1 / 50

KIBRIS MESELESİ VE TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ

KIBRIS MESELESİ VE TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ. Kıbrıs Meselesi 1974 Kıbrıs Barış Harekatı Türkiye'nin Ege Politikası Karasuları Meselesi Adaların Silahdan Arındırılması Batı Trakya Meselesi. Kıbrıs Meselesi

chuck
Download Presentation

KIBRIS MESELESİ VE TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. KIBRIS MESELESİ VE TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ Kıbrıs Meselesi 1974 Kıbrıs Barış Harekatı Türkiye'nin Ege Politikası Karasuları Meselesi Adaların Silahdan Arındırılması Batı Trakya Meselesi

  2. Kıbrıs Meselesi • Yunanistan II. Dünya savaşının sonundan itibaren Kıbrıs’ı kendine katmak için (Enosis) faaliyete geçmiştir. 1947’de On iki Ada’ yı İtalya’dan alan Yunanistan gözlerini tamamen Kıbrıs’a çevirdi. Türk hükûmetleri ise 1955 yazına kadar meseleye âdeta sırt çevirdi. • Türkiye, l952’ye kadar Sovyetlere karşı güvenliğini garanti altına almakla uğraştı. 1952-54 arasında Yunanistan’ın, Kıbrıs’ın terki için yaptığı her teşebbüsün İngiltere tarafından reddedildiğini de gören Türkiye için esas mesele; Yunanistan ile Balkan ittifakını gerçekleştirmekti. • Türkiye, Balkan ittifakını gerçekleştirmek  için  Oniki Ada’daki haklarından vazgeçmişti. Ama Yunanistan, Balkan İttifakının gerçekleşmesinden hemen sonra  Kıbrıs için Birleşmiş Milletlere resmen müracaat etmiştir. Türkiye ise bu sıralarda  adanın İngiltere elinde kalmasından yanaydı. • Birleşmiş Milletlerin, Kıbrıs meselesini Yunan istekleri doğrultusunda görüşmeme kararı vermesi, Türk hükûmetini artık mesele başlamadan kapandı görüşüne yönelterek fazlasıyla sevindirecektir. Aksine Yunanistan meselenin üstüne daha fazla gitmeye başlayacak ve terör yoluna başvuracaktır. • Ağustos 1955’de İngiltere, Kıbrıs  meselesini görüşmek üzere Türkiye ile Yunanistan’ı Londra’ya davet etti. İngiltere’nin, Yunan isteklerine taviz olarak adaya muhtariyet verilmesi teklifini Türkiye reddetti. Yunanistan da ENOSİS’de  diretti.

  3. Bir müddet sonra Türkiye, muhtariyet rejimi içinde Kıbrıs Türklerinin hürriyet ve yaşama haklarını garanti altına alacak bir çözümü kabul edeceğini bildirdi.  İngiltere, Kıbrıs için bir anayasa hazırladı. • Bundan sonra Türkiye “taksim” tezi üzerinde durmaya başladı.Üç devletin onayı ile Şubat 1959’da Bağım sız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması kararlaştırıldı. • Eğer bu anayasa düzeni bozulacak olursa bu düzeni tekrar yerleştirmek için gerekli tedbirler konusunda üç devlet birbirlerine danışacaklar ve alınacak tedbirler konusunda bir anlaşma olmaz da düzen bozukluğu devam ederse üç devletten her biri tek başına müdâhale hakkına sahip olacaktı. • Bu anlaşmalarda “Enosis” ve “Taksim” yasaklanmaktaydı. Bu esaslar çerçevesinde Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960’da resmen kuruldu. Fakat 21 Aralık 1963’e kadar devam edebildi. • 1960 Anayasasına göre; beş büyük şehirde (Lefkoşa, Limasol, Magosa, Baf, Larnaka) Türklerin ve Rumların ayrı-ayrı belediyeleri olacaktı. • Belediyelerin sınırlarının ve mekanizmanın tespiti mümkün olmayınca, Makarios tek belediye etrafında Türklerin nüfusları oranında temsilini ileri sürdü. Türk tarafının bunu kabul etmemesi üzerine ilişkiler gerginleşti. • Kıbrıs Rumları kuvvet ve zorbalığa başvurarak Lefkoşa’da 24 Aralık l963’de 24 Türk’ü şehid etti. Bu olay Türkleri yok etme plânının bir başlangıcı idi.  Garanti anlaşması gereğince; Lefkoşa’daki çarpışmaları durdurmak için ortak güç oluşturuldu. • Noel hâdiseleri olarak bilinen 24 Aralık katliâmından sonra Türkiye, Kıbrıs için “federal sistem”  tezini savunmaya başladı.

