1 / 31

ST Akademi Örnek Sunum

Örnek bir ST Akademi sunumudur. Ayrıntılı bilgi için www.stakademi.com

STAkademi
Download Presentation

ST Akademi Örnek Sunum

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. Profesyonel Tez ve İstatistiksel Analiz Danışmanlığı www.stakademi.com 0553.551.85.31 ÖRNEK MS POWER POINT SUNUMU

  2. Sunumun Amacı • Bu Sunum; • … Üniversitesi, … Enstitüsü, … Yüksek Lisans Programı kapsamında yer alan “…” konulu tez savunması olarak, • Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke örnekleriyle demokrasi için gerekli iktisadi alt yapılar ve iktisadi rantın demokrasi üzerindeki etkileri araştırılmıştır.

  3. I. GİRİŞ • Günümüzün vazgeçilmez olarak görülen kavramı olan demokrasi, yüzyıllar boyunca insanoğlunun geldiği en ideal nokta olarak kabul edilmektedir. Siyaset ve iktisadın birbirleriyle olan yakın ilişkisi bu iki kavram arasındaki ilişkinin daha yakın incelenmesi gereğini doğurmuştur (Aksu, 2009, 1). • Siyasi alanda en çok istismar edilen konu olan demokrasi kavramı, en çok kullanılan kavram olma özelliğini günümüze kadar devam ettirmiş, zaman zaman kesintiye uğrasa dahi cazibesi ile vazgeçilmezliğini kaybetmemiştir. Kavram, yaklaşık olarak iki bin beş yüz yıllık bir geçmişe sahip olmasıyla birlikte; asıl gelişimi yeniçağ ve aydınlanma dönemlerinde olmuş, ortaçağ boyunca etkisini önemli ölçüde yitirdiği köken olarak demokrasi, ilk çağ içinde eski Yunan döneminde meydan gelmiş ve Atina şehir devletinde kısmen uygulanmaya başlamıştır (Erdoğan, 1997, 173).

  4. II. BÖLÜM GELİŞMİŞ VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE ÖRNEKLERİ İLE DEMOKRASİ İÇİN GEREKLİ İKTİSADİ ALT YAPILAR VE İKTİSADİ RANTIN DEMOKRASİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

  5. Demokrasi Kavramı • Demokrasi kavramı, Eski Yunancaya göre “halk” anlamı taşıyan “demos” kelimesi ile “otorite” anlamına gelen “kratos” kelimelerinin birleştirilmesinden oluşmakta, halkın kendi kendini yönetmesi, yönetim anlayışında halk iradelerinin ağır basması veya yönetimin halkın denetlemesi olarak tanımlanmaktadır. Bir başka ifadeyle siyasal denetimin halkın seçmiş olduğu temsilcilerin elinde bulunan, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm halkın eşit kabul edildiği yönetim şekli demektir (Touraine, 2002, 25). • Demokrasi, ilk kez M.Ö. beşinci yüzyılda Yunanlı tarihçilerden birisi Herodot tarafından kullanılmaya başlamıştır. Abraham Lincoln’ün ünlü demokrasi tanımı ise şu şekildedir: “Halkın halk tarafından, halk için yönetilmesi" (Çam, 1990, 351).

  6. Türkiye'de demokrasinin gelişimi incelendiğinde ise öncelikle Osmanlı İmparatorluğu'na geri dönmek gerekir. Padişahlık ile yönetilmekte olan Osmanlı Devleti’nde halkın yönetiminde söz sahibi olması 1839 Tanzimat Fermanı ile başlamaktadır. Bu Ferman ile idari, mali, askeri bazı konularda reformlara gidilmiştir (Tanilli, 1995, 34). • Bazı dış baskılar sonucunda 1876 yılında ilk yazılı Anayasamız yürürlüğe girmiştir. Bu dönemden sonra anlatılanların devamı olarak 1909 yılında Anayasa değişiklikleri meydana gelmiştir (Kuzu, 1992, 338). Türkiye'de ilk ciddi anlamda demokrasi tecrübesi II. Meşrutiyet Dönemi'nde yaşanmaya başlamıştır. Bu dönem içinde gerek siyasal gerekse toplumsal ve kültürel bakımdan çoğulcu hayatın meydan gelmeye başlamıştır. Görüldüğü gibi ülkemiz içinde demokrasinin aslında hiç de kısa sayılmayacak bir geçmişi bulunmaktadır (Erdoğan, 1998, 299).

