olmak üzere çeşitleri vardır. Bebeklik döneminde amaçsız olan ağlama vurma gibi öfke tepkileri görülür. 1-4 yaşları arasında fiziksel saldırganlık daha çok görülürken, 4-5 yaşlarında ise sözel saldırganlık ifadeleri artar. Bunlar o dönemin gelişimsel özellikleridir. Örn; 4-5 yaş grubunda olan çocuk, arkadaşı ile bir sorun yaşadığında öfkesini, ona kötü sözler söyleyerek, hakaret ederek dile getirebilir.

  22. Saldırganlığın nedenleri neler olabilir? • Çocuğa aile içinde fiziksel ve sözel şiddet uygulanması, • Anne-baba ile sağlıklı iletişim kuramaması, • Anne-babanın ilgi ve sevgi eksikliği, • Sürekli baskı ve kısıtlama ile karşı karşıya kalması, • Evdeki eğitim ortamının tutarsızlığı ve dengesizliği,

  23. Evde veya çevresinde saldırgan davranışlarda bulunan bir modelin olması, • Çocuğun daha önce saldırgan davranışlarının pekiştirilmiş olması, • Kendi dürtülerine engel olamama gibi nedenler saldırganlığın ortaya çıkmasını sağlar.

  24. Sürekli saldırgan olan çocuk sinirli, anlaşılmaz ve eyleme hazırdır. İlişkileri gergin ve sürtüşmelidir. • Hemen sinirlenir ve kavga etmeye hazırdır. • Durmadan kuralları çiğner ve ceza alırlar. Bu tarz çocuklar cezadan etkilenmezler sadece etkilenmiş gibi gözükürler. Öfkesini yenemez ve hep kendini haklı çıkarmaya çalışırlar. Evde ve okulda sürekli sorun yaratırlar, yetişkinler ile de sürekli çatışma halindedirler.

  25. Saldırgan Davranışların Oluşmasını Engellemeye Yönelik Öneriler • Aile içindeki dengesiz ve olumsuz ilişkilerden kaçınılmalıdır. • Çocuğun saldırganlık dürtüsünün kaba üstünlük sağlamak için değil de yeteneklerini ve zekasını kullanarak toplumsal amaçlara yönlenmesi sağlanmalıdır. • Çocukta güven duygusu geliştikçe beklemeyi ve tepkisini dizginlemeyi öğrenir. Bu yüzden çocuğa güven aşılanmalıdır. • Başkaldırma yerine uysal davranmanın kendi yararına sonuçlandığını gördüğünde saldırganlık davranışı azalır.

  26. Baskıcı ve otoriter bir yaklaşımdan kaçınılmalı, çocuğa duygu ve düşüncelerini ifade etme olanağı sunulmalıdır. • Saldırgan dürtüyü boşaltmak için çocuk spor gibi çeşitli faaliyetlere yönlendirilmelidir. • Saldırgan çocuğa aktif olmasını sağlayacak hareketli oyunlar veya etkinlikler hazırlanmalıdır. • Saldırganlık davranışını pekiştirebilecek her türlü davranış biçiminden kaçınılmalıdır. • Çocuğun saldırgan davranışını engellemek için motivasyon arttırıcı etkinlikler ve başarabileceği sorumluluklar verilmelidir.

  27. Çocuk, saldırgan modellerle karşı karşıya getirilmemelidir. • Televizyonda şiddet içeren programları izlemesi engellenmelidir. • Kızgınlıktan kurtulmak için alternatifler üretilebilir. Örn; resim çizme, boyama, kağıt yırtma, kesme vb. • Çocuğun aynı davranışlar kendisine yapıldığında neler hissedeceğini düşünmesi sağlanmalıdır. • Çocuk öfkesini saldırgan davranışlara başvurmadan doğru şekilde ifade etmeyi öğrendiğinde takdir edilip ödüllendirilmelidir. • Yaptığı zarar verici davranışlardan dolayı özür dilemesi sağlanmalıdır.

  28. Ayrıca saldırganlığa; fizyolojik bir rahatsızlık, beyin zarı yangısı veya doğum sırasındaki beyin hasarları da sebep olabilir. Böyle bir şey söz konusu ise verilmiş olan öneriler bu durumda geçerli değildir. Bu tarz bir sorun tespit edilirse bir uzman tarafından yardım alınması gerekmektedir.

  29. İNATÇILIK • İnatçı çocuk saldırganlığını pasif direniş yoluyla açığa vurur. Gergin ebeveyn çocuk ilişkisinin bir sonucudur ve başlangıcı özerklik dönemine ( 1-3 yaş) kadar gider. Ebeveynin tuvalet eğitimi veya yemek konusunda çok katı ve ısrarcı oluşu çocuğu pasif direnmeye götürür. Çok karışan, çok söylenen, ayrıntılar üzerinde çok duran ebeveynler çocuğunu böyle bir savunma yoluna kolayca iter. Kardeşler arasında ayırım yapılması da yine inatçılığı tetikleyen bir durum olabilir.