  4. Türkiye’nin,  Kıbrıs’a ilk  müdâhaleyi yapma kararı alma sebepleri; • -Makarios’ un ittifak anlaşmasını feshettiğini açıklaması, • -Yunanistan’ın Makarios’un bütün kanunsuzluklarına arka çıkması, • -Makarios’un mecburî askerlik sistemini getirerek sadece Rumları askere alması, • -Dışarıdan ağır silahlar alarak Sovyet Rusya ve bloku ile yakın ilişkiye girmesi. • Haziran’da plânlanan Türk askerî çıkarması, ABD Başkanı Johnson’un mektubu üzerine yapılamadı. • Johnson, Kıbrıs’a müdâhale yüzünden Türkiye’nin Sovyetlerle başı derde girerse Amerika’dan dolayısıyla NATO’dan destek alamayacağını belirtti. Amerika Makarios’un bütün vahşet ve cinâyetlerini ve Yunanistan’ın desteğini görmezlikten gelerek, Türkiye’nin Milletlerarası anlaşmalardan doğan meşrû haklarını kullanmasını bir saldırı olarak niteliyordu.

  5. Türk-Amerikan ilişkileri bozuluyor.... • Nasıl ki l947 Truman doktrini, Türk-Amerikan ilişkilerinin düzelmesinde bir dönüm noktası olmuştu.  Johnson mektubu da bu sağlam dönemi tersine çeviren bir dönüm noktası olmuştur. Bu mektuba dönemin Başbakanı İsmet İnönü; • Mektubun yazılış tarzı ve içeriği açısından hayal kırıcı olarak değerlendirdi. Yumuşak bir dille Rumların Anayasa dışı faaliyetlerinden, milletlerarası anlaşmalara aykırı hareket ettiğinden, Türklere karşı zulmün artmasından Türkiye’nin uyarmalara rağmen Amerika’nın bir şey yapmadığını belirten İnönü; “NATO’nun bünyesi saldırganın iddialarına kapılacak kadar zayıf ise hakikatte tedâviye muhtaç demektir” diyerek NATO ittifakını sorgulamıştır. • İnönü, bu cevabından sonra Amerika’ya giderek Başkan Jonhson’la görüştü. Bu görüşmelerde; Amerika,daha sağlam güvenlik ve garanti tedbirlerinin elde edilmesi isteğini esas itibariyle kabul etmiştir. Fakat Türkiye’ye, Kıbrıs’tan çekilmesine karşılık, Ege’deki adalardan birisinin  verilmesi gibi kabulü mümkün olmayacak teklifler de yapmıştır.

  6. İkinci katliâm ve gecikmiş müdahale…Cenevre’de görüşmeler yapılırken, Rumlar, Ağustos 1964’de Erenköy ve Manşura katliâmlarını yaptı. Adadaki Birleşmiş Milletler Barış Gücü kuvvetleri bu katliâma sessiz kaldı. Türk jet uçakları 7-8 Ağustos’ da Rum mevzilerini bombalayarak katliâmı durdurdu. Bu bombardıman Yunanistan’ı korkutmuş, meselenin barışçı yollarla çözümünü  Türkiye’ye bildirmiştir. Fakat Yunanlılar, bombardımandan sonra Ada’ya asker göndermeye devam ettiler. Hatta asker sayılarını bir ara 12 bine kadar çıkarmışlardır. • Birleşmiş Milletlerin atadığı arabulucu, Türkiye’nin federal sistem tezini terk etmesi ve Kıbrıs’taki Türklerin Türkiye’ye göçlerinin kolaylaştırılması gibi garip teklifler ileriye sürmüştür. • 1963-64 buhranının Türkiye açısından en önemli neticesi; Johnson mektubuyla  Amerika’ya karşı güvenin sarsılması sonucu, Türkiye’nin Sovyetlerle ilişkilerini düzeltmek için harekete geçmesi olmuştur. • 1965’den itibaren irili ufaklı olaylar ve çatışmalar daima süregelmiştir. Türkiye’nin İnönü dönemindeki kararlı tutumu, 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’nin tek başına iktidara gelmesi Rumları ve Yunanlıları  daha temkinli hareket etmeye itmiştir. • Zira Makarios ve Yunanlılar, Kıbrıs meselesindeki darbelerini daima Türkiye’deki iç siyâsî dengesizliğe göre ayarlamışlardır.