  7. Demokrasiyi tanımlama konularında bir takım problemler yaşanmaktadır. Bu zorluğun ve karmaşanın ilk nedeni, demokrasinin “saygın” bir kavram olmasından kaynaklanır (Türköne, 2003, 37). • Demokrasinin temel nitelikleriyle ilgili olarak, Alfred De Grazia demokrasinin yedi niteliği olması gerektiğini savunulur. Bunlar (Ateş, 1995, 127); • Halkın yaşantısını yükseltmek amacıyla şiddetli çaba, • Yasallık ve siyasal kontrolün yayılması, • Yüksek seviyede sosyal ve siyasal hareketlilik, • Genel fikir ve eylem özgürlüğü, • Siyasal önderleri gereğinde sert bir biçimde eleştirme olasılığı, • Kişisel olarak hep daha iyiye yönelme, • Otoritenin sağlanması amacıyla güç kullanılması yerine, eğitim ve gelir seviyesinin yükseltilmesini savunur.

  8. Buraya kadar olan bölümde siyasi demokrasiden bahsedilmiştir. İktisadi demokrasi ise; iktisadi karar sürecine tüm bireylerin katılabilmesi ve fırsat eşitliğine sahip olması anlamına gelmektedir (Aksu, 2009, 3). • Siyasi demokrasi ile iktisadi demokrasi arasındaki farkları ise aşağıdaki gibi sıralayabiliriz (Aksu, 2009, 10):

  9. İktisadi demokrasi, değişimlere açık bir bünyeye sahip olup pek engellerle karşılaşmaz. Siyasi demokrasinin bu açıdan biraz daha ağır kaldığını söyleyebiliriz. • İktisadi demokrasi, sosyal düzende vuku bulan herhangi bir değişikliği siyasi düzene intikal etmeden hissedebilir. Örneğin, Batı demokrasisinde meydana gelen işçi grevlerinin iktisadi iktidarlar üzerinde büyük tesiri olmasına karşın siyasi demokraside iktidarlar üzerinde etkileri o denli fazla değildir. Ancak, genel işçi grevleri yapıldığı takdirde bunun tesirleri siyasi iktidarı etkileyebilmektedir. • İktisadi demokrasinin tesir ettiği alan, siyasi iktidarların aksine ülke sınırlarıyla sınırlı değildir. Devletlerdeki siyasi rejim ve iktisadi politikaya göre, değişik derecelerle diğer dünya devletleri üzerinde tesir etme imkanlarına sahiptir. Mesela, A.B.D'nin bir çok uluslar arası şirketi (örn. McDonalds, Ford gibi) etki alanı kendi ülkesinin dışında, global bir sahadır. Bu şirketlerde meydana gelebilecek herhangi bir sıkıntı, etki ettiği saha dâhilinde tüm ülkeleri zor durumda bırakabilir.

  10. Demokrasi ekonomik gelişmeyi/büyümeyi teşvik mi eder ya da ekonomik gelişmeye engel mi olur? Bu sorunun kolay bir yanıtı bulunmamaktadır. Demokrasi ve gelişme/büyüme arasındaki ilişki 19. yüzyıldan beri sosyal bilimcilerin ilgilendiği bir konudur, ancak; yakın dönemde yaşanan demokrasi hareketleri bu sorunu özellikle günümüzde önemli bir hale getirmiştir (Doğan, 2005, 1). • İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda siyaset bilimcileri ve iktisatçılar demokrasiyi iktisadi kalkınmaya göre ikincil bir sorun olarak görmüşlerdir. Bu dönemde egemen olan anlayış, demokrasinin iktisadi gelişmenin bir sonucu olduğudur. Lipset, 1959 yılında yapmış olduğu bir çalışmada; demokrasinin belli bir iktisadi gelişmeden sonra mümkün olacağını öne sürmüştür. Ona göre, demokrasi ancak gelişmiş toplumlarda süreklilik kazanabilir. Göreli olarak daha yoksul ülkeler, ancak oligarşi ya da diktatörlükle yönetilebilir (Doğan, 2005, 2).