  30. Çocuğun İnatçı Davranışı İle Başa Çıkmaya Yönelik Öneriler • Aile tutum ve davranış çeşitlerinden olan baskıcı ve katı olma çocuğun inatçılık davranışını artırır. Örn; çocukla ebeveyn arasında kıyafet sorunu yaşanması. Çocuk kendi istediğini giymek için ebeveyn ile inatlaşmaktadır. • Aile, çocuğun sosyalleşmeyi öğrenebilmesi için kabul edilmiş uygun davranış biçimlerini içeren birer model oluşturmalıdır. Bulunulan sosyal çevrede anne-baba da örnek davranışlar sergilemelidir. • Çocuğa isteklerini ertelemesi ve bu istekleri kontrol altına alması konusunda destek olunmalıdır.

  31. Çocuğun benlik saygısını geliştirmesine destek olunmalıdır. • Arkadaşları ve diğer yetişkinlerle nasıl sağlıklı iletişim kurulabileceği konusunda yardımcı olunmalıdır. • İnatçı olan bir çocuğun inatçılık davranışını pekiştirebilecek ve devamını sağlayacak her türlü tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır. • Çocuk yetiştirme konusunda uygulanacak disiplin ve konacak kurallar konusunda tutarlı ve kararlı bir davranış sergilenmelidir.

  32. YALAN SÖYLEME Yalan, bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan şeyler söylemektir. Çocukların söylediği yalanlarda çocuğun gerçeği iyi değerlendirememesi, gördüğü ve duyduğu şeyleri uydurması veya olmamış şeyleri olmuş gibi anlatması söz konusudur. Anne-babaların birçoğu çocuğunun gelişim dönemini göz önüne almadan çok erken yaşlarda gerçeğe sadık kalmasını isterler. Çocukta gerçeklik ilkesi zaman içinde oluşmaktadır. 7 yaş öncesinde söylediği gerçek dışı sözler ve olaylara yalan demek yanlıştır.

  33. Çocukluğun ilk 5 yılında yalan söylemesi konusunda endişe duymaya gerek yoktur. Çocuğun gerçeğe sadık kalması için zorlamak ve yalanını ortaya çıkarmak yanlıştır. Aksine bu tarz öyküler uydurması çocuğun hayal gücünün geniş olduğunu göstermektedir. Bu yaşlarda söylenen yalanlar sözde yalanlardır. Bu tür sözde yalanların yanlış değerlendirilip kınanması ve sert cezalar verilmesi gerçek yalanların doğmasına sebep olabilmektedir.

  34. NEDENLERİ • Çocuğun aşırı baskı altında tutulması,isteklerini büyüklere sezdirmeden gerçekleştirmek zorunda kalması, • Çocuğa fazla karışılması,çocuğun dünyasına ait her şeyin öğrenilmek istenmesi, • Büyüklerin söylediği yalanlar, • Grup içinde statü kaybetme endişesi, • İlgi çekmek

  35. Çocuk yalan söylemeyi nasıl öğrenir? • Çocukları yalana iten çoğunlukla yetişkinlerin gerçek karşısındaki çelişkili tutumlarıdır. Anne ve babanın yalanına çocuğunu ortak etmesi ve bunun sonucunda çocuğa susması konusunda ödüller vaat etmesi ile çocuk yalanlardan kendine kazanç sağlamak gibi bir alışkanlık elde eder. • Diğer çocukları taklit ederek de yalan söylemeyi öğrenir. Yalan söyleyerek yaptığı hatanın sonucundan kurtulan arkadaşını gören çocuk, yalanın ona avantaj sağladığının farkına varır.

  36. Yetişkini taklit de yalanı öğrenmesine sebep olur. Bazen kendi aralarında yalan söyledikleri gibi çocukları da bu yalana ortak ederler. Böylece 7 yaş sonrasında mantık geliştirmeye başlayan çocuk, yalanın kötü bir şey olmadığını eğer kötü olsaydı yetişkinlerin söylemeyeceğini düşünmeye başlar.

  37. Yalanı engellemek için neler yapabiliriz? • Çocukla sağlıklı iletişim ve etkileşim kurulmalıdır. • Çocuk kesinlikle cezalandırılmamalı, yaptığı davranışın yanlış olduğu ve doğru söylemenin övgüye değer bir davranış olduğu anlatılmalıdır. • Doğru söylemeye teşvik edici pekiştireçler kullanılmalıdır. Doğruyu söylemeye yönlendirilirken dikkatli davranılması gerekmektedir. • Yetişkinler örnek olmalıdır.

  38. Çocuklar yalan söylemede araç olarak kullanılmamalıdır. • Çocuk sorgulanmamalı ve suçlanmamalıdır. • Anne-baba-çocuk iletişiminin sağlıklı olması gerekir. Çocuk, istek, sıkıntı ve kaygılarını rahatlıkla ebeveynleriyle konuşabilmelidir. • Doğrudan emin olmak için kontrol edilmelidir.

  39. KÜFÜR Küfür; insanların öfke, korku, endişe ve hayal kırıklığı gibi duygularını ifade etmek veya karşısındaki insanları incitmek için kullandığı kötü kelimelerdir.