  7. 1967 buhranı...Yunanistan’da orduda tasfiye yapmak ve komünistlerle işbirliği yapmak isteyen Papendreu’nun, 1967 seçimlerini kazanma ihtimali üzerine; Amerikan yanlısı Albay Papadopulos bir askerî darbe yaptı. Yeni hükûmet, Enosis’i barışçı görüşmelerle sağlama amacında olduğunu açıkladı. • Yunanistan’da Amerika tarafından desteklenen askerî darbe, Sovyetleri Türkiye tarafına itmiştir. • Türk-Yunan başbakanları seviyesindeki görüşmeler sırasında Yunanlılar, Batı Trakya Türklerine baskı yapmaya başlamışlardır. Fakat Türkiye’de hiç kimse Kıbrıs ile Batı Trakya arasında bir bağ kurmayı düşünmemişti.

  8. Ege meselesi başlıyor... • Türkiye’nin, Kıbrıs  politikasını dayandırdığı prensiplerden biri; Lozan Anlaşması ile bu bölgede kurulmuş olan dengenin bozulmamasıydı. • Yunanistan, Lozan Anlaşmasının 13. maddesine aykırı olarak, Türk kıyıları karşısındaki adaları silahlandırmaya başlamıştı. • Amerika tarafından desteklenen Yunan cuntası ile görüşmeler yapıldıktan sonra Başbakan Demirel, Romanya ile Sovyet Rusya’ya ziyarette bulunmuş ve Sovyetler Türklerin kanunî haklarını ve menfaatlerini ve Türk toplumunu eşit haklara sahip millî bir toplum olarak kabul ettiklerini vurgulamışlardır.

  9. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı • 1968’de başlayan toplumlararası görüşmelerden altı yıl boyunca hiçbir olumlu sonuç alınamadı. • Bu sürede Türkiye federal devlet politikasında değişiklik yaparak bölge muhtariyeti esasına dayalı “üniter devlet sistemi”ne kaydı. • 1974 CHP-MSP koalisyonu fonksiyonel federatif sistem tezini benimsemişti. Bu sistemde toprak paylaşılması söz konusu değildir. Tek devlet içinde görev ve yetkilerin iki toplum arasında paylaşılması esastır. • Yunan hükûmeti, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı yolunda Makarios’u engel görüyordu. 15 Temmuz 1974’de Nikos Sampson bir darbe ile Kıbrıs Elen Cumhuriyetini ilân etti. Bu olay Yunanistan’ın adaya açık müdâhalesi ve Enosis’in gerçekleşmesi idi.

  10. Rumların toplu katliâmları  şiddetlenerek devam ediyor... • Türkiye, Garanti Anlaşmasına göre İngiltere ile müdâhale kararı aldı.  İngiltere müdâhaleye yanaşmayınca, Türkiye 20 Temmuz 1974 sabahı jet uçaklarının himâyesinde Girne’den Kıbrıs’a çıkarma yaptı. • 22 Temmuz akşamı ateşkes yürürlüğe girdiğinde, Türk Kuvvetleri Girne-Lefkoşe yolunu kontrol altına almış ve Girne kıyılarında da genişleme yapmıştı. • Güvenlik Konseyi, Türkiye’nin çıkarmaya başlamasıyla birdenbire hareketlenmiştir. Çünkü hâdise Türk-Yunan savaşının başlangıcı idi. Nitekim Yunan cuntasının kuvvetli adamlarından Yoannides, Batı Trakya’daki Yunan kuvvetlerini Türkiye’ye karşı saldırıya geçirmek istemişse de diğer üyeler bu hareketi onaylamamıştır

  11. Sonuçsuz Barış Görüşmeleri… • Ateşkesten sonra üç devlet dışişleri bakanları Cenevre’de toplandı ve Türkiye açısından I. Cenevre konferansı başarı ile neticelendi. • İkinci Cenevre konferansı  8 Ağustos’ta Kıbrıs’ta Anayasa düzenini kurma amacıyla yapılmış fakat 14 Ağustos’ta hiçbir netice alamadan dağılmıştır.

  12. İkinci Çıkarma Başlıyor… • İkinci çıkarma,  konferansın dağıldığı sabah saatlerinden itibaren başlamış, 16 Ağustos’da sona ermiştir. Bu süre içinde Türk kuvvetleri Magosa-Lefkoşe-Lefke-Kokkina-çizgisine ulaşarak adanın % 38’ini ele geçirmişlerdir. • II. Kıbrıs Barış Harekatı, dünya kamuoyunda Türkiye’nin aleyhine bir havanın doğmasına sebep olmuştur. 1.Harekat hukukî bir müdâhale olarak kabul edilmiş, II. Harekat ise,  toprak kazanma ve işgâl olarak nitelendirilmiştir. Kimse Türk toplumunun 11 senedir çektiği ızdırabı, Rumların katliâmlarını düşünmemiştir.