  11. 1960 ve 1970'lerde, demokrasi “üçüncü dünya” ülkeleri için ikincil öncelik olarak düşünülüyordu; birincil öncelik gelişme/büyüme sorunuydu ve demokrasi, iktisadi gelişmeyi mantıksal olarak izleyecekti. 1980'lerde başlayan yeni tartışma demokrasinin ekonomik gelişmenin nedeni ve başlıca kolaylaştırıcısı olup olmadığı üzerineydi. Demokrasi bağımsız değişken, ekonomik gelişme bağımlı değişkendi. Gelişmiş ülkelerde üçüncü dünya ülkelerine ithal edilen bir politika aracı olarak demokrasi artık kabul edilebilir, tahammül edilebilir ve bütün toplumlar için teşvik edilebilirdi (Doğan, 2005, 2). • Demokrasi ekonomik gelişme/büyüme için en temel kurumdur. İfade ve dernekleşme özgürlüğü, çok partili seçimlerin varlığı ve insan haklarının korunması gibi demokratik değerler ekonomik gelişmenin yer alacağı kurumsal çerçeveyi ve süreci oluşturur. Demokrasi gelişmekte olan ülkeler için bir lüks olarak görülmemelidir. Aksine, demokrasi ekonomik gelişme için esas değer olarak kabul edilmelidir. Çünkü demokrasi hem politik ve sivil özgürlüklerle kuvvetli bağlara sahiptir, hem de sosyal ve ekonomik gelişmeye katkı sağlamaktadır. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin en demokratik ülkeler olması bir rastlantı değildir (Doğan, 2005, 2).

  12. Demokrasinin büyümeyi etkilediği yedi kanal şöyle sıralanabilir (Doğan, 2005, 10): • Politik istikrarsızlık, • Yönetişim kalitesi, • Kamu kesimi büyüklüğü, • Beşeri sermaye düzeyi, • Gelir eşitsizliği, • Ticari açıklık, • Fiziki sermaye düzeyi.

  13. Demokrasinin yedi ilkesi ise şu şekildedir: • Özgürlük, • Eşitlik, • Hoşgörü, • Tahammül, • Çoğulculuk, • Kamuoyu, • Temsil İlkesi, • Hukukilik.

  14. Demokrasi, bireylerin hak ve özgürlüklerinin temini amaç edindiği için, demokratik toplumlarda bireysel özgürlükler daha kolay yer etmektedir. Demokrasinin varlığı, ekonomik özgürlüklerin sağlanmasına da zemin hazırlamaktadır. Demokrasi ile ekonomik özgürlükler arasında istatistiksel olarak güçlü bir ilişki olduğu ileri sürülmektedir. Bu ilişki tek taraflı değildir. Demokrasi, ekonomik özgürlüğü tetiklerken, ekonomik özgürlük de demokrasiyi tetiklemektedir (Manan, 2009, 53). • Anayasal İktisat Kuramına göre, demokrasiyi yozlaştıran iktisadi etmenlerden en önemlileri, mutlak gücün kötüye kullanılması, "homoekonomikusun" toplum aleyhine olabilmesi, rasyonel seçmenlerin ilgisizliği ve bilgisizliği, oy ticareti, politik miyopluk, medyan seçmen teoremi, asıl vekil sorunu, çoğunluk tercihinin irrasyonel olabilmesi, rant kollama ve Keynezyen iktisadın etkisidir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki günümüzde demokrasinin çeşitli nedenlerle yozlaşması, onun üstün niteliklerini yitirdiği anlamına gelmez. Demokrasinin yozlaşma nedenlerinin ortaya konulması, demokrasinin yerine başka bir siyasal rejimi ikame etmek amacıyla değil, demokrasiyi gerçek özüne yeniden kavuşturmak içindir. Demokrasi alternatifi olmayan tek rejimdir. Bu bağlamda amaç, demokrasiyi yıkıcı eleştirilerle yıpratmak değil, onu yerleştirmek ve daha ileri düzeyde mükemmelleştirmektir (Öztürk, 2004, 18).

  15. Demokrasiyi yozlaştıran iktisadi etmenler aşağıdaki gibi açıklanabilmektedir (Öztürk, 2004, 18). • Mutlak Gücün Kötüye Kullanımı, • HomoEkonomikusun Toplum Aleyhine Olabilmesi, • Rasyonel Seçmenlerin İlgisizliği ve Belirsizliği, • Ortanca (Medyan) Seçmen Teoremi, • Oy Ticareti (Logrolling), • Politik Miyopluk (PoliticalMyopia), • Asıl-Vekil (Principal-Agent) Sorunu, • Çoğunluk Tercihinin İrrasyonel Olabilmesi, • Rant Kollama, • Keynesyen İktisadın Etkisi.