  40. NEDENLERİ • Dikkat çekme: Bazı çocuklar anne-babaların yeterli ilgiyi göremiyorlarsa dikkat çekmek için küfür ederler. • Şok etme: Bazı çocuklar için yetişkinleri şok etme, rahatsız etme eğlenceli olabilir. • Ağızdan kaçıverme: İnsanlarda engellenme yada kızgınlık hissedildiğinde yada fiziksel bir gerginlik olduğunda küfürün ağızdan çıkıvermesi çok doğaldır. Çok engellenen, yaşama alanı çok daraltılan çocuk, kızgınlık olarak küfredebilir.

  41. Savunma:Bazıları için kötü söz söyleme bir savunma davranışıdır. Küfür etmenin tam anlamıyla yasak olduğu çevrede yetişenler, isyan ederek bağımsızlıklarını göstermek isterler. • Olgunlaşma: Bazen de çocuklar yetişkin olmanın bir sembolü olarak kötü söz söylerler. • Akranları tarafından onaylanma • Zevk alma

  42. Küfürü önlemek için yapılması gerekenler; • Örnek oluşturma: Eğer kaba ve küfürlü bir konuşma eğilimini kendinizde engelleyebiliyorsanız, çocuğunuzda bu kontrolü sizi taklit ederek öğrenecektir. • Dürtülerini ifade edebilme: Eğer çocuk,size olan kızgınlıklarını rahatlıkla dile getirebiliyorsa, bu özgürlüğe sahip ise, olumsuz duygularını belirtmek için daha az küfürlü sözcük kullanacaktır. • Tartışma: Bu kelimeler bir kağıda yazılarak tanımlanır ve daha sonra tartışılır.

  43. Önemsememek: Çocuklar kötü sözcükler kullandığında, anne-babalar bu duruma pek fazla üzülüp şaşırmıyorlarsa,çocukların bu sözcükleri söylemeleri için bir nedenleri kalmayabilir. • Dilsizlik Oyunu:Ana-babalar böyle durumlarda şoke olmaktan çok, sessizlik oyunu oynayarak çocuğu yönlendirebilirler. "senin kullandığın kelimenin anlamı nedir?","anlamıyorum", denilerek çocuktan yanıtlaması istenir.

  44. Yaratıcı olmaya özendirmek: Yaratıcı faaliyetler, spor vb. şeylerle yaratıcılığı arttırmak kötü söz kullanımını engeller. • Ciddi cezalandırmama: Eğer çocuğunuzu döverek, bağırarak, tehdit ederek cezalandırırsanız, çocuğunuz bu kelimeleri, yakalanıp cezalandırılmamak için gizli gizli kullanmaya başlar. Uygun olmayan bu sözcüklerin yerine uygun olan sözcüklerin kullanması için çocuğu bilgilendirmek gerekir. Çocuk olumlu sözcük kullandığında çocuğun övülmesi teşvik edilmesi gerekir.

  45. ÇALMA Çalma; başkalarına ait eşya,para vb şeyleri habersiz almaktır. Çocuklarda doğuştan, ait olma kavramı yoktur. Bu nedenle hoşuna giden, ihtiyaç duyduğu her şeyi kendisininmiş gibi kullanmaya başlar. 2 yaş çocuğunda sahiplik kavramı yoktur her şey onundur. Çocuk yaşı ilerledikçe kendinin olan ile olmayanı ayırt etmeye başlar ama bencil tutumu uzun süre değişmez. Örneğin 3-4 yaş çocuğu sormadan bir yerden şeker alınmayacağını bilir ama alma isteğine karşı koyamaz. Hatta gezmeye gittiği yerlerden cebinde kendine ait olmayan oyuncak ve nesnelerle dönebilir.

  46. 5-8 yaş arasında parlak ve kağıt paralar daha çekici gelirken, birbirinin renkli kalemleri ve silgilerinde gözleri kalır. Çoğu çocuk izinsiz alıp eve getirdiği nesneleri “buldum” “kendi paramla aldım” “değiş-tokuş ettim” veya “ödünç aldım” diye açıklar. Küçük yaşlarda çocuklar tarafından başkalarına ait olan bir şeyi izinsiz alma davranışına sık rastlanır. Ancak bu tür eylemleri çalmak anlamında kabul etmemek gerekir. Çocuklar hangi kurala uyulup hangisine uyulmayacağının yeterince bilincinde değildirler.

  47. Okul çağlarında yinelenen çalmalar üzerinde önemle durulmalıdır. Çünkü bu çalmalar ruhsal sorundan ileri gelebilir. Şu olasılıklar üzerinde durulmalıdır: • Çalmanın en önemli nedeni çocuğun doyumsuz olmasında aranmalıdır. • Yaşına göre olgunlaşması geri kalmış bir çocuğun evden aldığı paralar veya nesneleri başka çocuklara dağıtarak kazanamadığı arkadaşlığı sağlamaya çalışır. • Yaşına uygun olgunlukta olmayan bir çocuk durmadan almaya alışmış olabilir ve çocuğun istekleri kısıtlanmadığı için sürekli almakta sakınca görmez.

More Related