  13. Harekata Tepkiler... • Sovyet Rusya, birinci müdâhalenin ardından Kıbrıs’ta, idarî statünün yeniden kurulacağını tahmin etmişti. fakat I. Cenevre görüşmelerinde ümidi gerçekleşmeyince tepki gösterdi. Sovyetlerin ümidi Makarios’un tekrar getirilmesi idi. • I. Barış harekâtı sonunda Yunanistan’ın NATO’nun askerî kanadından çekilmesi, Sovyetleri fazlasıyla memnun etmiştir. • Sovyet Rusya,  Türkiye’ye verdiği 23 Ağustos tarihli notada; Kıbrıs meselesinin milletlerarası platformlarda ele alınmasını istiyordu. • Sovyet teklifi; • -Türkiye’nin anlaşmalardan doğan haklarını bir kenara itiyor, • -Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki kontrolünü tamamen kaldırıyor, • -Sovyetleri Kıbrıs’ta  söz sahibi yapmaya çalışıyordu.

  14. Amerika’ya gelince; Johnson mektubundan  sonra 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, Türk-Amerikan münâsebetlerine ikinci darbeyi vurmuştur. İlişkiler, ancak 1981 yılından itibaren Reagan yönetimi ile düzelmeye başlayacaktır.Amerika, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra Şubat 1975’den itibaren Türkiye’ye silah ambargosu uygulamıştır. • Amerikan silah ambargosuna Türkiye’nin cevabı, 15 Şubat 1975’de Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşu olmuştur. Diğer taraftan Türkiye ambargoya karşı 1969 tarihli Türk-Amerikan İşbirliği Anlaşmasını yürürlükten kaldırdığını ve Türkiye’deki bütün Amerikan üs ve tesislerinin Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrol ve gözetimi altına gireceğini bildirdi. • Türkiye’nin bu kararlı tutumu Amerikan Temsilciler Meclisini yumuşattı. Meclis ambargo tarihinden önce anlaşması yapılmış ve parası Türkiye tarafından ödenmiş askerî malzemenin sevkına izin verdi. Bundan da anlaşıldığı gibi ambargo sadece silah yardımını değil parası verilmiş silahların teslimini de içermekteydi. • Kıbrıs Türk Federe Devletinin kurulması Kıbrıs Rumlarını müzâkerelere mecbur etmiştir. Günümüzde de bu görüşme süreci devam etmektedir.

  15. Ecevit, 1978 Temmuz’unda Kıbrıs konusunda önemli bir taviz verdi. İskân hârici tutulan Kıbrıs’ın Maraş bölgesinin bir kısmına 35 bin Rum göçmeninin yerleşmesini kabul etti. Amerika silah ambargosunu Eylül l978’de kaldırdı. • Toplumlararası görüşmeler bir yandan toplum temsilcilerinin zirveleri, diğer yandan Amerika’nın ve Birleşmiş Milletlerin tekliflerinin değerlendirilmesi şeklinde geçmiştir. Amerika ambargonun kaldırılmasından sonra aktif olarak araya girdi ve 1978’de bir plân önerdi: • Bu plân federal sistemi kabul etmekle beraber Kıbrıs Türk toplumunun haklarını 1960 Anayasasından daha da geriye götürüyor, Türk toplumuna ayrılacak toprakları küçültüyor ve Garanti Anlaşmasını da bertaraf ederek Türkiye’nin Kıbrıs’la olan bağlarını da kesiyordu. Dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş; Bu plânın sadece Amerika plânı olmadığını Amerika ile Batı Avrupa’nın Kıbrıs meselesine burunlarını soktuklarını söylüyordu. • Diğer yandan bu plân Rumları da memnun etmedi. Çünkü Türk toplumuna federal bir sistem içinde ayrı bir toprak ve kendi içişlerini kendilerinin idare etmesi yetkisi veriliyordu.

  16. 1981 ihtilâli toplumlararası görüşmelerde duraklamalara sebep oldu. Diğer taraftan Ekim 1981’de Yunanistan’da Sosyalist Pasok Partisinin iktidara gelmesi Türk-Yunan münâsebetlerinde gerginliğe sebep oldu.  Papandreu, Türkiye’ye karşı düşmanlık bayrağını açarken Kıbrıs meselesini toplumlararası çerçeveden çıkarıp Sovyetleri işin içine çekecek tarzda milletlerarası platforma götürme çabaları içine girdi. • Günümüzde Türkiye’nin Kıbrıs politikası, AB’ye girişin bir parçası olarak görülmektedir.