  16. Avrupa Birliği, üyelik sürecinde olan ülkelerde demokratikleşmeyi önemli ölçüde etkilemiş ve şekillendirmiştir. Özellikle Türkiye bu anlamda pek çok reforma sahne olmuştur. Türkiye’de tarihi sayılabilecek değişimler yaşanmıştır. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kaldırılması, basın ve yayın kanunda yapılan değişiklikler, ceza kanunda yapılan değişiklikler buna örnek verilebilir. Ölüm cezasının kaldırılması, MGK ve YÖK gibi bazı kurumlarda ordudan gelen üyelerin sayısının azaltılmaya çalışılması yine benzer şekilde örnek verilebilir. Bunların hepsinde Avrupa Birliği’ne adaylığın rolü yadsınamaz (Karagöz, 2005, 6). • Demokrasi, diğer sistemlerin aksine bireyin ve toplumun menfaatini baz aldığı için, ülke refahını artırıcı çalışmaların ve yatırımların yapılmasını sağlamaktadır. Diğer sistemlerde ise, politik gücü elinde bulunduranların kendi menfaatleri lehine ülke kaynaklarını kullandıkları görülmektedir. Barro, eğer diktatör sahip olduğu gücü ülkenin refahını çalmak ve üretken olmayan alanlarda yatırım yapmak için kullanırsa, otokrasi yönetiminin büyüme üzerinde olumsuz etkide bulunacağını ifade etmekte olup, Afrika’daki birçok devletin, Latin Amerika’daki bazı devletlerin, Doğu Avrupa’daki eski bazı devletlerin ve Filipinlerdeki Markos hükümetinin bu tür devletlere örnek olarak verilebileceğini kaydetmektedir (Manan, 2009, 54).

  17. “Ekonomik Gelişme” ve “Demokrasi” gibi iki zorlu konu ve kavramın birlikte ele alınması çok tartışmalı bir analiz ortamı yaratmaktadır. Dünya ülkelerine şöyle bir bakıldığında, iktisadi gelişme ve demokrasi arasında pozitif bir ilişkinin varlığı göze çarpmaktadır; ancak bu ilişkinin ilk bakışta göründüğünden çok daha karmaşık olduğu ve şimdiye kadar öne sürülen teorilerin hiçbiri tarafından da yeterince açıklanamadığı bir gerçektir. Bu karışıklığı yaratan nedenlerin başında dünya düzeyindeki ülkelerin politik ve ekonomik görünümlerinin çeşitliliği yatar: Oldukça az sayıda hem ekonomik gelişmişliği hem demokrasiyi yaşayan ülke vardır (piyasa demokrasileri). Öte taraftan ekonomik olarak gelişmiş olmakla beraber politik özgürlüklerin zayıf olduğu ülkeler vardır (Otoriter yönetimli piyasa ekonomileri). Ekonomik gelişmenin orta düzeyde, demokrasinin oturmadığı (eski otoriter yönetimli merkezi planlı ülkeler/geçiş ekonomileri) ile yine hem piyasasının ve ekonomik gelişmenin hem de demokrasilerin eksik olduğu çok sayıda azgelişmiş ülke vardır. Bunların dışında (Hindistan, Sri Lanka, Costa Rica gibi) çok nadir örnek oluşturan demokrasinin işlediği ama ekonomik gelişmişlik düzeyinin çok düşük olduğu ülkeler vardır (Gürkan Yay, 2002, 5).

  18. Demokrasi ve ekonomi arasındaki ilişkinin olumlu mu, olumsuz mu olduğuna yönelik tartışmalar içerisinde incelenen ülke örnekleri önemli rol oynamaktadır. Eski Sovyetler Birliği ve Doğu Asya ülkeleri incelenecek olursa bu ülkelerde demokrasinin olmadığı ama ekonomik gelişmenin sağlandığı görülmektedir. Buna karşın Batı ülkeleri incelendiğinde denilebilir ki, demokrasi ile ekonomik performans arasında olumlu bir ilişki söz konusudur. Ayrıca; demokratik toplumların demokratik olmayan toplumlara göre daha yüksek gelir seviyesine sahip olduklarını ifade edilmektedir. Günümüzde gelir seviyesi yüksek ülkelerin, gelir seviyesi düşük ülkelere kıyasla daha demokratik olduğu görülmektedir (Manan, 2009, 56). • Bir piyasa ekonomisine sahip olmayan hiç bir demokrasi örneği yoktur. Piyasalar, demokrasi olsun veya olmasın ekonomik büyüme sağlayabilir. Piyasa olmadan demokrasilerin kendi başına önemli bir ekonomik gelişme sağlaması mümkün görünmemektedir (Gürkan Yay, 2002, 5).

  19. Gelişmiş ülkeler açısından baktığımızda ise yine iki etkiden söz etmek mümkündür: İlki gelişmiş ülkelerde eşitsizliği azaltıcı politikalar yaygın ve yoğun olarak uygulanıyorsa, bu politikaların ekonomik özgürlükleri kısması ölçüsünde ekonomik büyüme oranları düşecektir. İkinci bir etki ise büyüme açısından olumlu bir sonuç vermektedir. Ekonomik özgürlüklerin sınırlanmasından doğan olumsuz etki, bu olumlu etkiyi aşmadığı sürece veya ekonomik özgürlüklere getirilen sınırlamalar kaldırdığı durumda, gelişmiş ülkelerin büyüme oranları da düşmeyecektir (Gürkan Yay, 2002, 11).

  20. Azgelişmiş ve Gelişmekte olan ülkeler için demokrasinin lüks olduğunu öne sürenler, önce "büyüme kalkınma" sonra "demokratikleşme" politikasının, toplumların yaşam standardını arttırıp genel ekonomik performansı iyileştireceğini vurgulamaktadır. Bu görüş açısından politik ve sivil haklar olmasa da, ekonomik özgürlüklerin, büyümeyi arttırmada anahtar rolü olduğu belirtilmektedir. Asya Kaplanları olarak adlandırılan Uzak Doğu ülkeleri bu konuda iyi bir örnek teşkil etmektedir. Diğer bir örnek ise; Rusya ve Çin'deki dönüşüm (geçiş) süreçlerinde, Rusya'daki önce politik özgürlüklerin elde edilmesi (Glosnost) politikalarının başarısızlığa karşı, Çin'in genişletilen ekonomik özgürlüklerle birlikte büyüme ve ekonomik performansta sağladığı başarıdır. Yine eski sosyalist Doğu Avrupa ülkelerinden ekonomik olarak en gelişmiş ve güçlü olanlarının (Macaristan, Çekoslavakya, Polonya) demokratikleşmesi diğerlerine (Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya, Sırbistan) göre çok daha kolay ve erken gerçekleşmiştir. Tarihe bakıldığında da dikkat çeken husus, bugünün ekonomik sosyal ve politik açıdan gelişmiş ülkelerinin çoğunun (çok az istisna vardır) ekonomik gelişmeyi antidemokratik yönetimler altında (Almanya, İspanya, İtalya, Yunanistan, Japonya) sağladıkları ve demokratikleşmeyi daha soma yaşadıklarıdır. Orta Doğu'nun petrol zengini ülkeleri ise bu yönde bir gelişmenin olmadığı en önemli istisnadır (Gürkan Yay, 2002, 12).

  21. RANT KAVRAMI • Devlet, toplulukları belirli hukuki ve siyasi sistemler altında farklı şekillerde bir araya getirir. Devletin oluşumu bireylerin ilişkileriyle belirlendiğinden, Batı ve Doğu toplumlarında devlet yapıları farklılık göstermektedir. Devlet yapısına ilaveten bireylerin ilişkilerini, yerleşik hayata geçiş sonucunda ortaya çıkan, mülkiyet hakkı belirlemektedir. Rant, mülkiyet hakkıyla toprak üzerinden kira elde edilmesidir. Ancak, Batı ve Doğu toplumlarındaki devlet yapılarından dolayı rantın anlamı farklılık gösterir. Anlamı farklı olsa da, bütün toplumlar rantı yüzyıllar boyunca iktisadi ilişkilerin temeli olarak kabul etmişlerdir. Bu nedenle, bazı teorisyenlere göre, alt yapı olan iktisadi hayatın üst yapı olan toplumsal hayatı etkileyebilir. Böylece rantın mülkiyetine sahip olan kurum (sınıf/aile), devletin siyasal yapısını ve iktisadi ilişkilerini belirleyebilir (Sözen, Uslu ve Öngel, 2011, 90).