  17. Türkiye'nin Ege PolitikasıYunanistan ile ilişkiler, Türk dış politikasının önemli unsurlarından biridir. NATO müttefiki olmalarına, AB ve BAB'ta ilişkileri bulunmasına, aynı coğrafyayı ve Batı dünyasının benzer değer ve ideallerini paylaşmalarına rağmen, iki ülke arasında uzun süredir devam eden sorunlar mevcuttur

  18. Karasuları Meselesi • İki ülke arasındaki gerilimin temel kaynağı Yunanistan'ın kıyı ülkelerinden biri olan Türkiye'nin hak ve çıkarlarını dikkate almayarak, Ege Denizi'nin tamamını bir Yunan denizi olarak görmesi ve 1923 yılında Lozan Anlaşması ile kurulmuş olan haklar ve sorumluluklar dengesini değiştirme girişimleridir. Günümüzde 6 mil olan Yunan karasularını genişletme tehdidi (Yunanistan 1936 yılında karasularını 3 milden 6 mile çıkardı, Türkiye de aynı uygulamaya 1964'te geçti),

  19. Adaların Silahdan Arındırılması • Ege’de Türk-Yunan anlaşmazlığına yol açan temel problemleri şöyle sıralayabiliriz: • . -Doğu Ege adalarını Yunanistan'a bırakan birçok anlaşmada belirtilen adaların "silahsızlandırılması" hükmüne rağmen silahlandırılması, • - 6 millik karasularının üzerinde 10 millik "milli hava sahası" olduğunun iddia edilmesi, • - "Uçuş Bilgi Sahası" (FIR) sorumluluğunun kötüye kullanılması (Türk devlet uçaklarından uçuş planlarının istenmesi ve Atina FIR'ının ihlal edildiğine dair iddialar), • - Sahibini uluslararası anlaşmaların belirlemediği Ege adacık ve kayacıkları üzerinde hak talep edilmesidir. • Uzun bir süredir devam eden bu problemler, Türk tarafının defalarca yaptığı müzakere çağrılarına, Yunan yönetiminin olumlu yanıt vermesi ve bu anlaşmazlıkları kendi iç politikasına alet etmemesiyle çözülebilirdi. Ancak mevcut duruma saygılı Türk dış politikasına karşılık, Yunanistan bu durumu kendi lehine değiştirmek istemektedir.

  20. Sonuç olarak Türkiye Ege'deki Türk-Yunan ilişkilerinin aşağıda belirtilen prensiplere uymasını desteklemektedir: • Ege, Türkiye ve Yunanistan arasında ortak bir denizdir. • ıki ülke birbirlerinin hayati menfaatlerine saygı göstermelidirler. • Ege'de, halihazırda kıyı ülkeleri ve diğer ülkeler tarafından kullanılan deniz ve hava sahaları korunmalıdır. • Herhangi yeni bir deniz alanının kazanımı karşılıklı anlaşmaya dayanıp, adil ve eşit olmalıdır.

  21. Batı Trakya Meselesi • Ege'deki sorunların dışında ayrı bir sorun da sistemli bir şekilde temel insan hak ve hürriyetlerden mahrum bırakılan Batı Trakya'daki Müslüman Türk azınlığın durumudur. • Batı Trakya'da yaşayan Türk azınlığın durumu; 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması, muhtelif uluslararası sözleşme ve belgeler ve hatta Yunanistan'ın kendi anayasası tarafından tanınmış ve güvence altına alınmıştır. Uluslararası sorumluluklarının aksine, Yunanistan, Türk azınlığa karşı hayatlarının her alanında ayırımcı politikalar yürütmektedir. • - Türkler güvenliklerinden emin değildirler. • - Kültürel varlıkları yok edilmektedir. • -Eğitim ve din alanlarında gördükleri baskılar azınlık üyelerinin hayatlarını büyük ölçüde etkilemektedir. • - Azınlık üyeleri çocuklarını istedikleri gibi eğitme fırsatından mahrumdurlar • - Tam bir din özgürlüğüne sahip değildirler. • Yunanistan'ın bu tür baskı politikalarının açık amacı, bir yandan asimilasyon, öte yandan da azınlık nüfusunun artışını önlemektir. Bu amaç doğrultusunda, azınlık üyeleri çoğu zaman Türkiye'ye göç etmeye zorlanmaktadır. Yunan yetkilileri belli bir noktaya kadar bu politikada başarılı olmuşlardır. Nitekim hızlı nüfus artışına rağmen bölgedeki Türk nüfusu halen 1920'lerdeki seviyesindedir.

  22. Türkler vatandaşlıktan çıkarılıyor… • Türk nüfusu azaltma amacına ulaşabilmek için Yunan makamlarının bir dayanağı da "Yunan ırkından olmayan bir kişinin Yunanistan'ı terk etmesi ve dönmeye niyetli olmaması durumunda Yunan vatandaşlığını kaybedeceğini" belirten Yunan Vatandaşlık Kanunu'nun 19'uncu maddesi olmuştur. Irkçı bir yapıya sahip olan bu madde, etnik Türkleri vatandaşlıklarından mahrum etmek için yıllarca kullanılmıştır. 11 Haziran 1998 tarihindeki bir yasayla iptal edilene kadar, binlerce azınlık üyesi bu maddeye dayanılarak vatandaşlıktan çıkartılmıştır.

  23. maddeye dayanılarak vatandaşlıktan çıkartılmıştır. • Türk kelimesi yasaklanıyor… • Yunan makamları tarafından uygulanan başka bir baskı unsuru da azınlığın etnik kimliğinin kabul edilmeyişidir. Türk azınlığı bir etnik veya milli azınlık yerine dini bir azınlık olarak değerlendirilmektedir. Ancak azınlık kendisini "Türk" olarak hissetmektedir ve kendilerine "Türk" diyebilme hakkını talep etmektedir. Yunan yetkilileri "Türk" kelimesinin kullanımını yasaklamıştır. "Türk öğretmenler Derneği", "Komotini Türk Gençlik Derneği" gibi dernekler isimlerinde ve tabelalarında "Türk" kelimesini kullandıkları için kapatılmıştır. Yunan mahkemeleri "Türk" kelimesinin kullanımını yasaklamış ve 1988 yılında Yunan Yüksek Mahkemesi, Yargıtay'ın 1986'daki kararını onaylayarak Müslüman Yunanlıları tanımlarken "Türk" kelimesinin kullanımının toplumsal düzeni tehlikeye sokacağını belirtmiştir.

  24. Batı Trakya’da İnsan Hakları İhlal ediliyor… • Batı Trakya'da meydana gelenler insan haklarının açık bir şekilde ihlalidir. AGİT, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği'ne üye olan bir ülkede yaşayan azınlığın böyle davranışlara maruz kalması kabul edilemez olup, ayrıca inanılması güç bir olaydır. Türkiye bu sorunlara çözüm bulunması için uzun zamandan beri diyalog ve müzakereleri savunmuştur.

  25. Türkiye’nin çözümden yana attığı adımlar… • Türkiye böyle bir süreci başlatabilmek için Yunanistan'a defalarca diyalog çağrısında bulunmuş, ancak olumlu yanıt alamamıştır. Türk yaklaşımının aksine, Yunanistan bu sorunların çoğunun varlığını reddeden yararsız bir politika izlemektedir. Bu sorunların birkaç tanesinin varlığını kabul ederek diğerlerini gözardı etmek ve seçiçi bir tavırla, çözüm için sadece bir yolu savunmak geçerli seçenek değildir. Böyle bir yola başvurmak şüphesiz diğer sorunları çözümsüz bırakacaktır. Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesinin ve bu karışık sorunların çözüme kavuşturulmasının sadece Türkiye'ye bağlı olmadığı anlaşılmalıdır. Türkiye, Yunanistan ile ortak bir anlayışa varabilmek için her türlü gayreti göstermektedir. Nitekim AB öncülüğünde oluşturulan ve her iki ülkenin sivil uzmanları tarafından tüm sorunlara eğilinmesini öngören "Akil Adamlar" heyetine verdiği destek, Temmuz 1997 tarihli Madrid Deklarasyonu'nun hayata geçirilmesi için sarfettiği çabalar, iki ülke arasındaki Ege sorunlarının barışçıl yollarla çözümünü öngören 12 Şubat ve 11 Mart 1998 tarihli öneriler ve son olarak Ege'de güven artırıcı önlemler ile ilgi- li "Mutabakat Muhtırası"nı uygulama kararı, Türkiye'nin iyi niyetli ve yapıcı gayretlerinin örnekleridir.

  26. Yunanistan PKK’ya destek veriyor… • İki ülke arasındaki bir diğer önemli sorun da özellikle PKK lideri Abdullah öcalan'ın yakalanma sürecinde gün ışığına çıkmış olan, Yunanistan'ın terör örgütü PKK'ya uzun süredir verdiği destektir. Bu tutum Yunanistan'ın gerek uluslararası hukuk kuralları ve NATO taahhütlerini gerekse iki ülke arasındaki komşuluk ilişkisi ilkelerini ihlalinin açık bir göstergesidir. Türkiye, Yunanistan'ın kendi topraklarında teröre verdiği desteği en kısa zamanda sona erdireceği, terör örgütü PKK ve uzantısı kuruluşları yasaklayacağı ve terörle mücadele konusunda uluslararası toplumla işbirliği yapmak zorunda olduğu inancındadır. Bu çerçevede, Türk Dışişleri Bakanı Yunan meslektaşına 24 Mayıs 1999 tarihinde, mevcut sorunların birlikte çözümü amacıyla bir çağrıda bulunmuş, 30 Haziran 1999'da New York'ta bir araya gelen iki ülke dışişleri bakanları, turizm, çevre, kültür, terörizm, organize suçlar, uyuşturucu kaçakçılığı ve ticaret gibi konularda ikili anlaşmalar yapılması hususunda görüş birliğine varmışlardır.