  22. Rant, Klasik İktisatçılarda değerini topraktan alırken, Doğu toplumlarında ganimetin dağıtımıdır. Rantın Batı toplumunda farklı anlamda kullanılmasının nedeni, Kıta Avrupa’sındaki ulus devlet öncesi var olan feodal yapıdır. Rant kavramının başlangıcı, toprak üzerinde hâkimiyete sahip olan Lord (Feodal Bey) ile toprağı işleyen Serf (Köylü) arasındaki ilişkidir. Serflerin ortaya çıkardığı tarımsal ürünün pazardaki satış gelirinden, toplam üretim faktörlerinin maliyetlerinin çıkarılmasından sonra kalan artık kısma “rant” denilmektedir. Bu nedenle rant kelimesi toprağın kirası olarak kabul edilirken, Lord ile Serf arasında üretim ilişkisi görülmektedir (Sözen, Uslu ve Öngel, 2011, 90). • Ricardo ise, rantı “doğanın bir hediyesi” olarak kabul ettiği için, hediyenin kıt olan miktarı ile verimliliği arasındaki fark elde edilecek rant miktarını da değiştirmektedir. Ancak modern ekonomide, Ricardo’nun rant kavramı yerine “ekonomik rant” kavramı kullanılmaktadır. Rantın, artık yer altı kaynaklarından tedarik edildiği kabul edilmektedir. Doğal kaynaklardan elde edilen rant geliri, diğer üretim faktörlerinden elde edilen gelirlerden (ücret, kar, faiz) farklıdır. Çünkü herhangi bir gayret içine girmeden doğal kaynağın satışından rant geliri elde edilmektedir. Bu rantı alan kişi ya da kuruma ise rantiyeci denilmektedir (Sözen, Uslu ve Öngel, 2011, 90-91).

  23. Türkiye’de rant alanları her dönemde farklılaşmış olsa da siyasete ve/veya siyasetçiye yakın olmak, en büyük rant kaynağı olan devlete yakın olmanın en kısa ve en etkili yolu olmuştur. Bu dönemde çok kısa zamanda büyüyen ve ortadan kaybolan holdingler, çok kolay kazanan ve çok kolay harcayan türeme zenginler bunun tipik göstergeleri olmuştur. İkinci kırılma ise 1989 yılından sonra yaşanmıştır. Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ve kamu harcamalarının vergiler yerine borçlanmayla finanse edilmesi yönünde gerçekleştirilen eş-anlı dönüşüm, Türkiye’de yeni rant dağıtım alanları/kaynakları yaratmıştır. Devletin içerden ve dışarıdan bulabildiğince borçlandığı ve kamu harcamalarında savurganlığın pervasızlık noktasına geldiği bu dönemde geleceğin tüketildiğinin farkına varılmamış veya bu görülmek istenmemiştir. Bu çalışmanın başlığını oluşturan devlet merkezli spekülatif iktisadi rantın oluşumu da bu şekilde 1990 sonrası dönemde netlik kazanmıştır (Uysal, 2007, 39).

  24. Türkiye’de yatırım ve reel anlamda üretim yapmak yerli girişimciler için anlamını büyük ölçüde yitirmiştir. Çünkü, yukarıda da ifade edildiği gibi, girdiği/sokulduğu borç batağı nedeniyle dünyada görülmedik düzeyde yüksek reel faizler ödeyerek borçlanan devlet, paradan para kazanmayı çok kolay ve karlı hale getirmiştir. Bu nedenle yatırım yapmak cazibesini kaybetmiş, girişimciler üretim faaliyetlerinden uzaklaşmış ve/veya aynı zamanda mevcut ortamdan nemalanabilmek amacıyla kaynaklarını devlete yüksek reel faizle borç vermeye yönelmiştir. Bu nedenle Türkiye ekonomisini bir tür “iktisadi rant” olarak tanımlamak mümkündür (Uysal, 2007, 41). • Türkiye’de 1980 sonrası dönemde uygulanan ekonomi politikaları ve bunun sonucunda oluşan devlet merkezli spekülatif rant ekonomisinin ardından IMF’nin önerdiği ekonomi politikaları aracılığıyla hem küresel spekülatörlere yüksek kazanç imkanı sunulmakta, hem de küresel üreticilere pazar yaratılmaktadır. Ayrıca, yabancıların risklerini azaltmak amacıyla Merkez Bankasının döviz rezervlerini artırması arttırması önerilerek küresel senyörlere (ABD ve AB) ilave gelir kaynağı (küresel senyoraj) sağlanmaktadır (Uysal, 2007, 53).