  27. Depremler iki ülkeyi birbirine yaklaştırıyor… • 17 Ağustos'ta meydana gelen Marmara depreminin ardından, Yunanistan'ın hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak süratli bir şekilde yardıma koşması, yaklaşık 20 gün sonra Yunanistan'daki deprem sonrası Türkiye'nin de aynı süratle yardım göndermesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin giderek daha da yumuşamasına neden olmuş ve bu sıcak atmosfer ikinci tur görüşmelerine de yansımıştır. Türkiye, deprem felaketlerinin ardından, her iki ülke halkları arasında gün ışığına çıkan derin dostluk bağının, Türk-Yunan ilişkilerinin geleceği açısından umut verici olduğu görüşündedir.

  28. Amerika Birleşik Devletleri ile İlişkilerUluslararası toplumun hür ve demokratik ülkeleri arasında yer alan Türkiye ve ABD, köklü bir dostluğa sahiptir. BM'nin kurucu üyesi ve NATO müttefiği olan her iki ülke, komünizme karşı mücadele, Kore ve Körfez savaşları, narkotik mücadele, yoksulluk, köktendincilik, terörizm, insan hakları, basın özgürlüğü ve serbest ticaret gibi karmaşık uluslararası konularda işbirliği yapmışlardır. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra oluşan yeni sorunlar ve etnik savaşlar, iki ülkeyi son yıllarda birbirine daha da yakınlaştırmıştır. • İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Türk dış politikası Batı ile genel bir uyum içerisinde yürütülmüştür. Sovyetler'den gelebilecek bir tehdit durumunda, Türkiye'nin destek isteyeceği bir Batı dünyası, özellikle de dost bir ABD vardı. ABD de, Sovyet etkisini kontrol edebilmek ve bölgede Batı'nın çıkarlarını korumak için, kendine güvenilir müttefik olarak Türkiye'yi görmüştü. O tarihten bugüne Türkiye ve ABD arasında siyasi, askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda yakın bir işbirliği geliştirildi. Karşılıklı anlayışla mevcut zorluklar aşıldı. 1980'li yıllarda Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir sayfa açıldı ve işbirliği önemli ölçüde artırıldı. 1980 yılındaki Savunma ve Ekonomik ışbirliği Anlaşması (DECA), ABD'nin Türk savunmasına etkili bir şekilde destek vermesini ve savunma sanayii işbirliği ile Türkiye'nin ekonomik gelişme- sine katkıda bulunmasını öngördü. 1987 yılında, DECA'nın genişletilmesiyle ilgili olarak gündeme gelen Ek Protokol, karşılıklı sorumluluklar dengesinin öneminden bahsetti.

  29. 1991 yılında Türkiye ve ABD, mevcut işbirliğini Geliştirilmiş Ortaklığa dönüştürdü ve bu tarihten itibaren karşılıklı ilişkiler gelişmeye ve çeşitlenmeye devam etti. Soğuk Savaş sonrası dönem Türkiye ile ABD'nin ortak stratejik, ekonomik ve güvenlikle ilgili endişe ve menfaatleri paylaşmaya devam ettiklerini açıkça göstermiştir. Bu bağlamda, enerji ve bölgesel konularda Türk-ABD işbirliği özel bir önem kazanmıştır. • Türkiye’nin Ortadoğu’da ABD müttefiki olarak izlediği uyumlun politikaya rağmen zaman zaman iki ülke arasında problemler ortaya çıkmaktadır. ABD’nin Irak’ı işgali öncesi yaşanan “Tezkere Krizi” iki ülke arasındaki ilişkilerin gerginleşmesinin başlangıcını oluşturmuştur. Irak’ın işgali sürecinde ABD’nin Türkiye’ye rağmen izlediği politikaları Türkiye Türk-ABD müttefikliğine zarar verici davranışlar olarak görmüştür. • Bu süreç içerisinde ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi’ne Türkiye ABD’nin istediği desteği vermemiştir. • Son yıllarda ABD Türkiye’de yaygınlaşmakta olan Amerikan aleyhtarlığı politikalarından özellikle rahatsız olduğunu ifade etmiştir. Bunda 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin bütün İslam dünyasına karşı izlediği düşmanca tavrın da etkisi olmuştur.