  25. 1980’lerde rantiyeci ekonomi olan Mısır ve Yemen, artık rantiyeci ekonomi olarak önemlerini kaybetmişlerdir. Gelecekte doğal kaynakları azalacak olan B.A.E ve Umman, rantiyeci yapıdan uzaklaşmak için ekonomik yapılarını çeşitlendirmektedir. Her iki ülkede de, ekonomik gelişim için kamu harcamalarından daha çok özel sektör yatırımları kullanılmaktadır. Ancak son küresel krizin ardından her iki ülkenin iktisadi planlamaları sekteye uğramıştır. Bunlara ilaveten, Suriye doğal kaynak sektörünü yabancı yatırıma açtıktan sonra artan petrol üretiminden dolayı gelecek beş yıllık süreçte rantiyeci ekonomi olabilir. Suriye’nin rantiyeci ekonomi olmasındaki en önemli etken petrol fiyatlarındaki artışlar olacaktır. Diğer rantiyeci ekonomilerde ise kamu hakimiyeti artmakta ve sanayileşmede ufak ilerlemeler görülmektedir. Ancak bu ülkelerin tek kaynağa olan bağımlılıkları da devam etmektedir. Sorun ekonomik büyüme gibi görünse de, büyüyen ekonominin bireyi zenginleştirmesi ve ülkelerin verdiği eğitimle beraber, siyasal sistemin değişmesi konusunda istekler kaçınılmaz olduğundan, bölgenin temel sorun aslen siyasidir. Çünkü Kuzey Afrika ülkelerindeki elitlerin yolsuzlukları, halkın fakirleşmesinde temel etkendir. Böylece yöneticiler ile halk arasındaki kopukluk son dönemde yaşanan ayaklanmalara neden olmaktadır (Sözen, Uslu ve Öngel, 2011, 104).

  26. 1996 yılında Barro demokrasi ile büyüme arasında doğrusal olmayan bir ilişki bulmuştur. 1960-1990 yılları arasında 100 ülkeye ait verilerden yola çıkan Barro, politik özgürlüğün düşük düzeylerde olduğu ülkelerde demokrasi yükseldikçe büyümenin hızlandığı, orta düzeyde politik özgürlüğe sahip ülkelerde ise demokrasi yükseldikçe büyümenin yavaşladığı sonucuna ulaşmıştır. Barro’nun aksine, Mohtadi ve Roe ise; geliştirdikleri basit iki sektörlü endojen büyüme modeli aracılığı ile, genç ve olgun demokrasilerde, büyümenin demokratikleşmenin orta aşamalarında olan ülkelerden daha hızlı olduğu sonucuna ulaşmıştır. Onlara göre, bu sonuç rant kollama biçiminden kaynaklanmaktadır. Toplumlar demokratikleştikçe, bilgi ve imtiyazların daha açık ve eşit dağılımı sonucu toplumda rant kollayıcı da artmakta dolayısıyla da büyüme hızı düşmektedir. Ancak demokrasi olgunlaştığında ekonomik rantlar azalmakta, rant kollayıcı başına daha az rant düşmekte ve büyüme hızlanmaktadır (Doğan, 2005, 9).

  27. Bir iddiaya göre; demokrasilerin (özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde) bürokratlar ve politikacılar arasında yolsuzluk ve rüşveti yaygınlaştıracağıdır. Toplumda verimli olabilecek müteşebbisler de kaynaklarını ve emeklerini verimli yatırımlardan çok rüşvet/lobicilik ve rant kollama faaliyetlerine ayırmak zorunda kalacaklardır. Sonuç olarak, demokrasilerde sıkça ortaya çıkan, özellikle eksik piyasalar ve eksik bilginin varlığı halinde kaçınılmaz olan “rant kollama” olgusunun yarattığı verimsizlikler ve ekonomik kayıplar (deadweightloss), otoriter rejimler için geçerli olmayabilir. (Gürkan Yay, 2002, 8).

  28. SONUÇ • 1980 sonrası iletişimin yaygınlaşması ile birlikte dünyanın adeta küçük bir köy haline gelmesi, düşünce yapılarının da değişmesini mecbur kılmıştır. Küreselleşme, tüm dünyayı etkisi altına almış, başka ülkelerle ilişkisi olmayan toplumların ayakta duramayacağı kabul edilmiştir. Bu yeni sürecin iktisadi demokrasi kavramıu ve pratikleri üzerine olan etkisi de kaçınılmaz hale gelmiştir. • Zaman içerisinde gelişme imkanı bulan ve yeni yeni kabul edilmeye başlanan iktisadi demokrasi kavramı da bu değişen dünya içerisinde kendine yer bulmuş ve önemini hissettirmiştir. İktisadi demokrasi, kapitalizm ile başlayan süreçte liberal politikaların özellikle birey ve mutluluk üzerine olan vurguları ile meşrulaşmaya başlamıştır. Özgürlük kavramı ile dost olan iktisadi demokrasi, batı tipi toplumda kendini gösteren liberal devlet anlayışı ile büyüyerek kendine yer edinmiştir. İktisadi demokrasi pratikleri, kapitalist ekonomiye ve liberal devletlere sahip batı toplumlarında görülmektedir.

  29. Bütün bu söylenenlere rağmen, hâlâ, demokrasi ve gelişme arasındaki bağlantıların ortaya çıkarılmasına yönelik araştırmalara gereksinim vardır. • Çözümlerin sonuçlardan değil de, nedenlerden yola çıkılarak bulunabileceği unutulmadan, Türkiye’yi girdi ve kaynak açısından dışarıya muhtaç eden zeminin değiştirilmesine, ülke içinde rekabetçi bir şekilde üretimin artırılmasına, yurtiçi tasarrufların yukarıya çekilmesine, kamu dengelerinin sürdürülebilir düzeye getirilmesine çalışılmalıdır. Bunların gerçekleştirilmesi durumunda Türkiye ekonomisi devlet merkezli spekülatif rant ekonomisinden kurtularak çok daha sağlıklı ve güçlü hale gelebilecek, küreselleşme sürecinden olumlu yönde etkilenebilecektir.

  30. KAYNAKÇA • Aksu, Ö. A. (2009). Siyasi ve İktisadi Demokrasinin Gelişimleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı Endüstriyel Demokrasi Ders Notları.  • Ateş, T. (1995). Demokrasi, 7. Baskı, Ankara: Ümit Yayıncılık. • Bayraktutan, Y. (1992). "Kalkınma ve Altyapı", Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:47, Sayı:3-4, s.83-93. • Çam, E. (1990). Siyaset Bilimine Giriş, İstanbul: Der Yayınları.  • Doğan, A. (2005). "Demokrasi ve Ekonomik Gelişme", Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 25, Temmuz–Aralık 2005.  • Erdoğan, M. (1997). Anayasal Demokrasi, 2. Baskı, Ankara: Siyasal Kitabevi.  • Erdoğan, M. (1998). Liberal Toplum Liberal Siyaset, 2. Baskı, Ankara: Siyasal Kitapevi.  • Gürkan Yay, G. (2002). "İktisadi Gelişme ve Demokrasi İlişkisi Üzerine Bir Sınama", İ.Ü. İktisat Fakültesi, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt: 52, Sayı:1, s.27-54. • Karagöz, Y. (2005). Avrupa Birliği Demokrasi Anlayışının Aday Ülkelerdeki Demokratikleşme Üzerinde Etkisi: Türkiye, Bulgaristan ve Romanya, Yüksek Lisans Tezi, Başkent Üniversitesi, Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü. • Kuzu, B. (1992). "Demokrasi - Resmi İdeoloji - Sivil Toplum", Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 47. • Manan, Ö. (2009). Kurumsal Yapı Olarak Demokrasi ve Ekonomik Özgürlüklerin Ekonomik Performansa Etkisi: Türkiye Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. • Öztürk, N. (2004). "Anayasal İktisat Çerçevesinde Demokrasiyi Yozlaştıran İktisadi Etmenler", Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 37, Sayı:3, s.17-35. • Sözen, İ., Uslu, K. ve Öngel, V. (2011). "Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkelerinin Rantiyeci Ekonomi Yapıları", İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:10, Sayı:19, s.89-107. • Tanilli, S. (1995). Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz, 7. Baskı, İstanbul: Cem Yayınevi.  • Touraine, A. (2002). Demokrasi Nedir? (Çev: Olcay Kunal), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.  • Türköne, M. (2003). Siyaset, Ankara: Lotus Yayınevi.  • Uysal, Y. (2007). "Devlet Merkezli Spekülatif Rant Ekonomisi: Oluşumu ve Sonuçları", Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, Cilt: 44, Sayı: 511.

More Related