  30. Türkiye’nin dış politikaları için de önemli bir müttefiki olan ABD’nin Ermeni meselesi, Türk-Yunan ilişkileri, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecindeki konularda Türkiye’nin yanında yer aldığı söylenemez. Özellikle Ermeni meselesini her yıl gündeme getiren ABD, konuyu Türkiye’den taviz koparma politikalarının bir aracı haline getirmiştir. Özellikle bu durum Türkiye’de ABD’ye karşı bir güvensizliğin yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. Güvensizlik duygusunun ilerlemesinde, Irak’ın işgali sonrası ABD’nin PKK terörünü hafife alan tavrı veya meseleyi sürüncemede bırakarak bölgedeki istikrarsızlığın devamından yana imiş gibi gözüken tavrı da etkili olmuştur. • 2009 yılı başlarında İsrail’in Gazze saldırılarında ABD’nin İsrail yanında yer alan tavrı Türk-ABD ilişkilerinde güvensizliğin iyice artmasına yol açacaktır.

  31. Türkiye’nin Balkan Ülkeleri İle İlişkileri • Bulgaristan İle İlişkiler • Türkiye’nin Balkan politikasını belirleyen en önemli unsur; Balkan ülkelerinin tamamının yakın zamana kadar Osmanlı toprağı olması ve hepsinde Türk milletine mensup ırkdaşlarımızın varlığı meselesidir. Balkanların elimizden çıkması öncesi sırası ve sonrası olaylar Türk milletinin hafızasında derin yaralar bırakmıştır. Bölgedeki Türkler katliama uğratılmış büyük bir kısmı Türkiye’ye göçe zorlanmıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus harbinden itibaren Balkanlardan Türkiye’ye zaman zaman göç dalgaları gerçekleşmiştir. Bu dalganın sonuncusu 1984’den itibaren Bulgaristan’ın Müslüman Türk vatandaşlarına yönelik baskı sonucunda 1989 yılında Türkiye’ye yapılan göç olmuştur. • Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Sovyetlerin güdümünde olan Balkan devletlerinde de çözülme başlamıştır. Bu süreçte meydana gelen olaylar Türkiye’yi yakından ilgilendirmiştir. Türkiye Bosna’da, Kosova’da, Arnavutluk’da yapılan insanlık dışı uygulamalara karşı hassasiyetini korumuştur.

  32. Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile İlişkileri • Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Azerbaycan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan adı altında tam bağımsız beş Türk Cumhuriyeti ortaya çıkmıştır. Bunun yanında yarı on üç adet özerk Türk Cumhuriyeti de vardır. • 1990 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan Cumhuriyetleri ortaya çıkmıştır. Rusya Federasyonu içerisinde ise Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan, Yakutistan, Tuva, Altay, Hakasya, Dağıstan, Çeçenistan, Taymir, Karaçay ve Balkar Özerk Cumhuriyetleri tesis edilmiştir. Moldova'da Gagauzya, Ukrayna'da Kırım Özerk Cumhuriyeti kurulmuştur. Çin Halk Cumhuriyeti'nde ise Doğu Türkistan özerk yapıya sahiptir. Türk Dünyası 250 milyonu bulan nüfusuyla Türkiye'nin sorumluluğu altındadır.Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in bağımsızlığın ilanından sonra İstanbul'da yaptığı konuşma, Türk Cumhuriyetleri'nin bu beklentisini ve geleceğe yönelik umutlarını yansıtması bakımından son derece önemlidir: • “Ancak bahar sellerini ne kadar engellemeye, önüne bentler çekmeye çalışırsanız çalışın, su yine de kendi yolunu açacaktır. İşte tarih nehri ile de aynısı olmuş ve ‘soğuk savaş' engelini yıkan tarih insanlık kanunlarıyla belirlenen esas yatağına dönmüştür... Halklarımız arasında karşılıklı anlayış ve güven duygusu oluştu. Dostluk etkili bir işbirliğinin en güvenilir garantisidir. Bu durum bizi umutlandırıyor

  33. Atatürk Dış Türklerle ilgilenmiştir. Atatürk’ün dış Türkler politikasında iki yön vardır. Birincisi hali hazırda mevcut Türk toplulukları ile ilişkilerimiz ve onlara karşı ilgimiz, ikincisi Sovyetlerin dağılmasından sonra hazırlıklı olmamız gerektiği. • Ona göre mevcut durumda dış Türkler meselesi bir kültür meselesi olarak ele alınmalı ve Türklük kültürü, Türk tarihi, Türk dili ve Türkün her alanda bırakmış olduğu eserler incelenmelidir. • Bir gün Sovyetlerin dağılacağını düşünen Atatürk Türkiye’nin bu konuda hazırlıklı olmasını istemiştir. • "Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür... İnanç bir köprüdür...Tarih bir köprüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böldügü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların (soydaş Türk kardeşlerimizin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir."

More Related